KOCATEPE 2013 ATATÜRK BÜYÜK TAARRUZ YÜRÜYÜŞÜ
Engin Demirkollu Sarıkartal
Beni üzen Rabialı aklar değil, beni üzen Kocatepe’yi yalnız bırakan Atatürk’te birleşmek arzusu içinde olanlarımızdı..
91 yıl sonra, 25 Ağustosu 26 Ağustosa bağlayan gecede Afyon Kocatepe’de26 Ağustos 1922 de, Gazi Mustafa Kemal’in Başkomutanlığında Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz, Türk Ordusunun galibiyeti ile sona ermeseydi eğer, ne Zafer Bayramını ne, İzmir’in kurtuluşunu ne de, Türkiye Cumhuriyetin kuruluşunu görebilirdik.
Kocatepe’de, düşmana geçit vermediğimiz Çanakkale kadar, cumhuriyet tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri. 26 Ağustos’da, 30 Ağustos, 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs kadar önemli tarihi bir gün. Hepimizin kaderini değiştiren, yüzümüzü güldüren ve bizi bağımsızlığa, millet olmaya götüren yolun başlangıç noktası…91 yıl sonra, o yer de olmaktan bizi alıkoyan neydi de ey Türk İnsanı;Sen orada yoktun !….
Geçmiş yıllarda, Garnizon Komutanlığının işbirliği ile hazırlanan anma törenlerinde, taarruz emrinin verildiği saatte Türk Ordusunun bir subayı son konuşmayı yapar ve o anı yaşayanlar top sesleriyle, 1922 yılının o unutulmaz sabahına doğardı güneşle birlikte….
O yıllarda dolup taşan Kocatepe, adeta yalnız tepeydi bu defa. Ne o tarihi anı yaşatacak bir konuşma ne de, bir top sesi vardı..Türk Subayına el çektirilen tören, Afyon-Kocatepe Ünv.Rektörünün kısa bir konuşması, 3 adet halk oyunu ve 5-6 türküyle sınırlamış ve sıradanlaştırılmış..
T.C.Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Şuhut’ta, Atatürk Evi önünde dağıtılan “ Kocatepe Zafer Yürüyüşü “ broşüründe yürüyüşün krokisi var. Evin önü çevik kuvvet, jandarma kaynıyor. Atatürk Evi, Zafer Yürüyüşünün başlangıç noktası olarak ilk kez bu yıl belirlenmiş. Ve yürüyüşü bu noktadan başlatmak için Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu gelecekmiş…
İşte o zaman, türbanlı genç kızlar ve tişörtlerinin üzerinde “Rabia İşareti” olan gençlerin neden yol boyunca sıralanmış olduklarını anladık. Bu oldukça ilginçti ama, daha da ilginci , Şuhut’ta “ Atatürk Evi” nin çevresinde oturan Şuhutlu vatandaşlarımıza sorduğumuz soruya aldığımız cevaptı.
“Burada sık sık elektrikler kesilir mi? Yoksa bugüne mi mahsus?”
Cevap bizi hiç şaşırtmadı; “ İlk defa oluyor, burada elektrikler hiç kesilmez “
Her tarafın karanlık olmasına rağmen, Atatürk Evi’nin önünde ve içinde lambalar yanıyor. Bakan gelecek diye jeneratör takviyesi yapılmış…
Durun ilginç olan sadece bu değil, bakan geliyor diye bizleri içeriye sokmadılar. Bakan ziyaretinden sonra evi gezmek üzere, bakanla karşılaşmamak için evin civarından ayrıldık. Yarım saat geçmedi tekrar geri döndüğümüzde, etraf zifiri karanlıktı. Bakan bey evin önünde kısa bir konuşma yaparak “ Atatürk Evi”ni ziyaret etmeden, Rabia tişörtlü gençleri ve türbanlı genç kızları ile birlikte stadyumda yapılacak törene katılmak üzere oradan ayrılmış…
Bakan gidince Jeneratör de gitmiş. İçerisi karanlık diye kapıdaki görevliler bizi yine içeriye sokmadılarNe tuhaf değil mi?.. Atatürk Evin’e girmeye tenezzül etmeyen bir bakan’a evin kapısını açanlar, içeriyi görmeye can atanlara, önce elektrikleri kesip evi kararttılar sonrada, evin kapılarını kapattılar…
Biz bu üzüntüyü yaşarken bir kısım arkadaşımızda Chp Genel Başkanını görmek ve dinlemek için Stadyuma gitmişti..Orada Rabialı gençler bakana tezahürat yapmış, Kılıçdaroğlu’nu yuhalamış. Ama en büyük saygısızlığı İstiklal Marşımıza yapmışlar. İstiklal Marşımız okunurken Rabia işareti yaparak, dizleri üzerinde durmuşlar..
Şuhut sokaklarını uzak yakın il ve ilçelerden gelerek dolduranların hiç biri, Kocatepe’ye gelmedi. Rabialı ak gençlerin bu gecedeki vazifesi bu kadarmış demek..Amaç “ Büyük Taarruz”un başladığı günde ve yerde olmak değil, Ak Bakan Eroğlu’na tezahürat yapmakmış..
Beni üzen Rabialı aklar değil, beni üzen Kocatepe’yi yalnız bırakan Atatürk’te birleşmek arzusu içinde olanlarımızdı..
Gün ağarırken düşündüğüm, Anzakların deniz aşırı ülkelerinden her yıl çoğalarak Çanakkale’ye gelen torunlarının katıldığı sabah ayinleriydi..tarihlerine ne kadar bağlılar, ne kadar inançla dua ediyorlar atalarına….Ya bizler ?
İşte biz mazeret buldukça, üşendikçe ve bu işi maddi imkan meselesi olarak gördükçe, bir ülkenin bağımsızlığını yok etmek için, topraklarımıza ayak basanların torunları kadar bile olamıyoruz. Hatta onların ayinlerine saygı ve gıpta ile bakıyoruz. Üstelik de, emperyalizmi yenen, topraklarımızdan kovan yürekli, cesur şehitlerimizin torunları olmamıza rağmen…..
Kocatepe’de ki törende yaşadığımız hayal kırıklığını ve bize dayatılanı kader olarak kabul etmeyerek, gitmek üzere olan rütbesini ve ismini bilmediğim bir jandarma komutanının önünü kesip sordum;
“Bu nasıl tören ?…Nerede o anı bize yaşatacak, anlatacak bir subay ? Hani taarruz anını simgeleyen top sesleri ?Nereye varacak bu geri çekilişiniz? “
Komutan şaşırdı arka arkaya sorduğum sorulara, özür diledi ve;
“Ben bu sene tayin oldum buraya, geçmiş törenlerin nasıl olduğunu bilmiyorum, ancak haklısınız. Daha dikkat etmemiz gerekirdi “ dedi ve kendisini bekleyen arabaya bindi.
Aldığım cevap benim üzüntümü geçirecek bir cevap değildi..Bakındım ileri de daha az rütbesi olan bir jandarma subayı vardı. Bu kez arkadaşlarımla birlikte yanına gittik. Ayni soruları ona da sorduk..
4-5 yı
ldır törenlerin sadece valilik ve kaymakamlık tarafından düzenlendiğini ve askerin elinin çektirildiğini bundan çok üzüntü duyduğunu söyledi..Epey dertleştik. Ayni endişeleri taşıdığını belirterek, bizim bu eleştirileri özellikle Atatürk Evi önünde yaşadıklarımızı yetkili makamlara bildirmemizi istedi..Halkın daha çok ses vermesi ve tepki göstermesi gerekiyor dedi..
ldır törenlerin sadece valilik ve kaymakamlık tarafından düzenlendiğini ve askerin elinin çektirildiğini bundan çok üzüntü duyduğunu söyledi..Epey dertleştik. Ayni endişeleri taşıdığını belirterek, bizim bu eleştirileri özellikle Atatürk Evi önünde yaşadıklarımızı yetkili makamlara bildirmemizi istedi..Halkın daha çok ses vermesi ve tepki göstermesi gerekiyor dedi..
Ve bu duygularla üzülerek ancak, suçlu aramak yerine, suçlunun biz olduğunu kabul ederek Kocatepe’den ayrıldık..
Atatürk’te birleşmek arzusu ve zarureti içinde olan tüm yurtseverlerimiz Kocatepe’ye sadece bir defa değil, mücadeleyi kazanana kadar sürekli gelmek, o muhteşem anı yaşamak, Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemli oluğunu anlamak ve anlatmak zorundayız.
Güneşin, her yıl 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de, bizim için doğduğunu unutmamak ve unutturmamak üzere orada şehitlerimiz ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le buluşalım.
Saygılarımla,
Latife Hanım Grubu
Engin Demirkollu Sarıkartal