CİMRİ
Oyun Eleştirisi
Tevfik Yalçın
Oyunu 6 Mart 2014 Saat: 20.00
İstanbul Devlet Tiyatrosu
Tekel Sahnesinde İzledim
Güç! İnsanlık tarihi boyunca ele geçirilmesi ve korunması zor olan bu “güç” nedir? Neyin içinde saklıdır? Güç eğer devlet ile birlikte anılıyorsa; toprak genişliği, ordu, halkın sayısı ve o devletin kurumları, maliyesidir. Otomobilden söz edersek; o da beygir gücüdür. Siyasette; iktidar olmaktır. Bu “güç” dediğimiz var etmenin eylem kuvveti ne ile beslenir, ne ile temsil edilir, kısaca yakıtı nedir? Paradır, paradır, paradır… MS 640 yılından bu güne canımıza okuyan, bizi kul-köle eden, Moliere’nin Harpagon’ununu “CİMRİ” yapan bu para neyin nesidir?
Genel Olarak:
Paranın Hikayesi:
“İlk çağlardan itibaren insanlar çeşitli malları para yerine kullanmışlardır. İş bölümünün gelişmesiyle birlikte malların mallarla değişimi giderek zorlaşmıştır. Takas edilecek malların değerinin birbirine denk olmaması , malı sunacak kimsenin her zaman bulunmaması , malların bölünebilme özelliklerinin olmaması çeşitli zorluklar ortaya çıkarmıştır.Örneğin bir at ile yirmi ölçek buğday değiştirmek isteyen bir kimsenin bir pazarda aynı malın karşılığında on ölçek buğday veya beş ölçek süt önerisi ile karşılaşması farklı değerlerin oluşmasına neden olmuştur. Zamanla bölgelerin özelliklerine göre bir mal üzerinde anlaşılarak tek bir değiştirme değeri oluşturulmaya çalışılmıştır. Değer ölçüsü, fonksiyonu gören bu mala hesap parası denilmiştir. Hesap parasının temsil ettiği malın ödeme aracı olarak kabul edilmesi paralı ekonominin doğmasındaki en önemli etken olmuştur. Öte yandan bazı malların taşınma, bölünme ve biriktirme zorluklarının bulunması madenlerin kullanılmasına yol açmıştır. Özellikle altın, bakır, gümüş gibi metallerin küçük parçalara bölünebilmelerinin yanı sıra değer ölçüsü ve biriktirme fonksiyonlarını görmeleri yaygın bir değişim aracı olarak kullanılmalarını sağlamıştır.
Lidya Altın Parası
En eski paranın M.Ö. 2900 yıllarında kullanıldığı altın ve gümüş sikkeler olduğu zannedilmektedir ve Anadolu’da dolaşıma girmiştir. Zamanla altın sikkeler; dış ticarette ve büyük ödemelerde, bakır bronz gibi madenler de ufaklık para olarak küçük ödemelerde kullanılmaya başlanmıştır.”(1)
Oyundaki Harpagon’ un sahip olduğu altın paranın ilk atası; MS 640 yılına tarihlenen, bir Anadolu uygarlığı olan Lidya altın parasını; önemli bir örnek olarak kabul edebiliriz. (2)
Altının bugün dünyadaki durumu:
Dünyada en büyük altın rezervine sahip 40 ülke ve uluslararası finans kuruluşunun toplam altın rezervi yaklaşık 30 bin tona yaklaşıyor. Dünya Altın Konseyi'nin 3'üncü çeyrek verilerine göre Türkiye'de ilk 20'de yer alıyor.
Dünya Altın Konseyi''nin raporuna göre, ABD, 8 bin 133,5 tonla dünyanın en fazla altın rezervine sahip ülke iken, Türkiye, 302,4 tonla bu kategoride 18'inci sırada yer alıyor. ABD'nin altın rezervi toplam rezervinin yüzde 77'sini, Türkiye'ninki ise yalnızca yüzde 15'ini oluşturuyor. Dünya Altın Konseyi'nin 3'üncü çeyrek verilerinden yapılan derlemeye göre, dünyada en büyük altın rezervine sahip 40 ülke ve uluslararası finans kuruluşunun toplam altın rezervi 30 bin tona yaklaşıyor. ABD sahip olduğu 8 bin 133,5 tonla dünyada en çok altın rezervine sahip ülke konumunda bulunurken, bu ülkeyi sırasıyla Almanya, İtalya ve Fransa takip ediyor.
Türkiye, dünyada en yüksek altın rezervine sahip 18'inci ülke konumunda bulunuyor. Türkiye, 302,4 ton altın rezervine sahipken, bu rezervlerin toplam rezerv içerisindeki payı ise yüzde 15 seviyelerinde bulunuyor. Merkez Bankası verilerine göre, 2012 yılının 9'uncu ayında bankanın elinde bulundurduğu altın rezervi, 17 milyar 288 milyon 600 bin dolara karşılık geliyor..
Bizim “Cimri”miz ve onun paraları:
Devlet egemenliği, siyasi erk, altın para basmanın ve cimriliğin en ilginç örneği kendi tarihimiz içinde görebiliriz. Bu konuya örnek; Selçuklu Devleti’nin çakma hakanı: Gıyaseddin (Alaeddin) Siyavuş (Cimri) dir.
“Devletin perişan halini gören Karamanoğlu Mehmet Bey, Eşref ve Menteşeoğulları başta olmak üzere Türkmenleri başına topladı. Konya üzerine yürüdü ve başkenti ele geçirdi. II. Keykavus'un oğlu olduğunu söylediği Gıyaseddin (Alaeddin) Siyavuş (Cimri)'a Ebul-Feth unvanı verdi ve Sultan ilân ederek Selçuklu tahtına oturttu. Selçuklunun o günkü bozuk düzeninden yararlanan birçok yazar, halkın gözünden küçük düşürmeye çalıştıkları Siyavuş'a (Cimri) lâkabını takmışlardır. Siyavuş, adına hutbe okutup para bastırdıktan sonra, bir Türk Devleti olan Selçuklu sarayında Farsça ve Arapçanın kullanılmasında büyük rahatsızlık duyan Mehmet Bey, Farçaya karşı Türkçenin resmî dil olması için şu tarihi bildiriyi yayınladı. "Bu günden sonra: Divanda, Sarayda, Dergâhta, Dairede, Mecliste, Meydanda, yani bütün toplantılarda ve her yerde Türkçe’den başka, dil kullanılmayacaktır." Karamanoğlu Mehmet. 1277."
Gıyaseddin (Alaeddin) Siyavuş (Cimri) Altın ve Gümüş Paraları: ön-arka yüz
III. Keyhüsrev, Moğol hanından yardım istedi. Moğol ve Selçuklu ordusu karşısında tutunamayan Siyavuş ve Karamanoğlu Mehmet Bey, ele geçirdikleri Selçuklu iktidarını bırakmak zorunda kaldılar. Tutsak edilen Siyavuş (Cimri) ve Mehmet Bey başları kesilmek suretiyle öldürüldü. Mehmet Beyin kesik başı Konya'ya getirildi, halka gösterildi. Siyavuş'un derisi yüzülerek içine saman dolduruldu. Sonra da şehir şehir dolaştırılarak halka korku salmak için gösterildi.”(3)
Saltanatı 37 gün süren C
imri’nin; bu süre içinde altın ve gümüş para bastırması; halk tarafından “cimri” adıyla anılması gerçeği; ilginç ve önemli bir olaydır. İnsan elinde olmadan düşlüyor. Bir Moliere’de bizden çıksa ve bu bizim cimri olayının oyunlaştırsa, aynı dönemde yer alan Yunus Emre (1241 – 1321) Cimri’nin ölüm tarihinde 39 yaşında, Mevlana Celaleddin Rumi (1207 – 1273) ölümünün üzerinden 4 yıl geçmiş, Moğollar, Anadolu insanının yaşadığı o kaos ortamı, Osmanlı daha beylik olmamış, nasıl bir oyun olurdu?
Oyunun Konusu:
“Tanzimat’la birlikte başlayan batı edebiyatı çevirileri içinde Moliere oyunları; Osmanlıca üzerine incelemeler yapmış, lugat hazırlamış, Tahran ve Paris’te büyükelçilik, maarif nazırlığı, Meclis-i Mebusan Başkanlığı ve iki kez Sadrazamlık (Başbakan) yapmış olan Ahmet Vefik Paşa tarafından tercüme edilmiş ya da uyarlanmıştır. İlk kez 1875 yılında Teodor Kasap tarafından ‘’ Pinti Hamit ’’ adı ile uyarlanan ‘’ CİMRİ ’’ o günden bugüne defalarca sahnelenerek Türkiye’de en çok oynanan oyun olmuştur.
Para’nın odağında insan, aile ve toplumsal ilişkileri irdeleyen Türkiye’de olduğu gibi 400 yıldır Dünya Tiyatrolarının da repertuarlarında sürekli yer alarak sahnelenmiş olan bu trajikomik oyun; Edebiyat ve Tiyatro çevreleri tarafından klasik bir başyapıt olarak değerlendirilmektedir.” (4)
Para düşkünü zengin Harpagon, kızı Elise ve oğlu Cléante'yi yine zengin ve paralı kimselerle evlendirip servetini arttırmak niyetindedir. Oysa Harpagon’un iki çocuğu da ekonomik ve sosyal statüleri daha aşağıda olan kimseleri sevmektedir. Çocuklar, babalarını ikna edebilmek için hem para hem de babaları için varlıklı ve soylu bir kadın bulmak zorunda kalırlar. Zaten karmakarışık olan olaylar ve dengeler, Harpagon’un bahçesine gömdüğü altınların kaybolmasıyla büsbütün içinden çıkılmaz bir hal alır…
Jean-Baptiste Poquelin, daha bilinen adıyla Molière (15 Ocak 1622 – 17 Şubat 1673) Fransız oyun yazarı ve oyuncu. Moliere'in en ünlü oyunlarından biri olan "L'Avare" (Türkçede yayımlanma adı Cimri), ilk kez 1668'de sahnelendi. Yapıt, şiiri andıran bir düzyazıyla yazılmıştı. Geleneksel komedinin bütün kalıplarının dönüşüme uğratılarak kullanıldığı bu oyun, kahramanının çelişkisini fazla sert ve çıplak bir tarzda göz önüne serdiği için önceleri pek tutulmamıştı. Cimrinin para tutkusu, oyunun bazı sahnelerinde gaddarlık, patolojik bir yalnızlık, hatta açıkça çılgınlık noktasına varıyordu.
Türkiye’de “Cimri” oyununun sahnelenişi:
Cimri ilk olarak 1943 – 1944 sezonunda, İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından Hamdi Danişmend çevrisi ve Galip Arcan rejisiyle sahnelendi
Bu sahnelemeden birkaç yıl sonra, 1947-1948 sezonunda, Ankara'da, Tatbikat Sahnesinde Yaşar Nabi Nayır çevirdi ve Ertuğul İlgin rejisiyle Cimri'yi yeniden görme imkanı buldu tiyatroseverler. Bu kadroda Salih Canar, Melek Gün Ökte, Alptekin Akmansoy, Suat Taşer, Mahir Canova gibi isimler bulunmaktadır. Devlet Tiyatroları'nın kurulmasından sonra ise Cimri bu kez 1977-1978 sezonunda şimdi olduğu gibi Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle görücüye çıkar. Rejisör, Nihat Akçan'dır. Kadroya baktığımızda ise Turgut Sarıgöl, melek Gökçer, Tarık Ünlüoğlu ve Mehmet Ali Erbil gibi isimler dikkatimizi çeker.
2009 yılında Kenter Tiyatrosu, Cimri oyununu Mehmet Birkiye rejisiyle sahneledi. Bu dikkat çeken sahnelemede oyunla ilgili ana yorum, günümüz sisteminde 'cimriliğin kaçınılmazlığı' ve sistemin 'cimriliği dayatmasıydı: "Cimrilik bizi gülünç, budala hatta nefret edilen biri haline getirebilir. Bizi insanlığın en aşağılarına itebilir ancak içimizde gerek birey gerekse de toplum anlamında hep vardır." Kocaeli Şehir Tiyatrosu (2000), Akbank Çocuk Tiyatrosu (2003), Oyun Atölyesi (2004), Tiyaro Mola (2012), Mersin Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu (2013) Cimri'nin günümüze en yakın sahnelemeleri. Devlet Tiyatroları'nda ise Cimri'yi son kez Adana Sahneleri'nde yine Sabahattin Eyüboğlu çevirisiyle, bu kez Işıl Kasapoğlu rejisiyle görüyoruz.
Moliere'nin bu çok güzel oyunu 2013-2014 sezonunda bir kez daha İstanbul Devlet Tiyatrosu seyircisiyle buluşuyor. İzlerken unutmamak gereken, oyunun geçmişteki tüm sahnelemelerinin birikiminden sonra en güncel, en yeni ve belki de en "rafine" çalışmalardan biri olduğudur(5)
Cimri Oyunu Yaratıcı Kadro:
Jean-Baptiste Poquelin Moliere’in yazdığı "Cimri" adlı oyunun yönetmeni Kenan Işık, çevirmeni Sabahattin Eyüboğlu. 07 Şubat 2014’te Üsküdar Tekel Sahnesi’nde prömiyer yapan oyunun yönetmen yardımcılığı Ömer Hüsnü Turat’a, dekor tasarımı Suzan Erbilgin’e, giysi tasarımı Gülhan Kırçova’ya, ışık tasarımı İ. Önder Arık’a aittir. Oyunun asistanı Eylem Server Ünüvar’dır.
Oyunda rol alan sanatçılar; Mehmet Ali Kaptanlar, Zeynep Erkekli, Ömer Hüsnü Turat, Enver Necmettin Amaç, Ferdi Atuner, Eylem Server Ünüvar, Simel Keçecioğlu, Onur Ertaman, Gökay Müftüoğlu, Yeliz Şatıroğlu, Tarkan Koç, Belma Şahin, Can Kurşunlu, İsmail Kırca, Çağrı Kodamanoğlu.
İlk kez bir önemli oyunu izlerken, oyunun yönetmenini; bu oyunu çeviriden sahneye aktarırken neleri düşündüğünü, neleri yaşadığını anlamaya çalıştım… Tiyatro oyununu yönetmek oldukça zor bir iş. Aradan yüz yıllar geçmiş, o dünya bu dünya değil, giyim-kuşam, yaşanan ortam değişmiş… Dahası çok şey değişmiş; ama İnsan özde yine insan! Yönetmen oyunda insanı anlatacak bize ve bizi şaşırtacak. Bu konuyu anlamak adına www.obenguney.comsitesinden yararlanarak Oben Güney’in “TİYATRO OYUNUNU YÖNETMEK” yazısından bir alıntıya yer vermek istiyorum.
“TİYATRO OYUNU YÖNETMEK
Bugün yönetmen olarak yeni bir oyuna başlıyorum. Doğum sancısı çekmek gibi bir duygu… 15 – 20 gündür içli dışlı olduğum oyun ve kahramanları sanki kuşkulu gözlerle bana bakıyorlar. Bu soyut kişiliklere birer beden seçip, işlerlik, yaşarlık kazandırmam gerekiyor… Çoğu zaman “oyuncular”ın iç dünyasıyla, dünya görüşleriyle bütünüyle yabancı olmam, beni büsbütün umutsuzluğa itecek güçte. Ama ben, ne yapmak istediğini bilen yönetmenler gibi başarmak zorundayım. İşi üstlendiğim ilk günden bu yana oyundaki kişiliklerle olabildiği kadar dostluk kurmaya çalışıyorum. Aslında hepsiyle “dost&rdqu
o; olmamın anlamı da yok. Yaşamın bir kesiti olduğunu düşünürsek; “düşman”larımı da tanımalıyım. .. Böylece süregelen bu tanıma süreci içinde onların dünyasına inmek olanağını buluyorum… Nasıl bir dünya bu? Yaşadığımız çağların hangi evresi? Toplumsal gelişmeler, ekonomik koşullar, aile düzeni, birey’in o çağ içindeki konumu… v.b… Ayni araştırma o kişiliği oynayacak bu günkü oyuncu içinde geçerli doğallıkla.. . Bunları benzer tepkileriyle tanımak yönetmenin sahneye çıkmadan önceki sorumluluklarındandır. Oyuncu, okuma provalarında adeta bir değişim geçirir. Artık bu kendisiyle- oyundaki kişi arasında ruhsal bir köprü kurmuştur. Bu köprüyü öneli ayrıntı ve davranılarla pekiştirmek, yönetmenin zevkle aktardığı deneyimler gösterisidir.
Ben yönetmen olarak ilk kez – o da kafamda- oyunun mise-en scéne’ini kurmaya, sahne içindeki boşlukları vurgulama önemine göre yerleştirmeye başlarım. Ben en çok bu evrede huzursuz ve heyecanlıyım.
Kişiliklerin üç aşağı beş yukarı oyunun bütünü içinde işlev kazanmasından sonra “sahne” ye (daha doğrusu dünya kılınacak boş bir alana) aktarırım. Artık oyuncunun susuşu, bakışı bile denetim altındadır. Hem benim, hem de onlara ilettiğim sorumluluk duygusuyla oyuncuların… Daha önce ”araştırma- inceleme-irdeleme” diyebileceğimiz ilk dönemin ardından PROVA başlamış olur. Benim için “prova” bir ezber süreci değil, söze, davranıya, psikolojik bütün yapının kuruluşuna başlamak demektir. En uzun süre budur. Ve en kahırlı çalışmalar…
Doğallıkla bu çalışmalar “klasik” oyunlar için böyledir. Laboratuar Tiyatrolarında daha değişik yöntemler, daha karmaşık denemeler kullanılır. Çünkü orada ”özgür”lük yeniden ve tek örnek olarak yaratılacaktır.
Oyuncu’nun belirlediği kişilik, sanki kendi kişiliğiymiş gibi olunca İnce prova denilen çok zevkli, kişiliği “gölge hareketlerle” süsleyeceğim evre gelir. Oyun zenginleşir. Tempo asal ritmini bulur. Ve oyun YEPYENİ BİR ÇALIŞMA olarak biçimlenir. Seyirciye sunulur.
………………………………
Neden ülkemizde SANAT, hele TİYATRO bu kadar kolaya alınıyor? Nedeni açık: Yüz elli yıla yakın oynadığımız aktarmacı tiyatro, ancak kendisi gibi YANLIŞ BİR SEYİRCİ yetiştirmiştir… Tiyatro halâ iki direk bir çoğunluk için…. Bir yenilenme kaynağı olamıyor…
Acaba böylesi bir değişime ne zaman gereksinme duyacağız? Öyle sanıyorum bu sorunun yanıtı XXI yüzyılın ilk yarısında yatıyor. Avrupa’da, Amerika’da, hatta Asya’nın bazı ülkelerinde değişme sancıları görüyoruz. Ama Amerika bu değişimi şimdiden yaşamakta. Yakında sanat’ın evrimi, politikanın devinimini de getirecektir sanıyorum.” (6)
Oben GÜNEY
(1937 -1993)
1993 İstanbul
Yönetmen Kenan Işık ve Cimri Oyunu:
Cimri oyununun kısaca özeti; sosyal bir insan tipinin trajik komik anlatımı. İlk kez 346 yıl önce sahnelenmiş. Oyunun çevirisini Sabahattin Eyüboğlu yapmış. Cimri oyununu sahneye aktarırken dramaturg kadroda düşünülmemiş. Çeviri konusunda çok üstün bir yeri olan “Sabahattin Eyüboğlu varken; dramaturga ne gerek var?” denilmiş mi bilmiyoruz ama oyunun aksayan yönleri de burada başlıyor. Fransızcanın hızlı konuşulan bir dil olduğunu biliyoruz. Neye göre hızlı? Türkçeye göre hızlı konuşuluyor. Oyunun başkarakteri Harpagon’un kısa ve öz konuşmasına karşı diğer oyuncuların uzun açıklamaları oyunun hızını kesiyor ve sözde ve hareketteki “güldürü” unsurunu yok ediyor. Birinci perdede Harpagon’un karşılıklı oynadığı Claente, Elise diyalogları istenilene hizmet etmiyor. Mehmet Ali Kaptanlar; ilk perdede sahnedeki genç oyuncular karşısında öylesine yalnız oynuyor ki oyun uzun süre tek kişilik oyun görünümünde oluyor. Dikkatimizi çeken diğer bir noktada; bazı oyuncuların özgün seslerini; Harpogon’dan aldıkları bir “la” sesi ile Harpagon’a göre akort etmeleri. Bu durum karşılıklı oyunculukta orta oyunu görünümüne yakın duruyor ve Kavuklu – Pişekar ikilisini andırıyor.
Oyunun iki güçlü karakterine; Cimri Harpagon rolünde Mehmet Ali Kaptanlar, Frosine karakterine Zeynep Erkekli’nin seçilmesi oyunu kurtarmış görünse de oyunun içinde ortaya çıkan ortak uyumu sağlayamıyor. Burada oyunu geçmişten günümüze taşırken; ne ile taşındığına bakmak gerekiyor…
Oyunun çok iyi hazırlanmış kitapçığı incelendiğinde; Yönetmen Kenan Işık’ın Moliere konusundaki yaklaşımındaki özenli ve detay incelemesi, oyunu ve Moliere’nin yaşamını içselleştirmesi sonucunda ortaya çıkan “Moliere saygısı”; oyunun aktarılmasında özgünlüğün bozulmaması adına dışarıdan gelecek yaratıcılığın önünü tıkamış gibi görünüyor. Bu doğrultuda genç oyuncu grubunun “Cimri” oyununa yüksek düzeyde katkı yapamadıklarını görüyoruz.
Elise rolünde Simel Keçecioğlu’nun her iki bölümde de sahnede uzun süre işlevsiz bekletilmesini, neredeyse oyunun dışında tutulmasını anlamakta zorlanıyoruz. Cleante rolünde Onur Ertaman’ın oyun içindeki çalışkanlığı, oyuna yaptığı katkı dikkatlerimizden kaçmıyor. Frosıne rolünde Zeynep Erkekli, sahneye adımını atmasıyla; Mehmet Ali Kaptanlar’ın ve diğer oyuncuların önünü açıyor ve oyunu neredeyse dağılmak üzereyken sahnede tutmayı başarıyor. Rolünün karakter analizinde ki başarısı ve klasik oyun oynamanın ayrı bir çaba gerektirmesini bir öğretici yaklaşımıyla gösteriyor. Bu toparlayıcılığıyla; Mehmet Ali Kaptanlar’ın oyunun finaline giden yoldaki tüm olumsuzlukları yok ediyor ve seyirciye unutulmayacak bir final oyunculuğu sergilemesi konusunda büyük destek sağlıyor.
Ömer Hüsnü Turat, Enver Necmettin Amaç,Ferdi Atuner, Eylem Server Ünüvar, Gökay Müftüoğlu,Yeliz Şatıroğlu,Tarkan Koç, Belma Şahin, Can Kurşunlu, İsmail Kırca, Çağrı Kodamanoğlu oyunculuklarıyla; Moliere’nin “Cimri” oyununa yaptıkları değerli katkılarıyla biz tiyatro seyircilerini mutlu ettiler.
Dekor Tasarımında Suzan Erbilgin’in çalışmasının oyunun sahnede net görünmesi açısından başarılı olduğunu, Kostüm Tasarımında Gülhan Kırçova’nın çalışmasında oyuncuları kısıtlamayan ve oyuna katkıda bulunan kostüm çalışmasını beğendiğimi söylemeliyim.
Sonuç:
Günümüz insanı; belirsizliğin belirlediği sonuçlarla yaşayan bir insan türü canlıdır. Biz onu
genel tanımlamalardan daha çok ona verdiğimiz numaralarla kayıt altında tutuyoruz. Yine günümüz insanı için “CİMRİ” ve DİNAZOR” aynı sıfır değere eşittir. Bu ekonomik ve finansal düzende hiç kimse ne bir canlı dinozor ne de Moliere’nin bizlere anlattığı O ”Cimri” insanı getirip önümüze koyamaz. Devlet cimri olamaz! Olursa; halk kapısına dayanır, araba fazla benzin yakmasın amortisman değeri düşmesin diye arabanızı en düşük hızda trafikte süremezsiniz! Sürerseniz; arkadan gelen araba “Güm!” diye size vurur. Eğer ender olarak “cimri” aramızda yaşıyorsa; ruh bilim üstatları ve tıp adamları ona bir hastalık adı takıp; şişe şişe şurup, avuç avuç hap içirerek ve gerektiğinde bir yerine neşter atarak insanın ağız tadı ile cimri olmasını önlerler. Sonuçta; Günümüz insanı; belirsizliğin belirlediği sonuçlarla yaşayan bir insan türü canlı olarak yaşamını sürdürüyor…
“Cimri” oyununu izlemenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu oyunun sahnelenmesinde emeği geçen başta İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünün yönetim ve tüm görevlilerine, sanatçı kadrosuna, teknik ekip elemanlarına diğer yardımcı elemanlarına ve oyunun galasında bizleri ağırlayan Basın ve Halkla ilişkiler Birimi çalışanlarına, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Cimri oyununu; sanatsever halkımızın izlemeleri için dikkatlerine sunuyor ve içtenlikle öneriyorum.
Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
18 Mart 2014
Ziverbey/İstanbul
evetbenim@gmail.com
www.evetbenim.com
Devlet Tiyatrolarında Oynanan Cimri Oyun Afişleri
Cimri Oyun Kastı Tatbikat Sah.
1947-48 sezonu
Kaynak Bilgi:
Sözlük TDK: Cimri Sıfat; Elindeki parayı harcamaya kıyamayan, bitli, eli sıkı, ekti, hasis, kısmık, kibritçi, mıhsıçtı, nekes, pinti, sıkı, varyemez
Cimri altın para örnekleri: YKB Müzesi katalog
Paranın Hikayesi: http://ekonomi.haber7.com/gundem-veriler/haber/969654-dunyada-altin-rezervi-en-yuksek-40-ulke
()http://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=1549
(4) Oyunun Konusu: Cimri, Devlet Tiyatrosu web sitesi.
(5) Cimri, Oyun Kitapçığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu
(6) Oben Güney web sitesi: Tevfik Yalçın tarafından yaşama geçirildi ve yönetilyor.