Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü, oyun eleştirisi: Tevfik Yalçın

Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü
Oyun eleştirisi
Tevfik Yalçın
Eşkişehir B Belediyesi
Şehir Tiyatrosu
Oyunu 1 mart 2014 Saat:20.00
Cevahir Sahnesinde izledim
İstanbul
 
“Akıllı insan; bilinen bir sonucu yinelediği zaman, aynı sonucun çıkacağını bilir. Bir deli; sonucu bilinen bir deneyi yinelediğinde, her defasında farklı bir sonuç bekler…”  Bu anlatılanlar bir halk görüşü olarak söylenebilir. Ben, sen, o, kısaca biz; akıllı insanlar grubu; akıllı-akılsız ya da delilere karşı bir görüşümüz, ayırt etme ölçümüz vardır. Bu konuda tıp bilimi de bizim yanımızdadır. Ya “deliler” onlar bize nasıl bakarlar? Bizim için ne derler?

Genel olarak:
“Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyununun yazarı Dari Fo’nun; yazdığı oyuna neden böyle bir ad verdiğini merak etmişimdir. Ayrıca bir anarşist ölüyorsa; neden kaza sonucu ölsün ki? İşimiz anarşi olmadığı için de oyunu izlemeden, bu konunun aydınlanmayacağını bilerek ve ümit ederek bu oyunu bir yerde kıstırıp, seyredeceğimi hep düşlemişimdir. Yine de bu oyunun adı; beni “Bir seyircinin kaza sonucu eleştirmen oluşu” görüşüne götürüp, yazdıklarımı sorgulamama yöneltmiştir. Oyunun adında var olan o “vahşi” mizahın, benim yaşantımda da olmasından korkarak; “ yahu gerçekten ben ne yapıyorum!?” sorusunun kapısına dek götürmektedir…

Dari Fo; yaşamı incelendiğinde; O, Mollier, William Shakspeare, Anton Çehov, Bertold Brecht  ve diğer tüm büyük tiyatro değerleri gibi; oyuncu, tiyatro sahibi, tiyatro yöneticisi ve oyun yazarı olarak insanların önünü aydınlatan tiyatro sanatçıları grubu içindedir. Burada kısaca Daro Fo’nun yaşam öyküsüne bakmakta yarar vardır.

Dario Fo yaşam öyküsü:
“İtalyan oyun yazarı, yönetmen, mim oyuncusu ve tiyatro yöneticisi. Gösterileri güncel sorunlardan kaynaklandığı için tiyatro karikatürcüsü, toplumsal ajitatör ve radikal palyaço olarak da nitelenmiştir. Önceleri küçük kabare ve tiyatrolar için yergili revüler yazımında bir metin yazarına yardım etti. Oyuncu Franca Rame ile evlendikten sonra 1959'da karısıyla birlikte Dario Fo- France Rame Topluluğu'nu kurdu. İkili "Canzonissima" adlı televizyon programında sundukları komik skeçlerle kısa sürede tanındı. Zamanla siyasal bir ajit-prop tiyatrosu geliştirdiler. Çoğu kez küfürlü ve açık saçık da olsa oyunları temelde commedia dell'arte geleneğine dayanıyordu ve Fo'nun deyişiyle "resmi olmayan solculuk"la kaynaşmıştı. Fo ve Rame 1968'de İtalyan Komünist Partisi'yle bağları olan Yeni Sahne adlı bir başka topluluk kurdular. 1970'te ise Halk Tiyatrosu Topluluğu ile fabrika, park, spor alanı gibi halkın toplu olarak bulunduğu yerleri dolaşmaya başladılar. Morte Accidentale di un anarchico (1974; Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü, 1990) ve Non si paga, non si paga! (1974; Ödemiyoruz, Ödeyemeyeceğiz!) gibi oyunları çok tutuldu. Bir oyuncu olarak Fo en çok, tek başına bir yetenek gösterisi yaptığı Mistero Buffo'daki (1973) rolüyle tanındı. Her izleyici topluluğu önünde değişecek kadar güncelliğe dayanan bu yapıt ortaçağ gizem oyunlarının çağdaş bir uyarlamasıdır. Daro Fo 1997 yılında Nobel Ödülü aldı. ” (*)

 
Bilindiği gibi her yıl sanatçı ve sanatseverlerce heyecanla beklenen 27 Mart Dünya Tiyatro Bildirisini 2013 yılında Dario Fo yazmıştır. Bu bildiri; onun tiyatroya bakışı açısından önemli ve günceldir.

“27 Mart 2013 Dünya Tiyatrolar Günü Uluslararası Bildirisi” (**)

Dario Fo
Uzun yıllar önce iktidar, varlıklarından rahatsızlık duyduğu Commedia dell’Arte oyuncularını sınır dışı etme kararı aldı.

Bu durum günümüzde hala oyuncuların ve tiyatro topluluklarının sahne, salon ve seyirci bulmakta güçlük çekmesine neden oluyor. Bunun nedeni kriz.
 
Gücü elinde bulunduranlar yani iktidar; artık, ironik ve alaycı yöntemlerle kendilerini ifade etmeye çalışanları denetlemek gibi sorunlarla ilgilenmiyorlar. Çünkü biliyorlar ki; oyuncular ne oyunlarını sergileyebilecek bir yere ne de seslenebilecekleri bir halka sahipler. Diğer yandan Rönesans boyunca İtalya’da ciddi bir seyirci kitlesine sahip olan Commedianti’yi elinde tutmak için iktidar sahiplerinin büyük bir çaba sarf etmesi gerekiyordu.
 
Commedia dell’Arte oyuncularının ülkeden büyük göçünün tiyatro mekânlarının boşaltılmasının emredildiği karşı reformasyon yüzyılında olduğu bilinmektedir. Bu tiyatro mekânlarının birçoğu Roma’da bulunuyordu ve iktidar tarafından şehrin kutsal yapısını bozduğu savunuluyordu. 1697 yılında Papa 12.Innocent burjuvazinin daha tutucu kesiminin ve ruhban sınıfının önde gelenlerinin ısrarlı baskılarına dayanamayarak en açık saçık oyunların sergilendiğini iddia ettikleri Tordinona tiyatrosunun yıkılmasını buyurdu.
 
Karşı reformasyon sürecinde İtalya’nın kuzeyinde söz sahibi olan Carlo Borromeo kendisini ‘’Milano’nun Çocukları’’ dediği halkın günahlarından arınmasına adamıştı. Onun gözünde sanat ve tiyatronun arasında ciddi bir ayrım söz konusuydu. Sanatı; ruhsal eğitimin en yüksek hali olarak tanımlarken tiyatroyu; kâfirliğin saygısızlığın ve kibirin dışa vurumu olarak görüyordu. İşbirlikçilerine yazdığı bir mektupta görüşlerini şöyle dile getiriyordu: ‘’Amacımız bu zararlı otun kökünü kurutmak. Bu rezil cümleleri yakmak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Bunları insanların hafızasından silmeye çalıştık. Aynı zamanda bu yazıları baskıya döküp yaymaya çalışanların da peşine düştük. Ancak durum gösteriyor ki biz daha tam uyanmadan şeytan yepyeni kurnazlıklarıyla karşımıza çıkıyor. Gözün gördüğü, bu kitaplarda okunanlardan ne kadar çok ruhun derinliklerine işliyor.Ağızdan çıkan bir söz ve ona uyan hareket ergenlerin ve gencecik kızların beyinlerinde kitabın birindeki ölü bir sözcükten çok daha yıkıcı bir etkiye sahip. Bu sebeple bir an önce istenmeyen ruhlardan temizlendiğimiz gibi şehirlerimizi tiyatroyla ilgili herkesten kurtarmalıyız’’
 
Yani bilmeliyiz ki bu çıkmazlara karşı tek umudumuz, bizlere ve özellikle tiyatro sanatını öğrenmeye çalışan gençlerimize yöneltilen bu büyük dışlama kampanyasıdır.Tiyatroya gönül veren bu insanlardan doğacak yeni bir Commedianti diasporası, böyle bir baskının altında bile, kuşkusuz hayal edilmesi güç kazanımlar elde ederek yepyeni temsiller yaratacaktır.”

Çeviri: Oğuzhan Da
lgıç
evetbenim
 

Oyunun Konusu:
“Giüseppe Pinelli; İtalyan Demiryolu işçisi bir anarşisttir. Piazza Fontana Katliamı olarak bilinen bir bombalama olayı sonrasında sorgulanmak üzere gözaltına alınır. Milano Polis Merkezinde bir pencereden “söylenene göre kaza sonucu” düşerek (15 Aralık 1969) ölür. Pinelli’nin bir cinayete Kurban gittiği ve bombalama katliamında provakotör güvenlik ve istihbarat ajanlarının rol aldığı gerekçesiyle olay kovuşturulur.

Oyunda Sahne bir karakoldur. Karakola getirilen kişiye suçlu olduğu hemen kabul ettirilecek, sorgulama sonucunda resmi evrak düzenlenecek ve bu iş böylece bitecektir. Sorguda; benzer karakollarda olan korkutma, sindirme, yola getirme yöntemleri evrensel boyutta vardır ama bizde olduğu gibi bilgi sayar, sahte CD, hard disk, gizli tanık, cep telefonuna sahte adres yükleme gibi bu günün teknolojisi yoktur. İki masa, iki daktilo, dosya, kağıt, kelepçe, polis oldukları dünyanın her yerinde belli olan siviller…

Oyun, bu soruşturma doğrultusunda; becerikli ve özgüvenleri yüksek karakoldaki polis müdürü, komiser ve polisler tarafından çözülmeye çalışılır ama çözülemez… Neden çözülemez?

Çünkü karakola getirdikleri suçlu adayı “Deli”, bizim bildiğimiz “akıllının delisi” değil, “delinin akıllısıdır”. Normal, ortalama karakol aklı ve hukuk bilgisi bu deliyi sorgulamak için yeterli değildir. Bu delinin bir seyyar satıcı donanımıyla; büyük tahta bavulunda her türlü araç gereç makyaj malzemesi vardır. Girdiği her tip için uygun görünüm ve araç-gerece sahiptir. Deli, sorgulanması sırasında “delinin akıllısını”, Padova Üniversitesi’nde bilim adamı, İçişleri Bakanlığından gelmiş bir yüksek düzey denetleme görevlisi tiplerine sokarak; karakoldakilerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynar…

Yaratıcı Kadro:
Yazan: Dario Fo, Çeviren: Füsün Demirel, Yöneten: İlham Yazar
Dekor Tasarım: Murat Gülmez, Kostüm Tasarım: Tülay Kale Yılmaz, Işık Tasarım:  Zeynel Işık, Koreograf:  Emre Onuk, Yönetmen Trd. H. Tolga Tümer, Reji Asistanı: Sibel Arıca Balcı,Çisem Erdoğan, Sahne Amiri: Bade Balkanlı, Afiş Broşür Tasarım: İlkay Azizleroğlu Öncü, Işık Kumanda: Halil Özcan, Ses Kumanda: Cemal Öztürk, Kuaför: Serkan Kalan, Terzi: Belgin Küçükdürüm, Sahne Makinistleri: Hasan Tunel, Ahmet Hanay, Rahmi Sarıoğlu.

Oynayanlar:
Deli: Ali Eyidoğan
Emniyet Müdürü: Devrim Özder Akın
Komiser Bertozzo: H. Tolga Tümer
Gazeteci: Mahide Yumbul
Komiser Calabresi: M. Alp Sunaoğlu
Polis Memuru: Atilla Savumlu

 Yönetmen İlham Yazar:
  “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyunu sahnelenirken, Yönetmen İlham Yazar; oyunun komedi olma unsurundan, dinamik oyun yaklaşımından, oyunun takım oyunu olması kuralından ödün vermemiş. Sahnedeki hızlı ve kesintisiz takım oyununa; perdenin açılmasıyla birlikte hızlı, tempolu uvertür müziğini(***), perde önünde bir orkestra şefi becerisinde “deli” ye yönettirirken; seyircinin de dikkat ve izleme temposunu da oyunun dinamizmine doğru çekmiş. Giriş müziğini, seyircinin önce kendisini bir klasik müzik konserindeymiş rahatlığıyla izlemesine izin vermiş, daha sonra orkestra şefi “deli”nin müziği yönetirken sapıtmasıyla seyirciyi oyuna çekmiş. Oyunun genel mesajı içinde taraf tutmadan ve seyirciye” Bu bizde de var! Gördünüz mü?” söylemini; seyircinin kendisinin keşfetmesine bırakmış. Var olan şiddet sahnelerinin büyüsüne ve kolaylığına sığınmadan; tüm o dehşet sahnelerinde sahnede ışık karartmasıyla oyunun dışında tutmasını sağlamış. Oyunun dağılma noktasına geldiği yerlerde; dansı ve müziği devreye sokarak ve bu güzelliğe seyirciyi de katarak; oyunun basit bir polisiye oyun olmasına izin vermemiş. Oyuncuların ellerinde ukulele gitarlarla hep birlikte çalıp söyledikleri işçi marşı sahneleri çok başarılıydı. Oyunun baş karakteri olan “deli”nin bunaltıcı diyaloglarını yumuşatmak için küçük ilizyon süslemeleriyle oyuncuya destek olmuş, seyircinin şaşkınlığını oyunun devamı için avantaj olarak kullanmış. İlham Yazar, oyunun tümünde ve her sahnede görünmeden, hızlı bir tempoda oynanan bu oyunda; oyuncuların yanında olması ve oyuncuların bu desteği hissetmeleri; takım oyunundaki en büyük katkıdır diyebiliriz. Oyunun yönetmeni İlham Yazar, ortaya koyduğu oyun yönetimiyle çok başarılıydı. Bir değer olarak ortaya çıkan yönetmen İlham Yazar’ı kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.

Deli: Ali Eyidoğan:
Oyunun başlangıcındaki giriş müziğini yönetmedeki orkestra şefliğini, oyunun içinde de başarıyla sürdürdü. Seyirciler için ilk kez gördükleri bir sanatçıyı; önemli rollerde görmeleri, oyuncuyu hemen kabul etmeleri genellikle zordur. Bu noktada avantaj ve teslim alma oyuncunun elindedir ve seyircinin bir karara varması için oyuncuyu pür dikkatle izlemesi gerekir. Sahneyi kullanmadaki başarısı, tiplemelerdeki özgün yaklaşımı, oyunun temposunu sürekli kontrol etmesi ve oynadığı karakteri dışa çıkarmadaki becerisi için söylenecek söz: Ali Eyidoğan bu rol için ruhsal ve beyinsel olarak çalışmalarını en üst düzeyde yapmış bir oyuncu olarak görüldü. Öylesine sinir bozucu düzeyde başarılıydı ki  “ olmaz ki kardeşim! Bu kadar da güzel oynanmaz ki…” demek gereğini duyabilirdiniz. Seyirci koltuğundan bakıldığında; Ali Eyidoğan, özel, her yönetmenin istediği ve her oyuncunun sahnede birlikte olacağı bir oyuncu olarak çok başarılıydı. Tüm içtenliğimle kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

Emniyet Müdürü: Devrim Özder Akın
Sahnede Emniyet Müdürü duruşunu hiç yadırgamadık. Gücünün bilincinde, üst düzeylerle iyi ilişkiler içinde, karakolda işlerin rutin ama istediği gibi sonuçlanacağını bilen, farklı olduğuna inanan ve çevresini inandıran bir karakteri çok iyi ortaya koydu. Bu rolde özel fiziğini çok iyi kullandı. Rolü gereği her an oyunun dışına çıkabilirdi. Sürekli oyunda kalarak; iyi bir oyunculuk örneği verdi, başarılıydı.

Komiser Bertozzo: H. Tolga Tümer
Sahnede; polis gibi polisti. Polis olmak için rol yapması gerekmeyebilirdi. Kurallara bağlılığı, oyunun temposunda iniş ve çıkışlarda çok önemliydi. Rolüyle sahnede tam bir görev adamıydı, başarılıydı.

Gazeteci: Mahide Yumbul
Oyundaki tek kadın oyuncu olarak, oyunun sonlarına doğru sahneye girmesi, rolünün diğer rollerle organik bağı olmaması sonuc
u; gerektiği kadar oyundaydı. Oyunda “Deli” ye mesafeli yaklaşması çok mu gerekliydi? Bunu bir düşünmek gerekiyor. Başarılıydı.

Komiser Calabresi: M. Alp Sunaoğlu
Oyuncu kadrosu oluşturulurken; tiplerin farklılıklarına dikkat edilmesi; oyunun yatay dağılımında oldukça önemli bir “inandırıcılık” sağlamış olması övgüye değerdi. M.Alp Sunaoğlu, oyunculuğunda kapalı oyunu seçti. Kararlı kararsızlığı; yetersizlik gibi görülse de oyunun yön değiştirmesinde önemli bir görevi vardı. Oyuncudan çok tam bir sivil polis gibiydi. Bu oynayış biçimini çok beğendim.  Kutluyorum.

Polis Memuru: Atilla Savumlu
Oyunun bir komedi olduğunun bilincinde, oyunculuk adına gereksiz riskler almadan, görev adamı olarak rolünü başarıyla yaptı. Biz onu sahnede; bir saatin yelkovanı gibi izledik, her harekete geçişte; yeni bir olayın olacağına inanarak seyrettik. Resmi üniforma ile o uzun saçlarını bağdaştırmakta zorlansak da; Ülke İtalya ve karşımızdaki bir İtalyan Polis memuruydu, böyle düşündük. Başarılıydı, kutluyorum.

Müzik ve Dramaturg:
“Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” oyununda; müzik, ana unsurlardan birisi. Giriş müziği, İşçi Marşı Müziği ve sesiz müzik olan sahneler… Bu müzikleri kim seçti, kim oyunun içinde yer almasını sağladı; o yok. Olmalı mı? Bana göre olmalıydı…

Dramaturg:
Oyunumuzda olmayanlardan biri de “dramaturg”. Şimdi burada; Ülkemizde bir Dario Fo uzmanı sayılan, onunla birlikte çalışmış ve oyunu İtalyancadan çevirmiş Füsun Demirel varken dramaturga ne gerek var? Var. Şunun için var: Dramaturgluk bir yüksek öğrenimini gerektiren, dün çok zor bulunan, bu gün ise sanat konusunda öğretim yapan okullarda yetiştirilen önemli görev adamlarıdır. Onlar “köfteyi ekmeğin arasına koyup, oyuncuya replik olarak yediren insanlar” değildir. Onlar gelecekte ses-söz ve diğer unsurlar dikkate alındığında Sahne Mühendisleri olacaklardır.

Dekor-Kostüm-ışık:
Oyunun alt yapısında emeği geçenleri kutluyorum. Dekor, kostüm ve ışık; oyuna yaptığı katkılar nedeniyle övgüyü hak ediyor.  Tüm içtenliğimle kutluyorum.

Sonuç:
Bir Toplum; Adaletin önüne hukuku koyuyorsa ve hukukta da evrensel hukuk kurallarının dışına çıkıp; bana göre hukuk anlayışını benimsiyorsa; o toplumda “Adalet mülkün temelidir” özdeyişinde ne mülk kalır, ne adalet ve ne de insan. İtalyan yazar Daro Fo’nun oyunu “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü”nü izlerken, oyunun özgül ağırlığının ne denli Türkiye’de yaşadığımız olaylara benzediğini görmek; beni şaşırtmadı. İnsanlığın evrensel boyuttaki temel sorunlarının her yerde aynı senaryo, aynı benzer inanç, görüş ve kural dışılıkla oluştuğunu görmek gerçeğini, bu gün yalın olarak bizlere tiyatro verebiliyorsa; düşündürüyorsa: Yaşasın Tiyatro!…

Saygılarımla,

Tevfik Yalçın
10 Mart 2014 İstanbul
evetbenim@gmail.com
www.evetbenim.com

(*) evetbenim.com sanat  sitesi
(**)evetbenim.com sanat  sitesi
(***) üvertür müzik: La Fille Mal Gardee bale Topluluğunun "Dance Of The Cock And Hens" adlı kompozisyonu. Eser topluluğun kendisine aittir., bilgi:: İlkay Altıntaş.
Oyunda söylenen marş: Avustueya İşçi Marşı

Dramaturg Nedir, Ne iş Yapar
Dramaturg
Kökence drama yazarı ve sahneye koyucu anlamına gelen Dramaturg, Lessing’in Hamburgischer Dramaturgie yapıtından sonra tiyatronun ortak yönetimcisi, edebi danışmanı ve sanat yöneticisi anlamında gelişmiştir.Günümüzde Dramaturg’un işlevleri (tiyatro kuramlarına bağlı olarak) çok çeşitlilik göstermektedir; bu işlevler şöyle sıralanabilir:
Oyun okumak ve oyun seçmek
Oyun dağarcığı politikasını saptayarak araştırmalara dayalı bir oyun dağarcığı hazırlamak
Oyunları çözümsel olarak incelemek, irdelemek, çevirmek, anlamını açığa kavuşturacak raporlar hazırlamak
Oyunun yorumunu saptamak
Sahneye koyucu ve sahne tasarımcısıyla işbirliği içinde oyunu sahneye hazırlayıp aktarmak
Rol dağılımında, yardımcı malzeme sağlamada, metin çözümünde, oyunun gerçekleştirilmesine danışmanlık yapmak
Tiyatronun genel eğitim etkinliğiyle ve oyun dağarıyla ilgili toplantılar, tartışma ve konuşmalar, seminerler ve kurslar düzenlemek
Program dergisi yanısıra, gerekli yayınları üstlenmek
Oyun yazarları ve yayınevleriyle ilişkileri işletmek; ilgili medyaları bilgilendirmek
Tiyatroyu kamuoyuna karşı temsil etmek
Dramaturg, uygulamalı dramaturji yürütebileceği gibi, yapımsal dramaturji de yürütebilir. Drama edebiyatı ve estetik kuramların incelenmesi, oyun planının hazırlanması, tiyatro politikasının saptanması, vb. uygulamalı dramaturji çalışmalarına girer. Yapımsal dramaturji, başlıcalıkla Brecht’in Dramaturg anlayışıyla önem kazanmıştır; oyunlarının sahnelenmesini dramaturjik çalışmayla içiçe yürüten Brecht, uygulamalı dramaturji ile yapımsal dramaturjiyi birleştirmiş, tiyatronun toplumsal işlevi ile estetik değerini bütünleştirmeye çalışmıştır. Bütün sahne sanatçılarının katılımıyla gerçekleştirilen sahneleme anlayışı, günümüzde, yapımsal dramaturjinin başlıca özelliğini, Dramaturg’un yaratıcı işlevini ortaya koymaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir