Sıradan Faşizm
Sıradan Faşizm, Mikhail Romm’un (1901-1971), ibret-i âlem için yapılmış olağanüstü belgesel bir filmi (1965). Hitler faşizminin 1930’larda başlayan yükselişini, bütün yönleriyle yarattığı kötülükleri, acımasızlığı anlatan bir film. Belgesel diyorum filme; çünkü insanoğlunun yapamayacaklarını yapan Nazizmin gerçek yüzünü bu yapımdan çok daha iyi anlatan hiçbir filmi örnek gösteremem. 2 bölümden oluşan bu uzun filmi, tek başıma Moskova’da bir özel gösterimde izlerken, yüreğim tıkandı, midem bulandı, gözyaşlarımı tutamadım ve filmin sonunu güç bela getirebildim. 1939’da Polonya savaşıyla başlayan Hitler saldırısı 1945’te Sovyet yenilgisiyle sonlandı. Bu yenilgi Hitler’in de sonuydu. Bulunduğu mahzende intihar eden Hitler’in dünyaya bıraktığı zulmü ve kötülükleri anlatan bu film, ülkemizde yeniden gösterime konulmadır. Sıradan Faşizm filmi, birçok arşivden derlenmiş; Hitler’in özel film arşivi, SS subaylarının çektiği özel filmlerde görüntülenmiş mezalimi görüyoruz. Tutsak kamplarında yaşanan ölümcül işkencelere tanık oluyoruz. Auşwic, Treblinka, Moabit ve Buhenvald kamplarında insanlar dayanılmaz işkenceler gördüler. Auşwic kampında 3 milyona yakın insanın gaz odalarında boğularak öldürülüşü ve aynı kampın fırınlarında yakılışı gibi sahneler insanın izleme gücünü yok ediyor. Bugün Auşwic kampına gidildiğinde ölüm ve yakılma olayının on altı buçuk dakikalık filmde görebiliyorsunuz. Bu kampta yaşayan dünyaca ünlü tiyatro insanı Polonyalı sanatçı dostum Josef Szajna (1922-2008), 4 yıl içinde yaşadığı kampın, işkencelerin ve ölümlerin görgülü tanığıydı. Yaşadıklarını, yazdığı sahne oyunlarında ve resimlerinde dile getirmişti. Szajna Berlin’deki Buhenvald kampında 6 ay daha kaldıktan sonra kurtuldu. Almanya’nın tesliminden sonra Sovyet Mareşali Jukov’un kamplara el koymasıyla tüm tutsaklar kurtulmuştu. Bu belgeler, yönetmen Romm’a büyük kaynaklık etti.
Sıradan Faşizm, oluşturduğu küçük olayları her toplumda olduğu gibi sonu düşünülmeyen hoşgörülerle, günlük ilgisizliklerle, yerine getirilmeyen görevler ve kaçınılan sorumluluk taşımalarla nasıl palazlandığını gösteriyor. “1930’ların kısa ama özlü çizgilerle verilen genel dünya panoraması, bizlere Marlene Dietrich, Marika Rakk, Cab Calloway’ı, caz ve fokstrot dinleyip dans eden bir dünyayı, çeşitli ülkelerin sona ermekte olan bir çağı simgeleyen liderlerini, kral ve kraliçelerini, modalarını, meraklarını, uğraşlarını da yansıtıyordu.’’
Bu filmi, Taksim Gezi Parkı direnişinde polisin zincirleme buyruğunda kullanılan acımasız gaz bombaları, biber gazları, TOMA’nın sıktığı basınçlı sular “Sıradan Faşizm’’deki kullanma yöntemleri gibiydi. Polisin zaferiymiş gibi gösterilen masum insanlara karşı bu saldırılar ödüllendirilerek paraya çevrildi. Halka karşı, halkın parasını hak etmeyen polislere dağıtılmasıydı.
Önce TC kaldırılmak istendi, sırasıyla 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim, 10 Kasım kutlama ve anma programları yasaklanmak istendi. Yine polis aynı marifetlerle yanına jandarmayı da katarak yolları kesti. Türk bayrağını taşımak neredeyse yasaklandı. PKK bayrağı serbest bırakıldı. Açılım, özerkliğe dönüşdü. Akil adamlar, Öcalan’ın serbest bırakılmasını istediler. Silivri ve Hasdal zindanlarında haksız yere yatanlar, akil adamlar tarafından hiç anımsanmadı! Türkiye bölünmek isteniyor. Halkımız buna da dur diyecek.
Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Baleleri, Devlet Senfoni Orkestraları yasal olmayan yollarla kapatılmak isteniyor. Türkiye nereye götürülmek isteniyor? Bütün bunların yanıtını, “Sıradan Faşizm’’ filminde bulacaksınız.
Hayati Asılyazıcı
hayatiasilyazici@yahoo.com
Alıntı: Aydınlık Gazetesi
Son Güncelleme: Pazartesi, 01 Temmuz 2013 18:34