KRAL LEAR

 

 BİR HIŞMINAN GELDİ GEÇTİ GLOBE THEATRE, PEH, PEH, PEH:”KRAL LEAR”
 
 

“Kral Lear"  Globe Theatre

Üstün AKMEN

 
Devlet Tiyatroları-Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali’nin 15. yılına özel olarak davet edilen İngiltere’nin köklü tiyatrolarından Globe Theatre, William Shakespeare’in (1564-1616) “Kral Lear”ini Londra Margete’teki ilk temsilinden sonra önce İstanbul Aya İrini Müzesi’nde, sonra da Adana Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezinde sahneledi. Shakespeare’in kurucuları arasında yer aldığı Globe Theatre, repertuvarını ve sahnesini Shakespeare oyunlarına adayan tek tiyatro topluluğu olarak biliniyor ve Türkiye’de ilk kez perde açıyor.
 
EVLADIN KÖTÜSÜ
“Lear’in konumunu sormak, yaşamın ne anlama geldiğini sormakla aynı şeydir”.
Böyle diyor Michael Ignatieff (Pınar Besen çevirisiyle), Royal National Theatre’ın “Kral Lear” program broşüründe…
Yaşamda olduğu gibi, trajik olanın, kişilerin kendi yok oluşlarını istemeden hazırladıklarını da, söylediklerine ekliyor.
“Kral Lear’i izlerken, en doğrusu, bu yaşananların aslında ne denli gereksiz olduğunu düşünmektir” diyor.
Gerçekten de, kızlarının kötülüğünde ve yaşlı adamın çöküşe doğru gidişinde önlenebilirlik söz konusu değil. Ignatieff ayrıca: “Söylenmemiş bir söz, yapılmamış bir hareket sanki felaketi önleyebilirdi gibi oynanmalı bu oyun, tıpkı kendi yaşamlarımızda olduğu gibi, geriye doğru baktığımızda gerekli sözü söyleyebilmiş olsak, o tek sözün bizi kurtarmış olacağını bildiğimiz gibi” mealindeki sözleri de söylüyor. Doğru diyor, çünkü kazın ayağı, oyunun böyle oynanmasında ya da oynan(a)mamasında
 
‘KIYAMET GÜNÜ’
Yaşlandığı için Britanya Krallığını kızları arasında, kendisine gösterdikleri sevgi oranında bölüştüren, ancak krallık unvanını ve yanındakileri bırakmayan Kralın çöküşünü anlatan oyunun öyküsü, tiyatro tarihinde neredeyse bir “kıyamet günü” oyunu sayılmakta, çünkü yazılı metinde insanoğlunun kendine yazgılı serüveni, tematik olarak yer almakta.
 
Ne edersiniz ki, “Kral Lear”i sahneye taşıyan Bill Buckhurst’un yorumunda bunlar yok.
Bu oyunda, aklı yerinde (Kral Lear) olan ve gözleri görürken (Gloucester örneğinde olduğunca) gerçekleri kavrayıp göremeyen insanoğlu, gerçekleri gözleri görmezken, aklı uçmuşken görüp kavramaya başlamakta. Oysa bu ileti de Bill Buckhurst’un yorumunda bulunmamakta.
 
KULAKLARIN ÇINLASIN DİKMEN GÜRÜN
Ben “Kral Lear”i en son 1997’nin mayısında (Prof. Dr. Dikmen Gürün’ün sayesinde) Aya İrini’de Richard Eyre’in yönetiminden İngiltere Ulusal Kraliyet Tiyatrosu yapımı olarak izlemiştim. Kral’ı Ian Holm yorumluyordu. Davit Burke (Kent Dükü), Timothy West (Gloucester Dükü), Michael Bryant (Soytarı), Barbara Flynn (Goneril), Amanda Redman (Regan), Anne-Marie Duff (Cornelia), Paul Rhys (Edgar), William Osborne (Oswald)…
 
Aman da aman… Yetinmedim, Eyre’in uyarlaması ve rejisinden filmini de seyrettim “Kral Lear”in. Shakespeare’s Globe Theatre yapımı “Kral Lear”e giderken, doğrusu Eyre’in yorumunun da üstünde bir yorum bekliyordum.
Sonuç? Oyunun ikinci yarısında kendimi dışarıda buldum! Neden mi? Bir buçuk saat süren ilk yarıda oyuncular en küçük bir dramaturgik tavır yansıtmadı da ondan!
 
BUCKHURST’ÜN KÖTÜ KALIBI
Temposuzluk, yüzeysellik, metinle uyumsuzluk, omuzlarına “vatka” konulmuş oyunculuklar güzelim oyunu okuma tiyatrosuna dönüştürmüştü. Yönetmen Buckhurst, Gloucester Dükü’nü (Rawiri Paratene), Cornwall Dükü’nü (Matthew Romain), Albany Dükü’nü (Rawiri Paratene) oyundan neredeyse silip atmıştı. Bethan Cullinane, devimsel olmayan bir Soytarı çizerken, Dickon Tyrrell’in, Kent Kontu’nun Krala bağlılığını, sevgisini daha belirgin boyutlarda verememesi (vermemesi mümkün değil) izleyiciyi şaşırttı. Oliver Boot, Joseph Marcell, Shanaya Rafaat Adrian Brine’nın: “Shakespeare’in oyunlarına yaklaşabilmek için düş görmesini bilmek gerekir” öngörüsünü hiç ciddiye almamıştı, eminim hiçbiri ne Lear’in, ne Edmund’un, ne Edgar’ın (Deli Tom) karakterlerinin düşünü görmemişlerdi. İnsani özellikler, çelişkiler saptanmamış, derinlikleri yitik karakterlere ruh salgılanmamıştı. Oyuncular, Bill Buckhurst’ün kötü kalıbına girmiş, sıkışmış ve çıkamamışlardı. Duygu, beden, zihin organik bütünlükleri oluşmamış/oluşturulmamıştı.
 
Globe’un “Kral Lear”inde her çağa bir şeyler anlatacak boyutluluk, insancıl özellikler uygarlığın değişim dönemlerindeki bilinçli bakış açısı, kısacası, siyasal ve toplumsal düzlemlerde insanın rolü üzerinde evrensel alegorinin esamisi yoktu.
 
Bana sorarsanız, Shakespeare ciddi anlamda ihanete uğramıştı. Oyunun alkışlanacak tek olgusu, İngiliz oyuncuların İngilizceyi pek güzel konuşmalarıydı(!).
 

Yazı Kaynak:
Üstün AKMEN
SANAT DÜNYASI
 sanatdunyasi@superonline.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir