ESKİCİ DÜKKANI ORHAN KEMAL Oyun İBB Şehir Tiyatroları

Logo İst.Şehir Tiyatroları

ESKİCİ DÜKKANI

ibb Şehir Tiyatroları 2009

Eskici Oyunu: Yazar; Orhan Kemal, Yöneten Ergün Işıldar,İBB Şehir Tiyatroları 2009

11 Şubat 2009

Orhan Kemal’in “Eskici Dükkânı” Yeniden Sahnede…

Türk edebiyatının ünlü öykü ve roman yazarı Orhan Kemal’in, Eskici ve Oğulları adlı romanından sahneye uyarlanan “Eskici Dükkânı”, yeniden İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izleyicisiyle buluşuyor.

“Eskici Dükkânı”nda; ırgatlık ve el işçiliğinden makineleşmeye doğru yol alan o dönemin Türkiyesi’nde, gittikçe yoksullaşan bir ailedeki kuşak çatışmaları gösterilirken; küçük insanların büyük umutlarla yürüyen yaşamları anlatılıyor. Çukurova’ya pamuk toplamaya giden büyük oğul ile karısının peşine düşen Topal Eskici ve ailesi, hayatın sert gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalırlar.

Ergün Işıldar’ın yönettiği Eskici Dükkânı’nın dekor tasarımı Rıfkı Demirelli; kostüm tasarımı ise Gamze Kuş imzası taşıyor. Oyunda, Metin Çekmez, Ş.Ayşin Atav, Özgür Kaymak Tanık, Mehmet Avdan, Tolga Yeter, Sibel Topaloğlu, Caner Bilginer, Emre Narcı, Dinçer Çekmez, Nagehan Erbaşı, Ergun Üğlü, Şevket Avşar, Hakan Güner, Haşmet Zeybek, Mert Turak, İbrahim Şirin, Caner Çandarlı, Zeki Yıldırım, Göksel Arslan, Özge O’Neill rol alıyor.

Eskici Oyunu: Yazar; Orhan Kemal, Yöneten Ergün Işıldar,İBB Şehir Tiyatroları 2009

İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, ilk kez 4 Ekim 2006 tarihinde izleyicisiyle buluşan Eskici Dükkânı, 11 Şubat 2009 Çarşamba günü Kâğıthane Sadabad Sahnesi’nde izleyicisini yeniden selamlayacak…

İyi seyirler…

Eskici Oyunu: Yazar; Orhan Kemal, Yöneten Ergün Işıldar,İBB Şehir Tiyatroları 2009

 

ESKİCİ DÜKKÂNI

Yazan: Orhan Kemal
Yöneten: Ergün Işıldar
Dekor Tasarımı: Rıfkı Demirelli
Kostüm Tasarımı: Gamze Kuş
Işık Tasarımı: Özcan Çelik
Efekt Tasarımı: Levent Akman

OYUNCULAR
Topal Eskici: Metin Çekmez
Topal’ın Karısı: S.Ayşin Atav
Topal’ın Kızı: Özgür Kaymak Tanık
Büyükoğul: Mehmet Avdan
Küçükoğul: Tolga Yeter
Gelin: Sibel Topaloğlu
66 Ziya-Berber: Şevket Avşar
Kasap: Hakan Güner
Kahveci: Caner Çandarlı
Manav: Haşmet Zeybek
Irgatbaşı: İbrahim Şirin
Ünal: Mert Turak
Göçmen: Zeki Yıldırım
Memur: Göksel Arslan
Şampiyon: Caner Bilginer
Genç Doktor: Emre Narcı
Duvarcı Celal: Dinçer Çekmez
1.Yabancı: Özge O’neill
2.Yabancı: Ergun Üğlü
Yeni Gelin: Nagehan Erbaşı

Sanat Teknik Müdürü: S. Volkan Sağırosmanoğlu
Dekor Tasarım Yardımcısı: Nevin Sağırosmanoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Caner Bilginer
Asistan:Nagehan Erbaşı
Işık Uygulama: Mustafa Türkoğlu
Efekt Uygulama: Hidayet Öztürk
Sahne Teknisyenleri: Zeki Küçük-Fikri Bayram
Aksesuar Sorumluları: Süleyman Çetiner-Haşim Demir
Sahne Terzileri: Nuran Duman-Ahmet Söylemez
Kuaför: Karaşahin Damar
Fotoğraflar: Nesrin Kadıoğlu

Orhan Kemal (1914 - 1970)
 ORHAN KEMAL (1914 -1970)

ORHAN KEMAL’ İN HAYATI
15.09.1914 – 02.06.1970

Roman ve öyküleriyle çağdaş Türk edebiyatında özgün bir yeri olan Orhan Kemal, toplumsal yaşamımızın değişim dönemlerini gerçekçi bir biçimde yapıtlarında dile getirmiştir. Aydınlık gerçekçi bakışıyla insan-toplum ilişkilerini ustalıkla yansıtmıştır. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde birinci B.M.M.’de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920’de Vekiller Heyeti’nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı kuran Abdülkadir Kemali Bey’dir. Orhan Kemal’in o günlere ait izlenimleri Baba Evi’nde söyle yer alır: “Ama ben babamı asıl ‘fırka’ mücadelelerinde tanıdım. Yine böyle günlerdi… Nutuk söyleyenleri niçin alkışladıklarını çok defa bilmeyen sokaklar dolusu insanın kinle, küfür şimşekleriyle yüklü kalabalığı. Kalabalık, kalabalık, hep kalabalık. Aynı parkelere basan iskarpinli, çarıklı veya yalınayakların mahşeri hatırlatan, insanı coşturan müthiş kalabalığı.

Dar bir sokakta, karşılıklı iki konak hatırlıyorum. Becerikli ilkokul öğrencilerinin yaptıkları mukavva konakları hatırlatan bu cumbalı, kafesli, çıkıntılı, tahta saçakları dantela gibi işlemeli konaklardan birisi bizim. Burası aynı zamanda babamın ‘Fırka’ binasıydı. Alt kat ağır, beyaz taşlarla döşeliydi. Ben bu alt kattan çok korkardım.”

Partisinin kapatılması üzerine 1931’de Suriye’ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son sınıftaki öğrenimini yarım bıraktı. Ailece Beyrut’tadırlar: “Beyrut’ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb’ası olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı. Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın lira sermayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı. Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri Süreyya adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi’yle ben de lokantanın garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık. On yedi yaşındaydım ve hayatımın bu tarzından çok memnundum. Memleket, futbol, Cin Memet ve ötekiler silinmişti. Ortalık yeni yeni ağarmaya başlarken, Niyazi’yle birlikte evden çıkardık. O saatte Beyrut’un yeşil tramvayları bile seyrek işlerdi. Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az uyuyan, kadınlı erkekli çoluklu çocuklu kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı. Aralarına katılırdık… Tıpkı onlar gibi, ceketlerimiz omuzlarımızda, onların bastıkları parkelere basmak gururu içinde, iş-güç sahibi insanlardık.”

Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak girdi: “Vazifem, kağıt kesme makinesinde kol çevirmekti. Vişne çürüğü fesini daima sol kaşına doğru yıkan ustamsa, zayıf, uzun boylu, dehşetli şakacıydı. Herkese takılır, sık sık kahkahalar atardı. (…) Herkesten evvel işbaşı yapıyor, makinenin bir kenarına ilişiyor, evden getirdiğim esmer somunumu birkaç zeytinle yiyordum. Çok geçmeden öteki işçilerle mürettipler de geliyorlardı ve derhal iş başlıyordu.” Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan’da kaldı. 1932’de Türkiye’ye dönünce, Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, katiplik, ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937’de evlendi. Nisan 1938’de kızı Yıldız doğdu. Aynı günlerde Niğde’de askerlik görevine başladı. Burada, “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik” suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939’da beş yıla hüküm giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanıştı. O tanışma anını anılarında şöyle dile getirir, Orhan Kemal: “Müdürün oda kapısında çevik bir gıcırtı, kapı açıldı. Nefesimi kesmiş, gözlerimi kısmışım..Bir heykel sükunu içinde, azametli bir mermer heykel bekliyorum… Bir an yüzyüze geliyoruz, sonra gözgöze..Mavi mavi gülüyordu. Bu gülüş muhakkak ki bir çocuğu hatırlatıyor..Temiz, taze, sıhhatli ve dost! Bir lahza şaşkın, bekledi. Galiba ne yapması lazım geldiğini ölçtü, yahut tanış bir yüz arandı..Sonra gözüne Necati ilişti herhalde, ona doğru yürümeğe hazırlanırken, Necati ona koştu ve beni tanıttı.El sıkıştık. Ayaklarının topuklarını, hazır oldaki bir er gibi birleştirerek, kendisini teşrifata zorladığı aşikar bir tarzda ciddileşmeye çalışarak: -Ben Nazım Hikmet! Dedi.”

Bu tanışma, onun sanat yaşamının belirginleşmesinde bir dönüm noktası oldu: “Benimle inceden inceye uğraşıyordu. O kadar ki, ‘yarı aydın’lığımdan, yahut ‘küçük burjuva’lığımdan gelen ‘vıdıvıdıcı’ tabiatımla, birtakım huy ve telakkilerime varana kadar her şeyimle..”26 Eylül 1943’te tahliye olunca Adana’ya döndü. Karataş’ta toprak taşıma işinde bir ay amelelik yaptı. 14 Nisan 1944’te Devlet Demiryolları’nda “muvakkat hamal” olarak çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir Nakliyat Ambarı’nda iş buldu. Bir sure sonra bu işden de çıkarıldı. 13 Temmuz 1944’te oğlu Nazım doğdu.

1945 yılı yazında Kilis’e giderek, kalan 35 günlük askerlik görevini tamamladı. Çorum’a sürgüne gönderildi. Babasının, dönemin başbakanı Recep Peker’e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim 1946’da bırakıldı. Adana’ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. Aralık 1949`da 3. çocuğu Kemali doğdu. 17 Nisan 1950’de ailece İstanbul’a yerleşti. Bu göç serüvenini kendisi şöyle anlatmaktadır: “…Adeta itiliyordum İstanbul’a…Yazı işlerine baktığım, bu sayede kıt kanaat geçinmeye çalıştığım çeşitli derneklerdeki işlerime de şıp diye son verilmişti, iktidara yeni geçen Demokrat Parti’liler tarafından.. Sebep politik miydi:.. Yoksa benden açılacak yer ya da yerlere kendi partililerini mi kayıracaklardı bilmiyorum.. Verem Savaş Derneği, Bağ ve Bahçeler derneği, bir de o zaman ki adıyla Etibba Odası’ndan aldığım paraların toplamı, vergiler çıktıktan sonra ya 160 ya da 180 liraydı..Bu paradan da olmuştum..Bir de beni bir türlü İstanbul’a salıvermek istemeyen babam ölmüştü..” İstanbul’da geçimini yazarlıkla sağladı.Kasım 1957 de 4.çocuğu Işık doğdu. 7 Mart 1966’da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı. “Hücre çalışması ve komünizm propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. 7 Nisan’da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar Tiyatrosu’nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jubile düzenledi. Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James Baldwin birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; “suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı hususunda”ki rapor üzerine 13 Nisan 1966’de serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968’de bu davadan beraat etti.Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağırısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970’te öldü.

Edebi Yaşamı

Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali imzasıyla “Yedigün” ve “Yeni Mecmua”da çıktı. Bunları, hapisteyken “Yeni Ses”, “Ses”, “Yürüyüş” dergilerinde yayımladıkları izledi. Nazım Hikmet’in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan “Balık” 1940’ta “Yeni Edebiyat” gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede yayımladı. Bunları, 1942’de ve 1943’lerde, Orhan Kemal imzasıyla “Yürüyüş” ve “İkdam” gazeteleri ile “Yurt ve Dünya” dergisinde çıkan öyküleri izledi. Bu yıllarda şiirlerini de yayımlamakla birlikte, asıl çalışmalarını öyküye yöneltti. Öyküleri “Varlık”, “Gün”, “Yığın”, “Seçilmiş Hikayeler”, “Yaprak”, “Yeni Başdan”, “Yeditepe”, “Beraber” gibi dergilerde yayımlanırken; birçok romanı da “Vatan”, “Dünya”, “Ulus”, “Son Havadis” ve “Cumhuriyet” gazetelerinde tefrika edildi.

Kardeş Payı ile 1958, Önce Ekmek’ le de 1969 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı; yine Önce Ekmek kitabıyla 1969 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazandıÖykü ve romanlarının yanı sıra film senaryoları yazdı. 72. Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunları çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. 72. Koğuş oyunuyla 1967’de Ankara Sanat Severler Derneği’nce en iyi oyun yazarı seçildi.

İlki 1972’de verilen (Yılmaz Güney , Boynu Bükük Öldüler ), her yıl yazarın ölüm yıldönümünde verilmek üzere, konulan “Orhan Kemal Roman Armağanı” ailesi tarafından düzenlendi.

Yapıtları

Öykü: Ekmek Kavgası, 1949; Sarhoşlar, 1951; Çamaşırcının kızı, 1952; 72.Koğuş, 1954; Grev, 1954; Arka Sokak, 1956; Kardeş Payı, 1957; Babil Kulesi, 1957; Dünyada Harp Vardı, 1963; Mahalle Kavgası, 1963; İşsiz, 1966; Önce Ekmek, 1968; Küçükler ve Büyükler, (ö.s.), 1971. Ayrıca öykülerinden yapılan derlemeler Bilgi Yayınevi’nce dört cilt olarak yayınlandı: I. Yağmur Yüklü Bulutlar, 1974; II. Kırmızı Küpeler, 1974; III. Oyuncu Kadın, 1975; IV. Serseri Milyoner/İki Damla Gözyaşı, 1976. Arslan Tomson, (ö.s.), 1976; İnci’nin Maceraları, (ö.s.), 1979.

Roman: Baba Evi, 1949; Avare Yıllar, 1950; Murtaza, 1952; Cemile, 1952; Bereketli Topraklar Üzerinde, 1954; Suçlu, 1957; Devlet kuşu, 1958; Vukuat Var, 1958; Gavurun kızı, 1959; Küçücük, 1960; Dünya Evi, 1960; El Kızı, 1960; Hanımın Çiftliği, 1961; Eskici ve Oğulları, 1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970); Gurbet Kuşları, 1962; Sokakların Çocuğu, 1963; Kanlı Topraklar, 1963; Bir Filiz Vardı, 1965; Müfettişler Müfettişi, 1966; Yalancı Dünya, 1966; Evlerden Biri, 1966; Arkadaş Islıkları, 1968; Sokaklardan Bir Kız, 1968; Üç Kağıtçı, 1969; Kötü Yol, 1969; Kaçak, (ö.s.) 1970; Tersine Dünya, (ö.s.) 1986.

Oyun: İspinozlar, 1965; 72. Koğuş, 1967. Anı: Nazım Hikmet’le Üç buçuk Yıl, 1965. İnceleme: Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar, 1963. Röportaj: İstanbul’dan Çizgiler, (ö.s.) 1971.

Orhan Kemal, yapıtları (İbb Şehir Tiyatroları)

Türk romancısı ve hikayecisi (Ceyhan 1914-Bulgaristan 1970). Konularını yoksul insanların hayatından alarak toplumcu anlayışla eser verdi. Başlıca eserleri: Hikayeleri: Ekmek Kavgası (1943); Sarhoşlar (1951); Çamaşırcının Kızı (1952); 72.Koğuş (1954); Arka Sokak (1956); Kardeş Payı (1957; Sait Faik hikaye armağanı, 1958); Babil Kulesi (1957); Dünyada Harp Vardı (1963); Önce Ekmek (1969; Sait Faik Armağanı).
Romanları: Baba Evi (1949), Avare Yıllar (1950); Murtaza (1952); Cemile (1952); Bereketli Topraklar Üzerinde (1954); Suçlu (1957); Devlet Kuşu (1985); Vukuat Var (1959); Gavurun Kızı (1959); Küçücük (1960); Dünya Evi (1960); El Kızı (1960); Hanımın Çiftliği (1961); Eskici ve Oğulları (1962); Gurbet Kuşları (1962); Sokakların Çocuğu (1963); Kanlı Topraklar (1963); Bir Filiz Vardı (1965); Yalancı Dünya (1966); Evlerden Biri (1966); Müfettişleri Müfettişi (1966); Arkadaş Islıkları (1968); Kötü Yol (1969); Sokaklardan Bir Kız (1970)

Ergün Işıldar

YÖNETEN: ERGÜN IŞILDAR

1970 yılında Ferih Egemen’in yazıp yönettiği ‘Ben Çalmadım oyunu ile G.Ülkü-G.Özcan Tiaytrosu’nda oyunculuğa başlayan Ergün Işıldar, 1956 Ankara doğumludur. 1976yılında Şehir Tiyatrosu’nda açılan sınavla bu kurumda çalışmaya başladı.
12 Eylül sürecinde dokuz yıl kurumdan uzak kalan Işıldar, bu süre içinde Egemen Bostancı Gösteri Merkezi, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, çeşitli yerli ve yabancı film prodüksiyonlarında değişik görevler ile reklam sektöründe yazarlık ve yöneticilik yaptı. Şu ana dek en az 50 oyunda görev aldı. İlk profesyonel reji denemesini Pavel Nilin’in ‘ İlk Evlilik’ adlı hikayesini sahneleyerek yaptı. Almanca bilen Işıldar, Şehir Tiyatroları’nda sahnelene Heiner Müller’in ‘Misyon’ (Der Auftrag) adlı oyununun çevirmeni, Luigi Lunari’nin ‘Tahterevallide Üç Kişi’ ve Richard Dresser ‘Belden Aşağı Vurmak’ adlı oyunların yönetmenidir.

‘Fakir, ezilmiş, zavallı hor görülmüş halkımı ayak altına alacak romanlaraysa milyon verseler önemli değil. Halka, halkıma inanıyorum. Her türlü geriliği, zaman zaman hainliğine rağmen, suç onun değil. Yüz yıllar boyunca ona ne verilmiş ki ne isteniyor. Oyunu, kurtlarına veriyorsa suç onun mu? ‘Akrep gibisin kardeşim’ de denebilir. Doğrudur ama onlar gene, her zaman herşeye rağmen haklıdırlar. Geç, güç, lakin akıllarını yavaş yavaş ta olsa başlarına toplayacaklar ve bizzat kendilerinden başka onlara yar olanın bulunmayacağını anlayacaklar bir gün. Ben buna inanıyorum’ (O. Kemal) Orhan Kemal’in insanları böyledir. Bütün yapıtlarında onları betimler. Onlar dağa hep eteklerinden yukarı bakanlardır. Sanırım Gorki’nin, Dostovyevski’nin yapıtlarına benzerliği de bundan ileri geliyor. Kendisi de yazarlık alanının bir ırgatı olmuş. Üç kuruş para kazanmak için oynatmış kalemini, ama hiç satılığa çıkarmamış onu. Bu oyunu sahnelemem önerildiğinde en küçük bir tereddüt geçirmeden yapmak istediğimi söyledim. Çok heyecanlandım. Orhan Kemal Müzesi yaşadığım semtin bir parçası, oğlu ile dostlaştık oyun ve babası hakkında sohbetler ettik. Daha sonra provalar ve nihayet işte sahnedeki eser… Fazla söze ne hacet!

Haber Kaynak: İleti Haber İBB Şehir Tiyatroları Basın Yayım Bölümü
Haber Düzenleme: Tevfik Yalçın
Oyun Fotoğrafları:İbb Şehir Tiyatroları
Orhan Kemal Fotoğraf: google.web
Orhan Kemak yaşamı: http://orhankemal.org/t.htm
web sitelerine teşekkürlerimzle… evetbenim

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROLARI
Genel Sanat Yönetmenliği – 0 212 2460628 – 0212 2191078 / Faks: 0212 2259276
basin.yayin@ibb.gov.tr

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir