DOĞA TUTKUNU BİR SOSYALİST:
ROSA LUXEMBURG
Mart ayı dünya kadınları açısından olduğu kadar ülkemiz kadınları için de önemli; çünkü tüm kadınlar açısından yakın toplumsal tarihi etkileyen ve dönüştüren olaylarla dolu. Bizim için bunlardan en önemlileri; hiç kuşkusuz 3 Mart 1924’te “Hilafetin Kaldırılması” ve “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nun (Öğretim Birliği) kabulüdür. Bu yasalar aynı zamanda Türk kadınının da toplumsal yaşama adım atışının yolunu açmıştır. Türk kadını, toplumu yönlendiren dinsel baskıların ötesinde önce eğitim görme sonra da vatandaş olarak seçme-seçilme haklarına kavuşmuştur. Atatürk’ün eliyle başlatılan bu değişim; dünya kadınlarının da 1789 devrimiyle başlayan eşitlik ve özgürlük savaşım-larına koşut bir gelişmedir. Kadın hakları için savaşan kadınlar, 1910 yılında Alman Sosyalist Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart’ı, Dünya kadınlar Günü olarak kabul etmişlerdi.
Yine bir Kadın Hakları Savunucusu ve sosyalist olan Rosa Luxemburg ise Mart ayında doğmuş Polonyalı bir Yahudi’dir. Zürich Üniversitesi’nde felsefe okumuş ve Alman Sosyalist Partisi’nin (SPD) aktif üyesi olmuştur. SDP’de Sosyal Demokratların “evrimci sosyalizm” revizyonist düşüncelerine karşı kıyasıya mücadele vermiş, işçi sınıfının kurtuluşunun sosyal reformlarla değil, sosyal devrimle gerçekleşebileceğini savunmuş, savaş karşıtı eleştirel bakışını keskin bir eylemci olarak sürdürmüştür. Devrimci arkadaşı Karl Liebknecht’le birlikte kurdukları Enternasyonal Grubu (1914), Spartakistler adını alarak çok sayıda başkaldırı eylemi düzenler ve tarihe geçer. Rosa, askerlerce vahşice kurşunlanarak öldürülür (5 Mart 1870-5 Ocak 1919). Lenin onun için: “O bir kartaldı ve hep öyle kalacak” diyecektir. Doğaya meraklı iyi bir botanikçi de olan Rosa; Karl Liebknecht’in eşine, hapishaneden yazdığı bir mektupta: “Ne mi okuyorum? Özellikle doğa bilimleri: Bitkiler, coğrafya ve hayvan çeşitleri. Dün tam da Almanya’daki ötücü kuşların neden yok olmakta olduklarına dair okudum. Bunun nedeni: Giderek artan ve onların doğal yuva ve beslenme koşulları olan çürümüş ağaçlar, işlenmemiş araziler, fundalıklar, bahçedeki kurumuş yaprakları adım adım yok eden, rasyonel ormancılık, bahçecilik ve tarla kültürüdür. Bunları okuduğumda içim acıdı. Hayır, insanların dinledikleri kuş sesleri değil, bu küçücük, dirençsiz yaratıkların sessizce ve durdurulamaz yok oluşları bana öyle acı verdi ki oturup ağladım. Bu; aklıma prof. Siebert’in yazdığı ve Zürich’teyken okuduğum, Kuzey Amerika’daki Kızılderililerin yok oluşlarıyla ilgili Rusça kitabı getirdi. Bunlar da aynı öyle, kültür insanları tarafından adım adım topraklarından olacaklar ve sessizce, acımasız bir yenilginin kurbanı olacaklar.” der. Uygarlığını, doğayı ve insanı sömürüp yok etme adına kullanan beyaz adamın çirkin portresini bugünlerimize de ders olacak biçimde çizen Rosa Luxemburg için Lenin’in; “O hâlâ bir kartaldır” demesi boşuna değildir! “Ceza talep ediyorum: Bugün tok olanlara, sefa sürenlere. Milyonların ekmeğini nasıl kazandığını bilmeyenlere, hissetmeyenlere…” ve “Hareket etmeyen zincirlerini fark edemez” sözlerinin de sahibi Rosa Luxemburg’u dünya hep, “özgürlüğün simgesi kartal” olarak anımsayacaktır.
Her yıl Mart ayında dünyada da ülkemizde de kutlanan Dünya Kadınlar Günü’nün, giderek tarihsel bir anma günü olmaktan öte bir anlamı kaldı mı artık, bilemiyorum. Ancak kadınların her Mart’ta bu günü kutlamayı sürdüreceklerine ve kadın özgürlüğü için savaşan, canını veren kadınları hiç unutmayacaklarına inanıyorum.
TANSU BELE/ 21 Şubat 2014