AH KURBAN
Ana ben gidiyom düşmana karşı…” Mehmetçik Çanakkale Savaşı’na giderken böyle diyordu. “Düşmana KARŞI…” Cepheden! Mustafa Kemal’in askerinin en büyük özelliği budur: O; yüz yüze, göğüs göğüse, cephe cepheye savaşı bilir, hem de çok iyi bilir. Sırttan vurmayı değil. Bu yüzden terör onun yabancısı. Sinsi düşmanı. Terörist kalleş! Çünkü onun işi sırttan vurmak!
Mustafa Kemal’in askeri; yalnızca Çanakkale’de değil, yüzyıllar öncesinden vatanına saldıranlara karşı da yalınkılıç savundu toprağını. Osmanlı’dan önce Moğollar Anadolu’yu bastıkları zaman da böyleydi, Osmanlı’dan sonra Kurtuluş Savaşı’nda kadın erkek, çoluk çocuk koştuğunda da vatan savunmasına. Cepheden ve cephede! O yüzden vatanı için toprağa düştüğünde, gökten ecdadı inip öptü onu o pak alnından, onun şerefli, dürüst ruhunu kutsadı ve yeni kuşaklara devretti. O ruh artık ölümsüzdür ve Anadolu halkı onu bugün de; “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diyerek kutsamaktadır.
Kürdüyle Türküyle bu vatanın doğuştan asker ruhlu çocuklarını açılım teraneleriyle kandırarak kaçırıp dağa kaldıranlar, uyuşturucuya alıştırıp Işid’li PKK’lı yapıp ellerine yabancı markalı silahları verenler Anadolu çocuğunun dövüşkenliğini çok iyi biliyorlar. Ancak bilemedikleri gerçek, bu gençlere kalleşliğin bir yere kadar öğretilebileceğidir. Kendisini hangi koşullar altında “vatan kurtarıcısı” yerine koyduğunu açık seçik bilemediğimiz terörist genç, bugün pazar yerinde eşiyle alışverişteyken sırtından kalleşçe vurduğu binbaşının ölümü için şimdi neler düşünüyor, insanlığı hiç mi sızlamıyor, bilinemez. Ama hiç kuşku yok ki Kürt anaları onları geri çağırıyor, saptıkları yanlış yoldan dönmelerini istiyor, yalvarıyorlar. Terörist çetelere lanet yağdırıyorlar. Çocuklarını kan içici canavarlara dönüştürenleri bağışlamıyorlar. Türk Kürt demeden askere alınmak için Genelkurmaya koşuyorlar. Peki, Türk askerini sırtından vurmakla övünen gencin, o askerle yüz yüze savaşmaya yeterli gücü var mı? Hayır! Sırtına partisinin kuzu postunu giyip el altından sırtlanlık taslayan sözüm ona Kürt siyasal-militanının dürüstlüğe yüzü var mı? Hayır! Peki; o poposu Amerikan damgalı kahraman bozuntusu terörist sırtlan gece yarısı ininden gizlice çıkıp sınır karakollarında bomba patlatmayı biliyor da, öğrenmiş de, neden erkekçe karşısına çıkamıyor o askerin? Savunmasız kişiyi öldürmek kahramanlık mıdır? Buna Türk ordusunu sindirmek, yenmek denebilir mi?
Yok Kaçaksaray emrediyormuş da, Türk askeri vuruyormuş. Yok Kaçak Saray’da oturan, seçim yatırımı yapıyormuş da asker savaşa koşuyormuş! Açılım saçılım diye tepinenler, barış barış diye avunanlar, aman savaşa alet olmasın diye askerimizi uyarıyorlarmış… Mış da mış! Hadi canım sende! Ordu dağıtılmaya girişilip komutanlar Silivri’ye tıkılırken neredeydiler bu barış sevdalıları?
Türk askeri, hiç kimsenin lafı güzafına bakmadan vatan için kendini kurban eder, bu onun özünde vardır. Türk anası çocuğunu askere; “Kınalı kuzum!” diye yollar. Yani kurban! Oysa terörist çocuk da bir başka türlü kurban değil mi? Kandırılmış, beyni özgürlük masallarıyla yıkanmış, ABD silahıyla sözde vatan savunmasına kalkışan, kalleş emperyalizmin sinsi emellerine oyuncak olmuş kurban!
Ah kurban! Dido Satiriou’nun ünlü yapıtı “Benden Selam Söyle Anadolu’ya!” kitabında dediği gibi, bu ülkenin, Anadolu’nun tertemiz, mert, şerefli çocuklarını terörizmin kalleşliğine kurban eden yabancı ülkelere ve emperyalizme lanet olsun! Emperyalizmin kanlı oyuncağı terör belası, adın kalleş olsun!
TANSU BELE
2 Ağustos 2015