TİYATROTİYATROTİYATROTİYATRO
YARGI
Bizim Tiyatro / Yargı / 23.Gösterim Yılı
27 Aralık C.tesi 20.30 – Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi (Oynandı)
Gişe (0216) 418 95 49 – (0543)765 71 15
Yazan Barry Collins / Çeviren Enver Özen / Yöneten ve Oynayan Zafer Diper
İkinci Dünya Savaşı’nda, bir hücreye yiyeceksiz-susuz ve çırılçıplak bırakılan-tutsak yedi Sovyet askerin yaşam savaşımı… Onbirinci günde kura çekerek (diğer yoldaşlarının yaşayabilmeleri adına) içlerinden birini “yeme” yargısı… Kurtarıldıkları altmışıncı günde geriye sağ kalan yalnızca iki kişi… Bilincini yitirmiş binbaşı Rubin ve yüzbaşı Vukhov… Vukhov’un başlarından geçenleri askeri heyete (izleyiciye) rapor etmesi ve hakkında verilecek yargıyı beklemesi…
İstanbul, 20 Aralık 2008
GÜNDEDÜN
İSTANBUL OYUNLARINA MEKTUPLAR
“YARGI” Oyununun eleştirisi: Tevfik Yalçın
Yazar: Barry Collins
Çeviren: Enver Özen
Yöneten ve oynayan: Zafer Diper (Andrei Vukhov)
İlk Gösterim: 16 Nisan 1986 (Dünya Barış Yılı) 23. Yıl 2009
20 Aralık 2008 Saat: 20.30 da Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi Tiyatro Salonunda izledim.
Ödül: Avni Dilligil Tiyatro Ödülü
Genel Olarak “YARGI” Oyunu: Vahşetin uç noktasında; var olmak, felsefe, savaş, suç ve yargı.
Bugün 20 Aralık 2008. Savaş Dinçel’in ölümünün 1. Yılı. Birilerinden bir haftadır “Savaş Dinçel’i anmak için çağrı, haber ve program bekliyordum. Bugün öğlene dek kimseden ses çıkmadı. Bu konuda bir şeyler yapacaklarına inandığım; onun yıllarca öğretim görevlisi olarak çalıştığı sanat merkezini aradım. Telefona çıkan bayana konuyu hatırlattım: “… aa öyle mi? Dedi bu gün Savaş Dinçel’in 1. Ölüm yıldönümü olduğunu ilk kez benden duymuş. Daha sonra birisiyle konuştu ve “… anma konusunda bir program yok!” dedi. Üzüldüm. O zaman; Savaş Dinçel’i anmanın en iyi yolu; kalkıp “ Zafer Diper’in çağrısına uyup; bu tek kişilik “YARGI” oyununu izlemek, deyip evden çıktım. Ölümünün ilk yılında Savaş Dinçel’i anmamak konusunda bende oluşan “YARGI” ile “YARGI” oyununu izleyeceğim…
Yargı, sözcük olarak öyle sıradan bir sözcük değil. Öyle elma ile armutun karıştırılacağı gibi sıradan bir sözcük hiç değil!..
Yargı: “ Kavrama, karşılaştırma, değerlendirme vb. yollara başvurularak kişi, durum veya nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi, hüküm.” olarak tanımlanıyor sözlüklerde. Başka bir açıdan yaklaştığımızda; “Felsefe”nin tanımına, konusuna “ insanın var olmasını sorgulamaya çok yakın. Diğer bir konu da; önyargı” bize göre bu inanç grubuna giren; bireyin olaylar ve olgular karşısında; bilgisizliğinden, konuya uzak olmasından, altyapısını yetersiz olmasından dolayı sığındığı bir kavram. (*)
Ben sanatta önyargısı olanın son yargısı olmaz, derim. Operayı sevmeme konusunda bir önyargınız varsa; bir opera konusunda, düşünce ileri sürmeniz, yargıda bulunmanız olanaksızdır. Bu nedenle bu “Yargı” oyunundaki yargı ile, önyargının uzaktan yakından bir ilişkisi olamaz. Oyuna girişte; paltolar, önyargılar; vestiyerde bırakılacak, cep telefonları kapatılacak…
Buradan “Felsefe” nin tanımına bir bakmak gerek.
Felsefe: “ 1)Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması, 2) . Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü, 3) Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir çağın öğretisi, 4) Dünya görüşü, 5) Bir konuda soyut düşünüş. (*)
Bu noktadan sonra “Yargı” oyununun nasıl bir öykü yumağı içinde geçtiğine bakalım: İkinci Dünya savaşı sırasında Hitler Almanya’sı Faşizmine karşı savaşan Rusların; Albay Trediyekof komutasındaki 7 askeriyle birlikte, Almanlar tarafından tutsak edilmesi ve Polonya’nın Katovice kentinde bir manastıra hapsedilmeleriyle başlıyor. Her şey buraya kadar normal görülüyor. Bir savaşta olağan şeyler. Savaş hukuku ve uluslararası sözleşmelerde bu durumda neler yapılacağı, tutsaklara nasıl davranılacağı üç aşağı beş yukarı belirli. Konu ayrı bir araştırma konusu. Ancak ne oluyorsa oluyor, yedi Rus askerini tutsak alan Alman Birliğinin, manastırda; askerleri bir odada üstlerinden kilitli olarak bırakıp gitmeleriyle başlıyor. Oyunun kahramanı Vukhov; bu durumu sakin ve olağan olarak ön bilgi olarak aktarıyor… Bu süreç on bir gün devam ediyor. Askerlerin yiyecek bir şeyleri olmadan ve Albay Trediyekof’un bu durumda “Bekleyeceğiz” emriyle kapalı odanın tepesindeki bir küçük pencereden sızan güneş ışığının gece-gündüz ayrımıyla on bir gün geçiyor. Bu süre içinde yemiyorlar, içmiyorlar. İnsanın biyolojik yapısının; susuz yaşamak, besin almadan yaşamak sınırlarına yaklaştıklarının bilinciyle ve on bir gün; birisinin kapıyı açacağını bekleyerek geçen on birinci günde; insanın varlık nedeni olan “yaşamak” ve insana verilen yaşamın devamı için bir karar alınması gereği ortaya çıkıyor. Beslenmelerini devam ettirmek için bulunan çözüm: ellerindeki tek potansiyel besin kaynağı olan insan eti yemek… Oyundan anlaşılıyor ki ve biz seyirciler öyle anlıyoruz ki bu çözüm topluca, ama herkesin kafasında oluşan tek çözüm olarak ortaya çıkıyor. Çözüm tamam da bu iş nasıl olacak? Komutan Trediyekof; bunu demokratik bir yönteme dayandırarak çözüyor. Şimdi denilebilir ki insan eti yemenin demokratik çözümümü olur? Oluyor. Yöntem çok ilginç: Bize olayı anlatan Vukhov’un anlattıklarından öğrendiğimiz; yaşantımızda çoğunluğun onayıyla sıra belirlemede kullandığımız kibrit çöpü çekme (kısa çöpü ilk çeken birinci olur) kuralını; saç teli çekme kuralı olarak uyguluyorlar. İlk yenilecek asker kim mi çıkıyor? Albay Trediyekof .
Biz, salondaki seyirciler; bu, vahşetin uç noktasına gelindiği anda; bir yargıç edasıyla; olayın gelişiminde bu işin yapılmasında “insanın var olması” için gereken koşulların oluşturulmasında kendi çözümlemelerimizi aramaya, bulmaya ve en önemlisi de sahnedeki Vukhov’u yargılamaya başlıyoruz… Yeterince yiyecek (insan eti ama çiğ olarak yenilmesi gereken) var. Burada karşımıza çıkan ilk sorun: bu canlı yiyeceği, nasıl cansıza çevireceğimiz sorusu!? Albay Trediyekof ve sırası gelenler nasıl öldürülecek? Bunun içinde bir yöntem gerekli… Bu evreye geçerken, besinin yan türevlerinin; sakatatın, derilerin, kemiklerin, akan kanın değerlendirilmesi, araç gereç ve beslenme işinin nasıl olacağı, yeme işlemine kim ve cansızı neresinden yemeye başlanacağını … Anlatmayacağım. Bunları bize Oyuncumuz Zafer Diper anlatıyor. Şimdi sıra Zafer Diper’de ve Oyun-Oyuncu- Seyirci birlikteliğinde:
Yönetmen, oyuncu: Zafer Diper:
İlk kez 16 Nisan 1986 yılında oynanan “yargı” içeriği tek kişilik olması ve bir bucuk saatlik kesintisiz ortalama oyun süresi dikkate alındığında, öykünün dramatik anlatımı düşünüldüğünde; nasıl olurda bir aktör böyle bir oyunu 23 yıldır oynar, oynamadığı zaman beyninin bir yerinde düşürmeden saklar ve bu oyun onun için bir tutku olur, vazgeçemez, sorularının yanıtını arama gereği ortaya çıkıyor. Her ülkenin tiyatro tarihinde benzer uzun ömürlü, zaman açısından rekor kıran oyunların olduğunu biliyoruz. Ancak bu oyunların çoğunun gişeye yönelik ya da içeriğinin güncellenerek ilk oyun ile yıllar sonra oynanan son oyun arasında; adından başka bir benzerliğinin bulunmadıklarını biliyor ve görebiliyoruz. Burada; Zafer Diper için bir tutku olan her yönden bir vahşetin öyküsünü 23 yıldır beyninde taşımasının başlıca nedeni ne olabilir? Zafer Diper çok mu seviyor insanların bir birlerini çiğ yemelerini öyküsünü anlatmayı… Hiç sanmıyorum! Zafer Diper de biliyor ki “İnsan” olmak yolunda yapılanların, var olmanın sorgulanmasında; yaşamın devamında gereksinim duyulan ve insanın var olduğu süreden itibaren öz niteliği değişmeyen gereksinimin karşılanmasının elde edilmesinde yöntem öylesine farklı değil. Bu temel sorun çözülmediği sürece; bir sisteme bağlanmadığı sürece, insan genlerinin geliştirilmesi olmadığı sürece; savaşlar, ölümler, vahşet, olacak ve “geçmişte” diye bir kategori; her an “şimdi” olarak karşımıza çıkacak. İnsanın var olmasını anlamaya çalışırken ve felsefenin; insanın var olmasını sorgularken temel belirleyicileri yok sayma gibi seçeneği kullanmanın; yalnızca “yargılanacakları”, “Yargılayanları” ve YARGI’ yı çoğalttığını, bize sürekli anımsatmaktadır. Kısaca “İnsan” söz konusu olduğunda, “Dün; Dündür, bugün; bugündür” savı, taşra politikacısı söyleminden başka bir şey değildir. Dün ve bugün: İnsanın temel gereksinmeleri değişmediği sürece birdir, aynıdır, değişme kat sayısı sıfıra yakındır.
Bu oyunun 23 yıldır Zafer Diper birlikteliğinin başka bir nedeni; oyuncunun sanatı açısından; içindeki tutkuyu, sahne performansının sınırlarını görmeyi, yılların getirdiği sanatsal birikimini topluca görmeyi ve göstermeyi istemesidir. Bu, öznel bir tavır olup; test niteliklidir. Ortaya çıkan sonucun; sanatçının beklentilerin karşılaması durumunda kendiliğinden seyirciye aktarılacak ve zamana karşı yarı
ş devam edecektir. Bu görüş doğrultusunda “Yargı” oyununda seyrettiğim Zafer Diper’i; gelinen 23 yıl için kutluyor, başta tüm tiyatro sanatçılarına, özellikle genç sanatçılara ve doğal ki seyircilere çok özel bir örnek olarak sunuyor ve alkışlıyorum.
Teşekkürler Zafer Diper.
Nice uzun yıllar bu oyunu tiyatromuz adına, sanat adına seyircilerinize ulaştırmanızı içten diliyorum….
Ben, oyunlarda yönetmeni arayan, olması gerektiğine inanan bir seyirciyim. Oyunun tek kişilik, çok kişilik olması beni ilgilendirmiyor. Seyrettiğim iki oyunda: Metin Belgin’in “Kontrbas” ve Zafer Diper’in “Yargı” oyununda; yönetmen aynı zamanda oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Kontrbas oyunu 2008 yılında Ankara Sahnelerinde; Metin Belgin yönetimiyle yeniden başka bir oyuncu; Olcay Kavuzlu tarafından oynanıyor. İstanbul’da da Metin Belgin’in oyunu; yönetmen-oyuncu olarak sahneleyeceğini, programda olduğunu biliyoruz. Tek kişilik oyunlarda oyuncu-yönetmenin aynı kişi olmasında; oyun trafiğinin az olması, yaratıcılığın arka planda kalması ve sahnelenişinde; oyuncunun bir anlatıcı olarak sahnede sıkışıp kalması bazen kaçınılmaz oluyor. Bu biraz aynaya bakmadan saçını taramak gibi… Diğer yandan; bu durumda oyun yayılmıyor, oyuncu; vermek istediğinde; mizansenlerde denetimsiz bir özgürlüğe sahip oluyor. Sahnedeki oyun bir takım oyunu olmuyor ve bireysel gösteri boyutlarında gelip gidiyor. Bu iki fark çok mu belirgin oluyor sorusuna yanıt olarak; ben, “evet çok belirgin oluyor” diyebilirim.
Yargı oyununda; yönetmeni; sahnenin kurgulamasında ve kullanımında, Vukhov’u bir anlatıcı durumuna düşürmemesinde, oyunun başında seyirciyi salt bir yargıçlar kuruluna dönüştürmeyip, oyuncuyu da suçlu durumuna düşürmemesinde açıkça görebiliyoruz. Burada Vukhov’un dramatik olayları anlatırken, detaylara girerken, yaptıkları işin suç ve yaşamak ile bağını sorgularken; doğal, sanki olay dün olmuş ve midesinde hala insan eti varmışcasına konumlandırması; ara vermeden bir buçuk saat süren oyundaki temponun hiç düşmemesi açısından başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Oyuncunun Yargı oyununda seyirciye yakın, dekora uzak oynaması, nerdeyse dekorun oyundan çıkmak üzereyken akıllıca oyuna sokulmasının yarattığı risk, belli bir noktadan sonra bu uzun zaman diliminde bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. Yine oyunda, sona doğru birden Vukhov’un paltosundan çıkan beyaz mendil: “Eyvah oyun şimdi meddaha dönecek!?” derken bir elektrik feneri olarak yerini bulması bu “eyvah!”ı biraz olsun ortadan kaldırıyor. Oysaki oyunda Vukhov’un giydiği terlikler alt-üst olarak fener olmaya da, aksesuar olarak kemik vb. olmayada çok uygun. Burada istenilen; oyunu biraz olsun geleneksel tiyatromuz biçiminde sunmak düşüncesi ise, istenilen bu ise: Yarattığı faydadan çok, oyuna riske atabileceği korkusu en azından bende belirdi. Oyundaki tek aksesuar olan sandalye ise kahramanca görevini yaptı. Seyirci beklentisi olarak sandalyenin üsleneceği görevlerde aşırılığa kaçmadan ama rolün gerektiği kimliği de aktararak elde edilen sonuç; istenilen düzeydeydi. Burada; Yönetmen Zafer Diper ile Oyuncu Zafer Diper’in oyuna ayrı ayrı katkılarını görmek; birisinin bilinçaltının diğerine üstün gelmesine izin vermemek; övgüye değer, bir başarı olarak görülebilir. Evet, bana göre oyunda bir usta yönetmen vardı ama ne ilginç ki onunda adı Zafer Diper’di. Bu yönetmen, tüm diğer yönetmenlerin aksine hemen oyunun başlangıcında büyük bir tutkuyla seyirciden istediği “alkışlamayı” nasıl becerdi bilemiyorum ama oyunun sonuna dek istemedi. İstemedi çünkü her seyircinin bu oyun sonunda kendi yargısına varması gerektiğini, bundan kaçmamaları gerektiğini, topluca varılacak yargının kaçış olacağını çok akıllıca ortaya koydu. Denilebilir ki arkadaşlarını yiyen insanın nesi alkışlanır?! Bu soruyu ancak bu oyunu izleyen yanıtını verebilir… Biz alkışlayamadık, alkışlamadık… Oyunun sonunda alkışladığımız ise oyuncu Zafer Diper’di.
Oyuncu Zafer Diper:
Bir oyuncu düşünün; 23 yıldır aynı oyunu oynuyor ve siz bu oyuna 23. Yılında seyretmeye gidiyorsunuz… Hemen akla ilk gelen: Nasıl olsa yıllardır oyunu ezberlemiştir…. Bildiği, sürekli oynadığı bir oyun… Biraz da bıkmıştır bu oyundan… Eee kolay değil, ufak tefek aksamalar olacaktır..Tek kişilik oyun; O sahnede, biz seyirciler koltuklarımızda; O anlatır biz dinleriz, oyun arasında çayımızı kahvemizi içeriz… Oyun biter, alkışlarız. Çıkışta cep telefonumuzdan evi arar: “Hanım çayı demle! Geliyorum!.. Acıktım! Bir şeyler de hazırla 20 dakikaya kadar evdeyim…” Hanım sorar “ Oyun nasıldı?” Yanıt: “Gelince anlatırım…” Yaşamın bu hızlı akışı içinde, sıradanlığın kanıksandığı, yaratıcılığın ödül almadığı, popülizmin ve popüleritenin önde olduğu, TV’lerin çoluk çocuğun elinde oyuncak olduğu, kasaptan maç yorumcusu, sarışın kızdan ekonomi anlatıcısı, vicdanı: Arapça, beyni: Türkçe olan bir toplumda ve üstüne üstlük; çağdaş toplum adı altında bu; böyle olursa şaşırılmamalıdır. Şaşırmamız gereken bunun olmamasıdır…
Ben şaşırdım! Oyunun ilk beş dakikasında; sahnedeki oyuncuda sanki ilk kez sahneye çıkıyormuş heyecanını görmek, ezberdeki tazelik, o çok özel karakteristik ve az bulunan bir oyuncu için neredeyse bir armağan olan sesini; gündelik sesinin dışında kullanması… Arkadaşlarını çiğ çiğ yiyerek hayatta kalmış askeri bire bir görmek; beni şaşırttı!.. Biz tiyatro seyircileri genelde sözlerin peşinde koşmaz, daha çok oyuncunun oyunuyla sözlerin anlam bulmasını yeğleriz. Oyunundan çıkınca kulağımızda ne kalmışsa onu toplar, gözümüzün önünde uçuşan sahnelerle birleştirir; oyunu beynimizdeki bir dosyaya bir daha ne z
aman açacağımız bilmeden atarız. Ancak bunu tek kural dışı Olanı: W. Shakespeare oyunlarıdır. Bu oyunlarda sözü kaçırmamaya özel bir çaba harcarız. Hemen anlamaya çalışırız. Zaten yaşamlarında ilk kez bir İngiliz soylusu kostümünü giyen bizim oyuncuların o terziden yeni alınmış şatafatlı elbiselerin içinde ne yaparlarsa yapsınlar; İster kral, ister soytarı olsunlar; gerçek oyunculuklarını göstermeleri oldukça zordur.
Yargı oyununda ilk kez sözleri ayrı, oyuncunun oyununu ayrı izlemeye çalıştım. Biliyordum ki Vukhov, bize olayı anlatırken ve suçlu koltuğunda otururken bizden onun işlediği suçlara giydirdiği kılıflara hazırlıklı olmalıydım, Ne kadarsa o kadar olan hukuk bilgimle, o da olmassa vicdanımla bir yargıya varmalıydım. Bu gün burada “insanlığı” kurtaracak olan bendim ve çok dikkatli olmalı, Vukhov’un çözümlemelerini, olayları anlatırken sistematik hatalarını, gizlediği yerleri bulmalıydım… Bu nedenle sözleri kaçırmamalıydım… Öyle de yaptım ama, Vukhov; bu vahşeti yaşayan asker, olayların dehşeti ne denli büyük olursa olsun, çiğ insan etiyle beslenmenin inanılmazlığı ve iticiliği ne denli büyük olursa olsun: sürekli benden söz ediyor, yanlışlığı kabul etmesine karşın; yapılanların suç boyutunu ve eldeki tüm delillere karşın ısrarla “insan” olmanın, var olmanın, gerekliliğini öne sürerek olayı bir suç ve ceza boyutunda almamıza olanak sağlamıyordu. Bilerek mi kafamızı karıştırıyordu? Hayır!
Tüm bunları bize Vukhov olarak Zafer Diper, ustaca sergiliyordu. Vukhov’a delirmiş diyemiyorduk. Diyebilseydik; olayın çözümü çok kolaydı. Anlatıyordu… Çok iğrenç uç noktalarda, o da geriye dönüşleri yaşadığında dayanamıyordu… Delil sunuyor, zaman gösteriyor, bu vahşet zincirinin nasıl geliştiğini anlatıyor, gelinen noktadaki insan davranışlarından söz ediyordu… Özellikle çiğ et yemenin incelikleri, bunun için insan kemiğinden araç yapmanın zorunluluğunu, içmek için kanların toplanmasındaki geliştirilen yöntemleri anlatırken; içine düşülen mizahı, bazen öfkeyi, tüm bu olanlara karşın; bir asker olarak göreve talip oluşunu ve cepheye gönderilerek savaşmasının sağlanmasını istemesi… Bu sahneler ve geçişler; Zafer Diper’in oyunuyla inanılmaz sahnelere dönüşüyordu… Galiba oyuncu olmak buydu. Hiç yapmadığım bir şey yaptım: Oyunun sonuna doğru; başımı sağ omzumun hizasından geriye çevirdim ve seyircilere baktım. İki üç sıra geride bir grup gencin; şaşkın, biraz korkulu, son sözü bekler durumda koltuklarında dimdik kıpırdamadan ve aynı hizada mahkeme yargıçları gibi durduklarını gördüm… Başımı yeniden sahneye , Zafer Diper’e çevirdiğimde: “Oh.. Yalnız değilim…” dedim.
Sonuç: Duyar gibiyim “Ne karara vardınız?” dediğinizi… Bunu söyleyemem. Burada sonuç adı altında güncel bir takım savlarda ileriye sürmeyeceğim. Bu kolaycılık olur ve dahası oyuna, oyuncuya benimle birlikte seyredenlere haksızlık olur. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Vukhov’un tüm anlattıklarının bir sonuca ulaşabilmesi için; Yargıdan önce İnsan olmanın varlık nedenine dönmeliyiz. İşe buradan başlayıp, varlık nedenimizi, insan olmamızı sorgulamalı ve araştırmalıyız… Diğer başka bir yol da; İlk fırsatta Zafer Diper’den bu oyunu izleyip, "YARGI" oyununa karşı kendi yargımızı oluşturmak olacaktır…
Yargı oyununun eleştirisini bir şiirle bitirmeliyim. Nede olsa Konumuz İNSAN.
SUSTURULMUŞ DÜNYA
Paslanmış bir ışıkla girdiler zamanımıza
Az ötesi yok!
Çılgın bakışlarında pusmuş korkunun
Kanat sesi yok!
İsyana dağılan çaresiz kuşakların
Nefesi yok!
Gerçek her yerde ama, nedense arandıkça
Kendisi yok!
Işığın bittiği yerde herkes çığlık çığlığa
Gecesi yok!
Milyarlarca kalabalıkta bile İNSAN SESİ’ nin
Kimsesi yok!
(Haziran 1993)
Oben GÜNEY
Oyunun Değerlendirilmesi:
Yazan: Barry Collins
Çeviren: Enver Özen
Yöneten: Zafer Diper……………………………….. * * * * J
Yüzbaşı Andrei Vukhov: Zafer Diper………. …* * * * *
(Değerlendirme: Tam ***** yıldız, J: Joker)
İlk Gösterim: 16 Nisan 1986
Yargı Oyununu 20 Aralık 2008 Cumartesi günü Saat 20.30 da Kadıköy Barış Manço Kültür Meekezi Tiyatro Salonunda İzledim.
Özel Teşekkür: Benimle birlikte oyunu izlemeye gelen Ülkemin Özel Tiyatro topluluklarının kurucu, yönetici ve oyuncularını da salonda grup halinde görmek beni çok mutlu etti. Bir seyirci olarak bu güzel davranışlarından dolayı sonsuz teşekkür ederim.
Tevfik Yalçın
(*) Türkçe Sözlük. TDK web sitesi
Dekor: Yargı Oyunu, Oynayan Zafer Diper, Aralık 2008
"YARGI" OYUNU HAKKINDA YAZILANLAR:
Vukhov’un yaşadığı olağanüstü deney; savaş sırasında Nazilere tutsak düşmesi ve Sovyet ordusunun yaklaşması üzerine Almanların kaçıp, tutsak Rus subaylarını kapalı bir hücrede aç ve susuz bırakmaları, onların da sağ kalabilmek için birbirlerini çiğ çiğ yemeleri. Bu türden olaylar tek tek, yer ve zaman belirterek ele alındığında elbette olağanüstü sayılabilir. Ama bu olayların sayıları arttıkça ve her yerde yaşanmaya başlayınca herkese olağan gelmeye başlar. Asıl korkunç olan da bu olağanüstü deneylerin olağanlaşmasıdır aslında. Vukhov bu yüzden yargılanmak istemektedir. İşlediği suçun onulmaz acısını ceza çekmenin acısıyla dindirmek için değil, işlenen cinayetin bireysel bir suç olmadığını, ortak bir sorumsuzluğun sonucu olduğunu kendisini yargılayacaklara anlatmak, yargının sorumluluğunu bir salgın gibi yayılan ortak suçluluk duygusuyla kendileri gibi düşünmeyen herkesi sorumsuzca yargılayıp cezalandıran yargıçlara insanca bir dille anlatmak için seyircinin karşısına çıkmaktadır…Yargı’nın Barış Yılı’nda (1986) oynanması bence bu yüzden önemli, bu yüzden anlamlı..
Cevat Çapan / Cumhuriyet
Vukhov, yargıçlar kurulunu simgeleyen seyirciye yedi subayın yaşadığı insanlık dışı serüveni tüm ayrıntılarıyla anlatırken, “savaş” ve “insan” olgularının uzlaşmaz karşıtlığını dile getiriyor…Yargı, “anlatan”la, “dinleyen” arasına korkunç bir uzaklık koyan bir oyun…”Dinleyen”, dile getirilen her ayrıntıda, tiksintiyle yargılamaya yöneliyor “anlatan”ı; çünkü “anlatan”ın yaşadıklarını yaşamamış; bunun için de inatla “insanca değerler”e sarılabiliyor, savaşa ödün veren bir insanlığın “insanlık” adına biriktirdiği değerlerden vazgeçmiş olduğunu düşünmeksizin…Yargı alışılagelmiş oyunlardan değil. Zafer Diper, seyirciyi en az anlatılan öykü denli “şaşırtan” bir oyunculuk sunuyor. Seyirciye “tanıdık” geldiği için “tiyatro tadı verecek” tüm “yasallaşmış” oyunculuk biçemlerinin dışına çıkarak…Seyirci yaşanan korkunç serüvenin “insanca dehşet duygusu” içinde “dolu bir yürekle” dile getirilmesini beklerken, Vukhov öyküsünü “beyninin” süzgecinden geçirerek anlatıyor. Diper, kıl payı dengeler üstüne kurduğu oyunculuk sistemini bu yönde, şaşmaz bir düzen içinde çalıştırıyor…
Ayşegül Yüksel / Cumhuriyet
Yargı sona erdiği ve ışıklar yandığı zaman uzunca bir süre oturduğum yerden kalkamadım…”Savaş karşıtlığı” Yargı için yeterli bir tanımlama değil…İnsanın insana tatırdığı acıların, insancıl değerler bütününü savunmada inandırıcılığın yitirilmesi de, bir anlamda Yargı’da yargılanıyor…Zafer Diper, bir övgü süzcüğünün çok ötesinde, olağanüstü! Yorumu, bir bakıma oyunun kendisini de aşan bir düzeyde; çok boyutlu, derinlikli ve geniş bir çerçeveye oturtulmuş… Haldun Armağan / Çağdaş
Yargı yıllardır sahnede. Nedeni, konunun çarpıcılığı ve Zafer Diper’in psikolojik derinlikler içinde, yoğun bir inandırıcılıkla, olayı sahnede yaşaması ve seyirciye de yaşatması…Savaş aleyhtarı mesajı ise, güncelliğini sürekli kılan bir öğe…
Necati Güngör / Hürriyet
Yargı’yı bir buçuk saat soluğumuzu keserek izledik! Mustafa Ekmekçi / Cumhuriyet
Yaşamayı sürdürebilmek için birbirini yok eden “kader birliği etmiş” askerler ve ülke politikalarının insanlara yansıması bir bakıma, yüzyılımızdaki adalet anlayışının sorgulanmasına dönüşüyor..Zafer Diper, Vukhov’u, bu sarsıcı hayat kesitini, hiçbir kaçamağa yer bırakmayacak ölçüde vurguluyor. Yargı’yı görmemek, 20.yüzyıla ait bilgilerinizde ciddi boşluk yaratabilir… Orhan Alkaya / Güneş
Diper, büyülüyor, iğrendiriyor, zorluyor, en önemlisi rahatsız ediyor. Salon ışıkları yanınca, insan, yalnızca oyun kahramanı olmadığını biliyor artık Vukhov’un. Çünkü o sahiden yaşıyor. Altay Öktem / Evrensel
Zafer Diper’in dramatik oyunculuk tarzının mükemmel bir örneğini verdiği, sol elinin küçük parmağına kadar bütün vücudunu, sesini ustaca kullanarak, yakalayıp kavradığı seyirciyi 90 dakika boyunca hiç ara vermeden soluk keserek izlettiği Yargı; görünürdeki vahşet dolu yamyamlık anlatısının çok ötelerinde, insanoğlunun temel değerlerini ve değer yargılarını tartışma konusu yapıyor…Yargı’yı, bu nefis tiyatro metnini ve virtüöz oyunculuk gösterisini kaçırmayın!
Engin Ardıç / Nokta
Oyunda olağanüstü bir yorumla Vukhov’u canlandıran Zafer Diper, yüzbaşının ağzından, aslında bütün bir çağın, savaşın, insansal değerlerin yargılanımını dile getiriyor.
Anıl Al / Cumhuriyet
Bir yandan Vukhov’u, bir yandan kendisini yargılayacaktır seyirci. Bireysel suç, toplumsal sorumluluk üzerine düşünecek, savaşın korkunçluğunu, acımasızlığını yaşayacaktır…
Yaşar İlksavaş / Hürriyet
Zafer Diper’in her saniyesi titizlikle düşünülüp çalışılmış oyunculuğunu kaçırmayın. Diper, savaşın acımasız koşullarını, savaşlara karşı olmanın haklı nedenlerini dile getirip, bunları yargılamanızı sağlıyor. Yargı’yı görmemek gerçek bir kayıp! Seçkin Selvi / Sabah
Yargı’yı salt bir savaş ortamının mide bulandırıcı tablosu olarak değil, öncelikle çağdaş insan onuru ve uygarlık adına tarihin bir ayıbı olarak izlemek, anlamak, iliklerimize dek duymak gerekiyor. Yargı’da Vukhov’un anlattıkları da “insanı insanlıktan çıkaran” bir deneyin dehşetiyle ürpermekten kendimizi alıkoyamayacağımız bir tanıklığı belgeliyor. Zafer Diper, Vukhov’un bir manastır hücresinde geçen tutsaklığının güncesini, neredeyse “trans” haline girerek yorumluyor… Tahir Özçelik / Milliyet Sanat
selam verecek, perde kapanacak” dese de, kendini dışına koyamıyor oyunun. Kaçış yok; siz yargıç
sınız, karşınızdaki adam da suçlu…Sonunda “Bana ne yapacaksanız yapın” diyor, kendini “akıllı vahşi” diye tanımlayan Vukhov, “ya ceza verin,ya tedavi edin..Ama benim suçumun niteliğini söyleyin!” Yanıtı size kalmış…Ve şu soru oyundan çıkınca beyninizi kemirmeye devam ediyor: gerçek suçlu kim?!… Asu Maro / Radikal
Diper, öylesine yaşayarak sunuyor ki oyunu, neredeyse Vukhov sunuyor diyeceğim… Sanki gerçekten yoldaşlarının etini yemiş, kanını emmişti ve soruyordu: “Ben normal değil miyim? Normal bir yamyam.. Bütün klasikleri okumuş bir yamyam..Mühendis olmak üzere yetiştirilmiş, atomu tanıyan, yediğim etin bir şey olmadığını, kardeşlerimin ruhlarının hiçbir şekilde tadlarının olmadığını bilen akıllı vahşi değil miyim?!” Diper, binlerce seyirciden oluşan bir juri tarafından yargılanıyor yıllardır.. Ahu Antmen / Kulis
Savaşın acımasızlığını en uç noktalarda anlatan öyküyü dinlemek, tek kelime ile “karabasan”.. Zafer Diper’in, yaşamak için yamyamlığın, işlenen cinayetlerin, bireysel suç değil, ortak sorumluluk ürünü olduğunu insanlığa anlatma çabası ile yargılanmak istemesini, yargıçlar rölündeki seyircilere anlatımı, rolü ile özdeşleşmesi şüphesiz sanatçı olarak onu yüceltiyor, ama o ölçüde de seyirciyi rahatsız ediyor..”Yaşamak” çabasından başka suçu olmayan Vukhov’un yargılanması adına kendi yargıç rolüne konulmuş seyirciler olarak kendi yargılanmanızın, savaşa karşı yeterince karşı koymamış olmanın, ortak suçluluğun baskısı altında eziliyorunuz. Şükran Soner / Cumhuriyet
Yargı, savaşın tüm acımasızlığıyla sergilendiği oyun!.. Gösteri
Yargı, insana dair düşünmek için onlarca veri sunuyor…Harcanan emek, sorgulayıcı ve üretici olması, oyunu en değerli kılan etmenler…Oyunu izlerken, tiyatro salonunda duramıyorsunuz. Sovyet askerleriyle cepheye, Vukhov’la taş hücreye gidiyorsunuz… Oyunu alışılmadık kılan birçok öğenin bir arada bulunmasının yanı sıra; savaş gerçeğinin insanlığa yaşattığı uçsuz bucaksız acıları, yıkımları, suçun ne olduğunu irdelemesi bakımından, bir çok anlamı birden içeriyor… Atılım
Oyunculuğuyla Zafer Diper’in Avni Dilligil Tiyatro Ödülü’nü değer görüldüğü Yargı’da insanlık sorgulanıyor… Ayça Atikoğlu / Milliyet
Diper, Yargı’da; oyunu hazırlayışı, yorumu ve sunuşuyla, insan belleğine sürekli inen yumruklar gibi! Mutlaka görülmesi gereken bir oyun Yargı!
Hayati Asılyazıcı / İzlence Dergisi
Vukhov, yargıça dönüşen izleyicilere yaşadıklarını anlatırken, bir yandan da savaşın korkunçluğunu, acımasızlığını aktarır; toplumsal sorumluluğu anımsatır: “Sizler, yargılayanlar, hiçbir şey görmediniz.. Sizi ürküten sözcükler yalnızca!” Yargı, savaş karşıtı oyunların en görkemlilerinden! Evrensel
Kurtarıldıkları 60 gün sonunda yedi kişiden iki kişi kalmıştır geriye; yargıçların (ya da seyircilerin) gözleri önünde yargılanmakta olan Vukhov ve bir enkaz halinde akıl hastanesine kaldırılan Rubin.. Yargı’yı Zafer Diper, olağanüstü bir oyunculukla yorumluyor. Rengin Uz / Günaydın
Savaşın; vahşetin ve acımasızlığın, insanı insanlıktan çıkarmasının işlendiği Yargı’da, Zafer Diper, dramatik oyunculuğun doruk noktasında… Mert Ali Başarır / “Bu Soruyu Geçelim” kitabından
Mahkemede yargılanan Vukhov değil, savaşa neden olan faşizmdir. Yargılayan, hesap soran, insanlığın uğradığı en büyük felaketin acılarını içinde duyan Vukhov’un kişiliğinde, tüm dünya halklarıdır. Flaş
Bir daha o oyuna gitmem, dayanamam. Gerçek bir olaydan yola çıkarak yazılan bu oyunu Zafer Diper tam on yedi yıldır oynuyor. Savaşın, insanı nasıl insanın kurdu haline getirdiğini görmek fazlasıyla ağır geldi bana, yer yer soluğum kesildi. Bu akıl almaz gerçeği, Yargı’yı on yedi yıldır yaşayan Zafer’e hayretle baktım. Oyunun sonunda kendinde değildi. Nasıl kendinde olabilirdi ki, oyun savaş sırasında bir manastırda birbirlerinin bedenlerini yiyen, içen yedi adamın hikayesiydi. Geriye kalan tek adam, anlatıyordu ve sizden bir yargı bekliyordu. Işıl Özgentürk / Cumhuriyet
Yargı, savaşta insanın varlığının anlamını nasıl yitirir, onu sergiler size..İnsan, vahşete nasıl yenik düşer, onu anlatır soğukkanlılıkla..Görmezlikten, duymazlıktan, bilmezlikten geldiğiniz herşeyi hatırlatır size yeniden, yeniden.. Selmin Çetin / Eşik
Yaşam alanı daraltılmış, bir başkasını yiyerek hayata sarılmayı becermeye çalışan insanların içinde onurlu bir virtüöz gibi mücadele veren, tüm nesnelliğiyle yazgıyı yargılayan, cephelerin zeminine özdeyişler kazıyan sorumlu bir antimilitaristin, barışı sıvama çabasının irdelendiği Yargı… Adnan Tönel / Tiyatro Dergisi
Felsefeyi tüm incelikleriyle bilmek ama kendi elleriyle öldürdüğü ‘ölmüş kardeşinin başucunda felsefe yapmamak!’… İbrahim Berksoy / F.Sanat
Yargı, değer yargılarını vicdanla karşı karşıya getiriyor. Ve içimizdeki cellatlardan yüksek sesle karar vermelerini istiyor… Rita Ender / Güncel Hukuk
Hukuğun tutunamadığı uç noktalar…Savaşın korkunçluğu, bugün, ancak Zafer Diper’in ortaya koyduğu gibi bir oyunculukla bu kadar inandırıcı olabilir! Erdir Zat / Nokta
www.bizimtiyatro.net/ bilgi@bizimtiyatro.net/ bizimtiyatro@gmail.com/ (0543)765 71 15
Haber Kaynak: Bizim Tiyatro, Zafer Diper
Haber Düzenleme: Tevfik Yalçın evetbenim
Zafer Diper; Özgeçmiş: Sitemiz Tiyatro/Sanatçı-Zafer Diper bölümünde bulunmaktadır.