Müzik okullarında sınav heyecanı

Müzik Okullarında Sınav Heyecanı
NELER YAPMALI,  NASIL HAZIRLANMALI… 
Sanatçılarımız:
G.Barış Bölükbaşı ve Kamucan Yalçın
Sınava girecek gençlere neler öneriyor…

"Görsel Sanatlarda Sınav Heyecanı" konulu yazımız büyük ilgi topladı. Müzik sınavlarına girecek olan gençler de haklı olarak " müzik konusunu da yazsaydınız…" siteminde bulundu. Bizler de yaşamlarının çoğunu bu konudaki eğitim ve öğrenime ayırmış, yaşamlarını bu yolda kazanan iki genç profesyonel müzik sanatçısı: G.Barış BÖLÜKBAŞI ve Kamucan YALÇIN' a sınavlara ilişkin sorular sorduk ve sınavlara katılacak gençler için deneyimlerini paylaşmalarını istedik ve önerilerini aldık.

Müzik öğrenimi; süreç ve nitelik olmak üzere neredeyse ikiye ayrılıyor. Konservatuvarlar ve müzik okulları… Seçim hangisi olursa olsun; yoğun emek, uzman eğitimciler ve kaliteli enstrümanlar gerektiriyor. Bunların hemen başında bu öğrenime ve eğitime doğru başlamak; çok çalışmak, yılmamak, ne istediğini bilmek gerekiyor… Bu nedenle bu alanda yetişen sanatçı ve uzmanların sayısı az oluyor ve tüm yaşam boyu bu disiplinli çalışma sürüyor, bir yaşam bu tutkuya adanıyor… Görsel sanatların eğitiminde çok yoğun rastlamadığımız maddi ve manevi aile desteği; müzik eğetiminde neredeyse kaçınılmaz oluyor. Öğrencinin seçtiği dal ve çaldığı enstrüman ve özel çalıştırıcılar için neredeyse bir servete gerek duyuluyor.

Tutku ne denli büyük olursa olsun, bu okullara girebilmenin ilk aşaması; bu konudaki o zorlu sınavları aşmak ve başarmak gerekiyor… Müzik Okullarının sınavlarında neler yapmalı konusunu; anlaşılır sorularla genç sanatçılarımıza sorduk: Onların deneyim ve önerilerini aldık. Dileriz bu önerileri, yaşam deneyimleri; sınavlara girecek gençlerimize yararlı olur, biraz olsun heyecanlarını dindirir ve önlerini aydınlatır…

Sorularımız önce Gitar Sanatçımız G.Barış BÖLÜKBAŞI yanıtlıyor:

1-Güzel Sanatlar Müzik Sınavlarına girecek öğrenciler; bu sınavlara nasıl hazırlanmalı? Ses, enstrüman ve müzik temel bilgiler (solfej, dikte vb.) konularda nelere dikkat etmeliler?

– Müzik eğitimi bölümlerine veya konservatuvar sınavlarına girmek isteyen öğrencilerin yapması gereken ilk şey, ileride eğitim almayı düşündükleri okul ya bölümü yerinde görüp Tanımaktır. Okulun programı, öğretmenleri, branşları, müfredatı, konumu, sosyal yapısı…. vs. hakkında bilgi toplayıp ona göre bir çalışma programı izlenmelidir. Ses: Piyano eşlikli bir şan parçası, halk türküsü veya bir marş…
Enstrüman: Çaldığınız enstrüman ile bir müzik parçası.
Solfej: Tek ses ten dört sese kadar duyum, akorlar, dikte, deşifre, ritim…
Ses, enstrüman ve solfej sınavlarına hazırlanmak için iyi bir öğretmenle çalışmak en doğru yoldur. Böylece gerekli olan metotlara ulaşıp, bir gözetmen eşliğinde çalışmış olursunuz.

2-Müzik sınavlarında; istenilen şarkı, ses sınavında kendi parçalarını söylerken nelere dikkat etmelidirler? Enstrüman sınavlarında: Keman, gitar, piyano ile girenlerle; blok flüt, saz, nefesli sazlar ile girenler arasında bir fark, bir öne geçme söz konusu olabilir mi?

– Müziklerdeki sanatsal düzey, hangi enstrüman ile çalınıyor olursa olsun değişmez. Dünyadaki tüm enstrümanlar aynı yüksek ruhu taşırlar.

3- Sınavların büyük bölümü; komisyon önünde olmakta, genelde sınava giren öğrenciye eşlikleri komisyonun görevlendirdiği uzman yapmakta. Sınava girenler heyecan, endişe vb. konulardan dolayı zorlanmaktadırlar. Bu konuda neler önerirsiniz… Sınav komisyonu ile sınava katılan öğrenci arasına perde, pano koyarak bir gizlilik sağlanması uygun olur mu? 

 – Sınavda komisyonla öğrenci arasına pano veya perde koymak gereksiz bir düşünce bence. Sanat bölümlerine girecek olan öğrencilerin cesareti yüksek olmalıdır diye düşünüyorum. Komisyon ile öğrencinin arasında bir sinerji oluşabilir.

 4-Müzik okullarını kazanan öğrencilerde; ilerleyen yıllarda enstrüman ve bölüm değiştirme; daha da ileri gidilerek okulunu bitirme aşamasındayken; okul değiştirmelerle karşılaşılmaktadır… Bunun nedeni nedir

 – Bir sanat öğrencisi için olmayı istediği yeri bilmek önemlidir. Eğer öğrenci okuduğu okul veya bölümden şu veya bu sebeplerle memnun değilse iyice düşünüp karar vermelidir. Benim de okulumdan memnun olmadığım zamanlar oldu ama yine de okudum ve bitirdim. Bazen kişisel kararlara saygı duyulmalıdır.

 5- Güzel Sanatların Müzik bölümlerini bitiren gençleri; daha sonra hangi zorluklar beklemektedir? Neredeyse bir yaşamı adamayı gerektiren bu bölümlerde; önceden alınması gereken karalar ve öncelikler var mıdır?

 – Müzik bölümünde okuyan ya da mezun bir öğrencinin önünde bazı seçenekler vardır. Mesela öğretmen olmak,sahne müzisyeni olmak, stüdyo veya dershane sahibi olmak, özel dersler, bestecilik, aranjörlük, prodüktörlük….Çalışma hayatında çizdiğiniz yola ve tabii ki kazandıklarınıza oranla bu seçeneklerden birine yönelirsiniz. Bu seçeneklerin hepsi güzel bir hayat sunabilir doğru algılandıkları müddetçe…

 6- Bu sınavlara girecek gençlere ve onların ailelerine son olarak neler söylemek istersiniz?
 

 -Çözülememiş her problem, çalışmanın azlığını gösteriyor olabilir. Bu nedenle çok çalışma ve sabırlı olmayı öneriyorum .  

Sorularımızı; Klarinet Sanatçımız Kamucan Yalçın yanıtlıyor:

 1-Güzel Sanatlar Müzik Sınavlarına girecek öğrenciler; bu sınavlara nasıl hazırlanmalı? Ses, enstrüman ve müzik temel bilgiler (solfej, dikte vb.) konularda nelere dikkat etmeliler?

-Bu tip sınavlara girecek olan öğrenciler şüphesiz ciddi bir disiplin altında çalışmalı. Eldeki zaman ne kadar iyi organize edilirse sonuç o kadar verimli olur. Zira müzik konusunda bir seçici grubun önünde kendini ispatlamak ve diğer ispatlaya
nlardan daha iyi bir sonuç almak, ciddi bir yük gibi de gözükebilir. Fakat öğrenci hakim olması gereken alanlarda kendini disiplinli bir biçimde geliştirir ve zaten hakim olduğu konularda da durumunu korumak için düzenli tekrar yaparsa sonuç genel olarak olumludur. Aksi yönde bir davranış, sınav açısından risk almak demektir. Sözgelimi bir öğrenci enstrümanıyla çalacağı parçaya hakim, fakat solfej konusunda çok yetkin olmayabilir. Bu onun sınav sırasında çalgı alanında performans düşüklüğü yaşaması halinde, son derece aleyhine olacaktır. Ayrıca takdir edilir ki, herkes bütünlüklü bir başarı grafiği ister. Yani parçasını eşit seviyede başarılı çalan iki adaydan, tabii ki solfeji daha iyi olan alınır. Dolayısıyla öğrenci her alanda alabileceği en iyi sonuç için çalışmalı, kendini geliştirmelidir. Müzik işitme/okuma/yazma dersi almalı ve hatta gerekirse şan dersi de almalı, en azından sesini nasıl doğru kullanacağını öğrenmelidir.

2-Müzik sınavlarında; istenilen şarkı, ses sınavında kendi parçalarını söylerken nelere dikkat etmelidirler? Enstrüman sınavlarında: Keman, gitar, piyano ile girenlerle; blok flüt, saz, nefesli sazlar ile girenler arasında bir fark, bir öne geçme söz konusu olabilir mi?

-Öğrenci; kendi ses aralığına uygun, söylerken rahat edebileceği ve (özellikle) mümkünse keyif alacağı bir şarkı seçmeli, konsantrasyonu düzgün, sakin olmalı ve çok iyi nefes almalıdır. Çok derin ve köklü bir ses eğitimi olmasa da doğru nefes alan biri, “güzel” şarkı söylemeye diğer rakiplerinden daha yakındır. Çünkü bu, en azından sesini mümkün olan en iyi ve sağlıklı biçimde dinleyenlere “tanıtabilmesini” sağlar. Enstrüman hususunda ise, (konservatuvarları tenzih ederek, eğitim fakültleri açısından düşünürsek) blok flütle çalınan (şayet konçerto ya da sonat gibi nispeten enstrüman hakimiyeti ve yüksek seviye gerektiren bir eser çalınmayacaksa) basit bir parçanın, kolay bir ezginin, bir keman ya da klarinet sonatıyla aynı derecede değerlendirilmesi, zaten çok adil olmaz. Bir tarafta sınırlı bir performans, diğer bir tarafta ise ciddi bir hakimiyet, emek ve birikim sözkonusudur ve bu da tabii ki artı puandır. Fakat bunun enstrümanın türüyle bir ilgisi yoktur. Yani blok flütle girip sağlam bir performans sergilerseniz kimse enstrüman yüzünden puanınızı kırmaz. Bununla birlikte, basit bir parça çalabilen öğrencinin bile, bunu sergilemesi gereketiğini düşünüyorum. Başta da söylediğim gibi, blok flüt ya da başka bir enstürmanda bir parça çalmak, hiçbir şey çalmamaktan iyidir ve artı puan getirir. Çünkü yaptığınız seviyeyle birlikte tabii ki “ne kadar geliştirilebileceğinize” de bakılır. Yani performansınız kadar, potansiyeliniz de kurula sergilenmelidir.

3- Sınava giren öğrencinin enstrümanı yeterli değilse; ödünç, başkasına ait bir ensrümanla sınava girmeyi önerir misiniz?

-Şüphesiz enstrümanın da görevini iyi yapması, performansın başarısına yardım eden önemli etkenlerden biridir. Ancak bu konuda kesin bir yargıda bulunmak çok doğru olmayabilir. Çünkü bu konuda bir sürü parametre mevcut; “öğrenci çalgıya alışabilecek mi, alışsa bile çalacağı parçanın seviyesi yüzünden, yine de öğrencinin performansı çalgı değişikliğinden etkilenip değişecek/değişebilir mi?..” gibi. Piyano için örneğin, böyle birşey söz konusu değildir. Zaten bambaşka, belki de hiç dokunmadığınız bir piyanoda parçanızı çalmak zorundasınızdır. Fakat piyanistler, rastlayacakları piyano ne kadar vasat/parlak olursa olsun, bu durumla ilgili gerekli reflekslere ve önlemlere zaten sahiptir. Nefesli saz çalan ve en ince değişikliğin bile ne gibi sonuçlara yol açabileceğini az çok bilen biri olarak, ancak sözkonusu enstrüman ne kadar önce ödünç alınırsa ve kişi bu enstrümana ne kadar çok alışırsa o kadar iyi olur demekle yetineceğim.

4- Sınavların büyük bölümü; komisyon önünde olmakta, genelde sınava giren öğrenciye eşlikleri komisyonun görevlendirdiği uzman yapmakta. Sınava girenler heyecan, endişe vb. konulardan dolayı zorlanmaktadırlar. Bu konuda neler önerirsiniz… Sınav komisyonu ile sınava katılan öğrenci arasına perde, pano koyarak bir gizlilik sağlanması uygun olur mu?

-Bir sınava hazırlanırken, insanın ilgili alanda kendini tam olarak hazırlayabilmesi kadar, psikolojisini de buna hazır hale getirmesi önemlidir. Heyecan hiç olmazsa, bence çok da sağlıklı olmazdı. Kontrol edebildiğiniz sürece, biraz heyecanın hiçbir sakıncası yoktur. Bu tip bir durumda heyecanlanmak son derece normal, doğal bir tepkidir. Zira kişi bu duruma ve durumla ilgili sonuca önem vermektedir. Hayatında belirleyici olduğunu düşünmektedir. Önem verdiğimiz bir konuyla ilgili yoğun duygular hissetmemiz son derece insani ve normal. Bununla birlikte heyecan şayet kaygı, endişe gibi bir duyguya dönüşüyorsa bu birey için şüphesiz zararlıdır ve çoğu zaman performanstan da bir miktar götürür. Dolayısıyla, burada esas mesele kişinin heyecanlaması değil, heyecanını kontrol edip edemediğidir. Kişiyi dinleyecek kurul, mutlaka deneyimli müzisyen ya da eğitimcilerden oluşmaktadır ve kişinin heyecanına tolerans gösterecekleri aşikardır. Bu konuda rahat olunmalıdır. Öğrenci şayet sınava girdiğinde heyecanlanır ve çalamaz ya da hata yapar ise, kesinlikle hiç çekinmeden durmalı, sakince tekrar çalacağını söyleyip, iyi konsantre olarak –isteğine göre baştan- ya da kaldığı yerden devam etmeli. Bunda hiç bir sakınca yoktur ve hoşgörülür. Fakat heyecan kaygı ve endişeye dönüşmüş ve performansı tamamen tehdit ediyorsa, bu şüphesiz üzücü bir durumdur. Heyecanın kaygı ya da benzeri olumsuz ruh hallerine dönüşmesinin çeşitli sebepleri vardır. İlki kendinizi hazır hissetmemenizdir ki , o zaman kaygılanmakta haklısınızdır. Fakat bu tip bir eksiklik yoksa ve kişi yine de kaygılıysa, kendini teskin etmeli, olumlu olmalı ve kendisine sürekli elinden geleni yaptığını anımsatmalı, kendisine güvenmeli ve tabii ki başarısızlığın dünyanın sonu olmadığını bilmelidir. Bana kalırsa başarısızlık dediğimiz şey, başarıya giden yoldaki en güçlü öğretmen ve en kesin deneyimdir, hayatın sizi eleştirmesidir. Öğrenci kendine bunu hatırlatmalı, başarısız olursa asla kendisini değersiz hissetmemeli, şayet yola hala devam etmek istiyorsa, bu kısa süreli yenilgisinden, kendisini iyice analiz edip, eksiklerini anlayarak ve kabul ederek uzun vadede bir başarı yaratmaya gayret etmeli ve olumlu bakış açısını korumalıdır.

Öğrenciyle araya pano konulması ise, özellikle Avrupa ülkelerinde hala yaygın bir yöntem. Gerek seçenler açıs
ından ahlaki bir önlem olarak, gerekse de konsantrasyon için yararları olabilir. Öğrenci kendisini odada yalnız hissedip daha rahat çalabilir. Fakat dünyadaki insan sayısı kadar, farklı sayıda algı biçimi ve ruh hali olduğu için, bu konuyla ilgili de kesin bir şey söylemek bence güç. Kimisi açısından kurulun paravanla gizlenmesi bir rahatlama hissine sebep olabilecekken, kimisi sınava girdiğinde kurulla görsel bir kontak kurmaya ihtiyaç duyabilir çünkü…

5- Müzik okullarını kazanan öğrencilerde; ilerleyen yıllarda enstrüman ve bölüm değiştirme; daha da ileri gidilerek okulunu bitirme aşamasındayken; okul değiştirmelerle karşılaşılmaktadır… Bunun nedeni nedir?

-İki durumu da (branş değiştirme, okul değiştirme) yaşamış biri olarak, kişisel olarak aldığım sonucun olumlu olması sebebiyle, olumlu baktığımı söylebilirim. Zira müzik eğitimi çok küçük yaşta başlayan, dolayısıyla da istisnalar dışında, yaş itibariyle bir çok hayati seçimin size yetişkinler tarafından dayatıldığı bir süreç. Çalgınızı tüm kalbinizle siz seçtiniz ya da size çalmanızı önerdikleri çalgıya bütünüyle bağlandınız ve severek çalı(şı)yorsanız ne ala. Ama öyle değilse de, bir çalgıyı bırakıp diğerine geçmek asla bir suç değil. Zira, 4-6-10 ya da 14 yaşınızın seçimleriyle 20 yaşınızın seçimlerinin aynı olmamasından daha doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum. Vizyonu gelişen ve olgunlaşan birey, bazen yapmakta olduğu şeyin “artık” kendisine göre olmadığını ve hayatını böyle geçirmek istemediğini, daha da önemlisi “başka bir şeyi sevdiğini” fark edebilir. Bu, maymun iştahlılık ya da dikiş tutturamamaktan ziyade, sağlıktır. Zira insanın istemediği bir çalgı (okul, bölüm, meslek ya da kişi, her ne olursa olsun) ile hayat boyu girmek zorunda kalacağı ya da bırakılacağı türden bir ilişki, şüphesiz başarıdan çok acı ve hayal kırıklığı getirir. Dolayısıyla öğrenciye bunun nedenleri sorulmalı, şayet cevap ikna edici ise (kendisi ikna olmuş gözüküyor ise, çünkü burada da kişinin kendi değerleri referans alınmalıdır) , kendisine kesinlikle destek olunmalı ve enerjisini harcamayı seçtiği yönde yardımcı olunmalıdır. Kabul edilmeli ki, kişiyi kimse kendisinden daha iyi tanıyamaz.

6- Güzel Sanatların Müzik bölümlerini bitiren gençleri; daha sonra hangi zorluklar beklemektedir? Neredeyse bir yaşamı adamayı gerektiren bu bölümlerde; önceden alınması gereken karalar ve öncelikler var mıdır?

Maddi durum en belirgin problem şüphesiz. Öğretmenlik yaparak, yani gerek devlet okullarında , gerekse de özel okullar ve dersanelerde ders vererek nispeten rahat bir yaşam sürdürülebilir. Birincil olarak öğretmenlik/memuriyet hayatı yaşamak istemeyenleriyse –kişisel deneyimlerime dayanarak- tam bir maceranın beklediğini söyleyebilirim. Çünki Türkiye’de gerek sendikal gerekse de iş imkanı olarak müzisyenlerin durumu çok parlak değil. Bununla birlikte şartlar ve alan/piyasa ne kadar sınırlı ve zorlayıcı olursa olsun, işinde iyi olan biri , her koşulda sivrilebilmekte ve yaşaması için gerekli konfor ve standartları sağlayabilecek düzeye gelmektedir. Serbest olarak para kazanmak, herhangi bir kurumla bağı olmadan çalışmak, memuriyet geleneğinden gelme bir çoğunluk olduğumuz için belki de, sıklıkla korkutucu gözüküyor. Fakat hatırlanmalı ki, yeni imkanlar her zaman çoğalarak oluşmaktadır ve memuriyet dışındaki iş hayatında da son derece tutarlı bir “sistem” sözkonusudur.

Bir memur için bu durum dışarıdan biraz kaotik gözükebilir. Ya da anne babalar da çocukları için bu konuda haklı olarak endişelenebilirler. Fakat bir kuruma bağlı çalışmadan, öncelikle “müzik yaparak” kendini ifade etmek ve bundan para kazanmak şüphesiz büyük bir ideal ve zor bir seçimdir fakat kişi eğer kendisini ve içinde bulunduğu sistemin/oyunun kurallarını iyi çalışırsa, hiç zor değil. Sonuç çok daha parlak ve tatmin edici olabilir hatta… Elbette iş hayatındaki ilk yıllarınız düzenli olarak maaş alan, tatillerde de parası ödenen, sigortası devlet/sözkonusu kurum tarafından karşılanan biri kadar sakin ve rahat geçmeyebilir. Fakat ileride verilen bu emeğe paralel olarak çok daha yüksek bir hayat standardı yakalayacağınız aşikardır. 

Bu sınavlara girecek gençlere ve onların ailelerine son olarak neler söylemek istersiniz?

-Hemen herkes müzik sever, müzikle hayatının bir döneminde az çok ilgilenmek ister. O, gerçekten insan olarak hepimizin ruhuna temas eden, insanlığın tarih boyunca aklına gelmiş en güzel fikirlerden biridir. Ancak müziği meslek olarak seçmek tüm bunların ötesinde, elbetteki ciddi bir karardır, önemli bir yol ayrımıdır. Güzel Sanatlarla ilgili olmak, mühendislik, tüccarlık, doktorluk, bankacılık ya da bilim insanı olmak gibi, kısacası her meslek gibi, bir çok zorlayıcı yönü olan bir şey şüphesiz. Fakat müzik bir çok meslekten farklı olarak, (sanat dallarının ortak ve değişmez kuralı sonucu) sizden kendisini “bir yaşam biçimi” olarak almanızı ister. Siz ne kadar yaklaşırsanız, o da o kadar yaklaşır. Siz ne kadar sadıksanız, o da o kadar sizin yanınızda kalacaktır. Siz ilginizi azalttığınız an, sizden o kadar uzağa gider. Özellikle enstrümanistlik sözkonusu olduğunda an be an taze olmak, disiplinli bir şekilde şimdiki durumunuzu/kondüsyonunuzu korumak zorundasınızdır. Yoksa kısa sürede paslanır ve eski konumunuzu kaybedersiniz. Çalışmaya ne kadar ara verirseniz, (gelişmek bir yana dursun) vasat halinizi bile yeniden yakalamak o kadar uzun zaman alır. Büyük bir müzisyenin de dediği gibi; "bir gün çalışmazsam karım, üç gün çalışmazsam komşularım, bir hafta çalışmazsam herkes anlar."

Müzik yapmayı seçen kişiyi, bence acı, fedakarlık ama benzer ölçüde de tatmin, mutluluk ve heyecan dolu bir yaşam bekliyor. Onların anne babalarını da elbette kaygı, endişe.. Ama yolun sonunda da çocuklarıyla (onlara destek oldukları ve “inandıkları” ölçüde) ilgili olarak duyacakları sevinç ve değer biçilemez bir iftihar, gurur…

evetbenim sitemiz olarak müzik sınavlarında tüm gençlerimize başarılar diliyor ve gelecekte sizleri aramızda görmeyi ümit ediyoruz…
 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir