“Üç Kız Kardeş” Oyun Eleştirisi
Tevfik Yalçın
Oyunu 17 Aralık, Saat 20.00
DT Cevahir Sahnesi
Gala temsilinde izledim
Genel olarak:
Bir Anton Çehov oyunu izlemek; oyunu sahneye koyan, oynayanlar ve oyunu izleyen seyirciler için de bir ayrıcalık, değerli bir armağandır. Çehov oyunları; sizi sanal ile gerçek arasındaki bir orta noktada tutar. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Sanal olarak beklediğiniz otobüsün gelmesi konusunda hiç acele etmeseniz de, gerçekte o otobüsün bulunduğunuz duraktan geçmeme olasılığıdır. Yapılacak şey; beklemeyi sonlandırıp yürümek, ya da otobüsün geçmeyeceğini öğrendiğiniz anda; sanalın gerçeğini aramaktır.
Hangi tür seyirci olursanız olunuz; ister kimlikli, tiyatro sanatına hayran, bir kültür gereksinimi olduğuna inanan, yoldan geçerken birisinin arkanızdan ittiği seyirci de olsanız: Çehov oyunlarının öyle kolay yenilir yutulur bir yanı yoktur. Hayati Asılyazıcı’nın 2011 yılında Aydınlık Gazetesindeki köşe sinde yazdığı yazıda “Önemli bir topluluk olarak Rusya Federasyonu'ndan gelen Çehov Tiyatrosu, doğal olarak ilk kez katıldığı festivale bir Çehov oyunuyla geldi. Azak Denizi kıyısında Karadeniz'e yakın sevimli bir kent olan Taganrog'da kurulu bir Çehov Tiyatrosuydu katılan. 188 yıllık tiyatro, Çehov'un 150. doğum yılını kutluyordu. Bu nedenle, böyle bir kutlama döneminde Trabzon'a gelen Çehov Tiyatrosu büyük ilgi uyandırdı. Festival biletlerinin satışa çıkarıldığı ilk gün biletleri biten ilk topluluk Çehov Tiyatrosuydu. Topluluk, Trabzon'a Anton Çehov'un 1889-1990'da yazdığı ve sonradan yırtıp aynı yılın sonbaharında yeniden yazdığı “Orman Cini” oyunuyla geldi ve olağanüstü bir başarıyla oynanan “Orman Cini”ni 2008'de ölen Anatoli Ivanov sahneye koymuştu. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum. Ülkemizde nedense eleştirmenler ve seçici kurul üyeleri Çehov oyunlarını anlamakta güçlük çekiyor. Çehov dünyanın en sevilen yazarlarından ve her zaman çağdaştır.”(*)
Bu durumda Çehov oyununu izlemek konusunun bir “armağan” olduğu savı nereden çıkmaktadır. Bu sav şuradan çıkmaktadır: Çehov oyunlarında Rus toplumun en alt, orta ve üst sınıf basamaklarının bir ortalaması olarak karakterler karşımıza çıkar. Bu toplumsal bileşenin konu aldığı oyunlarda; ideoloji ve siyaset yaşamım içinde var olup, günümüzde birçok yazarın yaptığı “çakma” ihtilal, slogancı “izimlere” gerek yoktur. Unutulmamalı ki Çehov doğduğunda; Karl Marx; (5 Mayıs 1818 – 14 Mart 1883) yirmi üç yaşında,Vilamidir Lenin (22 Nisan 1870 – 21 Ocak 1924) Çehov’dan on yaş büyüktür. 1898 de Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi kurulduğunda; Çehov, otuz sekiz yaşındadır. Ölümünden on üç yıl sonra da 1917 Sovyet Ekim Devrimi yapılmış olacaktır.
Oyuncular ve seyircilerin, oyunu; içselleştirmek gibi temel bir zorlukları vardır. İşte tam bu noktada; oyunun yönetmeni, çevirmeni, dramaturg, sahne tasarımı, giysi tasarımı ve müzik yapımı devreye girmekte ve oyuna uygun bir alt yapı hazırlamaktadır.
