ÜSTÜN AKMEN İN FAZIL SAY İLE SÖYLEŞİSİ BİR DÜNYA YILDIZI FAZIL SAY İLE SON İKİ ESERİ ÜZERİNE…

ÜSTÜN AKMEN’İN FAZIL SAY İLE SÖYLEŞİSİ
BİR DÜNYA YILDIZI FAZIL SAY İLE SON İKİ ESERİ ÜZERİNE…
image[1]_4
Fazıl Say
 

ÜSTÜN AKMEN
Fazıl Say’ı elbette tanıyorsunuz!
O, bu ülkenin yüz akı.
Hatta dünya sanatının da gurur kaynağı…
Piyanistliğindeki virtüözitesi yanı sıra besteciliğiyle de ön plana çıkan Fazıl Say’ın, kendisini farklı yollarla besleyerek olgunlaştırdığı iki senfonisinin yer aldığı, uzun zamandır merakla beklenen albümü (“Mezopotamya Senfoni No: 2” ve “Universe Senfoni No: 3”) IMAJ ve Naive tarafından CD ve dijital olarak tüm dünyada dinleyiciye sunuldu. Tam da o günlerde Fazıl Say’ın 'İstanbul Senfonisi' eseri ile Avrupa'nın en büyük ve en prestijli müzik ödülü olan ECHO Klassik Jüri Özel Ödülü'ne değer görüldüğü açıklanmaz mı?  
Fazıl Say ile söyleşmek iyiden iyiye farz oldu.
THEREMİN’E “MELEK”ROLÜ
Benim kestirme yoldan söylemek istediğim şu ki, “Mezopotamya Senfonisi”nin görkemli tınılarıyla tanışmadıysanız; eserin on bölümüyle Sümer, Asur ve Babil’den esintiler getirdiğine tanık olmadıysanız; Dicle ve Fırat’ın çağıltısına, ağıtlardan, türkülere, nihayetinde yaşam, ölüm, barış ve savaş motiflerine ulaştığını, sonra da derin izler bırakarak günümüz coğrafyasına odaklandığını duyumsamadıysanız (alınmayın, darılmayın) “alenen” söylüyorum, eksiksiniz.
Fazıl Say, “Mezopotamya Senfonisi”nde bas flüt (Bülent Evcil), bas blokflüt (Çağatay Akyol), Theremin (Carolina Eyck) gibi ender kullanılan enstrümanları birer sembol olarak kullanmayı yeğlemiş. Bas flüt ve bas blokflütten etnik tınılar elde ederek Ortadoğu’yu özgületmiş, öyküyü bas flüt ve bas blokflüte anlattırmış. “Kurşun” bölümünde çocuklardan birini (bas flüt) vurdurmuş. Böylece bas blokflütü yalnız bırakmış. Elektromanyetik dalgalar ile kullanılan ve çok nadir eserde yer alan Theremin’e “melek” rolünü sarmalamış.
TARİHİ MÜZİKLE YANSILAMAK
Fazıl Say Sümer, Asur, Babil’in yanı sıra, günümüz Mezopotamya’sını da içeren tarihi; kültürüyle, müziğiyle ele almış. Tapınılan “Güneş”i anlatmış. “Ay” bölümündeyse romantizm salgılamış. “Dicle”de sakin akan suyun etrafındaki dağlarda yarattığı yankıyı yansıtırken, “Fırat”da nehrin gücünün, coşkusunun izlerini, müziğin yükselen ritmiyle aktarmış. “Ölüm Kültürü”nü koyu ve karanlık tarafıyla tanıtmış. Trombonlara, (savaşmayanları da yakan) savaşın sertliğini, anlaşılmazlığını, anlamsızlığını anlattırmış. Her ses, her nota sanki bir tiyatro oyunundaki tabloları, bir şiiri, bir resmi, bir fotoğrafı yansılamış.
“UNIVERSE SENFONİSİ”
Albümde yer alan diğer eser ise Universe “Senfonisi”.
Fazıl Say’ın Mozarteum Orchester Salzburg’un siparişi üzerine 2012’de bestelediği eserin, ilk kez 07 Ekim 2012’de Salzburg’da seslendirildiğini biliyorum. Altı bölümden oluşan eserde Say, astronomik verilerden yola çıkıyor ve 2012 yılının bilimsel verilerine dayanarak Büyük Patlama / Evrenin Genişlemesi / Gliese 581g’ nin Dünya benzeri bir gezegen olması / karanlık maddede analiz olarak Tanrı Parçacığı’nın bulunmasını anlatıyor. Dört farklı armonik yapının ve ritmik öğelerin hayli ilgi çekici şekilde kullanıldığı eserin süresi ise 28 dakika. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasını her iki eserde de Gürer Aykal yönetiyor, “Mezapotamya Senfonisi”nda Carolina Eyck (Theremin), Bülent Evcil (Bas Flüt), Çağatay Akyol (Bas Blokflüt) Fazıl Say’a eşlik ederken; “Universe”de Carolina Eyck (Theremin) ve Aykut Köselerli (Vurmalı Çalgılar) armonik yapıyı anlamlandırıyor .
SAY’A SORU SORMAK ZOR ZANAAT
Sanatçıyla eylül ayında İstanbul’daki evinde bir araya geldik ve söyleştik. Kendisine “Sen” diye hitap edeceğimi bu hitap tarzımı laubalilik olarak yorumlamamasını istedim. Açıklamak zorundaydım, sanatına ve kendisine herkes gibi ben de hayrandım; ama yaş farkımız, büyük oğlumdan da yaş olarak genç oluşu, diğer taraftan baba dostu olmam beni bu şekilde hitaba mecbur ediyordu, anlattım.
“Mühim değil” dercesine gülümsedi.
Bahçede, çimlerin üzerindeki koltuklara oturduk.
İlk olarak:
–       Özümsemiş ve içselleştirmiş olduğun bestecilerin eserlerinin yer alacağı karma bir albüm yapmayı düşünmez misin, diye sordum.
–       Ben, yorumcu olarak, her CD’yi bir besteciye ayırma taraftarıyım. Chopın CD’si, Beethoven CD’si gibi… Zaten eserlerimin olduğu CD’ler de besteci olarak beni yansıtıyor o ayrı konu.
Yaramaz bir çocuk gibi muzipçe gülümsüyor.
DÜNYA’DAKİ TÜRK DİNLEYİCİ
–       Türk nüfusu da olan dünya kentlerinde konserlerine gelen Türk dinleyicilerin katılımı ne oranda, diyorum.
Aniden ciddileşiyor, bu konunun biraz da tanıtım ile ilgili olduğunu söylüyor, örnekler veriyor:
–       Batıdaki Orkestralar Konser Salonları ve Festivallerin kendi normal tanıtımlarımı bizim gurbetçiler takip etmiyor. Bu konserleri duyuran Avrupa basınını da takip etmiyorlar aslında… Çünkü Avrupalıların kültür sanat faaliyetlerine henüz uzaklar. Entegrasyon durumu. Benim yurtdışı konserlerimde örnek olarak vermem gerekirse 1000 kişilik salonda en fazla 50-60 Türk olur. Kalan 950 kişi Avrupalı o kentin müzikseverleridir. Benim konserlerimin dışında, başka bir yabancı sanatçının konserinde o kadar dahi Türk olmaz salonda.
–       Yaygın duyuru olsa fark eder mi?
–       Bizim bazen yaptığımız gibi, bir Avrupa kentindeki konserimi aynı zamanda Türkçe afişler ile Türk gazetelerine ilanlar vererek, Türk internet gruplarından e-mailler ile yayarak duyurursak, Türk gurbetçilerin katılım oranı çok yükseliyor. Mesela bu şekilde, 2000 kişilik Hamburg Musıkhalle’de tarihte ilk kez 1000 Türk 1000 Alman seyirci vardı.
TÜRKİYE’DEKİ KONSERLER
Çaylarımızı yudumlarken: “Türkiye’nin neredeyse tüm kentlerinde konserler verdin” diyorum. “Hatta geçmiş yıllarda “Türkiye Yollarında Bir Virtüöz” başlıklı bir turne bile yaptın, bildiğim kadarıyla hâlâ da yapmaktasın. İstanbul, Ankara, İzmir dışında halkın ilgisi/tepkisi nasıl? Kentlerin kültürel yapısının gelişmesi için bir süreklilik gerekli olduğuna inanıyor musun? Yani toplumun klasik müziğin tadına varması için Fazıl Say’ın bireysel çabası yeterli mi?”
Anında yanıtlıyor:
–       Her yıl 15-20 şehrimizde çalmaya devam ediyorum. Öncelikle, Ankara, İstanbul ve İzmir’in yanında artık Adana, Mersin, Antalya, Bursa, Eskişehir gibi şehirlerimizde konser hayatı gayet yoğundur. Orkestralarımız var bu şehirlerde, konservatuarlarımız var, Festivallerimiz var Ben İzmit, Bolu, Antep, Hatay Zonguldak, Aydın, Denizli, Muğla, Trabzon, Samsun gibi şehirlerimize de turne koyuyorum her yıl. İlgi büyük…Keşke kurumların sayısı artsa.
Bu kere şahsen ilk kez Fazıl Say’da tanık olduğum bir gözlemimi dile getiriyorum. Diyorum ki:
–       Bazı parçaları belirli bölümlerinde elinle piyanonun tellerini kapatarak çalıyorsun. Bu tekniği yaratman mikrotonları yakalamak için mi?
–       Hem komalı aralıkları yakalamak, hem Anadolu’ya özgü tınılara yakınlaşmak için. Bu 1997’de bestelediğim “Kara Toprak” adlı piyano eserimle başlayan bir renk anlatımı biçimi oldu. Yeni oluşu ve hedefe ulaşması başarısının sebebidir. “Kara Toprak” ise, son yılların kült piyano eseri oldu tüm dünyada.


Fazıl Say

 

 

 

 

“MEZAPOTAMYA SENFONİSİ”
Bu arada, cdçalarda “Mezopotamya Senfonisi” dönmekte.
–       Yeni çıkan “Mezopotamya Senfonisi” albümünde Sümer, Asur, Babil’in yanı sıra, günümüz Mezopotamya’sını da içeren tarihi; kültürüyle, müziğiyle ele alıyorsun. Böyle bir konuyu işlemek esini nereden geldi?
Duraklıyor, düşünüyor:
–       Sorunlu dünya gezegeninin, çok sıkıntılı Ortadoğu bölgesinin dertli Türkiye memleketinin çocuklarıyız, diyor sonra da devam ediyor: Haliyle, içinde yaşadığımız toprakları işlemek hem damarımızda var, hem müzik bilgimizde ve arzularımızda hem de yaşamsal görevimiz. Ortadoğunun dramı, bitmek tükenmek bilmeyen “ölüm kültürü” 2. Senfonim “Mezopotamya”daki ana temalarımdır…
–       Peki, esere nasıl oldu da Theremin, Bas Flüt, Bas Blok Flüt gibi ülkemizde bilinmeyen ya da pek az dinleyici tarafından bilinen enstrümanları kattın?
–       Theremin elektro manyetik dalgalar ile çalışan bir nevi dünya dışı varlığın şarkısı gibi tınlayan, hem sesi hem görünüşü itibariyle uhrevi bir müzik enstrümanı. “Mezopotamya Senfonis”nde Melek rolünde. Onca savaşların, ölümlerin, haksızlıkların yaşandığı Ortadoğu’da “melek Mezopotamya’yı korusun” misali.
Basflüt ve basblok flüt ise, Ortadoğu tınılarına, kaval seslerine yakın tınılar elde edebilen, etnik kıvamı yakın hissettiren enstrümanlar.


Fazıl Say
BİR BARIŞ ÇAĞRISI
Sorularım sürüyor, hiç sıkılmış bir hali yok. Aksine fevkalade rahat, sanki anlatmaktan hoşlanıyor.
–       Nehrin akışı, çakıl taşları gibi sesleri Afrika’da ya da Amazon bölgesi folklarında kullanılan çalgılarla ifade etmek nereden aklına geldi? Bu bölgelerin folklorunu tanıyor muydun?
–       Amacım, su ve nehir seslerini orkestraya sokmak. Senfonimin bölümlerinde Dicle ve Fırat’ı anlatıyorum bir yandan. Elbette bu sesleri çıkaran enstrümanlar nerede varsa oradan getirtirim. Amazon ve Afrika’da  varmış, benim için konu “Amazon kültürü” filan  değil, elde etmek istediğim “nehir ve su sesi” sonuçta, nereden gelirse gelsin.
Mezopotamya’da Kumru Kuşu sesi de var, 7. Bölümdeki “Kurşun”da, “Kumru Kuşu” sesi çıkaran düdüğü Fransa’da bu konuda usta birine yaptırdım.
Hatırlarsın, “Hezarfen Konçertosu”ndaki martı sesleri için, martı sesini aynen çıkaran düdükleri Fransa’da yaptırmıştım.
Diğer taraftan “Universe Senfonisi” için 10-15 farklı enstrüman yaptırdım Almanya’da. Vibratone, Daxophone gibi.
Yani renkler benim için çok mühim…
“Mezopotamya Senfonisi”nin can damarını yokluyorum. Diyorum ki:
–       “Mezopotamya Senfonisi”nin barış çağrısı anlamını taşıdığını söyleyebilir miyiz?
–       Evet. Bu Senfoni bir barış çağrısıdır. Düşünün evren boşluğundaki en anlamsız şey savaştır. Ortadoğu’daki ilkellik ise sürekli savaşlarla devam ediyor, günümüzde, sıcak Suriye konusu var. Şu günlerde… Elbette ki; savaşa karşıyız, tüm benliğimizle ve de eserlerimizle…
UNIVERSE SENFONİSİ
–       Aynı albümde yer alan “Universe Senfonisi” son derece ilginç bir eser. 2012 yılının astronomik verilerden yola çıkıyor. Bunun yaratı öncesi bir öyküsü var mı?
–       Ben Astronomi ve Astrofizik ile ilgileniyorum. En büyük merakımdır. Çocukluğumdan beri. Uzay, dehşet büyük ve ne kadar güzel… Soralım; Bu evren nasıl başladı, Bigbang (Büyük Patlama) neden oldu, Bigbang öncesi ne vardı? Evrenin ötesinde ne var? Bu evrende bizden başka hayatlar var mı? Bu gibi soruların cevaplarını merak ediyorum hep. Senfoniyi yazma sebebim işte bu. Elbette ki gerçek verilerden yola çıktım. Evrenin genişlemesi, Süpernovalar (yıldız patlamaları ve ölümleri), dünya dışı uygarlıkların olduğu tahmin edilen uzaktaki gezegenler. Evreni oluşturan Karanlık madde, konularımdır.
–       Venüs gezegenini dişiliğin, kadınlığın ve güzelliğin simgesi olarak kullanmak ve bölüm sonunda Venüs'e göktaşı yağdırmak ne anlama geliyor?
–       Hayır, yanlış anlatmışım sanırım. Şunu dedim, Astroloji ve burçlarda Venüs, kadınlığın ve dişiliğin simgesi olarak geçer, Astronomi/Astrofizikte ise işin gerçeği Venüs, cehennemi sıcak (yani +800derece) sürekli volkanik patlamaların olduğu, üzerine sürekli meteor yağmuru düşen, dayanılmaz, yaşanılmaz bir gezegen.
YENİ BİR BAKIŞ AÇISI MI
–       “Universe Senfoni”sinde daha önce orkestralarda hemen hemen hiç kullanılmayan Theremin, Daxophone ve Vibratone gibi enstrümanların kullanılmasını “Fazıl Say klasik orkestra anlayışına yeni bir bakış açısı getiriyor” diyerek yorumlayabilir miyim?
–       İnşallah… Ben 35 yeni enstrüman getirdim Universe senfonisinde, ayrıca Waterphone, logdrum, hapidrum, ufodrum, sansula vs pek çok bilinmeyen enstrüman. Renk çok mühim bir unsurdur müzikte. Bu senfoni insanın tanıdığı müzik renklerinden farklı tınlasın istedim. Geniş bir renk araştırması yaptım. Aylarca bu enstrümanları aradım ve yaptırdım…
–       “Universe Senfoni”de sadece notalarla, renklerle, armoni, disarmoni, ritim, aritim, sessizlik ile gürültü arasında çok geniş ve farklı enstrümanlarla evren anlatılıyor. Yani Türkiyeli müzikseverlerin geniş kesimi için algılanması pek kolay bir eser değil bu senfoni. Yurtdışındaki dinleyici tepkisi nasıldı? 
–       Şu ana kadar, Salzburg, Frankfurt, İstanbul ve Turgutreis’de çaldık. Gelecek sezon Berlin ve Madrid’te var “Universe” için. Şimdi bence, konserden önce yaptığımız 10 dakikalık belgeseli göstermemiz seyirciye çok yardımcı olmakta.
–       Konserlerinde Bis olarak genellikle caz yapıyorsun. Cazın akan swingi mi hoşuna giden?
–       Hem öyle, hem de, müzik insanlığın ortak dilidir, yapabilenler, her türlü dil şivesini konuşabilmelidir.
HAYYAM KOMEDİSİ
Teşekkür edip, veda etmeye hazırlanıyorum. Özel söyleşilerde siyasal sorulardan pek hoşlanmadığını biliyor, ama şansımı denemek istiyorum.
Hayyam davasının hangi safhada olduğunu soruyorum.
Bu davada ve kararda Türk yargısının tutumunun yurtdışındaki konserlerine ne mertebede sirayet ettiğini doğrusu çok merak ediyorum.
Gözlerini inanılmaz bir hüzün kaplıyor.
Kısık sesle konuşuyor:
–       Hâkim 10 ay hapis cezasını verdikten sonra üst mahkeme tarafınca bu karar ağır bir dille eleştirilmişti, bunun üzerine hakimin değiştirilmesi talebinde bulunmuştuk ve bu da reddedilmişti, şimdi Eylül'de kararı veren hakim hükmü açıklayacak, dava Yargıtay'da temyiz'e taşınacak, orada da "beraat" çıkmazsa aynı koşullarda hüküm ertelenmiş olarak devam edecek. 
Yani bu şu demek: Ben, inancımı 3-5 yıl kamuoyuna açıklayamayacağım, paylaşamayacağım. Bu bir nevi konuşma yasağı…
Tanık olduğunuz gibi; Hayyam'ı savunmak Türkiye'de zor zanaat imiş.
Bu davanın ve bu kararın Türkiye'deki hukuka verdiği dünya çapında zararı hep beraber gördük. Bütün dünyanın eleştirdiği bir karar oldu. Türkiye'ye ve AKP'lilere eleştiriler çok oldu. AKP'liler bu kararı savundular. Çünkü tek doğru inanç biçimi onlarınki ve diğer her şey cezalandırılmalı.
Bence; bu kadar gerçek bir "aydınlanma dirilişi" yaşadığımız şu 2013 yılında ufak tefek nedenlerle kendimiz için mutsuzluklar yaratmaya hakkımız yok. Öyle değil mi ama?
Sorusuna başımı sallayarak onay veriyorum. Sonra birden:
–       Ha, hatırlatmama izin ver, diye ayağa dineliyor.
–       Hayyam (ya da Hayyamist) dörtlüğü retweet etmemin dışında, ceza almama sebep,  bahsi geçen diğer  tweet'ler de retweetler idi. Bunlar bana ait değildi. Sert tartışmalar sırasında insanların birbirine çıkışlarını retweet etmiştim, bunu avukatım binlerce kere anlatmaya çalıştıysa da maalesef dinleyen olmadı. Hem suç duyurusunu yapanlar, hem de hâkim bunu bilmesine rağmen cezayı verdi. Evrensel Kültür aracılığıyla da duyurayım ki, suç duyurusunu yapan Ali Emre Bukağılı ile ilgili bir suç duyurusunda da biz bulunduk. Savunmasında (saldırısında) bana "otistik" demişti. Bu hem bana karşı aşağılayıcı anlamda söylenmiş bir sözdü, hem de tüm otizm hastası insanları kapsayan bir aşağılamaydı.
Sonrasında 45 dakikalık bir sahne eseri hazırladığını söylüyor. Eserin ilk seslendirilişi Turgutreis Bodrum’da yapılacakmış. Adı şimdiden belli: “Yunusbalığı Sırtındaki Çocuk”. Denizde kaybolan bir çocuk ile yunusbalığının dostluğunu anlatan ve bir efsaneden kaynaklanan bu eseri güzelim ses tonuyla Selçuk Yöntem seslendirecekmiş. 
–       Eee, diyorum.
–       Bir başka eser Sait Faik üzerine, diyor. 
Proje İKSV siparişiymiş. 1914 Sait Faik yılı ya! Konusunu yazarın “Stelyanos Hrisopulos Gemisi" öyküsünden alan bir eser olacakmış bu çalışma. Projenin ilk konseri Burgazada’da yapılacak, adaya vapurlarla gidilecekmiş. Demet Evgar, Songül Öden, Birsen Tezer gibi pek çok solist bu eserde görev alacakmış.
Fazıl Say, sorum üzerine:
–       Özen Yula’nın sahneye koyacağı bu iş, bir ilk, diyor.
Zira eserin tamamını hicaz makamında Türk sanat musikisi olarak bestelemeyi planlıyormuş.
Fazıl Say bir de, Gezi Parkı olaylarını üç ayrı eser olarak planladığını anlatıyor.
İlk eserlerin ilkinde 30 ve 31 Mayıs günleri, ikincisinde 1 ve 2 Haziran günleri yaşananlar tema olarak yer alacak, üçüncü eserdeyse sonrası, ardında kalanlar anlatılacakmış.
Ben de ayağa kalkıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Zekâ fışkıran gözleriyle gülümsüyor, kapıya kadar peşim sıra geliyor.
Dünyayı müziğiyle sarsan Fazıl Say, ardımdan bana el sallıyor.

Fazıl Say
 

(Evrensel Kültür dergisi 21 yıldır yayınlanan kültür sanat ve edebiyat dergisidir. Güncel sanat olaylarının tanıtılmasından kültürel eleştiriye kadar geniş bir skalada yayın yapar. Edebiyat, felsefe, arkeoloji, sanat kuramı, tarih, sosyoloji alanından makaleler yayınlar. Ayrıca öykü, şiir, deneme, eleştiri, resim gibi kişisel sanat ürünlerine de yer verir.)

YAZI KAYNAK: EVRENSEL GAZETESİ (Alıntı)
(FOTOĞRAFLAR ÖZCAN YAMAN)
 akmen@evrensel.net

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir