Nâzım Hikmet (1-2)

Nâzım Hikmet (1)

Doğumunda ve ölümünde Nâzım Hikmet'i anmak elbette ki bizim görevimiz, ancak Nâzım Hikmet her zaman bizim, ülkemizin ve dünyanın yaşayan en büyük şairlerinden biridir. Onu unutmak diye bir kavram aklımızın ucundan geçmez. Kendi payıma, onun yasak şiirleriyle çocukluğumu yaşadım. Onu göremeden ülkemden ayrılışını sürekli bir buruk acı olarak anımsayıp duruyorum. 1950 genel affından yararlanarak serbest bırakılan Nâzım Hikmet, ne acıdır ki Bursa Cezaevi'nden çıkışından sonra İstanbul'da hiç serbest kalamadı! Evet, onun değerli dostlarının ve arkadaşlarının büyük sevgisi içinde mutlu olmayı düşünürken, polis kuşatmasında kaldı. Bu yetmiyormuş gibi münasebetsiz bir askerlik şube başkanının büyük şairimizin askere alınacağını haber vermesi sevenlerinin yüreklerini burktu. 50 yaşında, kalp hastası Nâzım Hikmet, askere alınıp ölümle yüzyüze getirilebilecekti. Karar verildi dostları tarafından, çok sevdiği yurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Ülkesinden ayrıldıktan sonra yurt özlemiyle birlikte, sevdiklerinin de uzağında kalması onu daha da mutsuz etti. Durmadan yazıyor, üretiyordu.

Nazım'ın oyunları Rusya'da Oyunları Rusya'da,

Moskova'da sahneleniyordu. Yermolova Tiyatrosu ona kapılarını ardına kadar açmıştı. Bu tiyatronun genel sanat yönetmeni Komişarjevski yakın dostuydu. "Enayi" oyununu o sahneye koymuştu ve 20 dönem (sezon) repertuvarda kalarak oynanmıştı. Oyunu ilk gidişimde (1967) Radi Fiş ile birlikte Yermolova Tiyatrosu'nda izledim. Oyunun dekorunu ve giysilerini Akimov yapmıştı, ünlü bir sanatçıydı; Leningrad'daki Komedi Tiyatrosu'nun genel sanat yönetmeniydi. Müziğini bizim ezgilerimizden yararlanarak ünlü Azeri besteci Kara Karayev yapmıştı. Oyun, olağanüstü güzellikte oynanıyordu. Yönetmen ve oyunculuğun ne kadar önemli olduğunu Nâzım'ın oyununu izleyince bir kez daha anladım. Aynı dönemde Moskova Kızıl Ordu Tiyatrosu'nda Nâzım Hikmet'in "Unutulan Adam" adlı oyunu da sürekli afişteydi. Ben "Enayi"yi izlediğim akşam gözyaşlarımı tutamadım. Dekor Boğaz'ı, Boğaziçi'ni ve Kadıköy'ü anımsatıyordu. Kartpostallardan yararlanarak Akimov dekoru böyle gerçekleştirmişti. Karayev'in Türk müziğinden yaptığı ezgiler ve Akimov'un İstanbul esintilerinin Nâzım'ı daha da özlemin içine attığını söylemişlerdi bana, ama bu kaçınılmazdı. Nâzım'ı hem üzen hem de mutlu eden bu yapım 20 dönem ilgiyle izlendi. Nazım'ın anıtsal mezarı Moskova'ya gider gitmez, ertesi gün Nâzım Hikmet'in Novodeviçi Mezarlığı'ndaki anıtsal mezarını ziyaret ettim. Onun anıtsal mezarının önünde fotoğraf çektirdim. Bu fotorafı Türkiye'de ilk yayınlayan ben oldum. Şimdi adlarını anımsayamadığım iki heykel sanatçısı bu anıt mezarını yapmıştı. Üzerinde Nâzım'ın portresi vardı. Nâzım Hikmet adının altında doğum ve ölüm tarihi… Nâzım'ın anıt mezarının sağında Gogol'ün, solunda da Çehov'un mezarı var. Ve bu iki dünyaca ünlü yazarın mezarından daha görkemliydi Nâzım Hikmet'in mezarı. Moskova'da ölen Nâzım'ın mezarı Moskova'da kalmalı diye hep düşünmüşümdür. Yurttaşlıktan çıkarılmış Nâzım Hikmet'in bir çınar altında değil, Moskova'nın en büyük mezarlığında kalması bana göre daha doğruydu. Bir yıl önce görevinden ayrılan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Kültür Bakanlığı döneminde önemli hizmetler verdi, başarılı işler yaptı. Onlardan biri de, bence en önemlisi, dünyaca ünlü büyük şairimizin yurttaşlık hakkını kazandırmış olmasıdır.

Nâzım Hikmet'in Moskova ve Sovyetler Birliği'ndeki yaşamından bazı anılar aktaracağım. Moskova'da dostları ve sevenleri tarafından her yıl 3 Haziran günü anma törenleri düzenlenir. Gittiğim ilk yıl, 3 Haziran'daki anma törenine katıldım. Mayakovski, Yesenin, Neruda, Aragon gibi dünyaca ünlü ozanlarla dostluğu vardı. Nâzım'ın "Ferhat ile Şirin" adlı oyununun balesi yapıldı Sovyetler Birliği'nde. Yuri Grigoroviç'in koregrafisini yaptığı "Aşk Masalı" adlı balenin librettosunu Nâzım ile koreograf birlikte yazmışlardı. Arif Melikov'un müziğini yazdığı bu bale bütün dünyada oynandı, oynanmaktadır. Dünya prömiyerini orkestra şefliğini hocam Maestro Niyazi Tagizade yapmıştır. Maestro, Nâzım'ın büyük dostuydu. Kuvay-ı Milliye Destanı ile 39. İsmet Küntay Tiyatro ödüllerinin yılın en başarılı yapımı ödülünü kazanan Nâzım Hikmet, ülkesinde ilk defa ödüllendirilmiş oldu. Onu, (50+1) ölüm yılında sevgi ve saygı ile anıyorum.

Nâzım Hikmet (2)

Dünyaca ünlü büyük şairimiz Nâzım Hikmet'in 50+1. ölüm yıldönümü (3 Haziran 1963) için ilk yazımı onu saygıyla anarak bitiriyorum diye noktalamıştım. Aslında sözünü etmem gereken; Moskova'da 3 Haziran 1967'de, ölümünün 5. yılı nedeniyle yapılan anma programında çok ünlü sanatçılar vardı. Halkın ilgisi de büyüktü. Halk, bu tür toplantılarda ya da sanat gösterilerinde doyumsuz ilgisini hiçbir etkinlikten esirgemiyordu. Orada kaldığım sürece tüm konser salonlarının, tiyatroların, opera ve bale salonlarının dolu olduğunu gördüm. Biletler bir ay öncesinden bitiyordu. Büyük donanımlı otuzun üzerinde profesyonel tiyatrolar vardı. Bugünkü Moskova'da altmışın üzerinde bu profesyonel tiyatroları görmek olası. Glasnost'tan sonra açılan özel tiyatroların büyük çoğunluğu belediyelerin ödenekli tiyatroları oldu. Sahne sanatlarını araştırmak için Sovyetler Birliği'nde olmamdaki tek yarar, sözünü ettiğim etkinlikleri konuk olarak izlememin sağlanmasıydı.

Moskova'daki en büyük toplantı salonlarından birinde Nâzım Hikmet için görkemli bir anma programı düzenlendi. Katılım yüksekti. Nâzım'ın sanatçı dostları, yazarlar, aydınlar, bilim insanları bu salonda yer almışlardı. Daha sonra dönüşüme yakın Moskova'nın ünlü bilimler akademisinin büyük salonunda düzenlenen bir konferansın tek konuşmacısıydım. Orada yaşadıklarımı, gördüklerimi anlatacaktım. Önce sözlerime başlarken ülkemiz sanatından kısa bir özet yaptıktan sonra, burada gördüğüm etkinlikleri değerlendirmeye çalışacağımı söylemiştim. Bu bir başka yazımın konusudur. Beni şaşırtan bu toplantıda çok ünlü akademisyenlerin, Türkologların bulunmasıydı.

Atatürk dostu Anatoli Miller

Nâzım'ın anıldığı salonda Prof. Kalina Belova (Mehmet Perinçek'in hocası), Vera Feyenova (Sovyet Yazarlar Birliği'nin Türkiye masasındaki görevli Türkolog), her iki Türkolog salonda yer alanları bana isimleriyle birlikte saymaya başladı. Onları not alıyordum. Sonra bütün bu belgeler ve orada yaptığım görüşmelerde çekilen fotoğraflar, notlarım, yanımda getirdiğim kitaplarım, bütün yerli kitaplar ve belgelerimle birlikte 12 Mart 1971'deki sıkıyönetim sırasında İsrail Başkonsolosu Elro'nun öldürülüğü gece bir ihbar sonunda polisler sözünü ettiğim tüm bu belgeleri komyona yükleyip götürmüşler ve o gece yakmışlardı. Aynı gece gözaltına alınanlar arasındaydım.

İki genç Türkologun adlarını saydıkları arasında yakılan belgeler arasında yok olan not defterimde yer alan isimler içinde şimdi anımsadıklarımı buraya alıyorum. En önde iki akademisyen oturuyordu; biri Anatoli Filipoviç Miller, diğeri Gumilov, akademisyen ve tarihçi Türkologlardı. Nâzım'ın eşi Vera Tulyagova vardı. Nâzım tüm şiirlerinin ilk baskısı Türkçe olarak Sofya'da yapıldı, bu kitapların yayın yönetmenliğini yapan Azeri Türkolog Ekber Babayev de oradaydı. Lel Nikolayeviç Starostov, Yıldız Sertel, Svetlana Uturgauri; bu saydığım son üç isim Moskova Bilimler Akademisi Türkoloji bölümünün öğretim üyeleriydi.

Rüzgara karşı yürüyen adam

Yermolova Tiyatrosu'nun Nâzım'ın çok yakın dostu Komişarjevski'nin eşi, aynı tiyatronun ünlü oyuncusu Komişarjevska'ya Nâzım'ın şiirlerini hem Türkçe hem de Rusça olarak olağanüstü güzellikte okudu. Ayrıca genç Rus şairleri toplantıya katılanlar arasındaydılar. Moskova'daki Yazarlar Birliği'nde sık sık gördüğüm ünlü şair Yevtuşenko, o da daha sonra Nâzım'ın bir şiirini Rusça okuyacaktı kendi biçeminde. Nâzım'ın şiirlerinin büyük çoğunluğu Yermolova Tiyatrosu oyuncuları tarafından okundu. Şiir dinletisi Rusya'da büyük bir geleneğe sahipti. Devrim sonrası gelişen bu geleneğin devrimci şairleri arasında yer alan Mayakovski, Yesenin'le birlikte Nâzım Hikmet bu geleneğin içinden gelen şairler gibi şiirleriyle çok seviliyordu. Büyük stadyumlarda Mayakovski ve Yesenin kalabalık kitlelere ne zaman şiirler okusalar Nâzım Hikmet de onlarla birlikte aynı büyük insan toplulukları karşısında Türkçe şiirlerini okuyordu. İyi bir Fransızcası vardı, üniversiteyi Moskova'da tamamlamıştı, Ruşçası da çok güzeldi ama Nâzım Hikmet'in bir kez olsun yabancı dile çevrilmiş şiirlerini Rusça ya da Fransızca okuduğu görülmemiştir. Moskova'da bana söylenen o büyük kalabalıklara şiirlerini hep Türkçe okurmuş.

O toplantıda bana tanıştırılanlar arasında Nâzım'la ilgili ilk yazımda (4 Haziran 2014, Aydınlık) anımsayamadığımı söylediğim Novodoviçe'deki anıtsal mezarını yapan iki heykel sanatçısı da vardı; adları Vladimir Lemport ve Nikolay Silis. Tanıştığımda "bana rüzgara karşı yürüyen adam" adını taşıyan kompozisyonu nasıl bulduğumu sordular. Çok beğendiğimi ve etkilendiğimi, önünde ve yanında fotograf çektirdiğimi söyledim.

Hayati Asılyazıcı
hayatiasilyazici@yahoo.com
Alıntı: Aydınlık Gazetesi
8 Haziran 2014


NAZIM HİKMET RAN
(MEZARI)
Novodoviçe Mezarlığı Moskova,
anıtın heykel sanatçıları: Vladimir Lemport ve Nikolay Silis
Heykel teması: Rüzgara karşı yürüyen adam
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir