- v. Beethoven(1770- 1827) Coriolan Uvertür
Ç. Işıközlü (1939 -) Piyano Konçertosu
- Allegretto ( energico) II. Largo ( sostenuto) III. Allegro Moderato ( scherzo) , Andante(calmato), Adagio, Allegro(scherzo)
- A. Mozart (1756 – 1791) – Senfoni No.40
Avusturya İmparatorluk Sarayı Kâtibi Heinrich Josef von Collin’in 1804’te yazdığı “Coriolanus” adlı drama ve içindeki karakterlerin çatışmasına ilgi duyan 37 yaşındaki Ludwig van Beethoven; sağırlığının yeni başladığı bu günlerde kendisini rahatsız hissetmemekteydi. 22 yaşında geldiği Viyana’da, hayli tanınır haldeydi. “Coriolanus”un incelediği metnindeki hikâye şöyledir: “M.Ö. 500 yıllarında yaşamış olan Romalı soylu Gaius Marcius, Volsciler’i yenerek Corili kentini ele geçirdiği için Coriolanus (ya da kısaca Coriolan) adını almıştır. Halk sözcülüğünü sona erdirmek isteyince yargılanır ve sürgüne gönderilir. Bunun üzerine hırsına yenilerek, (dağlara çekilmiş olan) Volsciler’in safına geçer ve kral tarafından generalliğe getirilir. M.Ö. 489’da Roma kapılarına dayanır ve şehrin elçileri barış için ayağına kadar gelir. Ancak Coriolan inat ederek kararından dönmeyeceğini, şehri teslim alacağını bildirir. Yanlarında annesi, eşi ve iki çocuğunun da olduğu Romalı soylu annelerin yalvarışları ve ağlaması nihayet O’nu kararından döndürür, ordusunu Volsci’ye geri çeker ve orada intihar eder ya da öldürülür.” Aynı öyküyü Shakespeare de işlemiş, daha farklı bir son yazmıştır. Beethoven ise “Coriolan’ın Trajedisi Üzerine Uvertür”ünde, Roma’yı ele geçirmek üzereyken annesi, eşi ve iki çocuğunun feryatlarını işiterek kibrinin onu taşıdığı noktayı fark eden General Coriolan’ın oracıkta canına kıymasını işler. Do minör tonda sunulan ilk temada Coriolan’ın askeri yönü ve kararlılığı vurgulanır. Mi bemol Majör tondaki ezgiyle annesinin yalvarışları işaretlenir. Coriolan’ın ailesine hissettiği sevgi ve şefkat ardından Roma kapılarına getirdiği Volsci ordusunu geri döndüremediği için ölümü tercih etmesi anlatılır. En sonda “pp” nüansla duyulan üç nota; Coriolan’ın nabız atışlarının tükenmesini simgeler.1939 doğumlu Türk Besteci Çetin Işıközlü, ilk piyano konçertosunu 61 yaşında, yani 2000 yılında Viyola Sanatçısı Ruşen Güneş’in tavsiyesi üzerine, (1993’te yaşama veda eden dostu ve hatta bir dönem öğretmeni olan) Piyanist ve Piyano Eğitimcisi Tulga Cetiz’i düşünerek besteledi. Eser, ithaf edildiği (varlığıyla gurur duyduğumuz) Türk Piyanist İdil Biret’in solistliğinde, Rengim Gökmen yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası tarafından (bestelendiği yıl) ilk kez seslendirdi. Daha sonra Biret konçertoyu, “Best of Turkish Piano Music” albümünde yayınladı. Yapıtın yazılmasından üç yıl önce dünyaya gelen ve halen başarılı bir solistlik kariyeri sürdüren Can Çakmur; Leyla Bekensir ve Ayşe Kaptan ile başladığı öğrenimini, 2009’dan 2015’e kadar Emre Şen, Jun Kanno ve Paris’te Schola Cantorum’da Marcella Crudeli ile sürdürdü. 2012’de XXII. Roma Uluslararası Piyano Yarışması, 2018’de 10. Hamamatsu Uluslararası Piyano Yarışması ve 2017’de İskoç Uluslararası Piyano Yarışması birinciliği elde eden, 2014’te Pianale Junior Akademi ve Yarışması’nda sergilediği seviye nedeniyle akademi için burs ve EMCY (Avrupa Gençlik Müzik Yarışmaları) Ödülü’ne değer görülen Çakmur, 2013’te Güher ve Süher Pekinel’in Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler projesine kabul edildi.
25 Temmuz 1788’de sol minör tondaki “40 numaralı Senfonisi”ni tamamladığında Avusturyalı Besteci Wolfgang Amadeus Mozart; 32 yaşındaydı ve maddi açıdan pek iyi durumda değildi. Üstelik Haziran ayının sonunda kızını kaybetmişti ve Schubert’in “Senfonide meleklerin şarkı söylediklerini duyabiliriz” ifadesinden, bu kaybın etkisinin yansıdığı görülebilir. Kimi yazarlar tarafından Mozart’ın “mutsuzluğunun dinamizmiyle örülü Patetik Senfonisi” olarak da nitelenen yapıt; acılar karşısında soylu bir dik duruşu temsil eder. “Molto Allegro” tempolu ilk bölümün başında kemanlarda duyulan üç notalık tema, sinirli bir mizacı çizer ve bir tür iç çekiştir. Viyola ve obuanın duyulduğu kesit de, acı dolu bir özlemi yansıtır ve kromatik inici notalarla ikinci temaya bağlanır. Acı ve huzursuzluk halen ön plandadır ve bölüm bu ruh halinde son bulur. “Andante” tempolu Mi bemol Majör tonda yazılan ikinci bölümde özlem daha öne çıkar ve hüzün, ağır gelen duygulara yönelir. “Menuetto” formundaki üçüncü bölüm, “menuet” dansının ritmik kalıbını benimsemiş olsa da diğer özelliklerinden uzaktır. Adeta bestecinin içinden en ufak bir sevinç, heyecan geçmemektedir. Bölümün sonlarına denk gelen ve kornolarca Sol Majör tonda sunulan pastoral pasajlar, bir tür avuntu gibidir. “Allegro assai” tempolu sol minör tondaki dördüncü bölümde huzursuzluk egemendir. İkinci temanın havayı dağıtma çabası da geçerli olmaz! Finalde, aynı ruh hali yansır.
