Kırsal kesim kaçkınları ve kent uyumsuzlarının yenilgisi

Kırsal kesim kaçkınları ve kent uyumsuzlarının yenilgisi

Taksim Gezi Parkı direnişinin nedenleri üzerinde kafa yoranların yaptıkları iki temel yanlış bulunmaktadır.

1- Taksim Gezi Parkı Direnişi siyasi bir olaydır: DEĞİLDİR.
2- Taksim Gezi Parkı Direnişi örgütlü, kadrolu bir başkaldırıdır; DEĞİLDİR.

O değil, bu değil? Öyleyse bu nedir?

 Kırsal kesim kaçkınları ve kent uyumsuzlarının; çağ dışı, bilgiden ve teknolojiden yoksun, ezbere dayalı dini inançlarını ve ahlak anlayışlarını, insan hakları, bireyin hakları, adalet anlayışı, kentli olma bilinci olmayan insanların; Taksim Gezi Parkında direnen gençlere dayatmaları ve istedikleri bu çarpık yaşam biçimine zorlamalarıdır.

 Bu dayatmalar; Belediye otobüslerinde el frenini çekip: “Ayrılın, ayrılın! Fazla sokulmayın birbirinize” Minibüste; en pespaye kimliksiz fon müziği eşliğinde “ ya.. amca sen kalk, bayan otursun!” Biraz giysisi yaz mevsimine uygun kızları arabasına almayan, ramazanda iftar saatine yakın zamanlarda; çalıştığı taksiye dur işareti yapan müşteriye öküz gibi bakan, apartman kapıcısı olup, ağaç ekmesini – budamayı, çiçek ekmesini bilmeyen, sadaka alan, seçim rüşvetleriyle oy satan, tapu tahsis belgesine fit olan, hazine arazisine beş kuruş vermeden ev yapan, sanatçıya düşman, sanatla hiç ilgisi olmayan, bir müzik enstrümanını çalamayan, “nerelisin diye sorulduğu zaman; kentte doğmuş olmasına karşın Anadolu’dan bir il, ilçe, köy adı söyleyen bu insanların buyurganlığına karşı toptan bir haddini bildirmedir.

Gelinen noktada: Neredeyse altmış yıldır kentte yaşayan bu insanlar; kentli olamamış, kenti benimseyememiş, kente karşı sorumluluklarını yerine getirememiştir. Bunun böyle olmasında başlıca sayacağımız etkenler: Siyasetçiler, yerel yöneticiler, bilim kuruluşları, çarpık medya, popülarite ve birazda kentte yaşayan kentlilerdir. Yine bu insanlar; kuralsızlığın ve hesap sorulamamanın gerçeğinde; kente yaptıkları dayatmalarla; kentlerin sorunlarını; içinden çıkılmaz duruma sokmuş, yaşanmaz hale getirmiş, çok değerli, iyi yetişmiş kent insanlarımız; güney sahillerine, Anadolu’nun seçilmiş yerlerine sürülmüşler, bu göçler sonrası; yaşam ve siyasi dengeler kentli adına olumsuz etkilenmiştir.

Dün; kentte bir iş bulmak, bir baltaya sap olmak, beş on kuruş kazanmak, kafasını sokacak bir dama sahip olmak kente yaşamayı, kentli olmanın göstergesi olsa da; bugün bunların, kentli olmada hiçbir anlamı yoktur. Kent; köy değildir. Onun istediği çağdaş bir insan, bu insanın gereksinimleri, olması geren kent mobilyalarına ve değerleri var etmek gerekir. Bilimi, çağdaş araç ve gereci çok iyi kullanmak, buradan üretileni: İnsan haklarına saygılı, adaletli, kente zarar vermeden kentin, kentte yaşayanların hizmetine sunmak gerekmektedir.

Yaptığımız, otobanlar, köprüler, sağlıklı konutlar, deprem gerçeği; nasıl kötü bir kent yapısıyla karşı karşıya olduğumuzu bize gösterdi. Kimse ortaya çıkan bu fotoğrafı içine sindiremedi. Kentsel dönüşüm projeleri de; Kırsal kesim kaçkınları ve kent uyumsuzlarına vurulan son darbe olacaktır.

 Direnecekler mi? Hayır. Şimdiden yapılacak yeni konutlardan alacakları paralar için kafalarının içinde oluşturdukları emlak borsasıyla kumar oynamaktadırlar. Bu insanlar nereye gidecekler? Köylerine mi? Hayır, köylerine gidemezler… Ne ekebilirler-ne biçebilirler. Ne kendilerini, ne de ailelerini köyde yaşatabilirler… Gidebilecekleri yer; yine kentlerin en uç noktaları, modern yaşamdan uzak noktalar olacaktır. İşte bu kez hazırlıklı olunmalı ve bu insanlara, bilimin aydınlığında; insanca yaşama koşulları hazırlanmalıdır.

Onlar; kulakları küpeli oğlanlar, kıçları pantolon paketli kızlar… 1980 sonları ve 1990 başlarında doğmuş; peynirli makarna gençliği dediğimiz güzel çocuklar. Çok zor kazanılan üniversiteleri bitirmiş, Anadillerini ve diğer bir-iki dili çok iyi konuşan, öğrenciliklerinde, çalışırken de başarılı, başarısızlığı, yenilgiyi, dahası dayatmayı kabul etmeyen güzel çocuklar. Onlar; ülkemizin aydınlık geleceği, tüm dünyayı kendilerine hayran bırakan çocuklar… Onlar avuç içlerinde; bir parmaklarıyla, özgürlüğe, demokrasiye, insan haklarına, adalete ışık hızı ulaşan çocuklar…. Onlar; Taksim Gezi Parkı’nda yavru bir ağacın feryadın duyan ve ölümü göze alıp koşan güzel çocuklar…

Sonuç: Elbette Taksim Gezi Parkı direnişi bir sosyolojik olaydır. Bir buçuk aylık yakın zaman olayıdır. Günümüz teknolojileri ile her aşaması belgelenen bir olaydır. Bu olay; Dünya insanının ve ülkemiz insanının üzerinde izler bırakacak, değişim ve dönüşümlere neden olacak bir olaydır. Sonuçları; başta kent insanını, ülke yönetimini ve yönetenleri etkileyecektir. Geleceğin aile yapısını, birey ilişkilerini yeniden düzenleyecektir. Bu direnişin bedeli; başlangıcındaki tüm iyi niyete karşın; kanla ödenmiş, insanlar bu uğurda ölümü göze almışlardır. İşte bu Asla unutulmamalıdır.

 Diğer bir önemli sonuçta: Kırsal kesim kaçkınlarının, kent uyumsuzları olarak yaşam biçimlerini kentliye dayatamayacakları gerçeğinin ortaya çıkması; kırsal kesim kaçkın ve kent uyumsuzlarının elli yıllık mücadelelerinin yenilgiyle sonlanışıdır.

Tevfik Yalçın
evetbenim@gmail.com
19 Temmuz 2013

Tevfik Yalçın: "Köyden kente" yağlı boya ,65 cm x 50 cm 1977 (Aile koleksiyonu)
Tevfik Yalçın: "Köyden kente" yağlı boya, 65 cm x 50 cm 1977
(Aile koleksiyonu)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir