NELER OLUYOR GÜLÜM BİZLERE?

  NELER OLUYOR GÜLÜM BİZLERE?
 

 

 Tansu BELE
 
Shakespeare tiyatrosu Rönesans’ın habercisidir. Çünkü monarşinin yüzyıllarca süren  ve kişiyi kullaştıran baskıcı yönetimleriyle sürekli cemaatleşip boyun eğen toplum; tiyatronun aynasında kendini “İNSAN” yüzüyle görüp tanımaya başladığında, varlığının bilincine varır ve dünyayı değiştirmek ister. Toplumcu sanat işte böyle doğar. Tiyatro; roman (Cervantes), öykü (Boccaccio), deneme (Montaigne), siyaset bilim (Macchiavelli) vb. yazı dallarına da ışık olur, onlara yol gösterir. Tiyatronun Rönesans’a akması ve çağlara yayılan aydınlığı günümüze dek felsefeden (Descartes, Kant, Marx, Nietzsche), şiirden (Baudelaire), heykelden (Rodin), resimden (empresyonizm)vb. geçerek 20. yüzyılda yeniden tiyatroya usanır ve Brecht’le kucaklaşır. İnsanda düğümlenen akıl (ve iyilik-kötülük) yetisinin dünyaya ve topluma açılışıdır, insanı toplum içinde kuşatmasıdır bu uzanış…
 
    Çağdaş (toplumcu) tiyatronun bizdeki ayak sesleri de cumhuriyetimizle duyulmaya başlar. Toplumcu gerçekçi tiyatro yazarlarımızın ve oyuncularımızın büyük çabalarıyla çok önemli aşamalar kaydeder. Bu atılımlara eşsiz Atatürk’ün katkıları çok büyüktür. O; tiyatronun her şeyden önce “toplumcu bir sanat dalı”, “toplum için sanat”, “bir toplum sanatı” olduğunu kavramıştır. Oyun; toplumun yüzünü yansıtan bir aynadır O’na göre. Hiç kuşkum yok; daha uzun yaşasaydı Brecht’in epik tiyatrosunu el üstünde tutacaktı! Atatürk’ün açtığı çağdaşlık (toplumcu, halkçı) yolunda yürüyen sanatçılarımız ve tiyatrolarımız, O’nun izini süren Şehir ve Devlet Tiyatrolarında çok yol katettiler. Ancak bugün ülkemizde sanat adına yapılanlara baktıkça aynı olgunun sürdürüldüğünü göremiyoruz. Toplumcu tiyatromuza ön veren bir Muhsin Ertuğrul’umuz, bir Cüneyt Gökçer’imiz bugün olmadığı gibi tiyatrolarımızın da yollarından çıkarılması gündemde. Çağdaş devlet anlayışıyla kurulmuş bu kurumlar, bugün karşı devrimin devlet içinde yuvalanmasıyla, gerici bir tutum içinde susturulmak isteniyor, kapanma yıldırılarıyla karşılaşmakta. Ama yine devletimizin ve Cumhuriyetimizin bu gerici tutumuna karşı çıkmak iradesi, herkesten önce tiyatrolarımızdan geliyor. Çünkü tiyatrolarımız, dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de “sanatın topluma tuttuğu aynaolmak” görevini, tüm sanat dallarından çok daha önde bir bilinçle kavramışlardır ve uygulamışlardır. Onlar; ne türlü yıldırılarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, görevlerinin sımsıkı bilincindeler: Çünkü çağdaş bir toplum olmanın ancak toplumculuktan geçtiğini, bunun da ilk adımının tiyatroda atıldığını çoktan öğrendiler. Shakespeare’den Atatürk’e ve Brecht’e uzanan dönemleri çok iyi biliyorlar. Devlet, desteğini tiyatrolarımızdan istediği kadar çeksin ama onlar, yılmadan kendi sahnelerini kurup kendi oyunlarını oluşturup oynamanın yolunu buluyorlar. Çünkü tiyatrocu sahnesiz bile oynar, halkın içine çıkarak: Yeter ki toplumla bütünleşebilsin. Çünkü tiyatro, halkla bütünleşmek için vardır ve bütün sanatlardan önce gelen bir “halk sanatı”dır.

     Bu gerçeği kavramış özgün yapıdaki birçok tiyatro topluluğumuz arasında, dikkat çeken en önemlilerinden biri de, Ali Erdoğan’ın “Kabare Dev Aynası”: Adı üstünde, bir kabare (yani halk müzikali) olan bu grubun son oyunu da, “Bize Bir Haller Oldu” dur. Deneyimli ve değerli oyuncu Ali Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve kendisinin de rol aldığı bu oyun, taşlamalı parodilerden oluşuyor. Toplumdan acı-tatlı kesitler sunan bu parodiler, yer yer müzikle süsleniyor. Haldun Taner’in yazdığı oyunları sahneleyen Devekuşu Kabare’yi anımsatan bir çizgisi olmasına karşın onu, günümüzün farklılaşan toplumsal atmosferi içinde aşmışa benziyor. Kabare tarzını daha bir ciddi eleştirel ve düşündürücü biçemle sunmakta, taşlamaları da güldürü dozunu çok iyi ayarlamakla birlikte daha irdeleyici, belki iğneleyici tatlar taşıyor. Çünkü bu kabare oyununun ve parodilerinin amacı salt taşlama ya da güldürüp geçme değil. Ali Erdoğan; “işte sen beğensen de beğenmesen de busun, hadi bakalım, şimdi ne yapacaksın?” dercesine izleyiciyi sanki köşeye sıkıştırıyor! “Sen seçtiğinle, yaptığınla ettiğinle, cinsel bilgisizliğin ya da kendine güvensizliğinle busun, ne zaman değişeceksin sen ha, söyle ne zaman?” dercesine sorguluyor, dahası kendisine sorgulatıyor izleyiciyi…  Bunu da hiç kırıp incitmeden yapmayı başarıyor. Bu nedenle ben “Bize Bir Haller Oldu” oyununu çok sevdim. Ayrıca başta Ali Erdoğan ve Sibel Erkan olmak üzere tüm oyuncular çok başarılı. Dahası ben Sibel Erkan’ı özel bir yere koydum: Evet, dünyada da bizde de çok sayıda komedyen kadın sanatçı var elbette, ama yine de kadın oyuncular için komedyen olmak, dünyanın en zor işidir diyorum. Bu yüzden Sibel Erkan’ı ayrıca kutluyorum. Özellikle “erkek çocuk” tiplemesinde harikaydı. Ali Erdoğan’a ise, söyleyecek sözüm yok ya da pek çok; her bakımdan çok iyi. Benim tek beklentim, kaleme aldığı oyunlarının bir an önce kitaplaşmasıdır.
 
    Dediğim gibi, çeşitli baskıcı sorunlar yüzünden  çok sayıda kuruluşa ayrışmış tiyatrola rımızın epik tiyatroya ışık oluşturmaları açısından önemleri yadsınamaz. Onlar Kültür Bakanlığı’ndan destek alıyor olsalar da özgürlüklerini ve toplumsal-eleştirel tavırlarını başarıyla korumaktalar. Bu yüzden yarınlarımızın gerçek tiyatro kurumlarını oluşturacak olan bu türden topluluklarımızı, başta kabare türünü başarıyla uygulamasıyla dikkat çeken Ali Erdoğan’ın Kabare Dev Aynası olmak üzere yürekten kutluyorum. Ben oyunu, 4 mayıs’ta Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde izleme olanağı buldum. Bu olanağı bana sağladıkları için gerek Ali Erdoğan’a gerekse Tevfik Yalçın’a teşekkürümü iletirim. Ayrıca  Sahne bulamadıkları takdirde Kabare Dev Aynası topluluğunu, semtlerimizin kütüphanelerine, parklarına bekleriz ve yüreklerimize basmaya hazırız. Çünkü onlar; ülkemizin çağdaş Türk tiyatroları ve biz onları &ccedi
l;ok seviyoruz.   
     
  TANSU  BELE/ 19 mayıs 2013    

   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir