Kut’ül-Amare Zaferi, 29 Nisan 1916,
Engin Demirkollu Sarıkartal
Kut’ül-Amare Zaferi, 29 Nisan 1916 tarihinde Birinci Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı Ordusu’nun Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir.
Bu zafer, Chp iktidarı süresince “Kut Bayramı” olarak kutlanmıştır. 1950 yılında Chp den sonra iktidara gelen“Menderes hükümeti” 1952 yılından itibaren “Kut Bayramı” kutlama geleneğine son vermiştir. Bu uygulamaya sebep, ayni yıl Türkiye’nin Nato’ya girmesi olarak ifade edilmektedir. Çünkü bu zafer İngiltere’ye karşı kazanılmış çok önemli bir zaferdir. Ve o Menderes ki, bugün Kut Zaferinin unutturulmaya çalışıldığını iddia edenlerin feyz aldığı “Demokrasinin Yıldızları”ndan biridir.
1950 lerde doğanlara sorsak, Kut Zaferini tarih kitaplarında hiç okumadığını, derslerde duymadığını söyleyecektir…Peki bu, öğretmen veya öğrencinin eksiği midir ?. Yoksa, o dönemin Milli Eğitim Bakanlığının mı?. Atatürk’ün “tarih yazanlar, tarih yapanlara sadık kalmalıdır” sözü çok önemlidir. Özellikle, geleceğimizin teminatı gençlere tarihimiz hakkında en doğru bilgileri verecek olan tarih kitaplarını düzenleyen iktidarların tarih yapanlara sadık kalmaları daha da önemlidir.
1952 yılında iktidara gelen Menderes’in unutturduğu Kut’ül Amare Zaferi ve Kut Bayramı, daha sonra iktidara gelenler tarafından da hatırlanmadı. Doğru ama, 14 yıldır iktidar olan ve bugün “unutturulmaya çalışılıyor”diyen Akp’nin aklına niye bu kadar geç geldi?. Dile Kolay 13 yıl tek başına iktidar olacaksın, 14.yılında aklına gelecek ve unutturuluyor diye ulu orta kızacaksın. Şimdi adama sormazlar mı? 13 yıldır sen niye hatırlamadın diye?
Ne oldu da, birden bire Kut Bayramı 100. yılında gündeme oturdu. 29 Nisan 2016 da Kut’ül Amare Zaferi için görkemli bir anma programı düzenlendi. O savaşta şehit olan aşiret liderlerinin torunları tarafından Kut’ül-Ammare’nin sancağı getirildi.
Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Binlerce yıllık tarihi 1919’dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e atlıyorsa, o, milletimizin de devletimizin de hasmıdır“ dedi.
Şimdi hatırlayalım, tarih dersimizin iki kitabı vardı..Biri ve en ayrıntılı olanı ilk çağlardan başlar ve Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş, yükseliş, duraklama ve yıkılış dönemlerini anlatırdı. Diğer tarih kitabımız ise Cumhuriyet Tarihimizi anlatan incecik bir kitaptı. Her iki kitapta da tarihimizin 19 Mayıs 1919 başladığına dair bir tek cümle görmedik..
19 Mayıs 1919 Türk Tarihinin başladığı gün değil, çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun ve yabancı bir devletin himayesine sığınmaktan başka yapacak şeyi kalmayan son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in tüm basiretsizliğine rağmen, Kurtuluş Savaşı’mızın başladığı gündür..
Bu tarih yeni bir Türk Devleti’nin kurtuluştan kuruluşa uzanan bağısızlık mücadelesinin ilk adımıdır. Osmanlı yıkılıyor, onun küllerinden yeniden bir devlet kuruluyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlar, Cumhurbaşkanının söylediği gibi bir anlayışa sahip olsalardı, o tarih 19 Mayıs 1919 değil, 30 Ağustos 1922 veya 29 Ekim 1923 olurdu…
Oyun devam ediyor, iktidar sahipleri sağ gösterip sol vurma gayretleri içinde. TBMM başkanının laiklik konusunda ki çıkışı da rastgele değil, planlı programlı. Laiklik yeniden tanımlanacak Türk Halkı başkanlık sistemine ve içi boşaltılmış yeni anayasaya ve din devletini kabule hazırlanıyor.
Biz onların ne dedikleriyle değil, bizim ne yapacağımızla? ilgilenelim. Onlar ne yapmak istediklerini biliyor ve hedeflerine ilerliyorlar..Biz sadece ne istediğimizi biliyoruz ama ne yapmamız gerektiği konusunda birlik olmasını bilmiyoruz. Çünkü hepimizin doğrusu, kendimize en doğru geliyor.
“Sen bilmezsin, ben bilirim “ anlayışı bizi nereye götürecek hala göremiyoruz!
Kut’ül-Amare Zaferi, 29 Nisan 1916,
Yazı ve görsel:
Engin Demirkollu Sarıkartal