Bir Delinin Hatıra Defteri
Oyun eleştirisi
Tevfik Yalçın
Oyunu 18 Mart 2014 Saat 20.00
İstanbul Devlet Tiyatrosu
Üsküdar Tekel stüdyo sahnesinde izledim
Genel olarak:
Tarihinde ilk kez 2005 yılında verilen TBMM Milli Egemenlik Onur Ödülü'ne Yüzyılın Beyin Cerrahı Prof.Dr.Gazi Yaşargil değer görüldü.Yaşargil'e ödülü; 12 Temmuz 2005 Perşembe günü TBMM Salonu'nda düzenlenen törenle verildi. Gazi Yaşargil bir beyin cerrahı olarak; insan beynine tedavi amacıyla girerken, başta mikro cerrahi yöntem ve araçlarını geliştirmiştir. Geliştirdiği çoğu araca Türkçe adlar koymuş, bu yöntem ve araçların uzun yıllar insanların beyin cerrahisi konusunda hizmet edeceğini öngörmüştür. Gazi Yaşargil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı tarihi konuşmada “Türk Halkını temsilen TBMM tarafından bu onurlu ödülün ilkinin; kendisine, bir beyin cerrahına veriliyor olmasını çok değerli ve anlamlı bulduğunu” söylemiştir.
İnsan yaşamının sıkıntılarını ve çözümsüzlüklerinin insan beyni üzerindeki olumsuz etkilerini, Prof.Dr. Yaşar Gazigil ve yetiştirdiği öğrencileri; her geçen gün gelişen teknolojiyi de kullanarak yollarına devam edecekler… Ancak insanın; yaşamını bireysel ve toplumsal olarak sürdürürken karşılaştığı sorunları çözebilmek için oldukça uzun bir süre, çok sayıda Gazi Yaşargil’in beyin gücüne eşdeğer insanlara gereksinim duyulacaktır.
“Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununun ilişkin izleyici gözlemlerimizi bir eleştiri potasında yazıya dökerken; dünyanın en büyük beyin cerrahı Prof.Dr. Yaşar Gazigil’i, burada, bir tiyatro oyunundan; saygı, sevgi ve sonsuz teşekkürlerimizle anıyoruz.
Oyunun konusu:
Nikolay Vasileyiç Gogol’un öyküsünden, Sylvie Luneau ve Roğer Coggio oyunlaştırmış. Oyunun çevirisini; Coşkun Tunçtan yapmış.
“Küçük, küçücük bir memurdur kahramanımız Popriçin. Bir “çalışan”! Üstelik içine kapalı, saf, şaşkın bir yaradılıştadır. Değil başarıya ulaşmak, Popriçin gibilerine o toplumda küçücük bir yer, ezilip büzülüp sığınabileceği kadar bir yer bile yoktur. Ne garip memleketmiş o zamanlar Rusya!
Bir delinin değil, adım adım deliliğe giden, yaşadığı gerçeklerle baş edemeyen bir adamın hatıra defteri…” Oyunumuz internet ortamındaki tanıtımında bu kısa bilgiyle anlatılıyor.
Hizmet sektöründe; verimlilik diğer sanayi ve benzeri sektörlerde olduğu gibi nicel değerlerle ölçülemiyor. Çalışanın emeklerinin karşılığı; çalıştıran tarafından net ve nesnel değerlendirilemiyor.
Fizikteki iş yasası gibi: İş= kuvvet x (çarpı) yol. Sırtınıza yüz kiloluk yük alın, yol yoksa; aynı noktada hareketsiz duruyorsanız iş yapmış sayılmıyorsunuz. Yine hizmet sektörünün egemen olduğu; devlet kurumlarındaki resmi daire, bankalar, eğitim kurumları gibi benzer kuruluşlarda; bürokrasi, mevzuat, gücünü bilgi ve becerisinden değil yönetimin tepesinden ve yandaşlığından alan tutucu ve kayırmacı yönetim etkileri insanı delirtmeye yetiyor. Oyunumuzdaki Popriçin’in başına gelen de bundan başka bir şey değil. Bu durumda ne yapmalı?
Oyunumuzun kahramanı Popricin hiçbir şey yapamadı. Yapamazdı; bu konuda bir strateji, ona uygun bir taktik geliştiremedi. O bir devrimci, özgürlük savaşçısı da değildi. O, basit olanı anlaşılmaz kıldı. Neyi hak edip, hak etmediğinin ayırımını yapamadı. Aşkta sevmenin, sahip olanın özgür cinsler arasında, en kısa yol olduğu saçmalığına; aşkın ve sevmenin bir ekonomik alt yapısı olduğunu bildiği halde, aşkın muhasebesindeki “denklik” kuramını hiç görmek istemedi. Bir memurun işine sahip olması konusundaki en önemli kural olan: işte devamlılık ve işi aksatmama kuralını hiçe saydı. Popriçin; resmi yazışmalardaki yazım kuralı yanlışlarını en aza indirme konusunda çaba harcayabilirdi. En azından bir yazım kuralı kılavuzu satın alıp; “Cedvel” sözcüğünün (d) ile değil de (t) ile “Cetvel” yazıldığını bilimsel kuralla anlatıp, yöneticisine karşı haklı çıkabilirdi. Yine Popriçin yöneticilerinin onun, en ufak yanlışında; onu aşağılamalarına İzin vermeye bilirdi. Bilmeliydi ki yöneticilerin en büyük silahı; çalışanların yanlışlarını büyütmek, başarılarını küçültmek ilkesi olduğunu ve bu ilke ile kendi durumlarını sağlama alabildiklerini çok önceden anlamalıydı. Akşamları biraz rahatsız olduğunda, iş çıkışı kendini biraz iyi hissetmiyorsa; bir üst yöneticisine; hastalanmakta olduğunu, yetiştirmesi gereken işleri eve götürüp, sabaha dek çalışıp, tamamladıktan sonra kendi gelemezse; komşusu ile göndereceğini söyleyebilirdi. İşe özensiz giysilerle gitmeyi alışkanlık haline getirmeyebilirdi. Yöneticisinden borç isteyip, onu alacaklı duruma sokup, yeni ve şık giysilerle işe gidebilirdi. Şimdi Aksenti İvanoviç Popriçin bunları yaptı mı? Yapmadı! Ne yani şimdi Popriçin sizce normal ve haklı olarak mı delirdi? Delirmeseydi anormal olurdu? Siz bu Popriçin’i tanır mıydınız? Hayır Tanımazdım, hiç karşılaşmadık… Benzer durumda olanlardan tanıdıklarım var. Onlar da delirdiler mi? Yok daha delirtemedik, ama az kaldı; delirmek üzereler…
Yaratıcı kadro:
Yazan: NIKOLAY VASILIYEVIÇ GOGOL
Çeviren: COŞKUN TUNÇTAN
Oyunlaştıran: SYLVIE LUNEAU – ROGER COGGIO
Yöneten: CEM EMÜLER
OYUN EKİBİ
DEKOR – GİYSİ TASARIMI: SERTEL ÇETİNER
IŞIK TASARIMI: SEYHUN AYAŞ, ZEYNEL IŞIK
MÜZİK – SES – EFEKT: TAYFUN GÜLTUTAN
YÖNETMEN YARDIMCISI: ERDAL BEŞİKÇİOĞLU
SAHNE AMİRİ – KONDÜVİT: YUNUS DAŞTAN
IŞIK KUMANDA: MUSTAFA BAL
DEKOR SORUMLULARI: SEYİT ŞAHİN, DURSUN DİNÇSOY
AKSESUAR SORUMLUSU: SERDAR KIZILIRMAK
OYUNCULAR: ERDAL BEŞİKÇİOĞLU
İzlediğim “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyunu, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı; her türlü övgüyü en üst düzeyde hak eden, taze, yüksek düzeyde oyunculuk, oyuncu performansı ve “riskleri göze alacak” oyuncu isteyen, doğru ilke ve yaklaşımlar seçilerek oluşturulmuş nerdeyse bir tiyatro mühendislik harikası. Bu oyun; dekor, ışık, müzik, yönetim yaklaşımlarının sonucunda kendi seyircisini de yaratan bir oyun. Oyunu 400. Temsilinde izlemiş olmama karşın; hiç afişten inmesin, ülkemin, dünyanın tüm insanları izlesin dilekleriyle tutuşup yandığım bir yüzakı oyun. Oyunun k
itapçığından aktaracağım kısa bir bölümde; yaratıcı kadronun neleri düşündüğünün, nerelere ulaşmak istediğinin hiç de raslantı olmadığını göstermesi açısından örnek sayılabilir:
“DELİYLE DELİ OLMAK”
Gogol’ün gerçekle hayal dünyası arasında olduğu bir dönemde kaleme aldığı bu eseri; insanın içinde yarattığı karakterleri, gerçekle hayal arasındaki o ince çizgiyi ve bir delirme sürecini adım adım aktarırken, seyirciye “kim daha deli” “Bu nasıl bir aşktır?” Herkes akıllılık – delilik arasındaki küçük boşluğa düşebilir mi?” ikilemlerini de yaşatan göründüğünden daha derin, trajikomik ve insan psikolojisinin mükemmel anlattığı tek kişilik müthiş bir klasik.”
Burada alıntıladığımız görüşlerin kitapçıkta ki yazar adı:
Zeynel Işık
Işık Tasarımı
Oyunun yaratıcı kadrosu ve oyun ekibinin adım adım ve her sahnede tekrara ve monotonluğa kaçmadan oyunu nefesini tutarcasına ilerlemesi ve bunun heyecanı; denilebilir ki seyircilerle eşdeğerdi.
Oyunun kahramanı Popriçin’in deliliğe doğru ilerleyişinde; ruhsal analizinin, sağlığının adım adım bozulmasının, fizik gücünün düşmesinin, oyun müziğinin kafa karışıklığını anlatmadaki desteği; her türlü övgüyü hak ediyor. Erdal Beşikçioğlu; tüm bu tasarımları, o yapayalnız kaldığı sahnede bir yandan Popriçin’i deliliğe doğru koştururken, kendi aklını da özenle korudu ve inanılmaz bir final oyunuyla seyirciye unutulmaz anlar, yepyeni bir oyunculuk ve oyun anlayışı, seyircilere de yeni bir kimlik verdi.
Bir Delinin Hatıra Defteri oyununun sahne tasarımından, oyunun yönetiminden, ışık tasarımından, müziğinden, bilerek söz etmeyeceğim. Çünkü bunu yaparsam; şimdiden bu çok özel oyunu izlemeye gelecek olan izleyicilerin beğeni ve görüşlerine ipotek koymuş olurum ki buna da hiç hakkım yok.
Ankara Devlet Tiyatrosu’nu kutluyorum. Oyunda emeği geçen tüm yaratıcı kadro ve bu oyunun olmazsa olmazı teknik ekibe en içten teşekkürlerimi sunuyorum. “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununu tüm sanatsever halkıma; oyunun onlara gelmesini beklemeden, oyun neredeyse onların oyuna gitmesini tüm içtenliğimle öneriyorum…
Sonsöz:
Popriçin ölmek üzere… Son gücüyle sahnede koşuyor, koşarak bir sözcüğü tekrar ediyor “Anne!…” Kahrolası ölüm de onun arkasından o sonsuz parlak ışığıyla koşuyor. Popriçin’i tam yakalayacak ve kendi içine çekerken elinden kaçırıyor… Popriçin çok yoruldu… Ölümün o parlak ışığı onu yakalıyor ve içine çekiyor… Popriçin son kez haykırıyor “Anne!..” Her tarafı zifiri karanlık kaplıyor…
Bu gün 20 Mart 2014, yarın 21 Mart Dünya Şiir günü… Bağışlanmak ve hoşgörülerinize sığınarak; bu yazımı; oyunun son repliği olan bir şiirimle bitirmek istiyorum:
Anne!…
Ekmeğimi alsalardı elimden;
Gider yenisini alırdım…
Özgürlüğümü alsalardı elimden;
Savaşır geri alırdım…
Anne!… Anne!…
Canımı aldılar elimden!
Nasıl geri alayım?…
Anne!.. Anne!
Ağlama, Ağlama…
Anne!..
Tevfik YALÇIN
12 Mart 2014 İstanbul
Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
evetbenim@gmail.com
www.evetbenim.com
Şiir: Anne!…
Berkin Elvan için