Zerhan Gökpınar: İDSO aslında bir ekoldür, okuldur

Benim İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasını ne denli sevdiğim bilinir, bilinsin de! Bilinsin ki, başkaları da bu orkestranın konserlerine gelip tanısın ve sevsin benim gibi. Benim geçmişim biraz uzun, 1954’lere dayanır, Şehir Orkestrasıydı o zamanlar, annem vasıtasıyla çok içiçe yaşadığım dönemler oldu, orkestramı yakından tanıdığım, müzisyenleri ile birlikte olduğum, çaldıkları enstrümanlara olan merakımla bazılarını bunalttığım, tüm soruları birden sorduğum yıllar, annemin sınıf arkadaşlarına nazım geçerdi benim, bunalsalar bile beni yanlarına alır, tüm enstrümanı söker (anladınız tabii ki, nefesli enstrümandı bunlar) her parçanın ne işe yaradığını anlatır, tekrar birleştirirlerdi. Öyle güzel anılarım var ki; anlatmaya bu sayfa yetmez. Sadece şunu diyeyim, gittiğim tüm konserlerin programlarını biriktirirdim, bu konserlerin bir 10 yılını ciltletmişim, dolaplarımı elden geçirirken buldum, yüzüme nasıl bir gülümseme oturdu, anlatamam. Kimler gelmiş İstanbula, kimler konser vermiş, hangi şeflerle çalışmışız, hangi eserleri çalmışız, o nedenle bu orkestranın geçmişindeki başarı çok önemli, herkes bilmeli, program notlarına bakınca insan heyecanlanıyor.

İDSO aslında bir ekoldür, okuldur, yetiştirdiği üyeleriyle tüm ülke orkestralarını besler, buna rağmen üvey evlat muamelesi görür. Böyle dememin nedeni, orkestramın 80 yıl sonra hala bir konser salonu yok. Opera ve Bale ile mümkün olduğunca paylaşarak prova yapıp, sonra da sahneye çıkıyorlar. Yok böyle bir şey, olmaz, olmamalı. 80 yıllık bir orkestra AKM de sığıntı gibi kalmamalı, Devlet Senfoni Orkestrası sıfatını verdiğiniz bir orkestranın sırf konserleri için ona ait bir Konser Salonu olmalı. Bir orkestranın kalitesini anlamak için onun tınısını duymak lazım, her orkestranın bir yansıma şekli vardır, tonlamadan, vurgudan anlarsınız hangi orkestra olduğunu, ancak İDSO için bu ülkemizde ve İstanbulda hiç bir zaman mümkün olamıyor, zira tam duymuyoruz orkestramızı ki, değerlendirelim. AKM’nin yeni düzeni hiç uygun değil, sesler farklı yerlerden geliyor, birleşmiyor, enstrüman gruplarını ayrı ayrı duyuyorsunuz, halbuki tüm sesleri bütün olarak duymalısınız. Hele solistli eserlerde nuans gereken yerlerde solisti duymuyorsunuz bile. Bunun gibi daha bir çok konu var, yıllardır yazdığım, ama sonuç sıfır, hiç bir değişiklik olmuyor, sadece “çok haklısınız Zerhan hanım” nokta. Ben orkestram turneye çıktığında çok memnun oluyorum, çünki orkestra üyeleri de aslında ne denli iyi olduklarını, iyi çaldıklarını, birbirini duyduklarını hissediyorlar, daha bir özgüven kazanıyorlar, daha sık turneye çıkmalılar. Özetle bir orkestraya yapılacak en büyük kötülük ona akustiği bozuk salonlarda konser verdirtmek. Tüm bunlara rağmen
İDSO çabuk adapte olabilen bir yapıya sahip, şöyle ki; AKM kapanınca yıllarca orada burada çalıştılar, basık tavanlı salonlarda prova yaptılar, eseri basık tavanlı salonda çalışırken enstrüman sesinin ayarı başka, büyük salona geçince ayarı başka, prova salonunda yüksek gelen ses, büyük salonda kayboluyor, hadi bakalım son anda, son provada büyük salona göre kendini ayarla. Bunu her seferinde, gerçekten başardı İDSO müzisyenleri, çok saygı duyuyorum. Bunun dışında, ülke genelinde her yeni kurulan orkestraya eleman verdi İDSO ve hala da bu orkestraları beslemeye devam ediyor. AKM’nin salonu, adı üstünde Opera Salonu, yani konser salonu değil, bunun yanısıra yan binada Tiyatro Salonu yapmışlar, gerek gördüklerinde orkestrayı oraya atıveriyorlar, orası da Tiyatro Salonu, Konser Salonu değil, bir başka deyişle neresinden tutsan bozuk, çok yazık. Bu denli bilinçsizce davranışlarla bir Kuruma zarar vermek de ayrıca çok çirkin. Şu koca İstanbulda, imkanı olan Holdingler, Müzikseverler, Kurumlar bir türlü bir araya gelip Belediyeden bir arsa tayin etmesini isteyip, üzerine hep birlikte gerçek anlamda, akustiği, sahnesi, kulisi ve tüm kompleks olarak bir Konser Salonu inşa edemiyorlar, neden acaba, çok merak ediyorum. Menfaatler mi çatışıyor, parası olan “benim adım geçsin” mi diyor, bilemiyorum ve anlamıyorum. Halbuki bir binaya bakıp “bunu biz hep birlikte yaptık” duygusunu yaşamak öyle güzel ki! 12 Aralık, neredeyse tüm kadro İDSO’muzun sahnede olduğu eserler içeriyordu, Cemal Reşit Rey’in eseri olmayan bir program düşünülemezdi, çok iyi düşünmüşler; İstanbul şehrini de Fazıl Say’ın notalarında duyduk, evet şehrin sesini duyduk o gece, suyun sahile vuruşunu, vapurlarını, martılarını, sokaklarındaki sesleri duyduk, iyi ki İstanbulluyuz dedik. Cemal Reşit Rey de bize bizi hatırlattı, unutuyoruz zira ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi vs. Diyeceğim şu ki, 80 senenin 71 yılını, tüm yaşadıkları gelişmeleri izleyerek geçiren bir Dinleyici olarak İDSO orkestram ile övünüyor, gururlanıyor ve bunu göğsümü gere gere paylaşıyorum. Hele 12 Aralıkta şef Murat Cem Orhan yönetimindeki tüm orkestradan yansıyan coşkuyu, heyecanı, pırıltıyı görünce daha bir içim cız etti, bu müzisyenler en iyisini hak ediyorlar, hadi verelim onlara hak ettiklerini ve yüzlerindeki gülüş, kendileri ile övünüş hep devam edebilsin. Tüm İDSO ailemi sevgiyle kucaklıyorum.

Sayfa düzeni: Tenise Yalçın/tenise.yalcin@gmail.com – Haber İçerik: Zerhan Gökpınar sosyal medya sayfasın izin alınarak yayınlanmıştır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir