DÜNYA ISINIYOR
" Artık açıkça bilinmektedir ki, bugün ABD’yi yönetenlerin (ve onun uydularının) derdi bilim, uygarlık falan değildir. İspanyol düşünürü J. Ortega Y Gasset’in deyimiyle; “Toplumların yönetimini öyle bir insan türü ele geçirmiş bulunuyor ki, uygarlık ilkelerine karşı herhangi bir ilgisi yok. Şu ya da bu uygarlığın ilkelerine değil,-bugün görülebildiği kadarıyla- her türlü uygarlığınkine karşı ilgisiz.” Bu yönetici türünün tek amacı ise çıkarı ve bu doğrultuda dünyayı da insanlığı da sömürmektir."
Dünyamız yalnız doğal olarak değil, sosyal anlamda da bir ısınma içinde: Toplumlar, tıpkı sıcaklıkların artmasıyla giderek ısınan yerküre gibi, toplumsal kaynamalar noktasına doğru hızla gitmekte… Kovboyun dolar suyu, bütün bu kaynamaları söndürmeye yetecek güçte mi? Kanımca hayır! Artık yetersiz kalmaya başladı!
Başka bir deyişle İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı iki atom bombası, aslında dünya barışını sağlamak değil dinamitlemek anlamına geliyordu. Güya dünyayı savaştan kurtardığını öne süren ABD; bitmiş savaşı atom dehşetiyle taçlandırarak gerçekte dünyaya korku salıp gözdağı vermiş, başlattığı yeni sıcak (Kore, Vietnam vb) ve soğuk (Rusya) savaşlarla da yıldırılarını sürdürerek bir korku imparatorluğu kurmaya girişmişti. Giderek komünizmi öcü sayıp, hedef göstererek kendi ülkesinde de (Mc Carthy dönemi cadı avı) dünyada da (Latin Amerika ülkelerinde, Afrika’da vb.) terör örgütlerini devletlerin başına bela edip, devlet terörünü bizzat yaratarak çeşitli ülkelerde toplumsal/ siyasal kaos çıkaran emperyal güç ya da imparator ABD; sonuçta toplumların din, dil, etnik yapılanmalarına el atmış, ahlak, vicdan oluşumlarını çökertmiş, ülkeleri paranın kölesi durumuna getirmiştir. Sözüm ona “barış adına” ortalığı kana bulayan emperyal düzen, şimdi de toplumlara nifak/düşmanlık tohumları ekerek iç-sosyal patlamalara da çanak tutuyor: Bugün Ortadoğu; etnisite ve din kıskacında cehenneme dönmüş, yanıyor. Bu yangının, giderek dökülen AB’nin beşiği Avrupa’ya sıçramayacağı da ne malum? Oradan da özgürlükler ülkesi Amerika’ya…
Elinde dünyayı birkaç kez yok edebilecek güce sahip ABD; ekonomik çalkantılarını daha ne kadar maskeleyebilecek? Dünyanın en zengin ülkesi Amerika’da binlerce evsiz barksız, aç insan sokaklarda yaşıyor. Yakın bir gelecekte varsıl-yoksul ayrımını artık taşıyamayacak noktaya sürüklenip çatırdayacak olan ABD’nin ekonomisi ne kadar süre oyalayabilecek toplumunu? Bunun için hızla geliştirdiği teknolojik aygıtlar (Televizyon ve sinema da dahil bu iletişim ağına) daha ne kadar uyutabilecek toplumları? Buna karşılık ulusal gücünü toparlayıp ayağa kalkmaya çalışan Asya ülkelerine nasıl “DUR!” demeyi planlıyor? Kendi ülkesi dahil; yoksul, cahil, eğitimsiz, işsiz ve aç bıraktığı kitleler ergeç ayaklanmayacaklar mı? O zaman hidrojenlerine mi güveniyor süper güç? Üç-beş dev şirketinin çıkarı uğruna halkları yok mu edecek? Tıpkı Hiroşima’da, Nagazaki’de yaptığı gibi!
ABD o bombaları savaşı sonlandırmak için atmadı, savaş zaten sona ermişti! O Pasifik’teki ülkeleri kafakola almak için kullandı atomlarını… Japonya, tıpkı Avrupa ülkeleri gibi teslim olunca ekonomisini düzeltti, ülkesini kalkındırdı ama artık ABD’nin ileri karakoluydu! Nazi ordusunu dağıtan Almanya da öyle olmadı mı? Avrupa, kollarını kurtarıcısına sonuna dek açtı! Ardından Kore’de, Vietnam’da, Filipinlerde başlayan savaş, ABD’nin Asya’ya egemen olmak isteğinin en açık kanıtıdır. Sovyetler Birliği’nin dağıtılması da öyle. Afrika’nın (ve bir anlamda Ortadoğu’nun da) uzun süre ABD’nin eline geçemeyişinin nedeni, Avrupa ülkelerinin buralarda sömürgeciliklerini devam ettirme çabalarıdır. Ki ABD’nin, onları susturmaya kalkışması da yakındır. Hele şu Akdeniz’i bir Amerikan gölüne çevirsin de!
Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD’nin elindeki çok önemli bir başka silahı da toplumları bilgisiz, eğitimsiz bıraktırarak uyutmaktır. Bugün dünyanın en ileri teknolojisine sahip ABD’nin yürüttüğü (uzay araştırmaları vb) bilimsel çalışmalardan, dünya halklarının çoğunluğu bihaberdir. Çünkü hepsi medyanın, internetin vb. yalan yanlış bilgi (bilgisizlik) üreten ağlarının kölesidir. Toplumlar; bu ağlarda çırpınan sinekler gibi… Bilim, sanat, ekonomi, hatta siyasetten habersiz ve ilgisiz, yalanlarla ya da dinsel, etnik vb. Ortaçağ uydurmalarıyla uyutulan toplumlar hiç uyanmayacaklar mıdır?
Artık açıkça bilinmektedir ki, bugün ABD’yi yönetenlerin (ve onun uydularının) derdi bilim, uygarlık falan değildir. İspanyol düşünürü J. Ortega Y Gasset’in deyimiyle; “Toplumların yönetimini öyle bir insan türü ele geçirmiş bulunuyor ki, uygarlık ilkelerine karşı herhangi bir ilgisi yok. Şu ya da bu uygarlığın ilkelerine değil,-bugün görülebildiği kadarıyla- her türlü uygarlığınkine karşı ilgisiz.” Bu yönetici türünün tek amacı ise çıkarı ve bu doğrultuda dünyayı da insanlığı da sömürmektir.
Nasıl bir yönetici türüdür bu? ABD yöneticilerinin arkasında gizlenen, belini silah ve uyuşturucu kartellerine dayamış, amacı yalnızca toprakaltı zenginliklerini ele geçirmek için ülkeleri işgal etmek olan bir derin devlet yapılanması! Tarikatımsı, ilkel ve acımasız gücüyle, Amerikan toplumunu da çıkarı uğruna kullanan bu yapılanma, dünyanın dört bir yanına saldırıyor. Toplumları birbirine kırdırmak için her türlü yolu kullanıyor. Çılgınca gelişen silah sanayisini, kimyasalıyla şusuyla busuyla insanların üzerine salıp “Ben yapmadım!” diyerek devlet yönetimlerinin ardına saklanıveriyor. Nedir bu? Bir tür yeraltı canavarı mı? Amerikan sinemasının, Frankestein’den biyonik ajanlarına, dünyayı yok etmeye çalışan çılgın bilim adamlarından uzaylılara dek hiç durmadan ürettiği “canavar” görüntüsünün gerçek yüzü mü?
Bu canavarın gerçek yüzü, kendisini dünyaya kurtarıcı kahraman olarak göstemeye çalışan kovboyun ardında saklıdır. Kovboy imgesi onun maskesidir: Bu kovboyun kemendini Kızılderililerin boynundan alıp dünya halklarının üzerine salan bir canavar olduğu artık ortada bir gerçek; kendi topraklarını “yerli”lerden nasıl yok edip temizlediyse, şimdi dünyayı da “ilkel geri kalmış”ların elinden öyle kurtaracak! Kemendini şimdilerde savurduğu yer ise Akdeniz; artık kovboyun at koşturma alanıdır! Bunu da Amerikan halkına “God bless Amerika!” yani “Tanrı Amerika’yı korusun!” naralarıyla ve onu savunmak(!) adına yaptığını yedi düvele ilan ede ede, yalan dolanlarıyla yutturmaya çalışmaktadır!
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonra (ki ikisinde de Amerika’nın parmağı vardır) İngiltere’den kaptığı sömürgecilik kemendini, Afrika’sından Latin Amerika’sına, Asya’sından, Uzakdoğu’sundan Ortadoğu’suna ve Türkiye’ye dek savura savura fırlatıyor, artık kimin boynuna geçirirse! Devletmiş, yönetimmiş, demokrasiymiş, diktatörlükmüş, dinmiş, laiklikmiş, gelişmeymiş, uygarlıkmış, hakmış, hukukmuş… Hepsi palavra! Hepsi, dünya toplumlarının boynuna dolanan kovboy kemendi! Kovboy, kemendini bir kez doladı mı artık bir sıkışta avını alaşağı etmesi çok kolay! Kovboyun Asya, Ortadoğu çöllerinde “kahramanca fethettiği, yabanıl yerlilerden kurtardığı Alabama Kaleleri”nde,çevirdiği dolapların bini bir para! Kahraman kovboyun kurtardığı Alama kalesi, kapitalist düzenin kölesi olmuş kentlerde açlıktan ölen insanlar, evsizler, kimsesizler, işsizler ve sokaklarda yatıp kalkan insanlar demek artık… Geri kalmış ülkelerde hiç uğruna ya da tarikat, mezhep vb. nedenlerle birbirini boğazlayanlar, kız çocuklarını satanlar, ülkelerini pazarlayanlar, kadın ticaretinin her çeşidini, organ satışlarını, uyuşturucunun her türlüsünü mafyalaştıranlar, mafya düzenini devlet katına taşıyıp siyaseti çıkar mekanizması adı altında kullanarak yozlaştıranlar ve bundan kişisel rant sağlayanlar, tarımı, hayvancılığı yok ederek dağı taşı çarpık yapılaşmayla hiç edenler, yığın yığın gökdelenlere karşılık yok ettikleri arazileri yağmalayanlar, bütün tarihsel, arkeololojik, kalıtsal değerlerine boş verip bir çırpıda satıverenler… Bütün bunların uğruna en yakınlarını bile gözünü kırpmadan kullanıp harcayan insan kitleleri… Ama kovboy bunlarla da yetinecek gibi değil, nedense doymuyor. İlle de kahramanlığını, “Sperman” lığını dünyaya kanıtlayacak: Sırada ne var? Elbette kimyasalından bilmemesine tüm uygarlık yaratısı kitle imha silahlarıyla bu zavallı insan kitlelerini yok etme girişimleri…Ardından nükleer silahlar mı gelecek yoksa yakın bir tarihte, Hiroşima ve Nagazaki benzeri?
Toplumlarsa kör uykularda: Tümü de, emperyalizmin rol modeli kapitalist düzenin keskin kılıcı paranın elinde kesilip biçilen birer kukla artık: Bu kılıç toplumlarla birlikte tüm insanlığı sindiriyor, biçiyor, köle yapıp zincirliyor, boyun eğdiriyor, diz çöktürüyor. İnsanın tapıncı artık yalnızca paraya: Onun için çalışıyor, salt onu düşlüyor, onunla soluk alıp veriyor. İnsanın yaşama nedeni ya da tanrısı artık yalnızca para! Kısacası para için kapitalizm denilen bu deli gömleğini giyen toplumlar, günümüzün etik değerlerinin de göstergesi olmuyorlar mı? Dini imanı para artık toplumların: İnsanlar onun için çalışıyor, salt onu düşlüyor, onunla soluk alıp veriyorlar. İnsanın yaşama nedeni ya da tanrısı artık yalnızca para!
İlhan Selçuk kimi yazılarında sorardı: “Bu topluma bu deli gömleğini kim giydirdi?” Bizim toplumumuzdaki sağlıksız, çarpık, her yönüyle yolundan ve düzeninden sapmış, delibozuk gidişten de öte, aslında tüm dünya toplumlarının güncel durumlarını örnekleyen bir sözdü bu: Emperyalizmin “golf sopası” kapitalizmin, yeryüzüne insanın çöküşünü getirdiğini çok açık belgelemekteydi. İnsan, yeryüzüne geldiğinden bu yana hiçbir şey onu böylesine çökertemedi ya da diz çöktüremedi; ne doğanın ürkünç ve yok edici gücü ne ölüm ne Tanrılar ne savaş ne de hemcinsleri… Ama bugün insan, kapitalizmin önünde diz çökmüş durumda. Nedeni de, emperyalizmin gizli derin devlete dayalı yokedici gücü sömürgeciliğin, kapitalizmi (ve küreselleşmeyi) ABD’li kovboy eliyle dünyayı kafakola alan bir kemende dönüştürmesi!
İlhan Selçuk gibi yine ülkemizden yola çıkarsam; kovboyun, tıpkı geri kalmış ya da bıraktırılmış ne kadar dünya ülkesi varsa, tümüne yaptığı gibi bize de kemendini savuracağı günler yakındır derim. Örnekse; emperyalizm bugün de, tıpkı Osmanlı imparatorluğunun son döneminde yaptığı gibi Türkiye’yi kıskaç içine alıp yok etmeye ve yutmaya çalışmaktadır; hem de Ortadoğu ile birlikte! Ancak bu kez uygulanan yöntemler I. Dünya Savaşı’na kurban olarak seçilen Osmanlı Devleti’ni çökertme yollarından çok başkadır. Avrupa ülkeleri Türkiye’yi bir yandan geri kalmış bir ülke olarak yok sayıp dışlarken öte yandan da işçisini, insanını ucuz emekçi kaynağı diyerek kendi topraklarına ve şirketlerine çekip kullanmış ve sömürmektedir. ABD ise 1946’dan bu yana hükümetlerimize onaylattığı sözüm ona “yardım kredileriyle” ve demokrasi yalanlarıyla ekonomimizden ordumuza, toplumumuzdan kültürümüze ülkemizi bir bataklığa dönüştürmüştür. Bütün bu oyunların amacı çok açıktır: Asya ile Avrupa arasında bir ticaret yolu, bir köprü olan Anadolu topraklarından geçireceği Asya ve Ortadoğu’nun petrolünü, doğalgazını doğrudan Akdeniz’e akıtmak! Yirminci yüzyılın başından beri Avrupa’nın silahlı kovboyu, yani “kasabanın şerifi” ABD’nin istediği bu. Kovboy “kahramanca” yakıp yıkacak ve giderek Hıristiyanlaşan derin devlet gücü de, Asya’yı Rusya’nın “komünist” elinden kurtarıp Akdeniz’e bağlayacak! Ortadoğu’nun, Kürtler de dahil ne kadar şaşkın halkı varsa atlama taşı yapıp kullanarak! Öte yandan Japonya’sı, Kore’si, Filipinleriyle tüm Uzakdoğu’yu da demokrasi kemendiyle boğarak!
Ama nasıl 1919’da ülkemizi bilfiil işgal ettikten sonra avuçlarını yaladılarsa, bu kez de emperyalist güçlerin Ortadoğu’dan da ülkemizden de geldikleri gibi gidecekleri gün yakındır. Çünkü yıllardır başımıza çorap örer gibi kurmaya çalıştıkları bu düzen artık en kısa zamanda çökecektir. Rusya’sıyla, Çin’iyle, Hindistan’ıyla ve tüm Ortaasya güçleriyle birleşecek olan Türkiye’siyle, ayrıca kendi iç dinamiklerinin de çöküşüyle, emperyalizmin şanlı kovboyu, ülkesine geri döndürülecektir. Dahası derin devletinin ahlaksız, Allahsız, canavar kimliğinin cezasını da bizzat kendi toplumu verecektir.
Doğanın ve yaşamın yasası açık: Hiçbir şey aynı kalmaz, kesinlikle değişir. Tarih yine hükmünü verecek ve tüm yeryüzü dengeleri değişecek… Sodom ve Gomora gibi Roma da tüm heybetiyle nasıl tarihe gömüldüyse emperyalizm de yeryüzünde son bulacak… Ama bu, yani adına üçüncü dünya paylaşım savaşı diyebileceğimiz yeni değişim, sıcak mı olur soğuk mu olur, nasıl olur? Ona da tarih yanıt verecek.
TANSU BELE/ Nisan 2017