Zerhan Gökpınar: Bir başka Gedik Sanat Konserinin ardından

Bir başka Gedik Sanat Konserinin ardından !

Gedik Sanat’ın yaptığı tüm konserlerde dinleyicinin dikkatini ve heyecanını ayakta tutacak yenilikler oluyor, her konserde izliyor, heyecanlanıyor ve coşuyoruz. Salondan çıktığımda içimde sevinç, umut, heyecan yaratan konserlerden birini daha aktarayım ve Gedik Filarmoni Orkestrasının son konseri için tüm emeği geçenlere bir kez daha teşekkür edeyim istedim. Şöyle ki; bilgi, beceri ve cesaret isteyen bir uygulamayla şefsiz konser yapmak hiç kolay değildir, daha önce de yazmıştım, görüyorum ki, orkestra bu yönde ilerleyecek. Murat Erginol’un heyecanı, tutkusu ve coşkusu liderliğinde bir kez daha çok başarılı bir çalışma çıktı ortaya��Murat’ın yerinde duramayan heyecanını çok seviyorum, bunu müziğe olan sevgisiyle birleştirdiğinde ortaya neler çıktığını görmek çok etkileyici oluyor. Orkestranın diğer üyelerine gelince, hepsi birbirini dinleyen, eseri araştırıp iyi okuyan ve paylaşan müzisyenler, bu kadro çok iyi birbirine tutundu artık, böyle devam ettiğinde, 24 ocakta ikincisini dinlediğimiz aynı tarz yapılan bir kaç konser sonrası sonuçlara inanamayacak kadar gelişecekler, bu da ayrı bir heyecan konusu. Çaldığı eseri ve besteciyi araştıran, üzerinde düşünen, görüş üreten, farklı görüşlere açık olan tüm müzisyenlere saygım sonsuz. Konser öncesi Sevgili Cem Mansurun engin müzik bilgisini sade bir üslupla, aralara esprili incelikler koyarak anlatması beni bir kez daha, hiç unutmadığım Akbank Oda Orkestrası konserlerine kadar götürdü, bu çok hoş. Cem Mansurun konser öncesi anlatımları dinleyiciyi besteciye yakınlaştırması, anlaması açısından çok önemli ve değerli.

Konserin programı güzel düşünülmüştü. Müziğindeki incelik ve zerafet ile sevdiğimiz Schubert, müziği ile anlatan, dinleten, yönlendiren, her zaman sade ve net Haydn, müziği ile insanı tarif eder dediğim Beethovenin son dönem dörtlülerinden bir bölüm ve bu bölümün orkestraya uyarlanmış şekli ve son olarak da, gene her konserde olduğu gibi yepyeni bir beste ve besteci, bu sefer Barış Büyükyıldırım ve müziği programa alınmıştı. Eserlere tek tek baktığımızda, bilinen ve sevilen bestecilerin aslında pek bilinmeyen eserlerinin seçilmiş olmasını seviyorum, zira onlar bizim için bilmediğimiz, saklı kalmış güzellikler. Öyle bir Haydn ikili konçerto dinledik ki, salonda neredeyse herkesin ilk kez dinlediği bir eserdi ve bu esere hayat veren, anlamını arttıran, sade, net, nefis, gerektiğinde akıcı ve güçlü tuşesi ile bize olağanüstü bir Haydn dinleten İris Şentürker’e özellikle teşekkür ediyorum. Ülkemizin en değerli Oda Müziği piyanistlerinden biri, bir ödül bize, besteciye öyle bir yaklaşımı var ki, insan heyecanlanıyor, konserin en unutamadığım bölümü diyebilirim. Aynı zamanda harika pedal kullanan İris Şentürker’den genç müzisyenlerin öğrenecekleri çok şey var. Beethoven ve Heiliger Dangesang, bestecinin son dönem eserlerinin anlaşılması zor eserlerden olduğu söylenir, kendisi de bunun bilincinde olarak “anlaşılması zor biliyorum, ancak bunlar benim kafamın içinde ve mutlaka çıkması gerekiyor” dediği bilinen eserler. Bana sorarsanız, her bestecinin sona yaklaştığı dönemler müziğinin içinde en olgun seviyeye ulaştığı dönemler, dolayısıyla tüm birikimlerini aktaracakları, dinleyiciyi zorlayacakları eserler yaratmalarını doğal bulurum, burada dinleyici, hazıra konmayacak, tüm o besteci ile olan bilgi ve düşüncelerini bir yana bırakarak, yepyeni bir besteci ile tanışıyormuşcasına dinlediğinde, eseri ilginç ve dikkate değer bulacaktır, bu da üzerinde düşünmesine aracı olur. Beethoven’in Op.132 Yaylı Dörtlüsünün Adagio bölümünü orkestraya uyarladıklarında orkestra bir orgun kapasitesine ulaşmış, aslında tam bir uyarlama değil, melodinin örneğin birinci keman melodisinin birden fazla keman ile aynı anda çalınması şeklinde, öyle düşünün! Eve döndüğümde eseri Kuartetten dinledim ve orkestra uyarlamasının eserin senfonik kapasitesini su yüzüne çıkardığını gözlemledim, hem güzel, hem anlamlı hem de değerli bir çalışmaydı, binlerce kez teşekkür ederim. Tanıdığımdan bu yana, kişiliğini, enerjisini, müziğe tutkusunu, coşku ve heyecanını iyi bildiğim Barış Büyükyıldırım’ın eserine gelirsek, Barış gene aynı heyecan ve coşkuyla eserini yazarken programdaki tüm bestecilerden esinlendiğini söyleyerek anlattı eserini, o nedenle onun eseri konserden en son eser olarak seslendirildi. Bir müzisyen için, bir başka müzisyenden esinlenmek iyi bir şeydir, bu onu tümden kendi olmaya, kendi tınısını, kendi sesini bulmaya götürecektir. Eserinin içinde her dönem vardı, geçmişten, günümüze gelen bir müzik, bir kaç kez daha dinlemeliyim, o zaman daha net anlayacak ve daha net anlatabileceğim, şu an “hissettiklerim” olarak duruyor belleğimde. Barış Büyükyıldırım’ı gönülden kutluyorum, onunla birlikte heyecanlanmak ve coşmak hep güzel!

Özetle Gedik Filarmoni Orkestrasının ( Senfoni ve Oda orkestrası olarak) bu konserinin de müzik camiamızın belirli orkestra ve belirli solistlere takıntıları olan, sadece onların konserlerine giden kişilere en güzel ve anlamlı cevap olduğunu düşünüyorum. Gedik Sanat etkileyici, verimli ve sanatta üretken çalışmalarıyla çok önemli bir konuda abartısız yürüyor, çok saygı duyuyorum. Gedik Sanat 22 Şubatta Arterde, 17 Nisan Çarşamba Süreyyada ve 15 mayısta gene Süreyya Operasında konser verecekler, yazın ajandanıza ve bu konserlere gidin, daha önce dinleyemedikleriniz için hayıflanacaksınız. Tüm ekibin başarılı çalışmalarının devamını diler sevgilerimi gönderirim. Bir dahaki konserde buluşmak üzere Canlar.

Sayfa düzeni: Tenise Yalçın/tenise.yalcin@gmail.com-Haber İçerik: Zerhan Gökpınar /facebook sayfası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir