MELİSA GÜRPINAR’IN ARDINDAN
İstanbul’un son şairiydi Melisa Gürpınar: Şiirlere, romanlara konu olan o büyülü, karasevdalı İstanbul yok artık, işte onu bize yeniden yaşatan şairimizdi. Onun şiirlerini okurken, Yahya Kemal’in; “Melâli bilmeyen nesle aşina değiliz” dizesini anımsardım. İnsanımızın yüreğini sızlatan İstanbul tutkunluğu, içimi yakardı. Melisa da sonunda bıraktı gitti kentini: Tıpkı ayak basıldıktan sonra bozulan ayın büyüsü gibi yok olan –yok edilen- İstanbul’un geçmiş güzelliği gibi… Doğanın yasası bu elbette; tüm güzellikler bir bir yok olmaya mahkûm, elde kalansa her zaman dizeler, öyküler, romanlar…
Ailesinin kökeni çok eski İstanbul’lara dek dayanan, aynı zamanda çok iyi bir tiyatro eleştirmeni olan, şiirleri oyunlaştırılan Melisa Gürpınar; “İstanbul’un Gözleri Mahmur” adlı şiirsel bir anlatımla yazılmış öykü kitabı konusunda şöyle der: “Bugün, eski İstanbul’dan artakalan insanlar, doldurulmuş sarnıçlar gibi yüreklerini susturdular, yerini bile unuttular acılarının. O kaynağı yeniden deşmek istemiyorum. Yalnızca ‘eski resimlere bakar mısınız biraz’ diyorum hepsi bu. Çünkü ben de sizler gibi ‘gelecekteki İstanbul’u özlüyorum daha çok. “
“Umut Pembeleri” onun ilk kitabıdır; gerçekten de gelecekteki İstanbul’u arar durur geçmiş kentinin sokak aralarında. “Yeni Zaman Eski Hayat” ta arayıp bulamadığı gibi; ama umutsuz değildir. Çünkü onu vereden kentinin kimliksizliğini, o herkeslerden daha iyi bilir: “Hiçbir okulu bitirmedim/ hiçbir dili sevmedim anadilimden başka/ ben biraz Çerkezim biraz Arnavut biraz Giritli/ kendi esintilerimle baş başa kalınca bazen tanımıyorum hiç/ kimseleri.” derken, İstanbullunun portresidir çizgilediği… Ona göre ölüm bile silemez İstanbul’un yüzünü: “gözyaşıyla söner mi yangın/ ey ölüm/ ben ne aptalım/ okunur mu yolladığım mektup/ tutuşmuş bir kalemle yazdığım/ dağıldı oyuncak atımın bütün boncukları/ bütün çeşmeleri kurudu sokağımın/ kapladı göğün yüzünü/ kara bir örümceğin ağı/…/ bütün sayfaları uçtu hayatımın/ sonunda mürekkebimle sulandı/ ortanca saksıları/ bir de sözlüğü olacaktı aykın/ sanırım eskiciye satıldı/ ya kentim/ daha yeni doğmuştu / acaba Çingeneler mi çaldı ey ölüm/ ben çok aptalım/ arıyorum boş yere/ kendi küllerime gömdüğüm ışığı.”
O; kül olan İstanbul’la birlikte küllerinden doğacak Anka kuşu İstanbul’u anlattı: Çünkü kentinin “ölümsüz” olduğuna inanmıştı. Onu son yolculuğuna uğurlarken; değerli şair kimliğinin sevgili kentinde sonsuza dek yaşayacağına inanıyorum. Başta Tiyatro Eleştirmenler Birliği ve TYS olmak üzere tüm edebiyat dünyamızın ve sanatseverlerimizin başı sağolsun.
TANSU BELE
25 KASIM 2014