Yeni Tiyatronun Son Kaydı…
İhsan Ata
Yeni Tiyatronun üçüncü oyunu (“Bal Sineği” ve “Son Perdenin” ardından) “Krapp’ın Son Bandı” geçtiğimiz günlerde Afife Jale Sahnesinde mütevazı bir seyirciyle prömiyer yaptı. Yeni sezonda izlediğim ilk oyunda iyi bir Beckett yorumu görmek benim için güzel bir başlangıçtı. 69 yaşındaki Krapp’ın 39 yaşındaki genç Krapp’la yüzleşmesi önemli ve kaçınılmazdı. Batuhan Pamukçu’nun performansıyla bütünleştiği oyunun çevirisini Uğur Ün, yönetmenliğini ise Batuhan Pamukçu ve Pınar Aygün ikilisi üstleniyor.
Samuel Beckett tarafından 1958 yılında yazılan oyun kimi edebiyatçılar tarafından Beckett’in hayatıyla bağdaştırıldı. 69 yaşındaki muz meraklısının 39 yaşıyla hesaplaşması geçmişin kaygan zeminini hatırlatarak önemli izler bırakıyor geleceğe. Oyun, kendi geçmişi ile hesaplaşan Krapp’ın yıllar önce kaydettiği bantla geçmişine gidererek yalnızlaşmanın ve yabancılaşmanın son noktasını gösteriyor izleyenlere.
Bir muz meraklısının üzüntüsünün notlarını düştüğü oyun, seyircinin geçmişine dokunur ve protes bir yanı vardır. Gözümüzün önünden akıp giden şeyin performansla bütünleşmesiyle derinliği bir kat daha artar. Geride kalanların geleceğe dair umudu yeşerttiğinin de bir kanıtıdır bu bant.
Beckett’in en iyi kısa oyunlarından biri olan oyun, anılarıyla yüzleşen Krapp’la zamanla insanın nasıl değiştiğini gösteren en canlı kanıtıdır. Ölümü bekleyen Krapp’la, Beckett’in basit kişilikleri onları absürt yaşamlarıyla anlatarak varoluşçuluğun diplerine kadar nasıl sürüklediğini gösterir.
Krapp’ın hikâyesi de aslında basit bir yaşam öyküsü olmasına karşın acıtıcıdır. Monoloğun etkileyici olması hikâyenin sadeliğinde yatar. Gençliğine olan özlemi tam 30 yıl sonra bir doğum gününde kapısını çalar. Geçmişe dönen bu yolculuk beraberinde birçok hüznü ve yaşanmışlığı da sahneye taşır.
Batuhan Pamukçu, performansıyla daha sahneye girdiği ilk andan itibaren seyirciyi Krapp’ın acılarıyla yüzleştirmeyi başarıyor. İlk dakikadan itibaren seyirciyi etkisi altına almayı başarıyor. 69 yaşındaki Krapp’ın ölüm sessizliği tüm salona nefeslerini tutturuyor. Basit ama klişelerden uzak sade anlatımıyla 69 yaşındaki Krapp’a nefesiyle adeta biraz daha yaşasın diye hayat veriyor. Sahneye girmesi, oturup kalkması, nefes alıp vermesi, muzu soyması, koltuğunda bir süre sabit kalması, şarap şişesini açması aklınıza ne gelirse, henüz konuşmadan atmosferi gözünde canlandırın ve bu durağan sahnenin sanki hayatınızdaki zaman dilimini ortadan kaldırdığını veya durdurduğunu hissedeceksiniz.
Şüphesiz bu süreçteki afallama kısa bir süre sonra ne yazık ki bozuluyor. Bir büyüden çıkmışçasına bulunduğunuz konumu sorgulatıyor. Krapp, konuşmaya başladığı andan itibaren kendinizi çölün ortasında bir karavanda ölümü beklerken bulabileceğinizi fark ediyorsunuz. Geçmişine küfürler eden, geleceği hakkında fikir üretemeyen ve ölümü bekleyen Krapp, varoluş çıkmazına girerek son bandını sessizlikle dolduruyor. Acımasız yaşam koşulları arasında gençliğe olan özlem Beckett’in “hiçlik” tanımıyla anlatılıyordu sahnede, koca bir HİÇ.
Şüphesiz böyle bir karakteri sahnede ete kemiğe bürümek oyunculuğun o kutsal büyüsünde yatıyor olmalı. 69 yaşındaki bir muz meraklısının kısa ve sade hayatını tüm doğallığıyla sahneye taşımak beraberinde büyük bir performansa da ihtiyaç duyuyor. Bantla olan ilişkisi, seslere verilen tepki ve sonucunda gördüğümüz değişim sahnede saat gibi işliyor.
İlk oyun olması nedeniyle yaşanan kimi teknik aksiliklerin (teyp, ışık) dışında Pamukçu’nun performansı oldukça başarılı. Krapp’ın 69 yaşındaki o ruh hali seyirciye rahatlıkla geçiyor. Oyunun ve buna bağlı olarak karakterin sıkışmışlığını sadece mekanla vermemesi gerektiğini eklemekle beraber kaçırdığı sesleri ve yer yer değişen ani ruh hallerinin zamanla oturacağına inananlardanım.
Pamukçu aynı zamanda Pınar Aygün’le birlikte oyunun yönetmeni… Oyunda beden hareketlerinden çok iç aksiyona yüklenmişler. Karakterin özüne ulaşan bu ikili Krapp’ı sade ve yalın anlatımlarıyla seyircinin içine işletiyor. Aksiyon hastalığına düşmeyerek bence çok doğru bir iş çıkarıyorlar. Özellikle oyunun dramaturgisine çok kafa yordukları çıkan ince işçiliklerden belli oluyor zaten.
Sadece gözleri veya hırıltılarla bile oyun verilebileceğini kanıtlıyorlar izleyenlere. En önemlisi de oyun boyunca karakterin aynı çizgide gitmesiydi. Karaktere kimi özellikler eklenerek reji yorumunu sahnede görmekte mümkün. Hiçliğin kıyısında dolaşan Krapp’ı bizden biri yaparak onu anlamamızı ve banttan gelene hikâyeyi onunla birlikte dinlememizi sağlıyorlar.
Sahneye serpiştirilen yapraklar ve sulanmak için bırakılan çiçek dışında baraka çok iyi düşünülmüş. Önden baktığınız zaman tek pencereli kutu gibi bir şeyken güneş vursun diye yana doğru itildiğinde iç tasarımın ne kadar yaratıcı ve pratik olduğunu göreceksiniz.
Yeni Tiyatro, “Krapp’ın Son Bandı” seçimiyle sezona iyi bir başlangıç yapıyor. Sizde benim gibi sezona iyi bir Beckett yorumuyla başlamak isterseniz bu oyunu kaçırmayın derim. Oyunu 26 Ekim 2013 tarihinde Saat 20.30’da Ortaköy Afife Jale Sahnesinde izleyebilirsiniz.
İhsan Ata