Burada İstanbul un Fethini kutlamıyoruz.. Burası KOCATEPE…

 

Burada İstanbul un Fethini kutlamıyoruz.. Burası KOCATEPE…

93 yıl sonra, 25 Ağustosu 26 Ağustosa bağlayan gecede Afyon-Kocatepe’de;

26 Ağustos 1922 de, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığında Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz, Türk Ordusunun galibiyeti ile sona ermeseydi eğer;

*Bugün vatan diye sarılacağımız bir toprağımız kalmaz, tarihimizle övüneceğimiz kimliğimiz olmaz, karanlıklar ve cehalet içinde kaybolup giderdik.

Kocatepe, Türk Milleti’nin kaderini değiştiren tarihlerin yazıldığı, düşmana etten duvar örüp geçit verilmeyen Çanakkale kadar, savaşın bir sanat olduğunun gösterildiği ve Ankara’ya ramak kala düşmanın durdurulduğu Sakarya kadar unutulmaz anıt yerlerinden biri.

26 Ağustos, Büyük Taarruz emrini alan Türk Ordusunun, bütün varını yoğunu ortaya koyarak zafere koştuğu bir ölüm kalım savaşının başlangıç noktası.

26 Ağustos sabahından, 30 Ağustos’a, oradan 09 Eylül’e ve 24 Temmuz’da Lozan’a uzanan yolu başarıya ulaştıran Kocatepe, 93 yıldır orada bütün ihtişamıyla duruyor…

93 yıldır, hala nöbet tutuyor ve Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği Türk Gençlerini, başkomutanından hücum emrini aldığı günün sabahında, 04.30 da yanına çağırıyor.

Onları, o ayazın, soğuğun ve karanlığın ortasında, bağımsızlık için ölüme koşan yaşdaşlarının milli duygularını hissetmeye ve kendilerine emanet edilen cumhuriyetin kıymetini anlamaya çağırıyor…

Tören organizasyonlarının, Garnizon Komutanlığı ve üniversite işbirliği ile hazırlandığı yıllarda, taarruz emrinin verildiği saatte, Türk Ordusunun bir subayı, taarruz emrinin verildiği anı canlandıran heyecan dolu bir konuşma yapar ve bizler adeta, top sesleri arasında güneşle birlikte, 1922 yılının o unutulmaz sabahına doğardık. 

İliklerimize kadar işleyen soğuk bize, o sabah üzerlerinde incecik kumaştan dikilmiş asker elbisesi olan, ayaklarında doğru dürüst postalları dahi bulunmayan ve alaca karanlıkta koşarak ölüme akan askerlerimizi düşündürür, üzerimizdeki kalın giysilere rağmen üşüyor olmaktan utandırırdı…

O yıllarda dolup taşardı Kocatepe. Hiçbir protokol uygulanmaz, gönüllü olarak oraya gelenler, gönüllerince o anı yaşamaya çalışırdı..Sabah saatlerinde Afyonkarahisar Üniversitesi öğrencileri temsili olarak saldırı anını canlandırırlar, gözlerimiz yaşla, yüreklerimiz heyecanla dolu izlerdik onları.

“Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği”n de yapılan değişikliklerin 5 Mayıs 2012 de resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile Kocatepe’deki anma törenleri de, Garnizon Komutanlığından alınarak, Afyonkarahisar Valiliği’ne verilmiş. .Askerin bu törenlerde sadece asayişi sağlama ve protokolün rahatını gözetme görevi var.

Törenlerin içeriğine bakılınca belli ki bütün amaç, Kocatepe’deki heyecanı söndürmek ve Kocatepe’yi giderek yalnızlaştırmak. Tıpkı diğer milli bayramlarımızdaki heyecanı ve milli duyguları söndürmeye çalıştıkları gibi…

Bu yıl, geçen 26 Ağustos zafer bayramı anma töreninden daha da, sönük geçti. Tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Şehit haberleri dolayısıyla, Afyon-Kocatepe Ünv.Rektör Yardımcısının kısa ve cansız konuşmasından sonra da bitti.

Kocatepe’deki bu üzücü ve düşündürücü tören öncesinde, iki ayrı yerde yapılan törenlerde de, dikkatimizi çeken yadırgadığımız uygulamalar gözümüzden kaçmamıştı. İlk tören, Şuhut İlçesinde 2004 yılında restorasyonu tamamlanarak ziyarete açılan, “Atatürk Evi“ önünden başlayıp ilçe stadyumunda son bulmuştu. İkinci tören ise, Zafer Yürüyüşü’nün başladığı “Şuhut-Çakırözü” köyünde yapıldı.

2007 yılında Şuhut’lu Akp milletvekili Veysel Eroğlu’nu, Orman ve Su İşleri Bakanı olması dolayısıyla Şuhut’taki törenler, zaman içinde bakanlığa bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından, adeta Orman ve Su İşleri Bakanının reklam aracı haline getirilmiş.

Her yıl bu gelişmeyi izlemek mümkün. Bu yıl da, civar illerden otobüslerle, tören için getirilen ilk ve ortaokul seviyesindeki çocukların üzerindeki tişörtlerde, başlarındaki şapkalarda, ellerindeki bayraklarda“Orman ve Su İşleri Bakanlığı” yazıyordu.. Aralarında az sayıda Türk Bayrağı olmakla beraber, tören için Atatürk Evi’nin önüne yığılan kalabalık içinde “Kocatepe ve Atatürk” ile ilgili hiçbir iz bulamadık.

Atatürk Evi önünde başlayan tören ilçe stadyumunda devam etti. Stadyumda izleyici sıraları bomboştu, konser ve eğlence programlarının iptal edilmesi dolayısıyla da, alanda az sayıda insan toplanmıştı. Daha sonra Kocatepe’de konuştuğum bir Afyonlu vatandaş, “bomba patlayabilir” söylentisi üzerine, insanların törenlere katılmaktan korktuğunu söyledi.

Sıra Zafer Yürüyüşünün başladığı, Çakırözü Köyü’ndeki törene gelmişti.. Bu törene de ilgi çok azdı. Tören mehteran takımının neredeyse bir saate yakın çalıp söylediği kahramanlık şarkılarıyla başladı..

Zannedersiniz ki, İstanbul’un fethini, Osmanlı’nın galibiyetlerini kutluyoruz. Burası Kocatepe değil, bu bayram Zafer Bayramı değil. Sanki, Türkiye Cumhuriyeti döneminde değil, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeyiz.

Hasdur !.. Bismillah “ sesleri bir saat boyunca Çakırözü Köyü meydanında çınladı durdu. Mehteran takımı, her şeye rağmen izleyenler tarafından beklenen ilgiyi görmedi..

Sıra Garnizon Komutanlığının Askeri Bandosuna gelmişti..Bütün kuvvetimizle alkışlayıp tempo tutuyor ve zevkle dinliyorduk. 3. Marş olarak çalınan 10. yıl marşımızı hep birlikte söylemeye başlamıştık ki, marş bitti bandonun konseri de bitti. Şaşırıp kalmıştık. Cumhuriyet dönemine ait sadece 3 marşa dayanabilmişlerdi tören organizasyonunu yapan yetkililer.

Evet törenler Akp ve Osmanlı reklamlarına dönüştürülmüş, milli duygulardan arındırılıp, Türk Milli Tarihine ihanet araçları haline getirilmişti..

Anzakların deniz aşırı ülkelerinden her yıl çoğalarak Çanakkale’ye gelen torunlarının katıldığı sabah ayinlerini, öve öve bitiremeyen, entel dantel yazar, akademisyen, siyasetçi ve vatandaşlar;

Burnunuzun dibindeki Kocatepe’ye gelmeyerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’imize ve milli tarihimize ihanet edenlerin ekmeğine yağ sürdüğünüzü unutmayın..

Unutmayın ki onlar, vatan müdafaası için Çanakkale’ye gelmediler..Vatan müdafaası yapan bizim atalarımızdı. Kahraman olanlar, yurtsever olanlar bizdik.

İşte biz mazeret buldukça, üşendikçe ve bu işi maddi imkan meselesi olarak gördükçe, bir ülkenin bağımsızlığını yok etmek için, topraklarımıza ayak basanların torunları kadar bile olamıyoruz. Hatta onların ayinlerine saygı ve gıpta ile bakıyoruz. Üstelik de, emperyalizmi yenen, topraklarımızdan kovan yürekli, cesur şehitlerimizin torunları olmamıza rağmen…. *

Geçen yıl yaptığım gibi bu defa da, Kocatepe’de ki törende yaşadığımız hayal kırıklığını ve bize dayatılanı kader olarak kabul etmeyerek, gitmek üzere olan rütbesini ve ismini bilmediğim bir jandarma komutanının önünü kesip sordum;

Bu nasıl tören ?…Nerede o anı bize yaşatacak, anlatacak bir subay ? Hani taarruz anını simgeleyen top sesleri ?..Nereye varacak bu geri çekilişiniz?

Bu defa da ayni şaşkınlığı yaşayan bir başka komutandı karşımda ama, bana ayni cevabı verdiğini bilemezdi.

Ben yeni geldim buraya, geçmiş törenlerin nasıl olduğunu bilmiyorum, ancak haklısınız. Tören programını valilik hazırlıyor, bu konuyu valiliğe bildireceğim “ deyince, geçen yıl da ayni cevabı bir başka komutanın verdiğini, ancak hiç bir şeyin değişmediğini gördüğümüzü, söyledim…

Bu duygularla üzülerek ancak, suçlu aramak yerine, suçlunun biz olduğunu kabul ederek Kocatepe’den ayrıldık..

Atatürk’te birleşmek arzusu ve zarureti içinde olan tüm yurtseverlerimiz, Kocatepe’ye sadece bir defa değil, sürekli gelmek, o muhteşem anı yaşamak, Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemli oluğunu anlamak ve anlatmak zorundadır.

Güneşin, her yıl 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de, bizim için doğduğunu unutmamak ve unutturmamak üzere orada şehitlerimiz ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le buluşalım.

Saygılarımla,

Engin Demirkollu Sarıkartal

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir