Kösem Sultan Oyun Eleştirisi
Karanlığın gölgesinde: Toplum, güç, savaş ve Siyasi Erk
Tevfik Yalçın
Genel olarak :
Günümüz insanı; kırk bin yıl önce ve on bir bin yıl önce, yaşayışını değiştirip; yerleşik düzene geçmesiyle, toplum biçimini almasıyla; güç, savaş ve siyasal erk ile karşılaştı. Günümüze kadar gelirken; düşüncede yarattığı tanrı ve dinlerle, siyasal gelişmeyle; kılan, kabile, feodal toplum, teokratik, monarşik toplum boyutlarına geldi. Yine tüm oluşumlarda birey olarak siyasal erke ulaşmada; toplumu ve gücü kullandı, gerektiğinde savaştı ve siyasal erke ulaştı. Topluma mutlak hakim olmak ve yönetmek isteği; erk olgusunun karşıtı ve karşıtlarıyla onu savaş halinde tuttu. Bu savaşta her türlü dinsel, ekonomik, coğrafi ve diğer etik olmayan yöntemleri kullanmaktan kaçınmadı. Öldürdü, öldü ve çok kan akıttı… Burada “erk”in açılımına sözlük olarak bakmak, ortak bir anlayışa varmak için gerekli görülmektedir.
“Erk: a. 1. Bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar. 2. mec. Sözü geçerlik, istediğini yaptırabilme gücü, nüfuz. 3. top. b. Bir bireyin, bir toplumun, başka birey, küme veya toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, hürriyetlerine karışma ve onları belli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya yeteneği.” (*)
Güç, kudret, iktidar, isteğini yaptıra bilme gücü; kısaca “erk” cinsiyet ayrımına dayalı mıydı? Hayır! Kadın olsun, erkek olsun; erke ulaşmak için gerekli donanıma sahip olmak ve savaşı göze almak bunun için yeterliydi.
O zaman siyasal erki en çok elinde tutan kadın ve erkekler kimlerdi? Burada İngiliz Krallığı’nı, Osmalı İmparatorluğu’nu, bir de Japon İmparatorluğu’na bakmak gerekmektedir.
İngiliz tahtına oturan kraliçeler: Matilda 1141 – 25 Ekim 1154, Layd Jane Grey 10- 19 Temmuz 1553 (dokuz günlük kraliçe), I. Mary (Kanlı Mary) 15 Temmuz 1553 -1558, I. Elizabeth (Bakire Kraliçe) 17 Kasım 1558 – 1603, II. Mary 13 Şubat 1689 -1694, Kraliçe Anne 8 Mart 1702 – 1707, I. Anne 1 Mayıs 1707 – 1714, I. Victoria 20 Haziran 1837 – 1901, II. Elizabeth 6 Şubat 1952 den günümüze dek İngiltere tahtında 61 yıldır oturmaktadır.
İngiltere kraliçelerinin içinde öyle bir şampiyon vardır ki bu Kraliçe I. Victoria’dır: “Victoria (24 Mayıs 1819 – 22 Ocak 1901), Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Kraliçesi (1837-1901) ve Hindistan İmparatoriçesi (1876-1901). 19. yüzyılda 63 yıl yedi aylık bir süreyle Birleşik Krallık tarihinde en uzun süre saltanat sürmüş hükümdardır.
“Kraliçe I. Victoria, tahta amcası IV. William'ın ölümü üzerine 20 Haziran 1837 tarihinde 18 yaşındayken çıktı. 1840 yılında kuzeni Prens Albert'la evlendi ve 9 çocuk sahibi oldu. Siyasi yaşamda aktif rol aldı. 1861 yılında Prens Albert öldükten sonra yaşamının geri kalan kısmını siyahlar giyerek yas içinde geçirdi. "Tutuculuk" ve "ahlak gösterişi" Kraliçe Victoria dönemine damgasını vurmuştur. Kraliçe Victoria'nın saltanatı boyunca en önemli olay Birleşik Krallık'ın Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Rusya'ya karşı savaştığı Kırım Savaşı'dır (1854-1856).
Kraliçe Victoria'nın 9 çocuğundan 8'i diğer Avrupa hanedanlarından kişilerle evlendiler. Günümüzde bile birçok Avrupa monarşileri Kraliçe Victoria'nın soyundan gelen kişilerle yönetilmektedir.”
Erkekler arasında en uzun yıl siyasi erki elinde tutan İmparator ise; Hirohito (Japonca: 裕仁, Shōwa Tennō 昭和天皇) (d. 29 Nisan 1901 – ö. 7 Ocak 1989), 1926'dan 1989'a kadar 63 yıl boyunca Japonya'yı yöneten 124. Japon imparatorudur. En uzun süre tahtta kalan imparatordur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda: En uzun süre tahtta oturan padişah, 45 yıl ile Kanuni Sultan Süleyman, Onu, ikinci sırada 39 yıl ile IV Mehmet ve 38 yıl ile Orhan Gazi izlemiştir. Diğer sıralama ise şöyle: II. Abdülhamit (32 yıl), Fatih Sultan Mehmet (31 yıl), II. Bayezid (30 yıl), II. Mahmut (30 yıl), II. Murat (28 yıl), I. Murat (27 yıl), III. Ahmet (27 yıl).
I. Petro (Rusça: Пётр I Великий) (Pyotr I Velikiy) (10 Haziran 1672 – 8 Şubat 1725) Rusya'yı 7 Mayıs 1682'den ölümüne kadar 33 yıl yönetmiştir.
Bugün için birçok ülkenin yönetimi demokrasi olup siyasi erkin el değiştirmesi; seçimler yöntemiyle olmaktadır. Her ne kadar bu seçimler yapılırken bazı yöntemler geçmişte kullanılan yöntemlerden ayrılsa da siyasi erki ellerine geçirenlerin kullanım ve sonuçları açısından geçmişteki sıkıntıların varlığı; karanlığın gölgesinde kaldıklarını göstermektedir. Yine günümüzde siyasi erk; sultanlar, kıralar, imparatorlar, dini liderler tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Kadın ve erkek açısından bakıldığında; durum kadınların aleyhine, erkeklerin lehine olarak yürümeye devam etmektedir. Bu olumsuz duruma ileri demokrasiler bile çare olmakta yetersiz kalınmaktadır. İnsan haklarının yeterince savunulamadığı, korunamadığı, bireyin haklarının tam olarak bireye teslim edilmediği yönetimlerde; geçmişe bakarak “vay anasını… Şükür bu günlere…” demenin hiçbir anlamı yoktur. Ülkemizde bu gün adına “Egemenlik” dediğimiz siyasi erk: “Kayıtsız, şartsız Milletindir!” Türk Halkı sahibi olduğu siyasi erki; belirli zaman dilimine dayanan sürelerde kendi adına yapılan seçimlerle Türkiye Büyük Millet Meclisine verir. Bu “Egemenlik Hakkı” Türk Millet tarafından büyük mücadelelerden sonra elde edilmiş var olma ve geleceğe yürüme hakkıdır. Yeryüzünde hiç kimse, hiçbir kurum ve kuruluş bu hak üstünde hak idea edemez. Bedeli Kanla ödenmiştir…
Kösem Sultan Oyunu:
Oyuna konu olan: Mâh-Peyker Kösem (1590 – 2 Eylül 1651) Valide Sultandır.
Aklı ve zekası, güzelliği, hayrat ve hasenatı ile meşhur, saliha, temiz bir hanım olan Kösem Mahpeyker Haseki, 28 yaşında saltanat vekili oldu. Kimilerine göre Moralı Ortodoks bir
rahibin kızı Anastasya, kimilerine göre de Bosnalı ve Osmanlı Devleti’nin saltanat vekili Mahpeyker Valide Sultanıydı. Daha hasekiliği zamanında kendisine Kösem (sürüler önünde, rehber olarak giden) denilmiştir.
I. Ahmed’in dikkatini çekmeyi başaran Kösem Sultan, kısa sürede kendinden kıdemli hasekilerin önüne geçer, sarayın en güçlü kadını olur. Murad, Süleyman, İbrahim ve Kasım adlı şehzadeler ile Ayşe ve Fatma sultanları dünyaya getirir.
Çok şefkatli olan Mahpeyker Sultan, çevresindeki fakirlere bir daha kimseye muhtaç kalmayacak şekilde yardım etmiştir. Her sene Receb-i Şerif ayında kıyafet değiştirip araba ile hapishanelere gider, borç yüzünden hapse düşünlerin borçlarını ödeyerek onları hapisten kurtarmıştır. Katiller hariç bütün mahkûmlara yardım elini uzatmıştır.
Yaptırdığı hayır işlerinin başında Üsküdar’daki Çinili Camii, Boğaziçi’nde Anadolu Kavağı, Sultan Selim civarında Valide Medresesi Mescidi’ni yaptırdı. Mekke ve Medine’deki fakirlere yardımlarda bulunmuştur.
Osmanlı tarihinde, oğulları IV. Murad ve İbrahim ile torunu IV. Mehmet döneminde uzun yıllar devlet idaresini ele almıştır.
KÖSEM SULTAN OYUN KADROSU ve KONUSU:
Yazan : TURAN OFLAZOĞLU
Yöneten : ENGİN ULUDAĞ
Sahne Tasarımı : RIFKI DEMİRELLİ
Kostüm Tasarımı: NİHAL KAPLANGI
Efekt : ERSİN AŞAR
Yönetmen Yardımcısı: GÜNEŞ HAN
OYUNCULAR
BERK SAMUR, BURAK DAVUTOĞLU, CANER BİLGİNER, CANER ÇANDARLI, ÇAĞIM DEFNE GÜRMEN ÜSTÜN, DOĞAN ŞİRİN, ENES MAZAK, ERGÜN IŞILDAR, ERHAN ÖZÇELIK, GÖKSEL ARSLAN, GÜNEŞ HAN, KAYRA ERKMENKUL, KUTAY KIRŞEHİRLİOĞLU, MEHMET BULDUK, METİN ÇOBAN, MEVLÜT DEMİRYAY, MURAT DERYA KILIÇ, MÜGE ÇİÇEK TÜRKOĞLU, MÜNIR KUTLUĞ , OZAN GÖZEL, ÖMER BARIŞ BAKOVA, ÖZGÜR EFE ÖZYEŞİLPINAR, SELÇUK YÜKSEL, SERDAR ORÇİN, ŞEBNEM KÖSTEM, TOLGA YETER, YALÇIN AVŞAR, ZEYNEP ÖZYAĞCILAR
KONUSU
“Turan Oflazoğlu'nun iktidar üçlemesinin ("IV. Murat", "Deli İbrahim", "Kösem Sultan") son oyunu. Sultan İbrahim'i öldürttükten sonra torunu Sultan Mehmet'i tahta oturtan Kösem Sultan'ın iktidar tutkusu bütün insanî değerleri hiçe sayacak derecededir. Kendi çıkarı uğruna halkın ve devletin bekaasını hiçe saymıştır. Gelini Turhan Sultan'la çatışarak iktidar hırsıyla ölüme koşan Kösem Sultan'ın tragedyası, tarihimizin önemli bir kesitini yansıtıyor..” Olarak oyun tanıtımında açıklanmaktadır.
Bu oyun; Tiyatromuzun iki büyük ustasının, Turan Oflazoğlu ve Engin Uludağ’ı bir araya getiren ve gelecek kuşakların İstanbul Şehir Tiyatrolarının 100.Yılında oynanan oyunları aradıkları zaman bulacakları bir oyundur. Oyunun galasında, biz seyirciler; bu iki usta insanımızı oyun sonu teşekkür alkışlarımızda sahnede birlikte görmenin mutluluğunu yaşadık…
Tarihi dönem oyunlarında; oyuncular için dekor ve kostümler, aksesuarlar çok belirleyici oluyor. Bu üç açıdan oyunu iyi anlamak gerekiyor. Rıfkı Demirelli’nin oyun akışı ve oyunu merkezde gösterme düşüncesi dekoru tasarlamada ağır basmış. Ancak Kösem Sultan, Paşalar, diğer saray yetkililerinin ayakta duruşlarında bir bütünlük olsa da aslında yaşlı rollerinde kabul edeceğimiz oyuncu gurubunu beden dillerini kullanmada; hiddet, yasaklama, cezalandırma gibi sahnelerde oturup-kalkma işlevlerini yok etmiş. Bunun göstergesi olarak ;Kösem Sultan rolünde; Şebnem Köstem oyun süresince repliklerin yanı sıra ikinci bir dil olarak da beden dilini aşırı kullanmak zorunda kalıyor. Bu zorluğa ve olumsuzluğa karşın; oyunun temposundaki sürekliliği başarıyla sürdürüyor. Uzun süre işlevsiz gibi duran sahnedeki geniş perdede; olayların oyun dışına taşınarak perdeye taşınması akıllı bir çözüm olarak görülüyor.
Ağır kostümlerin; oyuncularda yarattığı davranış kısıtlaması, kostüm uygulamasının çok başarılı olmasına karşın yine oyuncuların repliklerini seyirciye ulaştırılmasında sorunlar yaratıyor. Neredeyse tam ve mükemmel ölçülerde tiyatro sahnelerine sahip olmamamız sonucu; Türk Tiyatro Oyuncularında sesle ilgili bir sorun yaşanıyormuş olgusunu hep öne çıkarıyor. Bu konu sahnedeki oyuncular için birer eleştiri olmaktan çıkıp, genel bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Oyunun akışında görülen; oyuncuların bireysel olarak öne çıkmaları yerine, bir bütün olarak oyuna katkı yapma ve birlikte oynama sorumluluğu; Kösem Sultan oyununun bir bütün olarak algılanmasını başarıyla sağlıyor. Özellikle yeniçeri grubu diğer rollerdeki birliktelik; oyunun gereksinim duyduğu birlikteliği ve sanatsallığı çok destekleyici görülüyor. Bu roller içinde üzerinde durulması gereken; Meddah Tıfli Serdar Orçin’in rolünü oynayışında bir orta oyucusu çizgisinde sürdürmesi; oyunun genel kurgusu içinde aşırılık gibi görünüyor. Bu bilerek seçilmiş bir oyunculuk biçimi ise; rolünü solo oynamaması gerekir düşüncesinden kendimi kurtaramıyorum.
Işık Tasarımında; Murat Özdemir’i, Efekt Tasarımı ve Müzik Seçimi’nde Erşin Aşar’ı oyuna yaptıkları katkılardan dolayı kutluyorum.
Sultan 4.Mehmet’i Oynayan Çocuk Oyuncu Kayra Erkmenkul’u oyuna katkılarından dolayı kutluyor, rolünde başarılı buluyor, oyun içindeki oto kontrol çabalarını övüyor ve derslerinde başarılar diliyorum.
Sonuç:
Nadir Nadi’ni bir sözünü burada anımsamak istiyorum. O söz “Bir insanın ihtirası, yeteneklerini aşmışsa; o insan bitmiş demektir…” Tarih bu konuda örneklerle doludur. Kösem Sultan oyunu; bir kadının siyasi erk tutkusunun nerelere vardığını, nasıl bir yıkıma neden olduğunu ve iki padişah annesi olarak yaşamının boğularak öldürülmesi trajedisi ile bizi karşı karşıya bırakıyor. Elbette tutkusuz yaşam olamaz. Ancak tutkularımızın nereden beslendiğine bakmalıyız. Karanlığın gölgesinden beslenerek; yaşamsal tutkularımıza ulaşsak da; bedelinin çok ağır olduğunu unutmamalıyız…
Kösem Sultan Oyununa sanatçı, teknik ekip, diğer hizmetler açısından katkıda bulunanlara teşekkürü görev biliyorum.
Kösem Sultanı Oyununu 18 Kasım 2013 Pazartesi günü saat: 20.00 de İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde gala gecesinde izledim.
Sonuç olarak: Kösem Sultan oyununu tiyatro severlere içtenlikle öneriyorum.
Saygılarımla,
Tevfik Yalçın
evetbenim@gmail.com
Kösem Sultan Oyunu Gala: Oyuncular, Turan Oflazoğlu ve Engin Uludağ
18 Kasım 2013 Oyun sonu: Alkışlar
Araştırma bilgiler: google.com
(*) TDK Sözlük
Oyun Eleştiri: Tevfik Yalçın