BİRİNCİ TÜRKİYE SANATÇILAR BİRLiĞİ Nİ ANKARA DA KURDUK

 

BİRİNCİ TÜRKİYE SANATÇILAR BİRLiĞİ’Nİ ANKARA’DA KURDUK

Sanatçılarımız; zaten birçok sanatçı örgütü varken neden “Türkiye Sanatçılar Birliği”ni kurmak için kolları sıvadılar? Nedeni açık: Günümüz iktidarı bütün aymazlığı, çağdışılığı ve düşmanca tutumuyla çağdaş kültür ve sanat yaşamımıza açıkça saldırmaktadır. O kültür ve sanat yaşamı ki; yüzlerce yılın ötesinden süzülerek gelmiş ve Cumhuriyet’imizle birlikte kurumsallaşarak toplumumuza ışık olan 90 yıllık bir birikimin somut sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Bugün Atatürk Kültür Merkezi, Taksim Devlet Tiyatrosu ve Operası, Emek Sineması vb. sanat yuvalarımız kapatılmakta, resim sergilerimiz ve müzelerimiz (TYS Edebiyat müzesi) ve yazarlarımızın eserleri dağıtılmakta, unutturulmakta, heykellerimiz ucube denilerek yıkılmaktadır. Dahası siyasal erk; Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) adı altında bir yasa çıkararak 90 yıllık Cumhuriyet birikimine son darbeyi indirmeye hazırlanıyor. Konservatuvarlarımız, üniversite sanat bölümleri, sanat eğitimi veren tüm okullarımız ve tiyatrolarımız kapatılma ve kapanma ya da değiştirilme (!) girişimleriyle karşı karşıya. Sanatımız, sanatçılarımız ve kurumlarımız Cumhuriyet’in çağdaş kazanımlarıyla birlikte yok edilmeye çalışılmakta.  “bir şey olmaz!” aymazlığıyla katılmakta, katılabilmektedir. Dahası TÜSAK’ı yararlı bulanlar bile vardır! Bu gidişe “DUR!” demek amacıyla çok sayıda sanatçı, orkestra şefimiz İnci Özdil’in başkanlığında 28 mayıs 2014’te İstanbul Ses Tiyatrosu’nda (Ferhan Şensoy) bir basın açıklaması yaptıktan sonra 6 Haziran 2014’te de Ankara Barolar Birliği’nde, sayın Metin Feyzioğlu’nun açılış konuşmasıyla bir Kurultay gerçekleştirmiştir. Kurultay’ı açan başkan sayın İnci Özdil; toplantıya katılan çok sayıda sanatçıyla birlikte Türkiye Sanatçılar Birliği’nin kuruluşunu ilan etmiş, bir düzenleme kurulu oluşturulacağını ve tüm kentlerimizde çalışmalar yapılacağını da duyurmuştur. Birliğin bir amacının da; sanatçı çevrelerinde yaşanan “Sen-Ben” rekabetçiliğinin ötesinde, ülkemizdeki sanat ve kültür yaşamının tüm sanatçıların elbirliğiyle “sanat için” korunması, yaşatılması ve yarınlara taşınması olduğu, açıkça ortaya konulmuştur. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da belirttiği gibi; sanatçıların bir araya gelip kenetlendiği bir gücü hiçbir şey yıkamaz. Tersine o güç; toplumun en önemli birleştirici ve vurucu gücü olur. Çünkü sanatçı; toplumunun en duyarlı kişisidir: O; yapısı gereği içinde yaşadığı ortamın (ya da dünyanın) gözü, kulağı ve dilidir. Sanatını önce yerelliğinden kanatlandırır, sonra evrensel boyutlara taşır. Yerellikse bir sanatçı için köyünün, kentinin, ülkesinin değerler toplamıdır. Bu değerler, gerek somut (dağ, tepe, sokak,ev, insan vb. maddi) gerekse soyut (güzellikler, çirkinlikler, sevmek, acı, ülkü vb. manevi) olarak onu kuşatan dünyasıdır. Dahası bu değerler herhangi bir biçimde zedelenmeye ya da sarsılıp yıkılmaya, altüst olmaya başlarsa sanatçı herkesten önce devreye girer. Çünkü o sanatını; kendisini çevreleyen dünya üzerine kurar. Bu yüzden “çalkantılı kriz dönemlerinde ya da siyasal bunalımlar, savaşlar ortasında sanatın ne değeri olabilir? Anlamı bile kalır mı?” diye sormak bile abestir. Tersine sanatçı; en içten yapıtlarını böylesi dönemlerde yaratır, yaratmıştır. Örneğin Victor Hugo o güzelim yapıtlarını, Fransız Devrimi’nin hemen akabinde ve Avrupa baştan aşağı siyasal, toplumsal çalkantılarla sarsılırken yazdı. Tolstoy da öyle. Ya 2. Dünya Savaşı cehenneminde canına kıyan Stefan Zweig’a ne demeli? Goya’nın faşizmi çizgileyen resimleri unutulabilir mi? Bizde ise; Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu en yetkin yapıtlarını Kurtuluş Savaşı sırasında kaleme aldılar. Ev/ocak anlamına da gelen yurt; eğer tehlikedeyse önce sanatçılar bunun bilincine erer. Onlar ün, san, isim gibi etkenleri bir yana bırakıp sanatlarını ülkelerine ve insanlarına adamışlardır. Halide Edip için belki çok şey söylendi, ama onun “Ateşten Gömlek”i ve “Vurun Kahpeye” sinden sonra Kurtuluş Savaşı’nın anlamını bunca vurgulayan başka hangi yapıt kaleme alındı? Bu düşünceleri bana anımsatan ise, geçen yıl gerçekleşen Gezi Olayları’nda ortaya çıkan “mizah kültürü” oldu. Bu çığlığın sanatçılarımızı da ayağa kaldıracağını düşündüm. Bu yüzden ülkemizin üzerine çöken karanlığı dağıtmak için baş başa verdiğimiz, tek kadın orkestra şefimiz İnci Özdil’le Sanatçılar Birliği’ni kurma kararı aldık. TGB’li genç arkadaşımız Ezgi Sağcan’ın çok değerli çalışmaları da bizlere örnek oluşturdu: Yüreği yurt sevgisiyle çarpan sanatçılarımızın bir araya gelmesini bizler yürekten istedik. Şimdi artık bizlere katılan çok sayıda sanatçımızla birlikte Sanatçılar Birliği’ni kurmuş ve harekete geçirmiş bulunuyoruz. Amacımız, elbirliğiyle gericiliğin maskesini düşürmek için bütün illerimizde, ilçelerimizde sanat adına yapıcı, üretken çalışmalar yapmak ve Cumhuriyetimizin sanat kurumlarını korumaktır. Bunun için vargücümüzle savaşacağız ve sonunda elbette biz kazanacağız! Bu onur biz sanatçılarındır. Türkiye Sanatçılar Birliği’mizin, ülkemiz sanat ve kültür yaşamına yararlı olması dileğiyle… 

TANSU BELE/ 11 haziran 2014

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir