Sinan Süleymaniye’de: Oyun eleştirisi
Tevfik Yalçın
Oyunu; 26 Aralık 2013
tarihinde saat: 20.00
DT Cevahir Sahnesi
Gala temsilinde İzledim
Genel olarak:
“Sinan Süleymaniye’de” Oyununda; bir dahi mimarın yaşamının “benim kalfalık eserim…” dediği Süleymaniye Cami’sinin inşaatı (1551 – 1558) döneminin bir kesitinde buluşmaktayız. Sinan’ın (1490 -17 Temmuz 1588) yılları arasında yaşadığı bilgisine dayanarak; Süleymaniye Camisi’ni yaparken altmış dokuz yaşında olduğu görülmektedir.
Mimar Sinan’ın eserleri incelendiğinde; mühendis ve mimar olarak bir dahi olduğu genel olarak benimsenen bir değerlendirmedir. Döneminde kendi çalıştığı alana hakim olma ve ortaya koyduğu eserlerin bugün kullanılır olması, geliştirdiği tekniklerin hayranlık uyandırması ve yaşadığı dönem içinde ülkenin en üst düzey siyasi erkinin isteklerini karşılarken; karşılaştığı tüm zorluklara karşın eserlerini bir biri ardına ortaya koyması ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.
Mimar Sinan’ın, yaşamı süresince; Osmanlı tahtından beş Padişah (2. Beyazıt, 1. Yavuz Selim, 1.Süleyman, 2. Selim ve 3. Murat) geçmiştir. Askerlik mesleğinden gelmesine karşın; 49 yıl Osmanlı devletine Baş Mimar ( mühendis ve mimar) olarak her alanda hizmet etmiştir. (*) Mimarlık mesleği konu olduğunda; bu konuda dünyanın en önde gelenlerinden; 20. yüzyılın en büyük mimarlarından biri olan Frank Lloyd Wright’a ;, “Yeryüzüne iki mimar gelmiştir. Biri Osmanlı mimarı Sinan, öteki de ben.., ayrıca Ölümünün üzerinden 425 yıl geçti. Bir Mimar Sinan daha yetişir mi?” Başka bir söyleminde; Frank Lloyd Wright diyor ki, “Dünyada tarihe kalacak tek bir mimar vardır, O da Mimar Sinan”. Michelangelo San Pietro’yu yaptı, kubbesi çöktü. Ama Sinan’ın yapıları sonsuzlukla yarış ediyor.” Sözleri nasıl bir dahi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Deha ve zeka:
“Deha: İnsan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey,” (**) olarak tanımlanmaktadır. Zekâ: bir ruh bilim tanımlaması olarak “İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset” olarak tanımlanmaktadır.
Başka bir deyişle zeka: Karmaşık, Deha: Basittir. Deha sahibi olan insanlar konusunda Haldun Taner’in şu söylemi konuyu açıkça anlatmaktadır: “Atatürk, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan dâhiler soyundandı.”
Adı: "ser mimârân-ı cihan ve mühendisân-ı devran, dünyadaki mimarların ve zaman içindeki mühendislerin başı" şeklinde anılan Sinan’ın yapılarının çoğunun, 400 sene sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş olmasındandır. O dönemin Avrupası’nda, Roma’da inşası 160 yıl süren San Pietro Katedrali ve Londra’da, Sir Christopher Wren tarafından, 40 yılda tamamlanabilen St. Pauls Katedrali göz önünde bulundurulduğunda, Sinan’ın, İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’ni 7, Edirne’deki Selimiye Camisi’ni de 6 yılda tamamlamış olması, 16. Yüzyıl Osmanlı mimarlık ve yapı kurumlarının hızlı ve verimini kanıtlar.”
Mustafa Kemal Atatürk, yapılarının etkisi ölümünden sonra da süren ve her dönemde saygınlığını koruyan Mimar Sinan’ın, bilimsel olarak araştırılmasını ve bir heykelinin yapılmasını istedi. Onun adı; 1982'de, daha sonradan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olmak üzere oluşturulan üniversiteye verildi. Mimar Sinan, “Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi” olarak yaşatılacak.
Bugün sahne sanatları, sinema sanatı, müzik ve diğer sanatlar dikkate alındığında; bu büyük insana, dahi Mühendis-Mimara gerektiği önemi verdiğimizi ve ortaya koyduğumuz yapıtlarla halka anlattığımızı söylemek oldukça zordur. Sevindirici olan ise; kitaplaştırılması konusundaki gelişmedir.
Tiyatro konusunda: Senaryo yazarı ve yönetmen Halit Refiğ’in beyazperdeye aktarılma olanağı bulamayan senaryoları arasında “Koca Sinan”, Ahmet Turan Oflazoğlu’nun tiyatro oyunu “Sinan” ve son olarak da oyunumuzun yazarı Cem Günen’in “Sinan Süleymaniye’de” oyununu söyleyebiliriz.
Yaşamı boyunca yaptığı mimari yapıtları ortada olup, bugün Mimar Sinan’ın; yaşamı ve biyografisi de bilinmektedir. Çağdaş sanatlara dayalı olarak daha çok sanat alanına Mimar Sinan’ı aktarmalıyız. Bu konuda başlıca görev: sanatçılara düşmekte olmasına karşın; Her türlü Mimar ve Mühendis Oda ve dernek benzeri kuruluşlarına, varsıl inşaat şirketlerine, Uluslararası inşaat projelerine imza atan Türk Firmalarına düşmektedir. Burada sormak gerekir: Bu iş çok mu zor?
Sinan Süleymaniye’de oyunu:
Cem Günen’in yazdığı "SİNAN SÜLEYMANİYE’DE" adlı oyunun yönetmeni Mahmut Gökgöz. Yönetmen yardımcılığı R. Onur Duru’ya, dekor tasarımı Osman Şengezer’e, giysi tasarımı Mihriban Oran’a, ışık tasarımı Ayhan Güldağları’na, müzik Nurettin Özşuca’ya aittir. Oyunun koro şefi Uğur Yılmaz.
Oyunda rol alan sanatçılar; Fatih Kahraman, Murat Karasu, Selçuk Kıpçak, Umut Demirdelen, Deniz Gürzumar, Mehmet Önal, Fırat Demir, Cihan Ayhan, Muzaffer Demirel, Birol Engeler, Yıldırım Eryılmaz, Uğur Yılmaz, Arif Mustafa Güney, Doruk Şengezer, Aybar Taştekin, Başar Alemdar, Cem Çelik, Gökhan Yılmaz, Nesrin Sütçü, Onur Erolus, R. Onur Duru, Tuğrul Ozan Tuğrul, Umur Sevim.
Oyunun Konusu:
Süleymaniye Camisi'nin yapımı ve 1558 açılış yılı. Mimar Sinan karşılaştığı sorunlara çözüm ararken, bir yandan da Kanuni Sultan Süleyman inşaatın bir an önce bitirilmesini istiyor ve inşaatı son teftişinde; mimardan iki ayın sonunda açılacağı sözünü alıyor, öyle de oluyor.
Oyunda kadın oyuncu yok. Selamda bir kadın oyuncuyu sahnede görünce biz seyirciler şaşırıyoruz. Oysa ki bu oyuncumuz; oyunun suflörüymüş. Oyunda Mimar Sinan’ın sosyal yönünü anlatması açısından kadınlı kompozisyonlar olabilirdi. Ayrıca oyun istemeyerek mistik bir alana doğru çekiliyor, koro mükemmel olmasına karşın bu mistik havayı desteklemiyor. Oyunun kurgusu Mimar Sinan’ın bilinen ve anlatılan olayları… Sinan rolünü oynayan sanatçı Fatih Kahraman; etrafı inşaat ustaları ve mimar yardımcılarıyla sarılmış biçimde inşaatla ilgili konu
şuyor, anılar anlatıyor, oyunu açmaya çalışıyor. Bu oyunculuğu sırasında ölçülü olarak orta oyunu özelliklerine sınırlı olarak kullansa da oyunu ilerletmek zor oluyor. Başlıca nedeni; oyun sahnenin önünde sıkışıyor… Suç kimde?
Suç dekorda: Osman Şengezer, böylesine dönem ve tarihi sahne projelerinde harikalar yaratan bir sanatçımız. Bu oyundaki çalışmasının övgüden çok eleştirilecek yönleri çok fazla. Oyunun tıkanmasının başlıca nedeni dekor ve tam sahnenin ortasına koyduğu, yaratıcılıktan uzak iki inşaat iskelesi… Bu iki iskele sahneyi “Luuup” diye yutunca ve yapımı kule biçiminde olunca; koristlere ve genç oyunculara sanat alanı kalmıyor. Ayrıca tuğla, taş, harç taşıma konusunda özel teskereler, tuğla taşıma arkalıkları (semerleri) ve taş yontma çekiçleri (ağız uçları dişli) araştırılmamış. Bu aksesuarlar çok rahat oyunun içine taşınır ve oyuncularla bütünleşmesi sağlanırdı. Tüm bu olumsuzluklar; sahnenin her iki yanına dağılmış, el pençe divan duran oyuncular ve ortada gezinen Sinan. Bu dekor: Adı Süleymaniye olan dünya çapında bir yapıyı; oyunun sonunda da olsa bana bir siluet, bir derinlik içinde gösterilemiyorsa; hangi dekordan söz etmek gerekir?
Kostümler: Kostümlerde tek sıkıntı, saray erkânının ve başta Süleyman olmak üzere vezir ve diğerlerinin sarık ve kavuklarındaki başarısızlık. Sanırım daha görkemli görünmeleri için elden geçirilmeleri gerekiyor. İnşaat konusunda görev alanların giysilerini yadırgamadık. Diğer kostümler de bizi döneme götürdü, başarılıydı.
Mimar Sinan rolünde; Fatih Kahraman, babacan, sevimli, bir karakter olarak ortaya çıkıyor. Bu yaklaşım Onu bir Mimar Başından çok tekke şeyhi durumuna getiriyor. Bu biraz oyunun yazılışından kaynaklanıyor. Bu nedenle istediği sanatsal performansı ortaya çıkaramıyor.
Şeyhülislam rolünde Selçuk Kıpçak: Çok başarılıydı. Kanuni ile söylemleri, Sinan ve Sarhoş İbrahim ile karşılıklı oyunlarındaki yaklaşımları; oyunun açılmasını ve rahatlamasını sağladı. Sesini kullanmadaki başarı her türlü övgüyü hak ediyor.
Mimar Davut: Oyunun sözcüsü gibiydi. Oyundaki hareketsizliğin sürekliliğinde onun oyuna girmesiyle, hem Fatih Kahraman, hem de biz seyirciler rahatladık.
Küçük Davut: Deniz Gürzumar,başarılıydı. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve inşaatın yükseltisi de olduğunu ya da sahne derinliğini bize o hissettirdi.
Sarhoş İbrahim: Güray Kip, başarılıydı. Ancak rolünü seyirciye yarım sırtı dönük oynaması sanatçı olarak performansını biz seyircilere tam aktaramadı.
Tüm oyuncular için genel değerlendirmemiz; Devlet Tiyatroları Sanatçısı olmalarının görev bilinci ve başarısı içinde olduklarıdır. Aksaklıklar ve beğenilmeyen noktalardaki söylemler; Onların sanatçı bilgi ve becerilerinin dışında oluşan biz seyircilerin bilemediğimiz nedenlerdendir. Beğenimiz ve övgümüz; koro elemanları ve diğer “İşçiler” rolündeki sanatçılar için de geçerlidir.
Sonuç:
“Sinan Süleymaniye’de” oyunu, bu gün tiyatro sanatımız için bir kazançtır. Çünkü bu konuda çok az yapıtımız olduğu tartışmasız bir gerçektir. Birçoğumuzun her gün önünden geçtiği Mimar Sinan yapıtlarını; bilgisizliğimiz nedeniyle tam sahiplenemeyişimiz, bu yapıtların içinde nasıl bir yüksek insan aklı ve emeği olduğunu anlamamamızın suçu; günü kurtarma çabasında olan yurttaşlarımızda değildir. Bir ulusun değerlerini sahiplenmemesinin en kötü sonucu; ata yadigarı yapıtlara yabancılaşması, onların değerini başka ulusun çocuklarından dikte edilerek öğrenmesidir. İşte bu sonuç; hiç de hak etmediğimiz bir sonuçtur.
Oyundan çıktıktan sonra; Mimar Sinan’ı opera olarak düşledim. Bale olarak düşledim. Daha büyük olanaklarla tiyatroya konulmuş oyunlar olarak düşledim. Söz veriyorum: Yaşamım boyunca bu “düş”ten düşmeyeceğim!..
Başta İstanbul Devlet Tiyatrosu’na ve “Sinan Süleymaniye’de” oyununa katkısı olan sanatçı, teknik eleman ve yöneticilere teşekkür ederim. Oyunumuzu tüm öğrencilere, genç mimarlara, sanatsever halkımıza öneririm. İyi seyirler…
Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
www.evetbenim.com
evetbenim@gmail.com
Kaynaklar:
http://www.mimarlikdergisi.com
Görseller:google
(*) Boğdan seferi sırasında ordunun Prut Nehri'nden geçmesi gerekiyordu. Bunun için günlerce uğraşıldı, ancak kurulan köprüler bir türlü tutmadı. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, bu köprüyü yapabilecek birinin bulunmasını istedi. Vezir Damat Çelebi Lütfi Paşa, Sinan'ın bu işin üstesinden geleceğine inandığı için görevi ona verdi. Sinan, incelemelerinin ardından iki haftadan kısa bir süre içinde köprüyü başarıyla kurdu. Bunun ardından Sinan, başmimarlık görevine atandı. Bu görevi 49 yıl boyunca yapacaktı.
(**) Sözlük: Türk Dil Kurumu
Süleymaniye Camisi (1551 – 1558) Mimar Sinan' (1490 – 1588) Türbesi