BİLKENT PİYANOLU ÜÇLÜ Fuaye Konseri

Bilkent Piyanolu Üçlü Fuaye Konseri “ŞOSTAKOVİÇ İLE BİR AKŞAMÜSTÜ” Elif Önal’ın Anlatımlı Konser Sunumu “Hoşgeldiniz Konserimizden önce sizlere Shostakovich, yaşadığı dönem ve çalacağımız eserler hakkında kısa bilgiler vermek istiyoruz. Shostakovich’in bestecilik yaşamı, Avrupa’daki müzikal tartışmaların ve akımların dışında, kendi ülkesine odaklı bir ortamda geçmiştir. Ancak O’nun için bu durum, bir tercih sonucu değil, içerisinde bulunduğu koşulların zorlaması ile oluşmuştur. Stalin hükümetinin, halk tarafından kolayca anlaşılacak ve parti politikalarını göklere çıkaracak bir anlatım dışında hiçbir sanatsal anlatıma tahammülü yoktu. Halbuki Stalin’den önceki Lenin hükümeti de sanatın halka ait olduğunu dile getirmişti ancak meydana getirilecek eserlerin halkın kültürel seviyesini yükseltmesini şart koşuyordu. Bu sayede Malevich gibi soyut bir anlatıma sahip ressamlar, Mayakovsky gibi ilerici yazarlar yetişebilmişti. Müzik alanında ise halkın kolaylıkla anlayacağı ezgilerle eserler yaratmayı savunan bir besteciler birliğinin yanısıra, dünyada olup büten gelişmeleri yakından takip edip müziklerinde kullanan başka bir besteciler birliği de yaşantısını sürdürebiliyordu. 1924’te Lenin’in ölümünden sonra parti başkanlığına yükselen Stalin döneminde durum değişti. Farklı görüşteki besteciler birlikleri kapatılıp yerine yalnızca hükümetin görüşünü temsil eden bir kurum oluşturuldu. Bu kurum seslendirilecek eserlerin mutlaka “sosyal içeriğe” sahip olmasını gerekli kılıyor; yenilikçi, derinliği olan eserler ağır eleştirilerle dışlanıyordu. Bu sıkı yönetimin bütün çabası Stalin’in liderliğine yönelebilecek iç ve dış tehditleri engellemekti. 1936’da Stalin’in sözcüsü konumundaki Pravda gazetesinde Shostakovich’in “Mtsenk’li Lady Macbeth” operasına ağır eleştiriler getiren makale yayınlandı. Genel olarak bu makalede eserin bir “kaos”tan ibaret olduğu yazıyordu. Bu makalede Şostakoviç’in kariyerini gölgelemekten öte bir anlam taşıyordu. O sırada Stalin hükümetinin toplum üzerindeki baskıları kontrolden çıkmıştı. Şostakoviç’in yakın çevresinden insanlar da dahil olmak üzere pek çok kişi tutuklanıyor ve ölüdürülüyordu. Bu bağlamda Pravda makalesi, basit bir eleştiriden öte, bestecinib hayatına yönelik bir tehdit niteliğindeydi. Ve aynı zamanda Sovyet Müziğindeki her türlü modernizme karşı bir uyarı olarak da yorumlanabilir. Shıstakovich hükümet ile arasını düzeltmek üzere 5.senfonisini besteledi (1937) ve eseri ” bir Sovyet sanatçının eleştilere yanıtı” olarak adlandırdı. 5.senfonisini bir önceki senfonisinden daha açık ve direkt bir tarzda yazmıştı. Seslerdeki uyum, görkem ve asalet hissi, sosyalist ideallere çok daha uygundu. Yapılan eleştirilere razı gelip ‘hatalarını’ kabul ettiği için kınanmıştır. Fakat Müzikal tarzındaki bu değişim, onu eleştirenleri yatıştırmak amaçlı yorumlanabildiği gibi aynı zamanda, bir besteci olarak olgunlaştığı anlamında da yorumlanabilir. Bestecilik yaşamı 3 dönemde incelenir. ERKEN DÖNEM ESERLERİ (1923-36): Piyanolu Trio no.1 (1923), Pravda makalesine kadar olanki durum. OLGUNLUK DÖNEMİ ESERLERİ (1937-66): Pravda makalesinden başlayarak 1966’ya kadarki dönem. Bu dönem, Stalin’in ölümünden sonraki yılları ve 2.dünya savaşını da kapsıyor. Stalinin 1953’te ölümüyle kültürel ortam hareketleniyor ve Shostakovich’in 1940 sonlarında yazdığı eserlerin gecikmeli prömiyerleri bu dönemde yapılıyor. 2.piyanolu trosu (1944) bu dönemin ürünüdür. GEÇ DÖNEM ESERLERİ: (1967-75): Yaşamının son 7 yılındaki eserlerini kapsar. Artık bu geç dönem eserlerinde, eski ihtişamının yerine daha karamsar düşünceler ve ölüm düşüncesi hakimdir. PİYANOLU TRİO NO.2 (1944-yaş 38) Shostakovich 2 no.lu piyanolu trosunu 1944 yılında, 38 yaşındayken besteledi. Bu onun olgunluk dönemine, aynı zamanda 2.dünya savaşına denk gelir. Shostakovich çok yakın yahudi bir arkadaşının nazi kampında öldürüldüğü haberiyle sarsılır ve bu eserini onun için yazar. 3.bölüm ölen arkadaşı için bir ağıttır. Bu bölüm bazı müzikologlara göre Shostakovich’in yazdığı en trajik sayfalardır. Bestecinin ölüm töreninde de bu bölüm çalınmıştır. Bu ağıt bölümünden sonra ara vermeden bir yahudi dansı ile final bölüme girilir. Nazi imha kamplarında, yahudilerin öldürülmeden önce kendi mezarlarını kazmaya, sonra da bu mezarın başında dans etmeye zorlandıklarını duyan Shostakovich bu bölümde, belki de işte bu ölüm dansını yansıtır. Bölümün ve aynı zamanda eserin son da ölümün sukunetini ve güzelliğini yansıtarak sona erer. Bu kasvetli bilgilerden sonra daha neşeli bir bilgi vermek istiyorum: Shostakovich bu eseri yazdığında metronom sayılarını kesin olarak belirleyip üzerine yazmıştı. Bir gün genç bir kemancı Shostakovich’e, bu rakamları aşırı bulduğunu söyler ve nasıl yapsak ki der… Gerçekten de eserin hızlı bölümü için belirlediği metronom aşırı hızlı, ağır bölümü ise aşırı yavaştır. Shostakovich kemancıya, üzerindeki rakamlara aldırmamasını söyler ve der ki: “Eski bir metronom aletim var ve inanılmaz yanlış sonuçlar çıkarıyor. Onu yıllar önce atmam lazımdı ama kıyıp atamadım. Fakat sen, bu işaretlere önem verme ve bir müzisyen olarak nasıl hissedersen, gönlünden nasıl geçiyorsa öyle çal.” Biz de size gönlümüzden geçtiği gibi çalacağız. PİYANOLU TRİO NO.1 OP.8 Shosta’nın hastalıklı bir çocukluğu olmuştu. Lenf bezlerinde tüberküloz olduğu için 1928 te bir operasyon geçirdi ve ardından tedavi için Kırım’da bir sanatoryuma gönderildi. Burada Tatyana Glivenko ile tanışıyor ve aşık oluyor. Bunun, hayatının en büyük aşkı olduğu söylenir. İşte bu aşkın meyveside az sonra çalacağımız 1 no.lu piyanolu triodur. Shosta 17 yaşında yazıp Tatyana’ya ithaf ettiği bu triosunu “Poeme” olarak adlandırmıştı. Eserde Shosta’nın, 19.yy piyanolu tro geleneğinden uzak kalma çabası görülmektedir: -Öncelikle eser tek bölümlüdür. -Çok çeşitli tempolar, müzikal karakterler ve kontrastlar içerir. -Ancak eserin temalarında ve gelişmesinde, bestecinin henüz başlayan modernizminin izlerine çok az rastlanır. Eserin daha çok romantizmi hatırlattığı söylendiğinde ise Shosta bunu inkar etmiştir. Ama ne de olsa Shosta bunu yazdığı sırada çok gençti ve aşıktı. Eser, romantik bir eser olarak nitelendirilmese bile, bestecinin yazdığı en romantik eser olduğu söylenebilir. Bu sırada… Shosta sonraki yıllarda Tatyana’yı görmeye devam etmiş, hatta Tatyana evlendikten sonra bile onu kendisiyle birlikte olması için ikna etmeye çalışmış!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir