OCAK
Bazen ağlamak; insana yakışıyor!.. Bu gece ben, bana yakışanı yaptım…
Tevfik Yalçın
“Ocak” oyununun galası
İBB Şehir Tiyatroları
Muhsin Ertuğrul Sahnesi
4 Kasım 2013
Genel Olarak "Ocak" Oyunu:
Turgut Özakman, “Ocak” oyununu 1961 yılında yazmaya başlamış. Doğum tarihi 1 Eylül 1930 olduğuna göre; bu yapıtını otuz bir yaşında yazmış. Yine ilk oyununu “Masum Katiller” 1946 yılında; çocuk denilebilecek bir yaşta; on altı yaşında, “Pembe Evin Kaderi”ni 1951 yılında yirmi bir yaşında yazmış.
Ocak oyununun dramatik yapısına baktığımızda; içinde sağladığı bütünlük, karakterlerin oluşturulması, konunun aile içi olaylara dayanmasına karşın; dönemin ülke siyaseti ile koşutluğunun birlikte yürümesine, otuz bir yaşındaki bir genç için oldukça zor olup, Ocak oyunu neredeyse bir yazarın başyapıtı gibi görünmektedir. Özellikle 2000 yılından sonra da; anlaşılır bir refleks ile Turgut Özakman, siyasi tarihe dayanan ve her yurttaşın kesinlikle okuması gereken : “19 Mayıs 1919 Atatürk Yeniden Samsun'da, Bilgi Yayınevi, 2002,- Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2005, -Diriliş Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 2008, -Cumhuriyet – Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009. -Cumhuriyet Türk Mucizesi 2, Bilgi Yayınevi, -2010. -Çılgın Türkler – Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, 2012.” Yapıtlarını yazarak ulusuna armağan etmiştir.
Bu yaklaşımla Turgut Özakman, insanı siyasi tarih içinde çok net analiz edebilmekte ve elde etiği sonuçlarla da belirlediği türde yapıtlarını oluşturmaktadır. Bu yöntemi en iyi uygulayan yazarımız Uğur Mumcu’yu da burada anmadan geçemiyoruz.
Ocak oyununda izlenen önemli bir yöntem de; siyasi olayların radyo haberi yöntemiyle işitsel olarak dışarıdan verilmesi ve sahnedeki oyuna etki etmesinin önüne geçilmesidir. Bu yaklaşım; sahnede oynanan oyunun saf ve duru kalmasını sağlamaktadır. Dahası 52 yıl öncesinin olaylarını son yıllarda moda olan sahneye perde üzerinden film, diğer saydam yansıtıcıların kullanılarak bir belgesel havasına sokulmamasıdır. Kısacası oyun, kendi içindeki dinamizmini, gergin yapısını ek etmenlerle sürdürmemekte ve tüm çelişkilerini tiyatro ilke ve araçlarıyla çözümlemektedir.
Bu görüşlerimiz doğrultusunda; Oyunu Yöneten Yıldırım Fikret Urağ, Ocak oyunu konusunda uzun zaman çalışmış, daha öncede bu oyunu sahneye koyuşunda İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görülmüştür. Burada bizi etkileyen; oyunun yönetmeninin oyunu baskı altında tutmadan, özgür bırakması ve oyuna ve oyunculara özgür alan bırakmadaki alçak gönüllüğüdür. İşte bu nedenle çok başarılıdır. Kutluyoruz.
Oyunun konusu ve oyuncular:
“Ocak, 1960’lı yıllarda emekçi bir ailenin ekonomik güçlüklere ve geçim sıkıntısının getirdiği zorluklara rağmen bir arada durma çabasını anlatır. Anne, baba, çocuklar ve büyükanneden oluşan aile bireylerinin her biri farklı karakterlere ve hayallere sahiptir. Tüm sıkışmışlıklarına rağmen birbirlerine duydukları sevgi, diğer tüm yoksunluklarını unutturmaktadır. Sahnede bir yandan aileyi izlerken, diğer yandan 1960'ların İstanbul'unu, hayallerini, müziğini ve radyosunu da hatırlarız” Oyunda: Aslı İçözü, Hakan Güner, Mahperi Mertoğlu, Cengiz Tangör, Erkan Sever, Mana Alkoy, Soner Dinç rol alıyor..” (*)
Oyun ilerledikçe elli bir yıl öncesinin olaylarının, düşlerinin, aile içi baskılarının ve iletişimsizliğin, iletişim kurma çabalarının aile içi kavgaya dönüşünün; yaşadığımız bu günlere ne kadar çok benzediğini görüyor ve hayret ediyoruz… O yıllardaki iş bulma zorluğu, bu gün de var. Aile içi iletişimsizlik; bu gün de var. Yaşama tutunamamanın beraberinde getirdiği saçmalıklara esir olmak, alıp başını çekip gitme isteği, yeni düşlerin var olandan daha çok umut dolu anlayışı; bu gün de var. Kaçmak, gittiği yerde kaçkın olmak, daha sonra birer kaçık olarak yaşayacağını hesap etmemek; bu gün de var… Neden insanlar bu döngüyü kıramıyor? Oyun, kendi içindeki tüm bu sorunlara iyi-kötü bir yanıt sunuyor. Öyleyse biz neden elli bir yıl öncesini sorunlarıyla neden boğuşuyoruz, neden? Bizler birer bireyiz ya… Bu yetiyor bizlere. Oysaki yalnızlığın bireyi olmak yerine; toplum içinde birey olmalıyız ama olamıyoruz…
Aslı İçözü: Rolü gereği tam bütünleyici ve aileyi sevgide birleştiren karakterdeki oyunuyla çok başarılı… Biizim, herkesin annesi gibi, olması gereken anne gibi.
Hakan Güner: Oyundaki gerilim yükselten ve alçaltan oyunuyla başarılı. Bu rolde temel sorun; gerilim anlarında ses tonunun şiddetini bağırmak düzeyinde kalmayıp; iniş ve çıkışlarla sesini daha sanatsal ve ekonomik kullanması. Anne karekteriyle tam bir bütünlük sağlıyor ve inandırıcı oluyor.
Mahperi Mertoğlu: Oyundaki görünmez kahraman. Çok başarılı. Kutluyorum…
Cengiz Tangör: Tam bir kilit rol. Olaylar çoğu kez onda başlıyor, onda bitiyor. Zorluk derecesi büyük olan bir rol. Oyunun dışına çıkıp kendisini sorgulamalı… Özellikle karekterin devamlılığında daha çok özen göstermeli. Oyun sahnelendikçe daha da iyi olacak. Cengiz Tangör bu rolün ağırlığından kaçamaz… Kaçmamalı da…
Erkan Sever: Ailenin haylaz oğlu rolünde başarılı. Ancak karşısında oynayan oyuncuların birlikte oynadıklarında Erkan Sever’İn düzeyine çıkmaları gerekli. Bu sağlanmazsa Erkan Sever her an rolünden düşer. Başarılı…
Mana Alkoy: Sevda rolünde çok başarılı. Tam bir solo oynuyor, ancak hiç abartı yok. Karekteri oluştururken rolünü ve ona verilen görevi çok iyi anlamış. Oyunun sonunda biz seyirciler gözyaşı döktüren de Mana Alkoy oldu. Onun, oyundaki bu başarısı olmasaydı seyircisi olarak “Bazen ağlamak; insana yakışıyor!.. Bu gece ben, bana yakışanı yaptım…” özdeyişini bana kim söyletebilirdi? İçtenlikle kutluyorum ve gelecekteki oyunlarda da izleyeceğimi şimdiden belirtiyorum…
Mehmet Soner Dinç: Özcan rolü; sınırları olmayan, lokum gibi rol. Bu rolde harikalar yaratılır. Biraz daha yaratıcı olmalı ve bu rol üzerinde çalışılmalı. Başarılar diliyorum…
Dekor: Rıfkı
Demirelli’nin dekorunu çok beğendim. Oyunun trafiği açısından çok başarılı. Hemen söylemeliyim ki ben de böyle bir evde yaşadım. Açıkçası o dönem evler böyle evlerdi. Kutluyorum.
Kostüm Tasarımı: Zuhal Soy; riske girmeden dönemin giysilerine iyi yaklaşmış. Oyundaki gündelik dönemi yaşatması açısından büyük katkısı var. Kutluyorum…
Işık Tasarımında; Özcan Çelik ve Efekt Tasarımında; Yusuf Tuncer’i kutluyorum. Oyunun bir başka başarısı da tüm teknik kadronun bir uyum içinde olması.
Sonuç: Ocak Oyununun, İBB Şehir Tiyatroları’nın 100. Yılında oynanması herkes için büyük mutluluk. Oyun, gelecekte bu olguyla ve övünçle anılacaktır. Bu nedenle oyunun seçiminde katkı ve onay veren tüm yöneticileri kutluyorum. Oyununuzu galada seyrettiğim için ayrıca Halkla İlişkile Bölümü yönetici ve çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum. Dileğim; Ocak oyununun geniş seyirci kitleleriyle buluşmasıdır.
Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
evetbenim@gmail.com
(*) Ocak Oyunu Kitapçığı
Turgut Özakman
(1 Eylül 1930 – 28 Eylül 2013)