Tango bir tutku ve yalnızlıktır

Akbank Oda Orkestrası:

Tango bir tutku ve yalnızlıktır

Hayati Asılyazıcı

Akbank Oda Orkestrası, müzikseverlere Caddebostan Kültür Merkezi (CKM) ve Cemal Reşit Rey (CRR) konser salonlarında ilginç ve ilgi çekici iki program sundu. Başlığımızdaki “Tango” sözcüğü bu iki konserin ilgi çeken parçalarıydı. Ne var ki, konserin ilk bölümünde, İsveçli konuk sanatçı çağdaş bestecilerden C. Nielsen’in (1865-1933) Küçük Suit op.1 Prelude (Andente conmoto) – İntermezzo (Allegro moderato) – (Allegro con brio- Piu mosso) adlı bölümlerini orkestra ile başarıyla seslendirdi. Şef Cem Mansur’un yeni ya da az seslendirilmiş bestecilere programlarında yer vermesi önemli. Ayrıca besteci ya da solistlerle ilgili yeterli açıklamalar yapması müzikseverler açısından da anlamlı.

Programın ikinci eseri A. Eliasson (1947)’du. Saksofon Konçertosuyla tanıdık. İsveçli Solist Anders Paulsson teknik beceri isteyen bu yapıtı renkli saksofonuyla, müzikselliğiyle de gerçekten güzel yorumladı. Nitelikli saksofoncu Kuzey’in soğuk rüzgarlarını ılımlı ve sevimli hale dönüştürerek yorumladı.

Saksofon bağımlısı İsveçli konuk sanatçı ikinci bölümde de saksofonunu yorumsal açıdan üst düzeye taşıyacaktı. İlk seslendirdiği Saksofon Konçertosu, soluklu sanatçı izlenimiyle yeterli puan toplamıştı zaten.

Piazzola Düşü

A. Piazzola (1921-1996) salt Arjantin’in değil Güney Amerika’nın, Latin Dansları sevenlerin, Arjantin Tangosu dendiğinde ilk akla gelen bestecisiydi. Kendi türünün yaratıcılığından öte bir efsane isimdi. Evet, son zamanlarda “efsane” sözcüğünü olur olmaz yerlerde kullanan ufku dar, dünya görüşleri kısıtlı olan kimi TV sunucuları ve yazarlar bu sözcüğü ucuzca kullanıyorlar. Ulusal Kanal’da yapmakta olduğum Sahne Sanatları programında bir Cahide Sonku için kullandım bir de Leyla Gencer için. Yakında İdil Biret’le de bir program yapacağım. İdil Biret de yaşayan bir efsane sanatçımızdır.

Basın-medya’da kimi sunucular olur olmaz yerlerde ve zamansız anlarda, hiç gereği yokken, Bülent Ersoy’a “Diva” sözcüğünü yakıştırmaya çalışıyorlar. Ne kadar yanlış bir değerlendirme ve niteleme. “Diva” sopranolar için kullanılan opera edebiyatına ait bir sözcüktür.

A.Piazzola, Latin ülkelerinin özgün müziğiyle efsaneleşmişti. Tango; tutkunun ve yalnızlığın, acılarla dolu yaşamın müziğidir. Arjantinlilerin, Latin ülkelerinin toplumsal yaşamlarıyla bütünleşmiş ve örtüşmüştür. Tango, bizdeki arabesk gibi yanış değerlendirilerek kullanılmamıştır. Arabesk, ülkemiz müziğini yozlaştırdı, düzeyini düşürdü.

Piazzola kuzeyin soğuk iklimini bile etkileyip ısıtmış. Piazzola’nın Minolga for Three adlı eserinin saksafon ve orkestra düzenlemesini Anders Hogstedt yapmış. İşte müziğin gücü, bu nedenle evrensel. Konserin başarılı olmasını da programın yapımcısı, daha doğrusu düzenleyicisi ve sunucusu olan Akbank Oda Orkestrası Şefi Cem Mansur ve konuk saksofoncu sağladı.

D. Ellington (1899-1974)’ın “Sophisticated Lady” parçasının, Anders Paulsson’un saksofon ve oda orkestrası için düzenlemesini ilgi ve zevkle dinledik.

Sırada A. Copland vardı. Her bestecinin yapıtı seslendirildikçe, ilginç ve ilgi çekici olduğu kanısı sadece bende odaklanmıyor, izleyicilere de yayılıyordu. Copland’in (1900-1990), “Yaylılar için iki parça”sını; tartımlı, ölçülü ve müziksel yorumla dinledik.

Ve Piazzola’yı tangolarıyla dinledik. Tango’nun zaman zaman fırtınalı, zaman zaman durgunluk ve tutku veren ezgileri yaşamın engebeli kulvarında dolaştırdı durdu bizi. Tutku ile aşk arasında gidip gelen yalnızlığın çıkmazında boy veriyordu; etkileyici, giderek vurucu ezgiler.

Sonra ne mi oldu, sınırlı “bis”de tükenince eve gider gitmez Piazzola’nın CD’sine sarıldım. Tango ile baş başa kaldığınızda, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği yeniden tasarlamaya başlıyorsunuz.

“…yalnızlık senin gittiğin yerden gelir” dememiş miydi Cahit Külebi.

31.01.09

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir