HAMLET Oyun Eleştirisi Tevfik Yalçın

“HAMLET” Oyun Eleştirisi

Tevfik Yalçın
Oyunu 16 Ocak 2014, Saat:20.00
DT Üsküdar Tekel Sahnesi
Gala temsilinde izledim

"Kısaca Hamlet deyip geçmeyin… Hamlet ya da başkası, İNSAN’a ilk adımı öğretiyorsa, ikinci adımı senin kendi insanına öğretmen gerekir."
Oben Güney

Genel olarak:

Tiyatro, bilim değildir. Tiyatro sanattır. Tiyatro neden bilim değildir? Çünkü bir şeyin bilim olması için; o şeyin matematiksel olarak anlatılıp, formüle edilmesi, laboratuvar  ölçeğinde deneylendiğinde aynı sonucun çıkması gereklidir.  “İyi ama… Tiyatroda bir oyun yüzlerce kez sergilendiğinde aynı oyun izleniyor!? Burada sonuç aynı!” Burada yüzlerce sergilendiğinde izlediğimiz oyunda; aynı mekan, (dekor-sahne) içinde aynı sözler ezberlenmiş olarak söyleniyor ama bir önceki temsille aynı oyun olmuyor.  İşte bu nedenle “Tiyatro” bir sanattır ve kısaca; yüksek duygu, yüksek düşünce ve sanatsal yaratıcılığı da kapsayan bir sanattır.  Tiyatroda; insan, yazın, estetik, müzik, matematik sistemler, hareket, dans, şan vb. öğeler yer almaktadır. Konusu insan olduğu için; bugüne değin tüm teknolojik gelişmelere karşın yarışını insanlıkla koşut sürdürebilmektedir.

“O zaman neden tiyatroda oyunlar izlemeliyiz? Şimdi ben Ankara’ya gidip, bir hafta boyunca Shakspeare oyunlarını izlesem!  Benim banka kredi kartı borcumun başıma açtığı beladan kurtulabilir miyim?!”  Kurtulabilirsin de, kurtulamazsın da…  Bu nasıl şey? “kurtulabilmek, kurtulamamak!..” İşte şimdi Hamlet”e geldik… William Shakspeare 1601 yılında tüm insanlık adına Prens Hamlet’e  bu soruyu sorduruyor:

“to be or not to be”:

“Hamlet

Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip belâ denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?
 Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun”

“Kararsız kaldım!? Ankara’ya gitsem mi? Gitmesem mi?” Gidersen, yol parası; yeme-içme, yatıp kalkma… Bunlar ne olacak? “Onu, eşimin kredi kartından hallederiz…” Tamam da, oyunlara bilet nasıl alacaksın? “Bastıracağım parayı, biletimi alacağım…” Yok bu iş öyle kolay değil! “ Ne demek kolay değil?” Biletlerin çoğu satıldı…  Yahu bu Ankaralıların işi-gücü mü yok, kafayı mı yemişler?! İnsan gelen olur diye biraz bilet bırakmaz mı?”  Onların kafaları yerinde, senin kafanın yerinde olup olmadığını tartışırız. “Sen şu… Neydi adamın adı Şekispir, onun kaç oyununu gördün? Ben mi? Şimdiye kadar dört oyun oldu…” Ağabey, sen kaç yaşındasın? Ben altmış sekiz yaşına yeni girdim. “Desene bu iş bu kadar zor bir iş.” Eee “Olmak ya da olmamak“ Zor iş. Bu dört oyun senin kredi kartı durumunu ne yaptı?” Kredi kartımın sayısının soruyorsan; bir kart kullanıyorum… “ Vay be! Essah mı?” Evet, gerçek.  “Ya… Neydi şu Hamlet’in söylediği, bana yeniden söylesen!?” Olmak, olmamak konusu mu? “Ha, evet işte o” Türkçe mi?, İngilizce mi olsun? “Türkçe… Türkçe!..”

“Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!”

“Hamlet Oyunu”nu içselleştirdiğimizde, bilgilenmeden anlamak durumunda kaldığımızda; günümüz insan yaşamının sorunlarına çare olmasını beklemek ne denli gerçekçi olur? William Shakespare’nin 1601 yılında otuz yedi yaşında yazdığı bu oyunu; onun anlatım teknikleri kullanarak ve oyunu izlerken ve oyunun yönetim biçimine hakim olan kuralla oluşturduk.

Bu kural; “Shakespeare'in oyunlarında kullandığı ve oyunun temposunu, aksiyonunu değiştiren bir başka özelliği de "kendi kendine konuşma" sanatıdır. Kendi kendine konuşma sanatında karakterlerin oyunun üzerlerine kurulması ve oyunu sadece kendilerinin yorumu üzerine kurulmuş özelliği vardır. Örneğin "Hamlet" oyununda Hamlet'in "olmak ya da olmamak" cümlesi uluslararası ses getirmiştir. kendi kendine konuşma sanatının en başarılı örneği olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra oyuncu karakterleri izleyici üzerinde verir. İzleyiciyi oyuna katar” (*)

“Hamlet Oyunu” ve baş karekter “Hamlet” bu güne gelinceye dek çeşitli yorum ve denemelere sahne olmuştur. Ülkemizde Hamlet oyununu ilk kez Muhsin Ertuğrul 1912’de sahneye koydu. Hamlet rolünü de kendi oynadı.Türkiye  sahnelerinde Hamlet’i canlandıran oyuncular arasında Talat Artemel, Cüneyt Gökçer, Nur Sabuncu, Engin Cezzar, Ayla Algan, Kerim Afşar, Müşfik Kenter, Tardu Flordin saylabilir. (**) Burada görüldüğü gibi iki kadın sanatçımız; Nur Sabuncu, Ayla Algan, Hamlet rolünü oynamıştır.

Tiyatroda Hamlet denemelerine örnek olarak;  Oben Güney’in Polonya'da izlediği bir Hamlet provasını burada sizlerle paylaşıyorum. (***)

SAHNEDE HAMLET

             
Daniel Olbrychski, W.Shakespeare, Hamlet, yönetmen A. Hanuszkiewicz,
Devlet Tiyatrosu, Varşova, prömiyer 16.IV. 1970
 

 

SAHNEDE: Hamlet!

SAHNEDE: Hamlet! Yani Daniel Olbrychski. Salonda: Rejisör: Adam Hanutszkiewicz (Olbrıhski – Hanuşkieviç okunur) Ben arka sıralardayım. Bir sahne ve kişilik analizine tanık oluyorum. Loş salonda üstüme alabildiğince abanmış bir sessizlik… Sahne’nin ortasında otuz-kırk santim yüksekliğinde geniş bir yatak. Kraliçe oğluyla konuşuyor… Bir garip dialog… Bastırılmış cinsel güdülerin dörtnala yaklaşan bir süvari birliği yaklaştığını duyuyorum… Bu hamlet öylesine başka
ve hırçın ki, bu güne kadar “efemine” yumuşaklığında sezinlediğimiz o başkaldırı, şimdi sözcük anlamının bütün hışmıyla saldırmak üzere… Anne bu çarpık ama önüne geçilmez duygu-seks kaosunun girdabında çırpınıyor… Kurtulması gerek, ama nasıl? Oğul bütün benliğini saran bu tutkunun ateşiyle bir hummaya gömülü. Artık söylenen sözler, ne kadar yadsısalar da, hareketlerin elinde tutsak… Derken bir boğuşma… Anne ve oğul… Yarı sevişme… Yarı çılgınlık… Ve birden uğultusu kesiliveren çağlayan gibi uzaktan uzağa bir gök yankısı…

Oğul zincirlerinden boşanmış bir doru beygir gibi çıkıyor sahneden… Sahnede kalan beyaz kısrak biraz daha yaşlı ve yorgun…

Bir tartışma açılıyor: Hamlet’in anasına duyduğu gerçekten bir “şehvet” mi? Yoksa şehvetini Ofelya’sına bile kullanamayan bir filozofun yetersizliği mi? İşte sana yeni bir Hamlet, yeni bir yorum…

Hamlet’in babasını öldüren amcası daha pek bilinmiyor… Ya kale üstünde görülen hayalet gerçekten baba mı? Yoksa ihanete uğramış bir kralın dramını herkese açıklamak isteyen bir nöbetçi mi? Sadık bende… Neden olmasın? Belki de daha akılcı…

Shakespeare “ruh”lardan çok insanlarla uğraşmıştır. Dönemi’nin cadılarını ancak dramatik öğe olarak kullanarak, anlatımını zenginleştirmiştir. Yoksa bu öğeler birer inanç değildir. Onu inanç kılacak her akıl dışı düşünceyi İNSAN’ın kendi değerleri ve mantığıyla çözümlemesini bilmiştir.

Hanuszkiewicz bana “o sahneyi nasıl buldunuz” sorusunu yöneltince, doğrusu heyecanlandım. Bazı olguları tam tamına anlatamayacağım diye korkuyordum. Fransızca konuşuyorduk ama büyük bir sanat adamı’nın heyecan-sözcük arasındaki bağıntıyı çok çabuk kurabileceğini biliyordum… Öyle de oldu…

Provaları sonuna dek seyrettim. Not almadım. Çünkü sahnedeki en küçük ayrıntıyı kaçıramazdım… Yıllar sonra ayni büyüyü iki kez yaşadım. Grotowski Laboratuvar Tiyatrosu’nda “YENİLMEZ PRENS”LE Kantor’un La Replika’daki “ÖLÜ SINIF” adlı oyunlarını seyrederken… Hepsi de ayrı bir “yaşama bakış vardı… Hepsi heyecan vericiydi… Ama onların verdiği heyecanlar öylesine değişik tonda değişik tadtayda ki teker teker bir bütünü oluşturuyorlardı… İşte “Tiyatro” deyince benim aklıma hep böylesine zor, böylesine taklit edilemez bir İNSAN oluşumu geliyor… Her iyi tiyatrocu mutlaka kendi insanını yaratmalı bence. Bu İNSAN tek örnek olmalı, taklit edilmemeli. Bir “İDE” bir “KARAKTER” olarak sürekli var olmalı… Bu yaratılmış kişilikler ordusu daima kendisini yenilemeyi bileceğinden onun ölümsüzlüğünden hiç kuşku duymamalı.

Ben bütün bunları İNSAN’lardan öğrendim… İNSANLARI tiyatrodan, tiyatroyu o insanları yaratan, irdeleyen İNSAN MİMARLARI’ndan. (*)

Kısaca Hamlet deyip geçmeyin… Hamlet ya da başkası, İNSAN’a ilk adımı öğretiyorsa, ikinci adımı senin kendi insanına öğretmen gerekir.

Oben GÜNEY

(*) Oben Güney’in daha sonra yazdığı Tiyatro kitabının adı: İNSANDA TİYATRO TİYATRODA İNSAN
(**) Araştırma ve Hamlet fotoğrafları için  Bozena Çetiner'e teşekkür  ederiz..

William Shakespeare’nin (1564-1616) yaşamının neredeyse tamamına yakını; I. Elizabeth (Bakire Kraliçe) 17 Kasım 1558 – 1603, “dönemine rastlar. Bu dönem, onun tiyatro sanatında gelişmesini ve başlangıçta yaşadığı dönemin “Elizabeth dönemi tiyatrosunun tragedya, komedya, ve pastoral dram türlerinin özelliklerini saptamasını sağlamıştır.” Ozan, yazar, yönetmen, oyuncu ve tiyatro müdürü olarak o dönem ve gelecek zamana yapıtlarıyla etkisini göstermiştir. Bu gün, bu konuda inceleme, araştırma ve bilimsel düzeyde eserler veren insanımız vardır. Ancak  Shakspeare oyunlarından bilgilenmeden anlama, bir trigonometri problemi gibi kaçmanın sona ermesi; daha çok oyun, daha güçlü oyuncu ve sahne insanlarıyla olacaktır. Bu nedenle Devlet Tiyatroları’nın 21-26 Ocak 2014 tarihinde Ankara’da ilk kez düzenleyeceği “SHAKESPEARE HAFTASI” sanatseverler için büyük bir kazançtır. Dileğimiz  bu haftanın; İstanbul, İzmir, Antalya ve diğer illerde de yinelenmesidir.

Hamlet oyunu ve eleştirisi:

"Hamlet" adıyla izlediğimiz, çevirisi Sabahattin Eyüboğluna, dramaturjisi Zeyneb Avcı'ya, dekor-kostüm tasarımı Hakan Dündar'a ve rejisi Işıl Kasapoğlu'na ait olan oyuna William Shakespare’nin; Hamlet’i olarak bakamayız. Bunun böyle olmadığını oyunun dramaturguna ayrılan kitapçık sayfasında (syf.14) Zeyneb Avcı “Yalnız Hamlet” başlığıyla konuyu anlatıyor. Bize göre doğrusu da bu olmalıdır.

Bu oyunda, biz seyircileri hayran bırakan en önemli belirleyici; dramaturg – oyuncu işbirliğidir. Bülent Emin Yarar, oyunculuğuyla insanı şaşırtan ama korkutmayan, tüm olayları anlatımdaki yalın söylemi ve bunun yaparken de sesini bir enstrüman gibi kullanması; Hamlet oyununu bir ders, monolog tek kişilik gösterinin dışında farklı bir sentez ile biz seyircilere sunması, izlemeye doyulmayan bir başarı öyküsü ve güzellikti.

Dekor; zekice tasarlanmış ve şaşırtıcı olmasına karşın; Bülent Emin Yarar’ı neredeyse sahneye çiviledi ve 'sahnenin yükseklik avantajı, dezavantaja dönüşerek, oyuncunun sahne alanını tam olarak kullanmasını önledi. Ancak tüm bu zorluklara karşın; Bülent Emin yarar; oyunculuğuyla sözün gücünü ve oyunculuğun gereklerini seyirciye aktarırken bir yaramaz çocuk gibi sahnede şikayet etmeden Hamlet oynuyordu…

Şimdi burada “Allah!… Allah!” nidalarıyla oyunu, oyuncu Bülent Emin Yarar’ı göklere çıkarmak öylesine kolay, ne var ki amaç bu olmamalı. İstanbul Devlet Tiyatrosu, ortaya çok olumlu bir oyun koydu, çok parlak bir oyuncusu Bülent Emin Yarar’ı sundu.

Hamlet oyunu; sezonun göz kamaştıran bir oyunu. İzlemekten ve her izleyişinde insanın yeni şeyler bulacağı, içselleştirirse yeni açılımlara ulaşacağı bir oyun. Oyunda emeği geçen tüm yönetici, teknik görevli ve çalışanları içtenlikle kutluyorum. Sağolun…

Sonuç:

İstanbul Devlet Tiyatroısu’nun sahneye koyduğu Hamlet oyununu tüm sanatseverlere özellikle öneriyorum. Gençler! insan yaşamı birkaç Shakspeare  oyunu izleyecek ka
dar süreyi kapsar. Bir yerden başlamak gerekiyor… Haydi! Hamlet oyunu sizi bekliyor…

Düşünüyorum da; Hamlet bu çağın insanı olsaydı; sibernetik, uzay bilimlerini ve nano teknolojiyi görseydi; söylemlerinde ve çözümlemelerinde nasıl bir düzenleme yapardı?

“Olmak ya da olmamak” veya;

Sanal ya da gerçek,

Sanalın gerçeği, gerçeğin sanalı; işte bütün mesele bu, der miydi?

Başlangıçta sevgili Oben Güney ne diyordu:

"Kısaca Hamlet deyip geçmeyin… Hamlet ya da başkası, İNSAN’a ilk adımı öğretiyorsa, ikinci adımı senin kendi insanına öğretmen gerekir."
Oben Güney
(1937- 1993)

Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
evetbenim@gmail.com
www.evetbenim.com

(*) Yüksek Lisans Tezi, Tamer Barış Ülger,
William SHAKESPEARE "Bir Anlatı Örneği Olarak Hamlet"
Kadir Has Üniversitesi
(**) Hamlet Oyunu Kitapçığı İstanbul Devlet Tiyatrosu
(***) Oben Güney, www.obenguney.com Tevfik Yalçın arşivi

.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir