OBEN GÜNEY (7 Aralık 1937 – 28 Ağustos 1993) : Ölümünün 17. yılında Sevgiyle Anıyoruz…

OBEN GÜNEY: Ölümünün 17. yılında Sevgiyle Anıyoruz

Oben Güney - Tevfik Yalçın, Bostancı Çınaraltı 1992
Oben Güney – Tevfik Yalçın, Bostancı Çınaraltı 1992

************
 
OBEN GÜNEY- BİR TİYATRO İNSANIYDI

Hayati Asılyazıcı
Hayati Asılyazıcı

Oben Güney, çok yönlü bir tiyatro insanıydı. Şair, oyun yazarı, çevirmen, oyuncu, yönetmen; tiyatro üstüne düşüncelerini, deneysel çalışmalarından özümsediği yorumları, analiz ve sentezlerini, iki cilt kitapta toplamıştı.

    Oyunculuk ve yönetmenlik dallarında yeterli birikimindeyken, Polonya’nın yolunu tuttu. Tiyatro ile ilgili olarak, benden sonra giden ikinci kişiydi. Varşova’da buluştuğumuzda, Polonya’da geçici değil, kalıcı olmak istediğini söylüyordu. Bir süre Varşova’da kaldı. Ünlü Türkolog Nazım Hikmet ve Münevver Andaç’ın da arkadaşı Mawgorjata, Güney’i çok destekledi. Böbrek sorunu yaşıyordu Oben Güney. Bir süre sonra Varşova’dan ayrılıp Krakov’a gitti. Krakov Üniversitesi Türkoloji Bölümü’ne Okutman oldu. Tiyatroları izliyor, ünlü yönetmenlerle tanışıyordu.

    Kısa bir dönemde Lehçe öğrendi. Polonyalı bir bayanla evlendi. Tek böbreği alındı. Bağlantımız hep sürüyordu. 1977 yılında, Şehir Tiyatroları’na Genel Sanat Yönetmeni olarak atandığım yıl, Oben Güney, eşi ve iki çocuğuyla birlikte İstanbul’a geldi. Şehir Tiyatroları’na yönetmen kadrosuyla göreve alınmasını sağladım. Kemik erimesi başlamıştı ve oyuncu olarak çalışması olanaksızdı. Lehçeden Türkçeye çevirdiği oyunu sahneye koyarak, Şehir Tiyatroları’nda ilk yönetmenliğini gerçekleştirdi. “Almanlar” adlı oyun ilgiyle izlendi. İkinci oyun, Orhan Asena’nın “Ölü Kentin Nabzı”, büyük ilgi gördü ve uzun süre afişte kaldı. Üsküdar’da oynanan oyun, diğer sahneleri rotasyon yöntemine göre gidiyordu. Harbiye şimdiki Muhsin Ertuğrul sahnesi’nde, Haldun Taner’in “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, Münir Özkul’la özdeşleşen bu oyun, hasılat rekorları kırıyordu. Oyunun yönetmeni Çetin İpekkaya idi. Daha sonra, Fakir Baykurt’un “Tırpan” romanını Taner Barlas oyunlaştırmış, sahneye koymuştu. Bu oyun da büyük gişe yaptı. Cengiz Gündoğdu’nun “Karar 71”i de büyük kuyruklar oluşturdu. Bu saydığım oyunlar, Şehir Tiyatroları’nın gişe rekoru kıran oyunların önünde yer aldı. Özellikle Münir Özkul’la “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”.

    Oben Güney, 1979’da Grup Yönetmenliğinden ayrılıp, yönetmenliği seçti. Sağlık nedenleri onu çok zorluyordu.

    Oben Güney’i erken yitirdik. Böbrek diyalizleri onu erken aramızdan aldı.

    Oben Güney’i, ölüm yıldönümünde anıyorum. Gönül isterdi ki, bu yıl, Oben Güney’in oyunu sahneye konsun. Artık bu soy vefa örnekleri yurdumuzda görülmüyor.

    Oben Güney’i sevgiyle anıyorum.   



OBEN GÜNEY
Oben Güney

OBEN GÜNEY  ÖZ GEÇMİŞ
BEN, BENİM BÖYLE GEÇMİŞİMİ…

1938 7 Aralık 1937 sabahı 05:30 da doğuvermişim. Kafa kağıdım 1938.

1943 İstanbul Şişli Perihan Sokak Apt. nın . katında, elektrikleri sönük, kara perdeli bir salonda göğü tarayan projektörleri seyrediyorum. İlk kez şiiri duyuyorum. Bunu ezgiye döküyorum. Orkestralar kurup. II. Dünya Savaşı

1944 Doğubeyazıt’ ın Sürbahan köyündeyim. Atım KUNDUZ’a binmeyi öğreniyorum.

1947 Tam üç yıl aşık olduğum çocukluğumu kavuşturan Kunduz’a biniyorum. Yalnız çocukluğumun en iyi iki dostu. Kunduz ve Doğa..

1953 İstanbul. İlk şiirimi yazıyorum. Güya bir aşk şiiri bu.

1954 Atilla İlhan ve Behçet Kemal Çağlar’la mektuplaşıyoruz. B.K Çağları’ı Radyo Evi’nde ziyaret ediyorum.

1955 Şiirle gelişen tiyatro sevgisi Basılan ilk şiirlerim: UYANIŞ, BAŞKENT, VARLIK dergileri…

1956 PAYDOS. (İlk Oyunculuk – amatör)

1957 Haldun Dormen CEP TİYATROSU Tiyatro Kurslarını bitiriyorum.

1958 Dilsiz Kadın: Nisa Serezli, Aydemir Akbaş, v.b. larla oynadığım ilk oyun. Bu rolü rejisörle yaptığım tartışma sonucu daha sonra Uluslar arası Üniversite Festivali’nde Can Kolukısa oynamıştır.

1959 Eskişehir Harekat Müfrezesi’nde Uçaksavar sınıfında askerlik. Daha sonra Uçaksavar sınıfı kalktı. Topçu olduk. Dağıtıldık: Önce Malatya sonra Maraş

1960 Askerlik dönüşü Konya. Fevzi Halıcı’ ya konuk oldum. Çağrı’da şiirlerim yayımlanıyor.

1961 MEYDAN SAHNESİ:

Başlayan profesyonel oyunculuk.
Maaşım 300.-TL. İlk rejisörüm Haldun DORMEN

Oynadığım oyunlar:
-Zafer Madalyası (Denizci Asker)
-Aceleci Kalb (Bekçi)

1960 (Sezon sonu) Almanya’ya gidiş. Çalışma – Ulm Tiyatrosu Çalışmalarını İzleme. Hamburg Sanat Direktörü Güstav Gründgens’le mektuplaşma – Karayiplere gitti ve öldü.

1962 Dönüş: MEYDAN SAHNESİ
Bu tiyatro hala Ankara’nın tek özel tiyatrosu: Adalet Ağaoğlu, Çetin
Köroğlu, Kartal Tibet, v.b. ve biz: Başar Sabuncu, Selçuk Uluergüven, Oben Güney

1963 AST (Ankara Sanat Tiyatrosu’na) giriş. Ve oynadığım oyunlar:
-Ölü Canlar. (Sonradan girerek)
-Mezarsız ölüler
-Sultan Gelin
-Kuyruklu Yıldız Altında (Başrol.)
-Bozuk Düzen. (İsmet Ay’la dönü
şümlü)
-Ayak Bacak Fabrikası (III. Vatandaş)
-Arturo Ul’nin Yükselişi (Himburg.)
-Keloğlan – Çocuk oyunu.

1966 “AYAK BACAK FABRİKASI” Tiyatro TÖS.
Fakir Baykurt – Sermet Çağan isteğiyle

1966 YARIŞ – (Başkent Tiyatrosu)

1967 400. Kilometre – (Turne Tiyatrosu. Erol Demiröz’le )

1968 Fransa’ya gidiş. Bölge Tiyatroları Araştırması – Paris. Nancy – Lion ve Grotovski ile tanışma (başı) Türkiye’ye dönüş. YENİŞEHİR TİYATROSU’nu Özdemir Nutku Demircan Türkdoğan’la kurdum. -Kennedy Olaylı-Gültepe Oyunları (Reji: O. Güney)
-Pamuk Prenses ( “ “ “ )

Patron tiyatroyu kumarda batırdı. Tiyatroya el koyduk, bir süre sonra kendi hesabımıza çalıştırıp geliri eşit bölüştük. Dağıldık.

1969 Hemen yepyeni üniversitelilerle MARKOPAŞA OYUNCULARI adı altında Politik Kabare Tiyatrosu’nu kurdum. Ankara-Yenişehir’de yerleşik oyunlar oynadık . Sezon sonu zamanın CHP Genel Sekreteri sayın Bülent Ecevit’in genelgesiyle Parti şubelerinin bize sağladığı turne programıyla (Her oyun 4.000.- TL.sı alıp, gerisini parti şubesine bırakıyorduk.) Tüm Anadolu’yu Dolaştık. Kazancımızı ve üzüntülerimizi eşit bölüştük. Antalya Serik’de “linç” olayıyla karşılaştık. Bayburt’ta taşlandık. Kırılan minibüs camıyla kör olma tehlikesi atlattım. Ama tüm Anadolu’da görülmemiş bir çoşkuyla alkışlandık. Bazı kasabalara tiyatroyu ilk kez biz götürdük. Açıkhava sinemasında ve damlarda 1800-2000 kişi seyretti. Uğradığımız iki saldırı sonucu Mebrure AKSOLEY meclise gensoru verdi. Turne sonucu Ankara’da kimse bize salon vermedi. Dağıldık. O zaman yani 25 yıl önce savunduğumuz düşünceleri 1993 de o zamanın başbakanı sayın Süleyman Demirel bugün savunuyor.

Not: Bütün bu olayın belgelerini, gazete kupürlerini 8 büyük klasörden oluşan dokümanlarımda bulabilirsiniz.

Not: Tüm Anadolu’da görmediğim 10-12 kasaba, birkaç mezra ve iki il var.: Hatay-Kars. İnsanımızı çok iyi tanıyorum.

1970 Güneş Sümer’in isteği ve ısrarıyla (çünkü yalnız kalmıştı rahmetli dostum.) AST.’ta dönüş. Oynadığım oyunlar: 72. Koğuş : (sonradan girdim) Şeyh Bedrettin Destanı.

1969 (Yıl sonları) Polonya Kültür Bakanlığı’nın Jerzy GROTOWSKİ aracılığıyla verdiği Devlet bursu ile Polonya’ya gitmek üzere Türkiye’den ayrılış.

– POLONYA –

29 Aralık 1969 WROCLAW kenti: GROTOWSKİ’nin LABARATUVAR TİYATROSU

1970 VARŞOVA: Hanuszkiewicz-Devlet Tiyatrosu. Hanuszkiewicz’le Daniel Olbrychski ile tanışma. Holubeck-Dramatik Tiyatro: Provalar. Teatr. STU: (Krakow) Çalışmaları izledim.

1971 Krakow Jagiello Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak giriş. Tüm giderlerimi (telefon-Isıtma-Kira-TV v.b.) Üniversitenin ödediği bir ev. Ve STARY TEATR ile tanışma:

SWİNARSKİ (Uçak kazasında öldü)
-WAJDA (Prova ve ilginç öneriler)
-DİALOG “Yük” adlı oyunumun çevirisini basıyor.
-CRİCOT 2 Tiyatrosu’yla KANTOR. Bir süre içinde ayrıca.
VARŞOVA RADYOSU’nda Lekçeye çevrilen şiirlerim 20 dakika okunda. Ben Türkçe’sini bir oyuncu Lehçesi’ni okuduk.

WSPOLCZESNOSC Dergisi (Çağdaşlık) ekinde şiirlerim yayımlandı. WRAZY Dergisi – şiirlerim.

1971 (WOR) Bir genç Krakowlu aktris tarafından değişik bir yorumla ilk kez oynanıyor.

1972 LODZ (Vuç), TARNOW, (Tarnuv) OPELE (Opole) RZESZOW (Jeşuf) kentlerinde konferanslar veriyorum: (Türkçe hemen Lehçeye çevriliyor.) Konu: Türk Sanatı ve Tiyatrosu.

1972 Hastalık. Ve Amaliyat. İki kez ameliyat oluyorum. İkincisinde sol böbreğimi alıyorlar. (Krakow)

1971 Tebdil hava ve konuk dramaturg olarak Yugoslavya’ ya Üsküp Halklar Tiyatrosu’nun Türk Tiyatrosu’na gidiyorum.

1972 Arnavut, Makedon ve Türk gazete ve dergilerinde röportajlar, yazılarım Arnavutça, Makedonca, Türkçe olarak yayımlanıyor. Dönüş dolaylı oluyor.

Norveç, İsveç, İspanya, İtalya Tiyatro araştırmaları. Yunanistan, antik tiyatro araştırmaları. Çekoslovakya, Çocuk tiyatrosu, Macaristan, Tiyatro.

1973 POLONYA. (Yeniden Üniversite.)

1974 1970 lerde başladığım İNSANDA TİYATRO – TİYATRODA İNSAN adıyla başlattığım incelememi genişletme uğraşımı yeniden başlattım. Kilise kütüphaneleri, Devlet kütüphaneleri – KRAKOW, VARŞOVA.. (Daha önce Atina, İtalya.)

1975 yük (wor) –Vur- Okunur- VARŞOVA’da bir kuklacı – kuklası ve kendisiyle oynadı.

1975 KATOWİÇE Tiyatrosu oyuncusu Mieczyslaw FRANASZEK (Mieçislav Franaşek) ‘in önce Katowiçe. (Katovitse) Sonra: Opole (Opole) Torun (Toruyn) Gdansk (Gıdaynsk) Szczecin (Şçecin) Kentlerinde Yük’ü oynadı.

1976 Yük’le Ululararası Monodram Festivali’ne katıldı. En iyi iki monodram arasına Yük girdi. Bu oyun Polonya’da 4 yıl sürekli oynadı.

ADEM ile HAVVA Lehçe’ye çevrildi. Varşova TV satın aldı. YÜK – Varşova TV satın aldı. Ama oynamadı.

FATMA KIZIN MUTLU GÜNLERİ (Çocuk kukla oyunu) GOTESKA TİYATROSU repertuarına aldı ama oynamadı.

1977 FATMA KIZ’IN MUTLU GÜNLERİ (Çocuk Kukla Oyunu) GRTESKA TİAYTROSU Repertuarına aldı. Ama oynamadı.

FRAGMENY Dergisi’nde SONSUZ İPLER ÜSTÜNDE DENGE VE BARIŞ adlı çok uzun şiirim Lehçeye çevrilip basıldı. (Bu şiir daha sonra YAZKO dergisinde yayımlanacaktır.)

BÜYÜK EL ( Lehçeye çevrildi.) –Oyun.

YÜK (DİALOG Dergisi’nden alınarak Fince’ye çevrildi. Helsinki TV. İçin)

1977 MARİA JALA ile evlendim. 7 yıllık bekarlıktan sonra.

1978 Dönüş hazırlıkları. Sayın Bülent Ecevit Başbakan. Tren’le (en kısa yoldan Rusya-Romanya-Bulgaristan üzerinden Hamile Maria’ayla yola çıkıyoruz. Oldukça maceralı bir yolculuktan sonra.

1978 İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’na rejisör-oyuncu-Yönetim Kurulu Üyesi olarak girdim. (Tam 1 ay sonra) Üsküdar Bölümü Sanat Yönetmeni. Burada Yönettim ve kızım DEFNE doğdu.

1979 Koyduğum oyunlar: Almanlar. (L.Kuruczkowski – ayni zamanda çevirdim.) Üsküdar Tiyatrosu.

1980 Gökyüzü’nde Bir Kıyı. (O.Güney) Atatürk Kültür Merkezi Oda Tiyatrosu. Yönetim Kurulundan istifa ettim. Müdür, yürürlüğe koymadı.

1981 12 Eylül Harekatı. Kafası çalışanlar tiyatrodan atılıyor. Eyyamcılar başta. Müfettiş geliyor: Minder Komiği Vasfi Rıza Zobu… Mücadele de ediyorum. Sonuç:

1982 1402 ile tiyatrodan 7 arkadaşla atılıyoruz.

1983 OĞLUM ARTUR DOĞDU.

1983-1986 Bir sorunun yanıtını arıyorum: “Suçum NEYDİ ACABA?” Selimiye Kışlasına bir dilekçe ile bu soruyu yöneltiyorum. Yanıt yok! Bu üç yıl; Radyodan-tiyatrodaki dostlarım (?!) sayesinde atılıyorum. Üstelik herkes bana selam vermekten korkup, yol değiştiriyor. Ben dublaj yapıyorum. Bazen reji yapıyorum. Tiyatro boyuyorum. Bazen ailece aç kalıyoruz. Kiramı zamanında ödeyemiyorum. Ev sahibi kiramı yılda üç kez arttırıyor. Tek böbrekte tekliyor. Sağlık çizelgem aşağı düşüyor. Öylesine yorgun ve kızgınım ki,düşlerimde büyük kavgalara giriyorum. Gündüzleri para peşinde koşuyorum… İyi ama sorum hala yanıtsız: “Benim suçum neydi acaba”

1986 Yeniden şehir tiyatroları. Minder komiği Vasfi gidiyor. Gencay Gürün geliyor. Belediye başkanı okul arkadaşım. Bedrettin DALAN. “Gel seni tiyatroya sokayım” diyor. “7 arkadaşımla çıktık,onlarla girerim” diyorum. Konuk sanatçı olarak çalışıyorum. Devlet Başa Kuzgun Leşe, Badem çiçekleri, sonra: Othello. V.b.

1987 Kadrom geri veriliyor. Katherina Blum’da kadrolu sanatçıyım.

1990 Tempom hızlandıkça sağlığım bozuluyor. Özel ve ödenekli tiyatrolarda yaptığım reji ve oyunculuk eklenince.

1991 Hastalık: Böbrek – Kalb yetmezliği. Diyaliz makinesi ve tiyatro’dan uzak kalma.

1992 Böbrek nakli için bekliyorum. Sağlık bakanı Sn. Yıldırım Aktuna, Kültür Bakanı Sn. Fikri Sağlar bizzat ilgileniyorlar. Tiyatromdan kimsenin hiç olmazsa telefon edip “nasılsın?” diyen yok. İNSAN olmak sanatçının asal gerçeği oysa… Demek ki?..

1955 – 93 YÖNETTİĞİM OYUNLAR

1955 -Paydos (amatör)
1960 -Denemeler (bir topluluk çalışması amatör)
1964 -Saf Adam ve Kundakçılar
1964 -Dönüş (A.Miller)
1965 -Bir Evlenme Teklifi (A. Çehov)
1966 -oyunlar: (Deneme Tiy.) (TARDİEU)
1966 -Kırmızı Şapkalı Kız (O.Güney) Marif bakanlığınca yasaklandı, ilk oyun günü kolej basıldı.

1966 BAŞKENT TİYATROSU
1968 Gültepe Oyunları
1968 Pamuk Prenses ve 7 Cüce
1968 Eşşeği Saldım Çayıra (O. Güney)
1968 Hükümetin Kesesi (O. Güney)
1969 -POLONYA
1978 -Dönüş (Üsküdar Şehir Tiyatrosu. Almanlar (Çeviren Yön.)
1979 Gökyüzünde Bir Kıyı (O. Güney)
1983 İkiz Kardeşim David.
1984 Yalnızlar Parkı (Hayvanat Bahçesi) Baba (G. Sümer)
1985 Kamp 17
1985 Batı Yakası Hikayesi (Müzikal)
1985 Çıkmaz Sokak (T. Cücenoğlu)
1986 Sayın Muhbir Vatandaş ( Başar Sabuncu)
1990 Görüşme-Kutlama-Çağrı (W. Havel)
1990 AR MI KAR MI? (Kabare)
1991 Uzaktan Piyano Sesleri

1976 – 1990 ARASI
LABORATUVAR ÇALIŞMALARI

(Çeşitli amatör ve Halkevi topluluklarıyla.)
-Oyunculuk üstüne aykırı denemeler.
-Toplu çalışmada bütünleyici aksiyon.
-Birey – Oyunculuk ve toplum.
-Bilinç ve oyun. (Asgari müşterekleri)
-“Gerçek OLAY” la “DÜŞÜNÜLMÜŞ OYUN”
arasında organik bir bağ kurma çalışmaları.
-Oyun dışı OYUN ve İNSAN DEĞERLERİNİN
DOĞALLIĞI İÇİNDEKİ OYUNCULUKLA
TİYATRO ve YAŞAM DIŞINDA 3. BİR ORTAM kurmak.
-TEKST ötesi oyunu kurgulama alıştırmaları.
-İNSAN – OYUNCU ÜSTÜNE ÇEŞİTLEMELER.
-OYUNCU – YÖNETMEN arasındaki çoğu zaman gizli
ve bilinç altıyla süren çatışmanın nedenlerini araştırma.
Kuralları olmayan davranışların saptanabilme olabilirliği?
-IŞIK ve BEDEN
-DERİNLİK ve HAREKET
üstüne araştırma ve sonuçları.
-Düşünceyi yoğunlaştıran “Konsantrasyon” un
bilinçsiz sonuçlarına ulaşma yeteneği var mıdır?
-İncelemeler sokulan oyuncular:
-Gözleri bağlı (Düşünce ve hareket)
-Elleri bağlı (Düşünce ve hareket)
-Ayakları bağlı (düşünce ve hareket)
-Özgür alan (düşünce ve hareket)

Not: Bütün bu çalışmalar notlar halinde saptanmıştır. İlerde yazacağım Tiyatro 2111 adlı TİYATRO’ya ışık tutacaklar.

—YAZDIĞIM OYUNLAR—

-Dilenci
-Yük (*)
-Suç (*)
-Kan (Büyük El)
-Çöp
-Gökyüzünde Bir Kıyı (*)
-Sınır (*)
-Duvar
-Bir Kadının Zaman Dışı Yaşamı.
-Adem ile Havva
-Dazlak (**)
-Kavonozya (**)

Not: YÜK, GÖKYÜZÜNDE BİR KIYI, ADEM ile HAVVA
Lehçeye, YÜK, Fince’ye ve Makedonca’ya çevrilmiştir.

(*) Oynanan oyunlar
(**) Bu iki oyundan “Dazlak” Tiyatro mie tarafından
oynandı ve her iki oyunu da ölümünden hemen önce
1993 yılında yazdı. /Tevfik YALÇIN 2005

—A Y R I C A —
217 Skeç ve Radyo oyunu yazdım.
60 tane radyoda reji yaptım.

600’e yakın şiir yazdım. Çoğu yayımlandı.(Türkiye’de 30 ayrı dergide.)
30’a yakın şiir ve düz yazı çevirdim Fransızca ve Lehçeden.
50 kadar incelemem Dergi ve Gazetelerde yayımlandı.
İNSANDA TİYATRO – TİYATRODA İNSAN adlı inceleme kitabım I. cildini yayımladım.
1993 de I ve II. Cildini bastırma hazırlıklarını bitirmek üzereyim.

ALDIĞIM ÖDÜLLER

1995 Bakırköy Halk Evi’nin düzenlediği Türkiye çapındaki şiir yarışmasında İkincilik ödülü. Jüri (M. C. Anday, Edip Cansever , S. Kudret Aksal v.b var.)

1983 Avni Dilligil “En İyi Rejisör” Ödülü: (Çıkmaz Sokak’la.)

1984 GÖSTERİ DERGİSİ En iyi röportaj yarışmasında 3.lük

1988 Aile Planlaması Vakfı En iyi senaryo dalındaki ikincilik

1989 Ankara Sanat Evi – Katherine Blum adlı oyundaki RAHİP rolüyle “En iyi yardımcı oyuncu” ödülü

1990 Görüşme-Kutlama-Çağrı
(Avni Dilligil en iyi rejisör ödülü)

1991 Uzaktan Piyano Sesleri
(Avni Dilligil en iyi rejisör ödülü)

1976 SZCZECİN (Polonya) “Yük” (Monodram Festivalinde En iyi monodramdan biri seçildi.)

 

1 9 9 3 (VAY ANASINI, 56 YIL OLMUŞ BİLE)
VE
Bu yıl hayati bir “böbrek nakli ameliyatı” geçireceğim. Artık çalışamaz durumdayım.
Yürüyemiyorum.
Umutla bekliyorum

Sevgiler Yalçın
B E N D E N B U K A D A R
Ne diyordum?
BEN, BENİM BÖYLE GEÇMİŞİMİ…

11,5 SAYFAYA
SIĞIVERDİ
BAKSANA

(İmza)
10 Mayıs 1993 İstanbul.

Oben GÜNEYİN elimizde olan yapıtları:

Şiir: Şiirin Külü (OBENSENBU) şiirler (1950-1993) Tevfik Yalçın tarafından, Oben Güney’in sağlığında ve onun kontrol ve onayıyla son halini aldı. İki adet ciltlendi. Biri Oben Güney’de (ai
lesinde) bulunmaktadır. İmza tarihi 12 Temmuz 1993 P.Ertesi İstanbul.
Çeviri: SİERGİEY YESİENİN’ in şiirleri, Oben Güney’in ilk sayfadaki imzalı notunda: “1914-1925 Yılları Arasındaki Basılmış yapıtlarından seçilerek alınmıştır.” Yer almaktadır. Özgeçmişinde Lehçe’ye çevrildiğini söylediği: SONSUZ İPLER ÜSTÜNDE DENGE VE BARIŞ ADLI BU UZUN ŞİİRİNİ KAPAĞINDA , TOPAL GÜNEŞ-KÖR BARIŞ Polonya 1969-1977 , yazıları yer almaktadır ve yapıt Türkçe’dir.

BÜYÜK EL (Tragoe – Comoedia) 1969 – 1979 (Son düzeltme) notu yer almaktadır ve Oyun:Türkçe

DUVAR /OYUN İKİ BÖLÜM/, İstanbul 1984, Oben Güneyi’in , kapakdaki notu: Oyunun adı “Duvarlar, ya da Utanç Duvarları” da olabilir.

NEREDE O ESKİ DOSTLAR /MÜZİKAL/ 1981 OCAK İST. Notu kapakta bulunmaktadır.

DİLENCİLER Oyun 1 Perde, iç kapakta 1962 tarihi bulunmaktadır.

ÇÖP (Oyun 2 Bölüm) bu oyun arşivimize Tiyatro sanatçısı sayın Hadi Çaman tarafından kazandırılmıştır. Burada kendilerine sonsuz teşekkür ediyoruz.

YÜK (monodram), (Paris, 1967) kapakta yer almaktadır.

KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI /ATATÜTK’ün 100. Doğum Yıldönümü nedeniyle hazırlanmıştır. BİR TİYATRO GÖSTERİSİ-1981 kapakta yer almaktadır. Arşivimizde bulunan Oben Güney’in bu yapıtında sahne tasarımları, yönetmen notları, ışık, vb. yer almaktadır.

EĞLENCELİK EFSANELER /Kabare – 2 Bölüm/, İST. TEMMUZ 1985, kapakta yer almaktadır. Oyunun son sayfasında 15 Temmuz 1985 bostancı, Oben Güney ve imzası yer almaktadır. Bu eser; Tiyatro Sanatçısı sayın Tamer Barlas tarafından bize verilmişti. Burada Sayın Tamer Barlas’a sonsuz teşekkür ediyoruz.

SUÇ /Oyun iki bölüm, TİYATRO’76, sayı 33’de yer almaktadır.

DAZLAK (oyun iki bölüm), (Temmuz 1993, İstanbul) birinci sayfada yazılıdır.

KAVANOZYA /Kabare oyunu iki bölüm 1993 – İstanbul / ve el yazısıyla

GÖKYÜZÜNDE BİR KIYI / YA DA MEGALOİMPERİALUS, 20 Mart 1972, Krakov

İstanbul – 28 Temmuz 1993-Çarşamba
Şu güzel ve eşiz “KAVANOZYA”DA
Dostluğu bulabilen kişiler olmak,
Mutluluktur; Tevfik Yalçın.. Eh, ben de
Hatırlanma keyfini yaşayayım
İzin verirsen.
Oben Güney (İmzası)

Bu yazıyı yazdıktan tam bir ay sonra 28 Ağustos 1993 tarihinde Oben GÜNEY, aramızdan ayrıldı. Mezarı; İstanbul Karaca Ahmet Mezarlığındadır. /T. YALÇIN 2005


 

OBEN GÜNEY: ŞİİRLERİNDEN SEÇKİ

SİZ NE GÜZEL YOKSUNUZ!
SANKİ VAR GİBİYDİNİZ.

Size bir çiçek veriyorum, alın, saklayın işte.
Bir yerinize koyup, kendinizi seyredin!
Kime vermişsem çiçek, yakasına takıyor;
Siz uzun saçınıza iliştirin öyleyse;
Şöyle yan, şöyle başka, kimseye benzemeyin.

Her zaman bu gök benim pencerem için – Buyrun!..
Bu küçük balkonumdur, şu deniz görünüşü
Odamda bulunmazsam, oturun sıkılmadan.
Güvercinlerim konar ufak avucunuza
Sakın irkilmeyin hiç, alışkın değilsiniz
Biraz bekarlıktır bu, yani yalnızlık filan…

Bu çiçeği atar mısınız, yani solar diyorum
Ben kime verdiysem hepside soldu böyle
Oysa salt çiçek midir çiçeklerle verilen
Söyleyin görüntüm mü bu kişi, benim, desem
Canlı bir çiçek size alın saklayın işte.

Zilim mi çalınıyor, gene beklerim sizi.
Acele etmeyin hiç, zaman önemsiz şeydir.
Olmazsa bana gelin, yalnızım her gün burda.
Kapıdan çıkın siz de, çünkü görünmezsiniz.
Çiçeği saçınıza takın unuttunuz mu?
Bir imbat desem, öyle sessiz gidiniz.
………………………………………….
Bakın adınızı da bilmiyordum üstelik
Siz ne güzel yoksunuz, sanki var gibiydiniz.

(1960)

Oben GÜNEY

Not: TÜRK DİLİ Ekim 1961 Sayı 121 de Cevdet kudret bu şiiri öven bir yazı yazdı.


Karanlık
Tayfa

Dağıtır saçlarını yalnızlığın yanında,
Uzak yıldızlarıyla her gece dalgın kadın
Geçince ışıkların sonunda son adamlar;
Umut düşer bir gülden, karanlık odasına…

Ayakların getirdiği yeniyetme tayfadır
Giden yıllarca önce, o eski sokaklardan…
Koşacak yeryüzünden öte de olsa kadın.
Hangi rıhtım bir bilse, batan yelkenlilerin,
Sessizce yanaştığı, denizlerin altından

Ne zaman ağlayacak olsa penceresinde,
İki hür balık yapıp yıldızlar gibi serin;
Bırakır gözlerini karanlık kıyısından,
Çalkanıp duran sonsuz gecenin denizine…

1959

Oben GÜNEY

 

S o n a t
Opus (1)
…e par la vila non ti lascio
mai piu mamma mai piu
(ALLEGRETTO)

Ölüm bu, benim küçük piyanom
Çok elle dokunduğum çok parmak uçlarımla
Zaman içinde uçan cüce sesleri günün
Söyle bir mutlu serçe zıplar gibi urganda

Nasıl öğretti annem, daha çocukken ölüm
Bu mi’ si ayrılığın bu da çok tinsel bir la
Ya bu nesi annemin gözleriyle usulca,
Ansızın kesilen kırık anlamsız,
Bemolü mü, diyesi mi ölümün piyanomda?

Benim küçük piyanom, yalnızlığım,
Alaca duvarlarda, oynak şamdan gölgesi,
Yavaşça dokunup, çok parmakla;
Ölüm bu, oynasak ya peki ölümü şimdi.

Ama baba bu tuş niye çalışmıyor sahi
Niye ölmeden önce öğretmedi ki annem,
Bu nesi ölümün, sessizliği mi?

1 9 6 0

Oben GÜNEY

miro ve
beyaz
atı

Bu ne biçim at Miro, göğüne yakın hala
Beyaz mı senin göğün, beyaz at dağıldık&cced
il;a
Kadınlar karanlıktır, dokununca kül olan
Çocuklar, oyuncaklar sonra ölüm başka çağ
Büsbütün yanlış mıyım, yaşamım senin kadar
Sanki dalda elmalar bir yerden uzanılan

Bu gökler kendisiyle yaşlı, dalgın bir kadın
Anlamsız aydınlığı sevincin yalnızlıktan
Donmuş bir el morluğu kuşkunun sessiz rengi
Bu mu senin sessizliğin, böyle miydi aşk sahi
Eskiyen soyların ülkesinde dolaşıp eksiğini arayan.

Şarkısı var yıllarca çevrede gür ağaçlar gibi sevişmelerin
Uğultular, birazda kalabalık gölgeler seninle susmak için
Bana mı yanılışın hadi gel yürüyelim az sonra sisli bir caz.
Köprülerden denize bakarız, ve sonra sabah olur
Bu nasıl deniz ama derin tanrı mavisi uzun bir kız yüzüyle
Ama nerde ufacık soylu üzüntüm benim kim bilir hangi kadın
bir karanlıktan
Ben severim ölümü çocuklar duymasınlar çünkü sessizlik olur.
Bu nasıl ölüm Miro yoksa beyaz bir at mı dokununca dağılan

1 9 6 2

Oben GÜNEY

Tahta
Yontma
= bir adam =

Unuttuğumuz şu oluyor sonra, her zaman:
Kesin tahta da olsa gerçekliği tahtanın,
Gözlerini kazır çakısıyla yüzüne,
Daima bir oyma adam…

Demek ki, boşlukta saydam leke gibidir;
Anlamın düşündükçe yumuşak tüyü.
Boyna gölgelet geçer, sanki birbirimizden,
Kendimize alıştık mı yaşamak gökte çizik,
Sinemalar önünde kuyruğa girmek, yani.
Otobüsleri, cazları, dağılan tiyatroları
Sıcak bir kalabalık karışsın düşüncemize.
Sonra yeşil tramvaylarına atlayıp uygarlığın
İnsanlara bakacak bir yer bulalım.

Bakır döversen, adamı yaz, duvarına as!
Mutluluk daha kolay bu çağda artık,
Demir ve uzun köprülerden…
Yirmi beş kuruşluk simit yer gibi,
Sanki susamları ağzının kıyısında,
Uçaklar geçerken göğü seyretmek kadar…
Yeter ki gülünç bir şey yapmasınlar, gitsinler.
Şu içtiğimiz tek yer yeryüzü çünkü
Ama ne olur yarın,
Tanrıları anlayacak bir yer bulalım…

Sonra yüzünü bitirince durmadan
Küçük göğünden çıkıp gider tahtasının
Her gün bir oyma adam.

(Dost’ ta yayınlandı 1963)

Oben GÜNEY


SEN HİÇ BALALAYKA DİNLEDİN Mİ?

Koluna geceyi takmış, adam.
Gülnihal sokağını düşünüyor, Volga kıyılarında.
Gerçekten de sallanır gece sokağa inen suda..
Sen hiç balalayka dinledin mi Nadya’dan, ülkeni düşünürken?
Uzaklar, gittikçe daha yakınlaşır, daha yaklaşır.
Ezgilerde insanın insana sevgisi anlatılır.
Uzun uzun susulur sonra,
Uzun uzun susulur…

Suçlamadılar mı seni, yoksula partizan ezgisi söylemekten?
Vurdular kelepçeyi şafağın bileklerine – kaldırımda kan.
“Oçi Çorniya” Nadya-Kara mıydı gözlerin gerçekten?
Baktıkça, daha bir yaklaşır sana yaklaşır.
İçinde insanın insana sevgisi anlatılır.
Uzun uzun susulur sonra,
Uzun uzun susulur…

Üç gün uyumamıştık Vistül’ün kıyısında.
“Bu mezar babamın” demiştin-büyük bir alanda durup.
Meçhul Asker Anıtı’na sırtımızı dayayıp oturmuştuk
Ölüler Bayramı’ydı-yıldızların altında mumlar
Yerle gök karışır birbirine-yıldızlarla mumlar kaynaşır.
Güneşler unutulur, silahlar unutulur
İnsanın insana sevgisi anlatılır
Uzun uzun susulur sonra,
Uzun uzun susulur…

(1976)

Oben GÜNEY
 


ADELE’ E ŞARKILAR

Bir yorgun adam geçer yanından
Ölümü karanfil gibi tutmuş, göstermez
Hürriyetini, yalnızlığı için kullanır
Bakar mısın arkasından Adele Fernandez?

Yüreği yıkılmış manastırlara benzer
Gözlerinde, unutulmuş ilahiler duyulur
Söyler bakire rahibeler, susar herkes
O ölü rahibeler, o beyaz rahibeler
Sende susup dinler misin Adele Fernandez?

Beklenir sanki biri, özlenir, hatırlanır
Gelmiyen yıllardır çok yakınlardan
Ölü gömülür ama, sonsuzdur Hades
Sürer mi sevgi ses gibi, çiçek gibi
Ağaçlarda kuşlarda Adele Fernandez…?

Belki konar dallarına ölümün, bir kuş
Yavaş yavaş çiçekli geceler olur
Belki varamadığı yerden adamın
Belki de bahçendeki ağaçlarda kim bilir,
Öter durur
Öter durur
Öter durur.

Söyle bana ne zaman insan ölmez ?
Ne zaman
Adele Fernandez ?

7 Eylül 1975
Krakow

Oben GÜNEY


ALEGORİ

Hiç kimse, hiç kimseyi anlamıyor mu, hayret!
Hatta sen beni, ne de ben seni, öyle mi?
Gene de birlikte yaşıyoruz baksana
Kırk yıllık dostlar gibi…

Ben “eflatun” der demez, hemen onaylıyorsun
“Evet diyorsun” doğru, dediğin gibi: “sarı.”
Bu iletişim öylesine köklü ki, anlatamam
Birleştiriyor giderek insanları

Bir yanda vazgeçilmez yalnızlığımız
Diğer yanda dostluğun antik felsefesi
Bugün de böyle geçti, ne kadar da mutluyuz.
Bir kez daha “mucize” kıldık kendimizi

(1980)

Oben GÜNEY

Çocuklarıma II.
YOK İNSAN

Ben ölünce, yüzüm kalır
Yaşadığım yerlerde.
Sanki akşam güneşi vurmuş gibi
Evimizin bir köşesinde

Sonra gece olur,
Karanlık basar
Kimse çevirmez düğmesini
Odamdaki lambanın.

İşte ölüm, böylesi bir kimsesizliktir
Çocuklarım.

Oben GÜNEY


Çocuklarıma III.
VAR İNSAN

Bir susuşla, uzayıp gidiyor gün.
Uzaktaki sislerine doğru yalnızlığın…
Usulca gölgesine sokuluyor ürkek yüzüm,
Bana uzanmış çocuk ellerinizin.

Başım eğik, dünyayı düşünmekten;
Sürgünlerin ezgileri sokaklarda,
Karışıyor sürüklenen zincirlerin sesine,
Sonsuz bir göçe adanmış kölelerde…

Benim başkaldırım yerde kimseler yok oysa.
Mırıltıların yankısıyla dolu bir oda
Loş ve serin sessizliğin ortasında gezinen
Yorgun ayak seslerimden başka…

(1980)

Oben GÜNEY

Oben Güney: yaşamını elyazısı ile yazıp Tevfik Yalçın'a verdi.  Yaşamını yazdığı yazıların başlangıcı için "ÖN SÖZ" yazının bitiminde bir "SON SÖZ" yazdı. Sizlere bu yazısını sunuyoruz.

SON SÖZ

Artık yorgunum. Üstümde sanki yüzyılın ağırlığı var. Yaşamımın küllerini eşelemekten utanç ya da pişmanlık duymuyorum. Ana rahmini parçalayarak gelmişim dünyaya. Bu hız ve tempo beni bugünlere kadar getirdi. Şimdi masamın başımda oturup şöyle bir geriye bakıyorum. Her dakikası, yaşam, doğa, insan dolu… Bazıları bunun baş döndürücü bir serüven olduğunu söyleyebilir. Hatta bazıları “aptallık! Ne gerek vardı” diyebilir. Ama ben aradığımı bulabilmek için çıktığım yaşam yolculuğumdan pişman olmadım hiç. Öyle zaman oldu ki gençliğimde “kutsal” gördüğüm “ sevi” yüzünden karalanmayı bile göze aldım. Yaptığı soygunu üstlendim. Kimin ne düşüneceği umurumda bile değildi. Bu davranışımı anlatmak öylesine zordu ki sustum. Her şeyi üstlendim. Sessiz sedasız, hiç değişmeyen “fedakârlık” anlayışımla, kişiliğimi ispat etmeye çalıştım. Öyle sanıyorum başardım da…

Kendi yaşamından daha değerli bulduğu “bilgi ve deneyim” zenginliğine kavuşabilmek için her türlü açlığı deneyen kişiliklerden olmayı yeğledim. Bir çokları gibi yerimde oturup “zaman”ın getireceği tanınmışlık, beni biraz olsun ilgilenmiyordu. Bu yüzden 6-7 kez yaşama en başından başlamakta sakınca görmedim. Ama her atılımda daha güçlenerek. Yalnız bu güç, beni amacıma ulaşmış saymama yetmiyordu. Daha iyisi daha görkemlileri vardı. Bu işin beşiği sayılan ülkelerde de yaşamalı, kendimi onlara ispatlamalıydım.. Bunun için günde 18 saat çalışmam gerektiyse de, yılmadım… Biz de başarabilirdik. Geri kalmışlığın kolaylığına sığınıp “bizden bu kadar” diyebilirdim. Hayır! Geri kalmışlık eğer bir eksiklikse ki öyledir, bu biraz da benim, senin, onun suçuydu.. Direnen aydın kazanıyordu. Örnekleri vardı. O örneklerden biri olabilmek için “okul”dan çok “bilgi-eğitim-deneyim-görgü-araştırma-inceleme irdeleme, yazarak düşünme-düşünerek çözüme ulaşma v.b gerekliydi. Bu da o güne kadar elde edemediğim, kullanamadığım yeni bir yöntemle olanaklıydı. Yöntemin ipuçlarını aradım. Notlar tuttum. “İNSAN.” Öğrenebilmek için çeşitli bilimlerin birikimlerini anlamaya, anlamadıysam sormaya çalıştım. Sonunda çalışmalarım “beynimde, kendisine gerekli olan ritmi buldu…

Artık benim için dur durak yoktu. Okuma alışkanlığım 7 yaşında başlamıştı. Bir yaz boyunca bütün Michel ZEVAKO’ları bitirdim. PARDAYANLAR 13 CİLT… Sonra sıra klasiklere geldi… İşte bu “başka dünya” benim yaşamımda çok büyük yararlar sağladı: Parkta, tramvayda, otobüste, kırsa, evde, yatakta kısacası okuyabileceğim her arada kitaplar bitiriyordum. Okumak benim için en az su içmek, yemek yemek kadar mutlak bir zorunluluktu… Benim için GERÇEK OKUL buydu…

Birikimler içindeki insan ne yapar? Bu birikimlerini değerlendirmek ister. Ben de bu isteği gerçekleştirmek için ülkeme döndüğümde önce yakın saydığım meslektaşlarım tarafından kazıklandım, sonra da alçakça işten uzaklaştırıldım. Bereket savaşıma yabancı değildim. Henüz tek böbreğim vardı. Tam 5 yıl süründürülmek istendim. Sonunda o böbreği de kaybettim. Bugün bir Hemo-Dializ hastasıyım.

Suçum neydi peki?

Bütün bunları okuduktan sonra bir karar verin. Ama bu yaşamımın hiçbir anında İNSANLIĞIMA ters gelecek bir şey yapmadım. Yaptıklarım SEVGİ içindi yalnız. İNSAN SEVGİSİ, DOST SEVGİSİ GÜZELLİK SEVGİSİ…

Eğer bunlar birer suçsa, ÖZÜR DİLERİM.

Oben Güney

Kaynak Bilgi: evetbenim.com sitemiz ve Tevfik Yalçın arşivi
Sayfa Düzeni Tevfik Yalçın
28 Ağustos 2010

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir