ADAM ÖLDÜRMEYİ OYUN, KADIN ÖLDÜRMEYİ ERKEKLİK Mİ SANDIN?
Kadın toplumun yarısı; ancak erkeklerimizin çoğu hâlâ kadınları yok sayıyor. Hiç kadınsız erkeklik olur mu? Dahası aşksız erkeklik olur mu? Nasıl bir ülke, ne biçim bir toplum olduk biz? Bir yanda toplumumuzu saran cinnet dalgaları, öte yanda Samsun’dan kalkan Bandırma vapurları… Bir yanda boğazlanan kadınlar öte yanda kadın çığlıklarına karışan erkek sesleri… Bir yanda iç güvenlik yasalarıyla kadınlarımızı susturacak faşist uygulamalar, öte yanda daldıkları derin uykulardan uyanmaya çabalayan kadınlar, erkekler… Bir yanda toplumu soyarak kendisine saraylar kuran yobaz, dinci iktidar, öte yanda yokluklar içinde kıvranan insanlar… Bir yanda cinayetler furyasında tıpkı bir cadı kazanı gibi kaynayan ülkemiz, öte yanda “sayenizde erkekliğimizden utandık” diye pankart açan genç erkeklerimiz… Bir yanda kadınsızlığın, sevgisizliğin, aşksızlığın bataklığına çekilen erkekler, öte yanda gericilerin kör karanlığında kıvranan, kandırılmış kadın çehrelerinin boğulan sesleri… Bir yanımız savaş uçurumları, öbür yanımız emperyalizmin demir dağlarıyla çevrilmiş. Demir dağlar dayamış ülkemin bağrına hançerlerini, uçuruma sürdü sürecek… Ve benim, tıpkı Özgecan ve nice canına kıyılan kadınlarımız gibi yüreğim yanıyor.
Ah bu kadın cinayetleri! Dur durak bilmeden aldı başını gidiyor. Bugün artık Türkiye’de kentli kadının da, kırsal kesim kadını kadar başı dertte. Kentli kadınlar da eşleri tarafından dövülüyor, eğitimli olsalar da evde oturmaya, çalışmamaya özendiriliyor, zorlanıyorlar. Özgürce yaşamak isteyen genç kızlar ise öldürülüyor… Ya da ensest, çarpık ilişkilere boyun eğdiriliyorlar. Ne yazık ki kimi kadınlar da bu duruma yandaş olabiliyorlar. Kadınlar her yerde erkeğe köle olmak, boyun eğmek durumunda. Dahası kadınlar erkeklere öncelikle cinsellik sunmak zorunda. Kadın; erkeğin gözünde salt bir cinsel obje! Şimdi artık kadın için sokakta yürümek bile aynı kapsama girecek neredeyse. Aşk nesnesi, cinsel obje olmak ve erkeğe yaranmak, yaltaklanmak işine kız çocuğu çok küçük yaşlardan alıştırılıyor. Evlilik de aynı bağlamda kotarılan bir iş. Bu durum, kırsalda kızların para karşılığı satılmalarına dönüşüyor. Aşksız, kadına sevgisiz erkeklerin derdi yalnızca cinsel doyum mudur? Kadının, erkekçe “öteki” sayılması mıdır? Düşünür Salinas: “Öteki; öylesine yabancıdır ki; BEN ile herhangi bir ilişkiye girmesi neredeyse imkânsızdır.” der. Kadın artık erkek için bu mudur? Sonuç: Her yerde kadının ağzını açtığı anda şiddet görmesi! Hiçbir şey yapmasa da kaçırılması hatta öldürülmesi! Kadınların canlarına kıyan erkekler yasalar açısından ağır biçimde cezalandırılmadıkça da bu durum değişmeyecektir. Yasalar; kadın için daha etkin uygulanmadıkça kadın haklarından söz etmenin ne anlamı var? Bu bağlamda ilkin küçücük kızlara tecavüz eden koca adamları, “Kızın da bu eyleme kendi rızasıyla katıldığı” gerekçesiyle özgür bırakan hakimler kınanmalıdır. Bu durum, hükümetin sapkın, tutucu ve kasıtlı politikalarından kaynaklanmaktadır. Kadın; devleti temsil eden hükümet eliyle desteklenmedikçe ve her konumda erkeğin arkasına konuldukça onun ekonomik gücüne de can güvenliğine de sahip çıkması düşünülemez. Kadınlarımızın erkeğe köle yaşantılarının değişmesi için önce cumhuriyetimizi bağnazlığa, gericiliğe mahkûm eden bugünkü yönetim biçiminin değişmesi gerekmektedir. Ama galiba bu düzenin değişmesi en başta devletimizi ele geçiren faşist küreselleşme sisteminin yıkılmasına bağlı. Yalnız ülkemizde değil tüm dünyada bugün, küreselleşme adı altında yükselen faşizm belası, feodal-dinsel-etnik toplum yapılanmalarını kışkırtarak, kadınların ezilmelerine yol açan en büyük etken. Küreselleşme, özellikle geri kalmış İslam ülkelerindeki kadına baskıcı, çürük töreleri, din kökenli yoz gelenekleri, mezhepsel tarikat düzenlerini kukla siyasal yönetim sistemleriyle besliyor. Ekonomik nedenlerle de bunalan erkekler, hınçlarını kadınlardan çıkarıyor. Batı’daki “özgür” kadınlar bile erkek baskısından, ensestten, internet porno pazarlarında aşksız erkeklere aşk kölesi olarak sunulmaktan kurtulamıyorlar. Çocuklar bile: Kadınlar ve çocuklar, bu çarpık erkek zihniyetinin insafına kalmış durumdalar. Kadın, erkeğin tatmin oyuncağı durumunda sanki: Erkek oynar da, asar da, keser de! Hasta erkek egemen kapitalist düzenin erkeğe getirdiği özgürlük işte bu.
Peki; emperyalizmin köleleştirdiği toplumumuzda kadınlar, kız çocukları bir oyuncak gibi satılıp, kurban gibi boğazlandıkça biz nasıl uygar olabileceğiz? Bu öldürülere, tecavüzlere, bu sapık erkek dünyasına sessizce katlanarak boyun mu eğeceğiz? Hayır, böyle olmamalı. Bir yerlerde umut diye bir şey olmalı. Bir yanımız karanlıktaysa öbür elimiz aydınlığa uzanmalı. Resmi nikâhın kaldırılıp, çok eşli imam nikahının getirilmeye çalışıldığı toplumumuzda, erkek sapkınlıklarına başkaldıran kadınların varlığı bize güven duyurmalı. Bunun için biz kadınların dayanışma içinde olup mağdur kadınlara sahip çıkmamız galiba tek çıkar yol. Bu kıyıcı, faşist, feodal, dinci derebeyi kafalı, sapık erkek düzeninin değişmesi için elbirliğiyle savaşmamız kaçınılmazdır.
TANSU BELE
25 Haziran 2015
Keriman Halis 1932 Dünya Güzellik Kraliçesi