Bugünün olanaklarıyla “Üç Kız Kardeş” oyununun ilk oynanışı hakkında yazılı ve görsel belgelere ulaşılabilmektedir. Oyunun gelişimi hakkından kısaca; “Moskova Sanat Tiyatrosu Çehov ‘a bir oyun yazmasını teklif ediyor. 1900 yılında yazdığı “Üç Kız Kardeş” 31 Ocak 1901 yılında Konstantin Stanislavski, Vladimir Niemiroviç – Dançenko sahneye koyarlar. Sahne Tasarımcısı: : V.A. Simov. Stanislavski aynı zamanda "Verşinin rölünü" oynuyor.. Kız kardeşlerinden biri "Maşa”yı Olga Knipper (Çehov’un eşi) oynuyor. Çehov bu rolü Olga Knipper için yazıyor. Olga-Margarita Savetskaya, İrina- Maria Andreyevna, Nataşa rölünü; Maria Lilina (Stanislawski’nin eşi) üstleniyor. Oyun değişik tepkiler alıyor.
Stanislavski, oyunu “coşkulu “ gösterdi, oysa oyunun sözlerin arasında saklanan zarifliği ve inceliği maskeledi. Sadece Kipper, tıpkı yazarın amaçladı gibi kahramanın karakterini geliştirdi. Yönetmen kahramanın umutları, arzuları ve isteklerini ortaya çıkartmaya odaklandı. Ama izleyicilere kız kardeşlerinin yalnızlık, çaresizlik ve bu durumları sabırlı kabul ettiklerini, şikayet etmeyenleri yansıması patetik (Dokunaklı, etkili) gördüler. Her şeye rağmen oyun popüler oldu ve Tiyatronun repertuarda oynamaya devam etti. “ (**)
Oyunun sahneye konuluşunda nasıl bir yöntem izlendi ve alınan sonuçlar nelerdi bu konunun araştırmasını konunun uzmanlarına ve tiyatro ve sanat tarihçilerine bırakıyoruz. Ancak oyunun yönetiminde ve “Verşinin” rolünü oynayan Stanislavski’nin adıyla birlikte anılan “Stanislavski Yöntemi” oyunun rejisinde nedenli görülmekteydi. Bu oyunda kuramsal olarak tasarlanan uygulamada istenilen sonuçları verdi mi? Bunu bilemesek de ; sistemin varlığını da yok sayamayız. Nedir bu Stanislawski Yöntemi?
Sözlük tanımıyla Stanislawski Yöntemi, “ Stanislavski Sistemi: Stanislavski tarafından sistemleştirilmiş özdeşleyime dayalı oyunculuk yöntemi. Psikolojik gerçekçi oyunculuk sanatının baş kuramcısı olan Stanislavski, özdeşleşmeyi oyunculuğun temeline koymuş; oyuncudan her şeyden önce gerçeği istemiştir. Stanislavski'nin psikoteknik yöntemi, "üretici özdeşleyim" kuramı, oyuncunun rolünü rastlantısal esinlenmeye bırakmayarak, ön çalışma sırasında çağrışımlanan birçok esinin saptanarak, yaratma anında "duygulanımsal anımsama" yoluyla yinelendirilmesine dayanır. Stanislavski'nin yöntemsel ilkeleri, "duygulamsıl bellek" yoluyla duyumların yeniden üretilmesi, yaratıcı düşlemgücü ve eksiksiz dış dünya bilgisidir. Stanislavski, oyuncunun tasarım ve eylem gücünü harekete geçirmek için düş gücü ve yoğunlaşma temrinleri geliştirmiştir; buna göre oyuncu kendisine şunları söylemelidir: "Benim için önemli olan olaylar değil, benim ne yapacağımdır, sahnede çevremde olup bitenler gerçek olsaydı eğer, benim onlar karşısında ne gibi bir tavır alacağımdır". Stanislavski, "yaratıcı düşlem gücü" sistemini, "duyguların Mantığı”nı, daha sonra "eylem mantığı", "psişik eylem" kavramıyla gelişmiştir. Stanislavski'nin tüm dünyada oyunculuk eğitimini ve oyunculuk anlayışını derinden etkilemiş olan sistemi, çağımızda başlıcalıkla ABD'li oyunculuk yöntemi Lee Strasberg tarafından geliştirilmiştir.” (***)
Bugün ülkemizde yayımlanan tiyatro kitapları
içinde Stanislavski’yi, Çehov oyunlarını ve diğer sahne sanatlarına ilişkin kitapları rahatlıkla bulabiliyoruz. Bu çok sevindirici… Bunun da ötesinde; Çehov’un “Üç Kız Kardeş” oyunundaki, “Verşinin” karakterinin ülkemizde bir Yüksek Lisans Çalışmasına konu olması; daha da büyük bir sevinç… (****)
Ancak burada sorulması gereken soru şu: Rusya’da 1901 yılında Çehov’un yazdığı “Üç Kız Kardeş”oynanırken; biz ülkemizde ne oynuyorduk?
“Harmandalı” oynuyorduk…
Elbette o yıllarda yapılmaya çalışılan iyi niyetli çalışmaları hedef almıyoruz. Bizim anlamak istediğimiz; aynı zaman diliminde iki ayrı ulusta tiyatronun bir sanat olarak nerede durduklarıdır
.
Darül Bedayi 1914 yılında kuruldu, bu yıl İBB Şehir Tiyatroları yüzüncü yılını kapsamlı bir programla kutluyor. Devlet Tiyatroları ise; “Devlet Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi’nin bir aşaması olarak, 1949 yılında, "Devlet Tiyatro ve Operası" adıyla kurulmuştur. Konservatuar’ın kurulduğu 1936 yılından 1947 yılına kadar, Tiyatro Bölümü’nü Alman tiyatro sanatçı ve yöneticisi Carl Ebert yönetmiştir. 1940 yılında, "Tiyatro ve Opera Tatbikat Sahnesi" kuruldu.” Neredeyse Moskova Sanat Tiyatrosu’nun kuruluşundan kırk yıl sonra… Şimdi tüm sanatseverlere, sanatçılara soruyorum: Ülkemizde ilk Çehov oyunu ne zaman, nerede hangi tiyatro tarafından oynandı? (*****)
Bundan yirmi yıl önce TRT kurumunda değerli spiker ve program yapımcısı Jülide Gülizar bir ramazan günü o günlerde tek kanal olarak yayın yapan TRT televizyonunda Vedat Nedim Tör ile “ramazan eğlenceleri ve Direklerarası Tiyatroları” hakkında program yapıyordu. İlk soruyu sordu:
-Sayın hocam. Bize eski Direklerarası Tiyatrolarını anlatır mısınız?
Vedat Nedim Tör, hiddetle bağırdı:
-Ne tiyatrosu efendim! Onlar pespaye pespaye şeylerdi!… Ne tiyatrosu!? Tiyatro Mustafa Kemal Atatürk ile başladı… Ondan önce tiyatronun varlığından söz edilemez!
Jülide Gülüzar’ın kafasından, sanki kaynar sular döküldü… Soruyu sorduğuna bin pişman oldu.
Yaptıklarıyla Gurur duyduğumuz, dünyanın birçok ülkesine turneler düzenleyen, ödüller alan; kurumsalıyla, özeli ile övündüğümüz ileri ve çağdaş tiyatrolarımızın kuruluşu ve bu günlere gelişi, kurumsallaşması, halkımızda bir sanatsal gereksinim olarak yaşamını sürdürmesi, bilimsel yaklaşımla sanatçı yetiştirilmesi; Mustafa Kemal Atatürk’le olmuştur.
Üç Kız Kardeş Oyunu:
Oyunun kitapçığı incelendiğinde; Üç Kız Kardeş oyun kitapçığına yazı ile katkıda bulunan kişilerin; kendilerine özgü Çehov anlayışlarını okumak, yaklaşım farklıları ve yorumlayış biçimindeki titizlikleri hemen dikkati çekiyor. Ancak kitapçığın 8.sayfasında yer alan “Anton Pavloviç Çehov, özgeçmiş” bölümündeki “Çehov’un doğup büyüdüğü Taganrog kasabasında tiyatro olmadığı için…” görüşüne katılmıyoruz. 2008 yılında Çehov’un doğduğu bu kentte Çehov, anma tiyatro etkinliklerine çağrılan Hayati Asılyazıcı’nın anlattıklarına göre 1866 yılında Taganrog’da bir tiyatro vardır. Çehov bu tarihte altı yaşındadır. Tiyatronun yapılış öyküsü de çok ilginçtir. Taganrog'lu zengin tüccarlar kente bir tiyatro yaptırmak için girişimde bulunurlar ve aralarında para toplarlar. Bu girişime Çehov’un babası da katkı yapar. Yapmak istedikleri tiyatro binası için örnek yapı olarak İtalya’da 1778 tarihinde yapılan Scala Tiyatrosunu örnek alırlar. 1886 yılında yapımı biten Tagaonrog Tiyatrosu; üç yüz elli kişilik salonuyla Scala Tiyatrosu’nun küçük bir modelidir. Çehov’un bu tiyatroya kaçak girdiği, oyunlar izlediği ve izlediği oyunlardan notlar aldığı anlatılmaktadır. 1876 yılında Çehov’un babasını Moskova’ya taşınmış olmasına karşın; Çehov, üç yıl daha liseyi bitirmek için 1779 yılına dek Taganrog’da kalır ve bu tarihte Çehov; on dokuz yaşındadır.
Soldan sağa: Fotoğraf 1 Taganrog Tiyatrosu 1886, Fotoğraf 2: Scala 1778 İtalya
Devlet Tiyatroları, 2013-2014 döneminde Anton Çehov’un üç ayrı eserini sahnelemektedir. Sırasıyla: Van Devlet Tiyatroları: AYI/TEKLİF: Yazan : ANTON ÇEHOV, Çeviren: YILMAZ GRUDA , Yöneten: METİN OYMAN. Bursa Devlet Tiyatroları: Martı: Yazan : ANTON ÇEHOV ,Çeviren : ATAOL BEHRAMOĞLU, Yöneten : LEVENT SUNER ,İstanbul Devlet Tiyatroları: Üç Kız Kardeş: Yazan: ANTON ÇEHOV, Çeviren : ATAOL BEHRAMOĞLU, Yöneten : MEHMET BİRKİYE.
Bu durum, ülkemiz genel tiyatro repertuarı açısından çok sevindirici bir durumdur. Biz tiyatro seyircileri açısından; kaçırılmayacak bir fırsat, bir oyun zenginliğidir. Bu çabalarından dolayı Devlet Tiyatrolarımızı en içten duygular ve sevgiyle alkışlıyor, teşekkürlerimizi sunuyorum.
Üç Kız Kardeş Oyunu yaratıcı kadro ve oyuncular:
Anton Çehov’un yazdığı, Ataol Behramoğlu’nun çevirdiği "ÜÇ KIZ KARDEŞ" adlı oyunun yönetmeni Mehmet Birkiye’dir. Oyunun yönetmen yardımcılığı Kubilay Karslıoğlu’na, dekor tasarımı Behlüldane Tor’a, giysi tasarımı Şirin Dağtekin Yenen’e, ışık tasarımı Önder Arık’a, müzik Çağrı Beklen’e, koreografi Alpaslan Duman’a ait olup, oyunun dramaturgu M. Melih Korukçu, oyunun asistanları ise Tuğçe Şartekin Karasu ve Zuhal Acar’dır.
Oyunda rol alan sanatçılar; Ayşe Lebriz Berkem, Veda İpek Yurtsever, İmer Özgün, Kubilay Karslıoğlu, Güray Görkem, Onur Dikmen, Kaya Akarsu , Seval Gökçe, Kürşat Alnıaçık , Okday Korunan , Turan Günay, Gümeç Alpay Aslan, Hüseyin Sevimli, Hasan Demirci.
Oyunun Konusu:
“Olga, Maşa ve Irina ile erkek kardeşleri, general babalarının tayini nedeniyle geldikleri Rusya'nın kuzeyindeki bir taşra kasabasında yaşamaktadırlar. Moskova özlemi içindeki kardeşler, evlerinde verdikleri partilerle kentin elit kesimini oluşturan subayların gözdesidirler. Ancak görünürde cazip olan bu yaşam aslında onları mutsuz etmektedir. Alıştıkları hayat ve değerlerin farklılaşmasıyla, bir yerlere sıkışmışlık duygusunun insanlara sirayet ettiği, geçmişin gelecekle yer değiştirdiği ve tüm umutların bu küçük kasabanın binalarına çarparak parçalandığı noktada, Moskova, olduğundan daha uzak bir şehir haline gelmiştir.” Oyunun ge&cc
edil;tiği zaman dilimi 1900’li yıllar, dekor zamana uygun, kostümler; dönemi yansıtan kostümler olarak düşünülmüş ve oyun bu ortam içinde sahneye konulmuştur.
Dekor:
Biz tiyatro seyircilerinin en çekilmez ve sinir edici tarafları; dekoru ilk gördüğümüzde bir inşaat ustası gibi kafamıza göre yeniden söküp yapmak, kostümlerde; özellikle bayan seyircilerin “tüccar terzi “yaklaşımıyla: “… Olmamış canım, hiç şık durmuyor! “ nitelemeleri, oyun başladıktan sonra da oyunun yönetimine ilişkin; yönetmeni dışlayan ve oyunu izlerken bir yandan da kafasına göre yeni rejiler oluşturan bir yaklaşımımız vardır. Işık konusunda ise genelde yorum yapmayız. Bizlerin evinde de elektrik düğmesi vardır. Düğmeye basarsın ışık yanar, basarsın ışık söner, işte ışık olayı bu kadardır. Müzik konusu: bizim için iki seçenektir “beğendim-beğenmedim”. Dans konusu: Göbek atmalı, gerdan kırmalı danslarda; “ben daha iyi oynarım”, modern dans söz konusuysa; bu konuda “özürlü” sayıldığımızdan kıskançlıkla izler ve “çıtımız çıkmaz”. Çoğumuz “dramaturg”un ne iş yaptığını bilmez, akıl yürüterek: “tiyatro müdürünün bir yakınıdır” diye görürüz. Bu konuda diyeceğim: Allah tiyatro mesleğini yapanlara sabır versin…
Sahnede altı plana dek çıkan bir dekor; çok iyi düşünülmüş bir dekor olmalıdır. Oyun trafiğine hizmet eden, kalabalık oyuncu grubuna hizmet eden bir dekor. Tasarlanış olarak; dış dünyayı da oyuna sokan, ancak oyuncuların karakterleri dışavurumlarında biraz yalnızlaştıran, gerekli sahne atmosferini sağlamayan bir dekor. Başkaca nasıl olur derseniz; bu soruyu yanıtlamak çok zor. Sahnenin tavanına asılan sembolik 40-50 tane tahta kazları ve geri plandaki oyuncak treni saymazsak, dekor; “Üç Kız Kardeş” dekoru. Bu çabalarından dolayı Behlüldane Tor’u başarılı görmekteyiz.
Kostüm Tasarımı: Bu konuda Şirin Dağtekin Yenen’i çok başarılı buluyorum. Kutluyorum. Oyunun en sorunsuz konusu kostümlerin uygunluğuydu, biz seyirciler kostümleri hiç yargılamadan kabul ettik. Sonsuz teşekkürler.
Işık Tasarımı: Önder arık, her sahne için, her detay için ışığı ustaca kullandı. Biz seyirciler sisler içinde bir oyun izlemediysek; onun büyük çabası ve başarısından kaynaklandı. Final sahnesinin romantikliğini konunun dışında tutarsak; yalnız bu sahne için büyük alkışı hak ediyor. Kutluyorum…
Müzik: Beste ve müzikler konusunda tam bir yargıya varmak oldukça zor. Ancak kemanda Ayça Sancakzade, akordeonda Ari Aris’in müzikleriyle; dönem atmosferine katkıları, sahnede oldukları zaman oyunu müzikleriyle zenginleştirmeleri başarılıydı. Kutluyorum…
Oyuncular:
“Üç Kız Kardeş”oyununda; oyuncuların sahnede bir arada çoğunlukta oldukları durumda oyunun temposunun artması, coşku ve sanatsal değerliliğin öne çıkması gözlerden kaçmadı. Başta yemek sahnesi ve dans sahneleri bu görüşümüze örnek gösterilebilir. Ancak oyuncuların karakterleri dışa çıkarma ve psikolojik ağırlıklı; özlem, bunalım, yalnızlık, duygusal yakınlaşma gibi durumlarda istenilen başarı topluca elde edilemedi. Burada dekorun çok işlevli olması, saydığımız psikolojik ortamlar için özel alanların gerekmesi de bunu zorlaştıran nedenlerdendi. Oyuna adını veren üç kız kardeşi; final sahnesindeki birlikteliği sergilemedeki başarılı sahnede gör düğümüz gibi diğer sahnelerde bir birlerinden oldukça uzak izledik. Oyundaki sanatçıların deneyimli, yetkin ve istekli oynayışları sonucunda; Oyun dağılmadı, tempo düşmedi, istenilen sonuç çok üst düzeyde olmasa da; oldukça iyi düzeyde sergilendi. Elde edilen bu sonuç nedeniyle oyunda rol alan tüm oyuncuları kutluyoruz.
Oyuncuların sahne içindeki performansları dikkate alındığında; Ferapont rolünde Kaya Akarsu; rolünün kısa olmasına karşın çok başarılıydı ve bu oyunun ruhuna uygun üstün bir oyunculuk gösterdi. Üç kız kardeşin, erkek kardeşi rolünü oynayan Okday Korunan; oyunu özümsemek, oynadığı karakteri dışa vurmak, sahne matematiğini iyi kullanmak, oyun disiplininden kopmamak ve rolü tüm oyun boyunca iyi taşımak açısından; en parlak oyuncu olarak gördüğümüzü söyleyebiliriz. Kutluyor ve sonsuz teşekkür ediyoruz. İrina rolünde İmer Özgün, role uygunluğu, yaptığı işin bilincinde olarak, duygusal tepkimelerdeki iniş-çıkışlardaki doğru ve başarılı oyunculuğuyla her türlü övgüyü hak ediyor ve aydınlık geleceğine doğru koşuyor. Kutluyorum. Olga rolünde Ayşe Lebriz Berkem, Maşa rolünde Veda Yurtsever İpek; üstlendiği rollerde daha yakın ama bir birleriyle yarışır düzeyde oynamaları, rollerini daha da içselleştirmeleri gerekir. Bize göre oyundan düşmeleri durumunda sahnede erkek egemen bir oyun kalır ki biz buna üç kız kardeş diyemeyiz. Aleksandr Sergeyeviç rolünde Kürşat Alnıaçık başarılıydı. Bu rolün, oyundaki önemli rollerden olduğu çok açık görülmekte. Bu role seçim olarak da doğru bir seçim. Ne var ki biz seyirciler olarak ondan daha fazlasını bekliyor olmamızın burada bir açıklaması nasıl yapılır bilmiyorum. Kürşat Alınıaçık’ı kutluyorum. Natalya İvanova rolünde Gümeç Alpay Aslan oynadığı karakter olarak; hırçın, çıkarcı ve şirret olarak oyunun sonlarında sahneye giriyor. Bu rolün çok ölçülü oynanması gerektiğine inanıyorum. Bu rol solo olarak oynanırsa; oyunun tüm psikolojik, felsefi ve duygusal birikiminin dağılmasına neden olur. Oyuna hizmet etmeyen aşırı solo oynanan rol; oyunun bütünlüğüne zarar verir. İvan Romanoviç Çebutikin rolünde Kubilay Karslıoğlu’nun oyunuculuğu için ne diyebiliriz? Çok temiz, ölçülü ve örnek bir oyunculuk. Oyundaki yerini korudu ve oyuna hizmet etmedeki davranışını hiç bozmadı. Usta bir oyunculuktu, kutluyor ve sonsuz teşekkür ediyorum.
Sonuç: İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı, Mehmet Birkiye'nin yönettiği; Anton Çehov’un “Üç Kız Kardeş” oyunu, biz seyirciler için güzel bir armağan olmuştur. 2013-2014 oyun sezonunda yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle ve “bizden olsun…” yaklaşımıyla birçok sezon oyunu; fesli, sarıklı-kavuklu, takunyalı-ibrikli, şalvarlı-poturlu, takkeli” olarak önümüze konuldu. Bu oyunları oynamayalım mı? Elbette oynamalıyız. Karşı çıkışımızın temel nedeni: Tiyatro sanatını yapan kurum ve şahısların oyun öncelik sıralayı
şlarına müdahale etmenin; tiyatro sanatına ve ülkemize hiç bir şey kazandırmayacak olmasıdır.
Tiyatro: Özgürlük sevdası olan insanların; geleceğin aydınlığına umutla bakmaları, güzel günlerin gelişini biraz daha hızlandırmaları, yaşamın sanalını, yaşamın geçeğine dönüştürme çabalarının tümüdür…
Anton Çehov’un “Üç Kız Kardeş” oyununu tüm öğrencilere, sevgili gençliğimize ve sanatsever halkımıza önemle öneriyorum…
Teşekkürler İstanbul Devlet Tiyatrosu ve onun değerli yöneticileri, sanatçı ve tüm çalışanlarına; sonsuz teşekkürler.
Saygılarımla,
Tevfik YALÇIN
6 Ocak 2014
Ziverbey/İSTANBUL
www.evetbenim.com
evetbenim@gmail.com
bilgi@evetbenim.com
Kaynakça ve alıntılar:
Üç Kız Kardeş 1901 Rusya araştırmalarını yapan ve belgeler konusunda bizi destekleyen Bozena Çetner'e sonsuz teşekkür ediyoruz.
(*) Hayati Asılyazıcı, Köşe Yazısı, Aydınlık Gazetesi,13 Haziran 2011
(**) Araştırma Bozena Çetiner,
(***) Tiyatro Tarihi Sözlüğü
http://www.tiyatrotarihi.com/tiyatro_terimleri/stanislavski_sistemi_nedir.html
(****) Yüksek Lisans Tezi: Ali Rıza Kubilay, İstanbul, 2oo9
Not: (*****) Anton Çehov oyunlarının ülkemizde ilk temsilleri:
"Ayı" Oyunu: 1931 İBB Şehir Tiyatroları,
"Vişne Bahçesi" 1942 İBB Şehir Tiyatroları,
"Üç Kız Kardeş" 1943 İBB Şehir Tiyatrıları ,
Bu bilgiler için Gökhan Aktemur'a teşekkür ederiz.
Devlet Tiyatroları Oyun Afisi 2013 – Moskova Sanat Tiyatrosu1901 Oyun Afişi
Moskova Sanat Tiyatrosu- Konstantin Stanislavski-"Maşa”y Olga Knipper (Çehov’un eşi)
Fotoğraf: İrina, Olga, Maşa 1901