63. yılında Devlet Tiyatroları, Devlet opera ve baleleri
Hayati Asılyazıcı
hayatiasilyazici@yahoo.com
10 Haziran 1949 yılı, Devlet Tiyatro’su, Opera ve Balesi’nin 63. kuruluş yılıdır. Cumhuriyet yönetimine geçişimizden sonra, çağdaş uygarlık düzeyini tutturmak için ülkenin hızlı bir kalkınma programı uygulaması gerekiyordu. Bu uygulama alanlarının tümü Cumhuriyet Aydınlanması doğrultusunda gelişiyordu. Aydınlanma batıya öykünme (taklit) değildi. Doğu batı kültürünün sentezi gerekiyordu. Bu sentezin analizini Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’in kuruluşundan önce düşündüğü devrimlerin içinde ayrıntılı biçimde yer alıyordu. Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’nin açıldığını gördük (1924). Müzik okulunun amacı çok sesliği öğretmek, müziği öğrenen eğitimcileri yetiştirmekti. Aslında bu da bir aydınlanmanın ilk basamağıydı. Bunun ardınan 1934’de kurulan Ankara Cebeci’deki Devlet Konservatuarı bütün boyutlarıyla Cumhuriyet aydınlanmasına katkı sağlayacak en önemli kültür kurumlarından biri olacaktı. Kurum için Hitler’den kaçan Carl Ebert davet edilmiş, yasa ile gerçekleşen Devlet Konservatuarı’nın, Tiyatro ve Şan Bölümü’nün başına getirilmişti. Müzik eğitiminin tüm programını ise Paul Hindemit hazırlamıştı. Zengin foklor kaynaklarımızın çağdaş anlamda kullanılması, ülke genelinde yaygınlaşması ve çok seslendirilebilmesi için notalı derleme yönetimini de Bela Bartok üstlenmişti. Ebert ve Hindemit Alman, Bartok ise Macar’dı. Bu üçlünün büyük çabalarıyla 1934’de yasa ile kurulan, yasanın BMM’inden özellikle Mustafa Kemal Atatürk tarafından geçirilmiş, bu önemli kültür kurumu üzerine Atatürk’ün meclisdeki konuşması kültür tarihimizin bir belgesini oluşturmuştur.
Cebeci’deki Konservatuar ilk mezunlarını 1940 yılında vermişti. Hemen ardından Tatbikat Sahnesi kurulmuştu (1940-1944). İlk mezunlar Opera’nın, Tiyatro’nun deneysel nitelikteki klasik oyunlarını oynamışlardı. Moliere’ler, Goldoni’ler, Sheaksper’ler genç sanatçı adaylarımızın ilk tanıştıkları deneysel nitelikteki oyunlardı. Başlangıçta bu yazarların oyunlarından birer perde oynanıyordu. Doğal olarak bu oyunları Carl Ebert yönetiyordu. İlk opera denemesinde Puccini’nin Tosca Operası’nın ikinci perdesi sahnelenmişti. Bunun da yönetmeni Ebert’di. Tosca’nın özel bir öyküsü vardı. Mustafa Kemal Önyüzbaşı olarak Sofia’da askeri ateşe görevinde bulunduğu 1913 yılında, Sofia Operası’nda izlediği ilk opera Tosca’ydı. Tosca Operası, müziği, konusu ve dramatik kurgusu ile Mustafa Kemal’i çok etkilemişti. İzlediği zaman yanında Sofia Büyük Elçisi Ali Fethi Bey (Okyar) vardı. Bir de iş adamı Şakir Zümre birlikte izlediği ikinci kişi idi. Çok etkilenen Mustafa Kemal henüz Tosca’nın etkisinden kurtulamadan bir süre sonra Bizet’nin “Carmen” Operası’sı ile operaya olan ilgisi etkilenerek büyümüştü. Yine sözünü ettiğim iki kişiye, “ben ülkemde operayı kuracağım” dediğine tanık olmuştu.
Tosca Operası’nı özellikle oynanmasını sağlayan, Atatürk’ün bu operaya karşı ilgisini Carl Ebert’e anımsatan, genç dramatik soprano Semiha Berksoy’du. Berlin Müzik Akedemisi’ni bitirmiş ve ülkesine dönmüştü. Aslında bu operanın Türkçe oynanabilmesi için çevirisinin yapılması gerekiyordu. Bunu da sağlayan Semiha Berksoy oldu. Carl Ebert’e Tosca’nın dilimize çevrilmesini yapabilecek kişinin Çankırı Hapishanesi’nde yatan Nazım Hikmet olduğunu söylemişti. Ve çeviriyi Nazım Hikmet yapmıştı.
Tatbikat Sahnesi, Ankra’dan sonra İstanbul ve İzmir’de hazırladıkları oyun ve operaları oynamışlardı. Yeniden yasası çıkarılarak 10 Haziran 1949’da Devlet Tiyatrosu ve Operası resmen kurulmuş oldu. İstanbul’da 1914’de kurulan Darülbedai, ülkemizin ilk ödenekli Tiyatrosu’ydu. Aynı tarihte Darülelhan da kurulmuştu. Bugünkü İstanbul Şehir Tiyatroları böyle doğdu. Cumhuriyet döneminde Darülbedai değiştirilerek, İstanbul Şehir Tiyatroları adı verildi. Bu kurum Osmanlı İparatorluğu’ndan, Cumhuriyet yönetimine kalan ilk Ulusal Tiyatro’muzdur. 1949 Yılında yasa ile kuruluşu gerçekleşen Devlet Tiyatrosu ve Operası (Opera’ya sonra 1957 yılında Bale eklenecektir) çoğalarak gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bir çok ilimizde Devlet Tiyatroları kuruldu. Ayrıca altı ilde; bunlar sırası ile Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya ve Samsun’da Devlet Opera ve Balesi Cumhuriyet aydınlanmasını Devlet Tiyatro’ları gibi meşalelerini başarı ile yakmaktadırlar. Devlet Tiyatrolarına gelince, Ankara’da birkaç sahneye sahip olmuş, köklü bir kurumdur. İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon, Erzurum, Van, Diyarbakır yerleşik Devlet Tiyatroları’na sahip illerdir. Ayrıca bir çok illerde, her bölgenin Devlet Tiyatrosu, yakın Kentler’e giderek hazırlanmış oyunları sergilemektedirler.
Devlet Tiyatroları, Ulusal bir tiyatrodur. Dünyada benzerleri olan, ödenekli tiyatrolar gibi repertuar yöntemini uygulamaktadır. Devlet Tiyatroları, Devlet adını taşıması nedeniyle Ulusal Tiyatro kavramından hiçbir zaman soyutlanamaz. Bütün Dünya’daki ödenekli tiyatorlar gibi, bizim Devlet Tiyatroları’mız, Devlet Opera ve Bale’lerimiz halkımızdan vergilerden ödenek alırlar. Bu vergiler Devlet’indir ama Hükümet’in değildir. Her Hükümet iktidar olduğu sürece bu ödenekleri kullanır. Buda yönetim biçimidir. Burada Devlet ve Belediye sözcüğünü karıştırarak, Ulusal Tiyatrolarımız’ı ne özelleştirebiliriz, ne de “hacir” altına alınabilir!..