Ateşler Yanıyor Sularda…

Ateşler Yanıyor Sularda…
Ateş suda söner değil mi? Doğanın gerçeği bu! Ya tertemiz, saf ellerinden yaşam hakkı tamamen çalınmış tüm dünya çocuklarının gerçeği?
 
Bir lav aile; ailenin içerisinden alev alev evlatlatlar doğuyor akıyor hayata yana yana. Kor, yer bulmak istiyor çünkü sönmeden doğada ki yerini bulmak zorunda. Ancak doğadan daha fazla gücü artık kötülükle ve adını “medenileşme” patenti ile tüm insanlığa tüm canlıya ve tüm doğaya hükmeden  ve de benimseten kötüler imparatorluğu vazgeçmiyor hain planlarından. Adeta balıkların göç mevsimleri doğaları gereği akarsulardan, nehirlerden, denizlere ve okyanuslara varabilmesi misali sadece “yaşama hakkı” için insanlık yüzyıllardır göçe zorlanıyor. “Bu hayatı yaşayacaksın!” Diye mahkum ediliyor savaşın toprağına. Dünyaya örnek lider olmuş Mustafa Kemal Atatürk, “Yurtta Barış Dünya da Barış” derken tam da bunu kast etmiştir. Şu an yaşamakta olan; gülen, içen,yiyen her bir dünya bireyi kıyıda ki hafızalarımızdan gitmeyecek o çocuğun görselini görüyor kendine göre yorum yapıyor. Mesela yolda gelirken konuşmalarına kulak kabarttığım konuşan çiftlerden kadın olan “Ben olsam orada kalırdım, yola düşmezdim” dedi. İyi de sen o değilsin. Onun akşam ne yediğini, ne hayal ettiğini, nasıl uyuduğunu ya da uyuyamadığını, kulaklarında ki bomba sesini, geleceği görememenin kaygısında ki aile fertlerinin korkusunu asla taşımadığın gibi duyarlılıktan uzak, empatiden yoksun laf salatasına malzeme koymaktan başka görevin yok. Yüzyıllardır emperyalist güçlerin dayatmaları ile tarihe bir dönün bakın da; kimler ne botlar da en gemiler de ne karalar da nelerini ve hangi değerlerini bırakmak zorunda bırakılmışlar. Evet, dünya değişiyor sözde gelişiyor ve insanlaşıyoruz. Bir kaplumbağa, bir fok bile kıyıya vursa yaşam hakkı varken ki orası onun mekanı. Mekanın da, hayatından topyekun bir daha geri dönmemek üzere zorla göçe ve de ölümüne göçe zorlanan insanlık dramının tüm suç ortağı bunu yapanlar kadar duyarsız insan diye sözde suretleri ile salınıp teknoloji nimetleri içerisinde ağzından geleni ardına koymayanlardır.
 
Dünyanın çok sevilen yorumcularından Enrico Macias Cezayir' den kaçışını geleceği için çok sevdiği ülkesine duyduğu sevgiyi yıllar sonra bizlere ezzberleteceği “ Adieu mon pays "Elveda Ülkem” eserinde ne güzel anlatır: “ülkemi terkettim, evimi terkettim/hayatım, hüzünlü hayatım sürünüyor sebepsiz/güneşimi terkettim, terkettim mavi denizim/hatıralari uyaniyor veda edişimden çok sonra/güneş, kaybolan/ ülkemin güneşi/sevdigim beyaz şehirler/bir zamanlar tanıdigım kızlar/bir arkadaşi terkettim, hala görürüm gözlerini/yağmurdan, veda yağmurundan islanan gözlerini, gülüşünü tekrar görüyorum /yüzüme bu kadar yakin/ışıldatırdı köyümün akşamlarını/ama beni limandan uzaklaştıran geminin güvertesinden bir zincir çıilgın gibi şingırdadı suda/uzun süre bakakaldim gittikçe uzaklaşan mavi gözlerine/deniz silip atti onları pişmanlıgın dalgasında”
 
Doğayı, doğada ki tüm varlığı korkutmak kötülüğün kuvveti ve bilinçli  görevidir. Oysa özellikle insana, herşeye rağmen insan kalabilme marifetine gösterebilen sevme sanatı, katıksız sevgiyi sunmak iyiliğin kuvveti ve görevidir. Kötülüğe her teslim oluşumuzda, yeryüzünde istisnasız herkese giderek; daha az, daha az ve daha az sevgi kalır. 
 
4 Eylül 2015
Emel Seçen – Bilmediğini Bilmek 

 


Fotoğraf: Aylan ve fotoğrafı çeken: DHA Muhabiri Nilüfer Demir


Fotoğraflar: google.com tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir