Serçe ve Anneler
Ayakları kıpır kıpır, dolaşıp duruyor ve onlarca kez uçup ot ve saman tanelerini toplayıp büyük bir ustalıkla yavrularının güvenle büyümesi için yuva hazırlıyordu. Ve sonra o yuvada özenle besledi yavrularını. Onları gözünden sakındı. Başka kırlangıçlar da aynısı yaptı. Ve yuvayı terk ettiler.
Bu yıl serçe, kırlangıçlardan önce davrandı ve yavrularını o evde büyütmek için yerleşti. Her sabah yuvadan çok uzaklaşmadan onlara yiyecek bulup geliyor ve besliyordu. Uçarken sanki yüreğinde bir korku vardı. Bir karanlık çöker mi minik yavrularımın üzerine diye ürkek ve çekingen seslerle harekete geçiyor, “Bekleyin hemen geliyorum diyor” ve defalarca uçup geri dönerek onları besliyordu.
Annelik görevini kusursuzca yerine getiriyordu. Onlara bir şey olmasın, özgürce büyüsünler ve özgürlüklerini yaşasınlar diye çabasını esirgemiyordu. Doğanın içinde sanki katiller, karanlık güçler çoğalmış, daha kurnaz ve sinsi olmuşlar, arkanı dönmeye gelmiyor diye düşünüyordu ama!….
Mayıs ayının ikinci Pazar günüydü. Yuvasından sekiz-on metre kadar uzaklaştı, gözü arkasındaydı yine. O muhteşem, huzur dolu sesiyle tellere konmuş, ne yönde yiyecek vardır diye bakıyordu. Yavrular yuvalarının içinden asla başlarını çıkarmıyor, annelerinin bir an önce gelmelerini istiyorlardı.
Ama kurnazlık ve sinsilik arkanı dönmeye gelmiyordu. Üstelik büyük ve daha hızlı uçabiliyordu. Güçlüydü…
O saniye geldi yavruların üzerine. Ayaklarını dayadı-dayayacak, eski kırlangıç yuvasının önünde durdu, göz açıp kapayana kadar ağzına bir şey aldı. “Gaakkk” sesi çıkmadı bu kez.
Anne telin üzerinden yuvaya başını çevirdiğinde, simsiyah, uzun gagalı büyük bir karga havalanmış, yükselmeye başlamıştı.
Peşinden çığlık atarak gitmek istedi. Serçenin yüreği yanıyordu. Yetişemedi kargaya. Tez gözden uzaklaştılar…
Anne geri döndü. Bir yuvasına gidiyor, bir tellere konuyor, bizim kulaklarımıza hoş gelen bir ses ama, o yüreğinin yarasını haykırıyordu. Sanki Bana soruyordu; “Ne olur yavrumu bulun! Gördünüz mü? Nereye kaçırdılar?”
Çaresizdik, Mayısın ikinci Pazar günüydü…
Bir annenin çığlığını duyuyordum Anneler Gününde…
“Karanlık bir şeydi, siyahtı. Kötü huyluydu, yavrumu aldılar, yetişemedim…”
Ya Siz Memleketimin Anneleri; Siz yavrularınızın üzerine gelen karanlıklara karşı onları koruyabiliyor musunuz? Körpecik kız evlatlarınız lise sıralarında birbirini bıçaklarla yaralıyor, bir kırlangıç kadar sahip çıkabiliyor musunuz yavrularınıza?
Cübbe ve sarıklarla körpecik yavrularınızın önüne perdeler çekilmesine, henüz gözlerini açamadan, derin uykulara yatırılmasına ne diyorsunuz? Bir serçe yüreği kadar yürek taşıyor musunuz?
Kendi hayal dünyalarında, türlü oyunlarla yaşayan, minicik yavrularınıza “İnanç bu” diyerek örtüler, türbanlar geçirilmesine, onların dünyalarına gelen karanlıklara karşı yürekleriniz serçeyle bir atabiliyor mu?
Bir serçe kadar yürek!…
Ya hepimizin annesi toprak, bu güzel dereler, bu denizler, bu dağlar ve ormanlar, bu vatan!…
Serçe kadar farkında mısınız yavrularınızın ve annelerinizin. Tel örgülerle çevrilmiş topraklarınıza bakınca hapishanedeki yüreklerinizi görebiliyor musunuz? Toprağınızda John’un 600 dönüm çiftliğini görünce analık yürekleriniz parçalanmayacak mı? Yasa çıkarttılar 30 hektar alabilsin diye şimdiden. Yarın 60 hektar olabilecek. Annenizin, toprağınızın yürekleri tel örgülerle parselleniyor…
Minicik yavrularınızın hayatlarına prangalar, zincirler vuruluyor. Popülerlikle, medyasıyla, kültürsüzleştirerek… Benlikleri ellerinden alınıyor, insanlıklarına şiddet, öfke, kin, nefret bulaştırılıyor. Yedikleri hormonlu gıdalarla birlikte hormonları bozuluyor. Ve her fırsatta minicik yavrusundan, gencecik delikanlısına ve en yaşlısına kadar koca bir toplum her fırsatta bu öfkesini gösteriyor. Lise sıralarında, futbol maçlarında, siyaset meydanlarında, televizyon ekranlarında…
Ey Anneler kaldırın başlarınızı, dönüp yavrularınıza bakın, dönüp toprağınıza bakın, kendi annenize bakın.
Bir serçe kadar yürek varsa eğer, kalkın ve peşinden gidin, alın ellerinize özgürlüğü, verin onu evlatlarınıza, verin dağınıza, derenize, ormanlarınıza…
Bir serçe kadar çaba harcayın… Bir serçe!…
“Serçe kadar yavrusuna sahip çıkabilen Anneler; Anneler Gününüz Kutlu Olsun!”
13 Mayıs 2012
Aykut TAYFUR
aykut198105@gmail.com