Güncel Sanatta Dijital Resimsellik: Emre TANDIRLI

 

GÜNCEL SANATTA DİJİTAL RESİMSELLİK

Yrd. Doç. Dr. Emre TANDIRLI *

ÖZET

Çağdaş sanatın disiplinlerarası ortamında, zengin bir görsellik sunan yeni dijital ifade biçimleri izleyiciyi yeni bir algılama boyutuna taşımaktadır.Bu yeni algılama boyutu tabi ki günümüz bilişim teknolojileri ortamına uygun dinamiklerle nitelik kazanmaktadır.Çağdaş sanatın yeni kavramsalcı veya yeni avangart yaklaşımları geleneksel resimsellikten uzaklaşma ve klasik estetik değerlerden arınma anlamına geldiği gibi bir yandan da 1980lerin yeni dışavurumcu ifade biçimlerinden beslenen bazı örnekler aracılığıyla piktoryal ifade biçimleri tekrar gündeme getirilmekte, salt kavramsallığa güçlü bir tepki olarak da ortaya konmaktadır.Dijital medyumun karakteristik özellikleri göz önünde bulundurulduğunda imge üzerindeki teknolojik müdahaleler piktoryal değerlerin geleneksel yapısıyla örtüşmüyor gibi görünmektedir. Ancak bu müdahaleler dijital dilin yapısında bulunan sistemli ve kaydedilebilir sanal bir üretim sürecinde etkin ve hızlı sonuçlar vererek güçlü resimsel etkilerin ön görülerini sunabilmektedir. Güncel sanat kavramsal tutarlılıklar çerçevesinde izleyiciyi zihinsel aktivite oyunlarına davet etmenin yanı sıra estetik geleneklere olan insani ihtiyacı gideren, böylece gizemli dünyaların keşfedilmesini sağlayan bir araç olma özelliğini de taşımaktadır.Dijital ortamın ekran koruyucuları, “duvar kağıtları”, doğanın arı imgeleri, sanatsal platformda 21. yüzyıl estetiğinin idealize edilmiş güzel alemlerini temsil eden simülasyonlara dönüşebilmektedirler.

THE DIGITAL / PICTORIAL IMAGE IN CONTEMPORARY ART

ABSTRACT

Among various disciplines of contemporary art the new digital language which has a rich light full substance obliges us to develop new perceptional approaches. Eventually, this new way of perception qualifies it self within pertinent dynamics of today’s information technologies. The new conceptual or the new avant-garde approaches of contemporary art means a certain divergence from pictorial and aesthetic traditions but on the other hand by the new expressive movements of 1980’s pictorial traditions came into question and some certain rejections are manifested against the pure conceptual approaches.The properties of digital mediums are the computational tools in artistic interventions which seem to us basically opposite to the traditions of the pictorial taste. But these new tolls can easily present the previews of pictorial tastes by its speedy systematic and registerable structural properties.Today’s art invite us to mental activities in conceptual evidence of creative imagination but it is also a medium which answers to our natural needs of aesthetic traditions which can also invite us into the secret mysterious zones.The “wall papers”, the pure images of nature as determinations of the 21st Centuries’ criteria of the aesthetic pleasure became simulations which are the representations of these ideal worlds.

Giriş
Yeni teknolojiler yaşam tarzlarımızı alt üst etmektedirler… Günümüzde sanatsal yaratım bariz şekilde yeni teknolojilerin hızlı gelişiminden nasibini almaktadırlar.” (J.M. Lachaud, O. Lussac, “Arts et Nouvelles Technologies”, (“Sanat ve Yeni Teknolojiler”) Paris, L’Harmattan Yayıncılık, 2007, ss. 9, 7) Teknoloji bize sayısal düzlemde git gide zenginleşen ve hızlanan, dijital yeni bir imge sunmaktadır. Ancak L’écran de la  Baudrillard’ın belirttiği üzere uygarlaşmış, gelişmiş ve artık hiçbir ideali kalmamış batının, git gide sistematikleşen toplumu kaçınılmaz olarak medyatik bir yanılsamaya, dolayısıyla algısal bir buhrana doğru yol almaktadır. Bu metinde, buhrana doğru yol alan bu batı uygarlığının yeni görsel iletişim aracı olan dijital medyumun algısal boyutları, bu medyumun güncel sanat yaratımındaki yeri ve piktoryal geleneklerin bu medyumla olan ilişkisini ele alacağız. Her alanda sayısal veritabanı, matbuu veritabanı karşısında bir zafer kazanmış gibi görünebilir. Dijital devrimin yaşamlarımızı hızlandırıp, pratik hale getirdiği şüphesiz, ancak sanatsal platformda insan algısı buna tam olarak hazır mı?

Dijital Medyumun Karakteristik Özellikleri
Mikro elektronik sayısal kodlarlın ve delikli fişlerin kullanıldığı 80li yıllardan, yüksek teknolojinin sonsuz olanaklar sunan günümüz ortamına kadar dijital imge nasıl bir gelişim gösterdi? Bu çocuk nasıl doğdu, nasıl büyüdü ve nasıl adam oldu? Dijital imgenin kısa bir yapısal analizi bu soruların cevaplandırılması açısından önem taşımaktadır.

Andy Warhol sanatta biriciklik kavramını yıkan, çoklu üretime yeni sanatsal ve kavramsal boyutlar kazandıran ve 1960 sonrası sanatın felsefesini etkileyen renkli bir marka gibi hafızalarımıza yerleşti. Bununla birlikte sanatsal yaratımda imgenin çoklu üretim kapasitesi bir takım etik sorunları da beraberinde getirdi.

Sanat eserinin çoklu üretimi estetik açıdan oldukça yeni, sanat tarihinde tutarsız ve düzensiz şekilde gelişen bir olgudur.”  (W. Benjamin, “L’œuvre d’art à l’époque de sa reproductibilité technique” (“Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı”), Paris, Allia Yayınları, 2003, ss. 9, 10) Tüm yadırgamalara karşın, beş on yıl içinde sanat eserinin biricikliği artık aşılmış, popüler kültür sanatın ve sanat üretiminin etkileşimli estetiğine ilham kaynağı olmuştur.

Günümüzde ise pek çok sanat disiplini yeniden üretilebilir dijital medyumun ürünleri haline gelmektedirler. Ancak neden Jean-Pierre Balpe dijital imgenin bir değeri olmadığı fikrini savunmaktadır? Güncel sanata genel olarak bakıldığında dijital imgelemin temelini kavramsal bir alt metin oluşturmaktadır. Bu doğal olarak soyut bir yapıdır. Böylece plastik olmayan, maddesiz bir imge ile karşılaşmaktayız. Ne var ki Balpe’in “değersiz” olarak nitelediği maddesiz imgelem kavramsal açıdan zamanında yüceltilmiş, değerli ve saygı değer biricik resim ise alaşağı edilmişti. “Resmin duvara asılan bir dikdörtgen yüzey olarak başlı başına bir şekil oluşturduğunu ve bu şeklin sanatsal ifadeyi sınırladığını öne süren Judd’a göre, 1950 öncesi resimde dikdörtgenin uçları sanatçı için kısıtlayıcı bir unsur olmuştur.” (A. Antmen  “20. Yüzyıl Batı Sanatı”, İstanbul, Sel Yayıncılık, 2008, s. 182)  20. yüzyıl ortalarında Minimalistleri Kavramsalcılar onları da Fluxuscular izledi, sanatın tamamen maddeden uzaklaşması ve salt zihinsel bir aktiviteye dönüşmesi adına yeni-avangand bir tutum ortaya koydular. Günümüzde maddesi olmayan dijital sanatın potansiyel bir kavram sanatı olduğunu görmekteyiz.

Dijital sanatın başka bir özelliği de yanılsamacı, dolayısıyla sanal olmasıdır. Yeni izlenimci, Paul Signac ve George Seurat gibi sanatçılar, resimlerinde değişik renkteki noktaları yan yana getirerek optik bir algı yanılsaması yaratmışlardı. Onların manüel olarak keşfettikleri bu yanılsamacı imgelemi televizyonun renk tüpleri mekanikleştirerek bir medya dili haline getirdi.   Ancak mekanik birer virtüöz olan ekranlarımızın, dijital olmayan klasik yüzeyden çok daha farklı bir dili olduğunu belirtmek gerekir. Doğadaki herhangi bir nesnenin algısı gibi bir resmin algısında da ışığa ihtiyaç duyarız. Ancak bir ekrana veya projekte edilmiş bir esere baktığımızda ışığın kendisine bakarız. Jean Baudrillard bu yeni algının gerçek bir algı olamadığı fikrini savunmaktadır. “Bir ekran okuması, bakmak eyleminden tamamen farklıdır… Ekranda olup biten görüngüden daha çok sanal bir sestir.” (J. Baudrillard, “La Transparence du mal, Essai sur les phénomènes extrêmes”, (“Kötünün Şeffaflığı, Radikal olgular üzerine deneme”), Paris, Galilée Yayınları, 1990, s. 62)

Başka bir açıdan, sanal imgelem, sanatsal ve felsefi platformda Plâtoncu geleneklere bağlı yeni bir kültün ortaya çıkması için gereken ortamı da yaratmaktadır. Sanal imgede temsil edilen, temsil edilenin aslından, yani “ide” sinden çok daha gerçekçi görünmektedir. Bu açıdan da Baudrillard’ın hiper-gerçekçilik ve simülasyon (benzetim) teorilerine uygun zemini oluşmaktadır.

Tamamen sanal olan dijital imge bir simülasyondur ve Edmund Couchot’ya göre simülasyon fenomonolojik olarak sanallığın üstünde yer alan bir olgudur. Başka bir değişle “Sanallık simülasyonun ön koşulu olan bir olgudur.” (E. Couchot, “La technologie dans l’art / De la photographie à la réalité virtuelle”, (“Sanatta teknoloji / Fotoğraftan sanal gerçekliğe”, Nîmes, Jacqueline Chambon Yayınları, 1998, s. 146) “Gerçeğin simülasyonunu yaratan bilgisayarlar mükemmel birer modelleme araçlarıdırlar. Sunduğu görüntüler hesaplama kapasitesinin ürünü olarak hiper-gerçekçi bir sümülasyon ortamına davet etmektedir.” (G. Vignaux, “Du signe au virtuel, Les nouveaux chemins de l’intelligence”, (“Simgeden sanala, Bilgeliğin yeni yolları”, Paris, Seuil Yayıncılık, 2003, s. 122)

Küreselleşen bir dünyada yaşantımız iyi kötü birer simülasyon ortamına dönüşmektedir. Ortadoğu’u Amerika’yı medyanın sunduğu hiper-gerçekçi modeller aracılığı ile tanıyoruz. Güncel sanatta ise simülasyon dijital imgenin yapı-kavramsal bir çatısı halini almaktadır. Sanatsal bir pencereden doğayı artık bu yolla algılamamız kaçınılmaz görünüyor. Ancak yine de insan olmanın getirdiği tinsel ve öznel özelliklerin de yadsımaması gerekmekte.

Dijital Manzaranın Algısı                                                                                                          
Avangart bir hareket olan Fluxus sayesinde çağdaş sanatta pek çok farklı disiplin ortaya çıkmıştır. 1980lerin başında alışılmış tekniklere geri dönülmüş, Londra Kraliyet Akademisi’nde açılan “Resimde Yeni Bir Ruh” adlı sergiye gösterilen ilgiyi Amerikalı eleştirmen Hilton Kramer “resim sanatına yönelik müthiş bir açlık” olarak değerlendirmişti. Post modern süreç sosyo-politik ve sosyo-kültürel boyutta olduğu kadar sanatsal yaratım da avangart ve konservatif çelişmeleri aşmış, didaktik manifestoların ötesinde sorgulamacı ve yoruma açık, Jacques Derrida’nın değimi ile yapı sökümcü bir okumayı zorunlu kılmıştır. Böylesi bir ortamda artık tabular yıkılmış, hiçbir şey yasak veya kural dışı sayılmamaktadır. Dijital medyum bu sürece çok iyi uyum sağlamıştır. Lisa Jevbratt, ortaya koyduğu eserlerde, eski ile yeniyi, geleneksel algı ile dijital algıyı, piktoryal ifade biçimleri ile dijital dili başarılı şekilde bir araya getirmiş, ifade biçimleri arasındaki algı farklılıklarını dijital medyumun olanakları ile sorgulamıştır. Büyük boyutlardaki etkileyici ofset baskıları ile adeta Louvre müzesinin yüzyıllardır asılı duran devasa tuvallerindeki resimsel değerlere yeni bir boyut getirmektedir. (Resim 1) Jewbratt, romantizmle birlikte sıklıkla gündeme gelen ve Kant’ın estetik yargısının vazgeçilmez kriteri olan yücelik kavramına da yeni bir soluk getirmektedir. Günümüz sanatında artık, insanı aşan, dehşet ve hayranlık uyandıran tanrısal güçler, bilgisayarın akıllı çipleri ve işlemcileri tarafında da yaratılabilmektedir. Martin Wattenberg, Fernanda Viégas, Kate Hollenbach gibi sanatçılar da dijital medyum aracılığıyla sanal etkileşimli bir sunum aracılığıyla piktoryal ifade biçimlerinin sınırlarını araştırmaktadırlar. (Resim 2)

Dijital medyumun bir özelliği de internet ortamında paylaşılabilir ve sanal-etkileşimli estetiğe sahip olmasıdır. Alexei Shulgin, Vivian Selbo, Peter Halley, Nathalie Bookclin, Mark Nepier, Sawad Brooks gibi sanatçılar eserlerinde sanal-etkileşimli bir estetik anlayış ortaya koymuşlardır. Ancak internet-sanatı ve dijital sanat uygulamacıları arasında en çok resimsel lezzetleri görsel şölene dönüştüren, 80 sonrası resimsel eğilimlerin öncülerinden Gerhard Richter’in bayrağını dijital platforma dalgalandıran yine Jewbratt olmuştur. “Sanat eserinin modern ve aynı zamanda da romantik algısı internet ağında mümkün olabilir.” (R. Greene, “l’Art Internet”, (“İnternet Sanatı”), Paris, Thames & Hudson Yayıncılık, 2005, s. 51) Rachel Green, ayrıca Jewbratt’ın eserleri ile ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır; “C5 adını verdiği veri tabanını kullanarak Jewbratt eserinde beş ayrı paralel web içeriğini görsel şölene dönüştürerek sunmaktadır. Eserindeki her bir piksel web tabanlı bir adresin içeriğini temsil etmekte ve her bir piksel temsil ettiği web adresinin kod rengi ile gösterilmektedir. Renkli piksellerin herhangi biri üzerine tıklandığında yepyeni rengârenk bir dünya ile karşılaşırız… Sonsuz sayılabilecek web aleminde Jevbratt sadece belli bir web coğrafyasının deneyimini çağdaş dijital bir pitoreskle bize aktarmaktadır.”  (R. Greene, “l’Art Internet”, (“İnternet Sanatı”), Paris, Thames & Hudson Yayıncılık, 2005, ss. 140,141)

George Saurat’nın iki senesini alan “Grand Jatte Adasında bir Pazar Günü” tablosu, 19. yüzyılın sonlarında optik yanılsamaya dayanan yeni bir algı sistemi getirmiş, dolayısıyla yepyeni bir resim okumasını gerekli kılmıştır. (Resim 3) Bugün Jewbratt ile gelinen nokta ise Seurat’yı çok gerilerde bırakmış görünüyor. Ancak Seurat’da da Jewbratt’da değişmeyen motivasyon ise ortaya koymuş oldukları eserlerin izleyici için keyifli bir seyir sunmanın ötesinde optik ve teknolojik olanakları zorlayan bilimsel arayışların sonucu olmasından kaynaklanmaktadır. Seurat’nın çalışma yüzeyi ile Jewbratt’ın çalışma yüzeyi arasındaki temel farka Gilles Deleuze de dikkati çekmektedir. Baudrillard gibi o da dijital medyumda ki okumanın görsel olmaktan sessel olmaya meyilli olduğunu belirtmekte, temel yapısal farkı da kimyasal ile fizikselin analojisine yani boya katmanları ile elektrik akımları analojisine dayandırmaktadır. “Dijital imge klasik imgeden farklıdır; Boyanın yanılsamacı gücü aracılığı ile insanın hayal gücü büyülü bir atmosfere dönüşmektedir. Ancak Dijital imge büyülü manzaraların seyirlik tefekkürü yerine duyuları istem dışı aktifleştiren radyasyonlu atmosferle okunmaktadır.” (G. Deleuze, “Pourparlers”, Paris, Minuit Yayınları, 1990, s. 32)

Günümüzde, doğa imgesinin 21. yüzyıl idealizasyonunu teknolojik bir yapaylığın içinde, dolayısıyla da esrarengiz bir şiirselliğin, yani bilgisayar ekranlarının standart paketi içinde buluruz. Bu çağdaş ve popüler elektronik resimsellik, güncel sanattan emekli olmuş yaşlı estetiğin kendine bulduğu oyalantı gibidir. Estetik yargılardan yani güzel’den arındırılan sanat “Jean Baudrillard’a göre minimal olmaya, maddesizleşmeye zorlanarak, son bir yüzyıldır yok oluşunu oynamaktadır. Oysa tüm bunlar olurken diğer yandan her türlü içerikten arınmış saf bir biçim olarak estetik, tüm yaşam alanlarına aktarılarak maddeleşmektedir. Simülasyon evreninde, tüm yok olan biçimler gibi sanat da bilinen biçimleriyle yok olurken, estetik Baudrillard’ın dediği gibi uçsuz bucaksız yapay bir müzede ve zincirinden boşanmış reklamcılıkta varlığını sürdürecektir.” (G. Saraçoğlu, “Jean Baudrillard ve Simülasyon” adlı makalesi, (http://web.deu.edu.tr/sinemasal/Sayi2/simulasyon.htm) internet sayfasında yayınlanmıştır.)

Görüntüleri yok edenlerden değil, görülecek hiçbir şeyin olmadığı bir görüntü bolluğu üretenlerdeniz. Çağdaş görüntülerin büyük çoğunluğu-video, resim, plastik sanatlar, görsel-işitsel ve sentez görüntüler, görülecek hiçbir şeyin olmadığı düz anlamda görüntüler; izsiz, gölgesiz, sonuçsuz görüntülerdir.” (J. Baudrillard, “La Transparence du mal, Essai sur les phénomènes extrêmes”, (“Kötünün şeffaflığı, radikal olgular üzerine deneme”), Paris, Galilée Yayınları, 1990, s.22). Estetiğin reklam ve dünyevi zevklerin esiri olmaya başladığı, dolayısıyla da izsiz, gölgesiz ve sonuçsuzlaştığı, uçsuz bucaksız görüntü rekabetinin çorbaya ve hatta çöplüğe dönüştüğü gündelik yaşantımız içinde ayıkladığımız bu mekanik ve standart imgeler doğanın arınmış ve insansız öte âlemlerini temsil etmekte, sanal cennetleri görünür kılmakta adeta. “Wall papers”, (“Fonds d’écrans”(Orjinal Başlığı), (“Duvar Resimeri”) (Resim 4), (Resim 5) ile doğanın yüzyıllardır süregelen pitoresk olgusuna güncel bir yorum, belki de bir tanımlama getirmiştir. Bu imgeler anonimleşmiş bir idealizasyonu da ortaya koymaktadırlar. Dijital dünyadan tekrar geleneksel malzeme diline dönüştürülmüşlerdir. Gerçekte var olmayan doğa görünümlerinin bir tür simülasyonlarıdırlar. Her yerde karşımıza çıkan banal bir imge olarak görünebilirler, aslında günümüz bilgi teknolojilerinin bize sunduğu ortamda ortaya çıkan yeni ideal güzelliğin mistik ve sanal cennetleridirler.

Sonuç
Dijital imgelemin yapısal özellikleri bize sanat üretimindeki geleneksel resimsel ifade biçimlerine çelişik bir nitelik arz edebilirler. Güncel sanatın yeni dijital ifade biçimleri bize farklı bir bilişimsel-sanal etkileşimli estetik ile karşı karşıya bırakacak, kaçınılmaz olarak da kavramsal bir okumayı gerektirecektir. Tutarlı, nitelikli ve daha önce denenmemiş, dolayısıyla da yaratıcı eser aracılığı ile varlığımız, gelişimimiz ve yaşam biçimlerimiz sorgulanacak, post-modernist bir tavırla ve etkileşimli bir yöntemle pek çok özeleştiriler de gündeme getirecektir. Kavramsal, soyut, nazari, özellikleri ile dijital medyum, toplumlar üzerinde potansiyel etki gücü yüksek olan bir sanatsal dil ve ifade biçimidir. Ayrıca Baudrillard’ın belirttiği üzere bu dil sanal ve simülatif özelliklere sahip, böylelikle soyut ve maddesiz bir yaklaşım çerçevesinde Plâtoncu düşünce sistemine paralel bağlamda yeni bir kült ortaya çıkmaktadır. Bu yeni kült doğaya tapmak ya da doğanın sahibi olan “naos” gibi antik çağın çok tanrılı dinlerine alternatif olarak gelişen tek tanrılı inanışa geçiş kültlerinin Rönesans’ı gibi sıra dışı bir durumu nitelememektedir elbette.  Bu kült içimize işlemiş olan cennet imgeleminin gizemine ilişkin ideal bir güzelliğin görselliği ile temsil edilmekte ve görselleşmektedir. Doğa’nın resimsel temsili sanatın yüzyıllardan beri gelen araştırma konusu olmuş, belki de sanatın insana sunduğu en yüce ve tanrısal tema olmuştur. Evlerin bir köşesinde duvarı boydan boya kaplayan duvar kâğıdı resimlerinde sonbahar ağaçları hüzünle karışık huzur duygusu ile bizi sarmakta ve o dört duvardan çok uzaklara taşımakta idi, aynı şimdi bilgisayarların üzerindeki duvar kâğıtlarının yoğun iş temposunda bunalan çalışan kesimi bir an olsun öte alemlere taşıması gibi. İnternet ortamında paylaşımlı ve sanal etkileşimli yeni resimsel ifade biçimleri bir yana tinsel ve idealist mistisizmin elektronik temsili gibi görünen bu gizemli imgeler tuval üzerinde geleneksel tekniklerle tekrar resmederek post modern bir sorgulama ve eleştirel bir bakış açısı ile izleyiciye sunulmaktadır.

RESİMLER


(Resim 1)     Lisa Jevbratt, “Database Imaginary”, 2004, Banff Sanat Merkezi, Kanada


(Resim 2) Martin Wattenberg, Fernanda Viégas, Kate Hollenbach,
“Chromograms”,  2006  Digital Baskı, 200 x 200 cm,ÖzelKoleksiyon


(Resim 3) George Seurat, “Grand Jatte Adasında bir Pazar Günü”,
1885,  The Art Institute of Chicago, ABD


(Resim 4)  Emre Tandırlı “Le fond d’écran, 1 2 3 4”, (“Duvar kâğıdı, 1 2 3 4”),
2007, Tuval üz. Yağlıboya, 4 x (23 x 32 cm Özel Koleksiyon, Paris, Fransa


(Resim 5) Emre Tandırlı,Digital, Pictorial, Conceptual, Aesthetic, Simulation,
Dijital, Piktoryal, Kavramsal, Estetik, Simülasyon,

KAYNAKÇA
ANTMEN, Ahu,  “20. Yüzyıl Batı Sanatı”, İstanbul, Sel Yayıncılık, 2008, s. 182
BAUDRILLARD, Jean, “La Transparence du mal, Essai sur les phénomènes extrêmes”, (“Kötünün şeffaflığı, Radikal olgular üzerine deneme”), Paris, Galilée Yayınları, 1990
BENJAMIN, Walter, “L’œuvre d’art à l’époque de sa reproductibilité technique”, (“Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı”), Paris, Allia Yayınları, 2003
COUCHOT, Edmond, “La technologie dans l’art, de la photographie à la réalité virtuelle” (“Sanatta teknoloji, Fotoğraftan sanal gerçekliğe”, Nîmes, Jacqueline Chambon Yayınları, 1998
DELEUZE, Gilles, “Pourparlers”, Paris, Minuit Yayıncılık, 1990
GREENE, Rachel, “l’Art Internet”, (İnternet Sanatı”), Paris, Thames & Hudson Yayıncılık, 2005
LACHAUD, Jean-Marc, LUSSAC Olivier, “Arts et Nouvelles Technologies”, (“Sanat ve Yeni Teknolojiler”), Paris, L’Harmattan Yayınları, 2007
SARAÇOĞLU,Gülnaz, “Jean Baudrillard ve Simülasyon” makale, (http://web.deu.edu.tr/sinemasal/Sayi2/simulasyon.htm)
VIGNAUX, Georges, “Du signe au virtuel, Les nouveaux chemins de l’intelligence”, (“Simgeden sanala, Bilgeliğin yeni yolları”), Paris, Seuil Yayıncılık, 2003

*Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel Sanatlar Bölümü, Büyükdere Caddesi, 34398, Maslak İSTANBUL
e-posta: emre.tandirli@isikun.edu.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir