BRECHT VE ÇAĞDAŞ SANAT

BRECHT VE ÇAĞDAŞ SANAT

Bugün ülkemiz, 1919’larda olduğu gibi yine yok edilme tehdidiyle karşı karşıya. O günlerde İstanbul’a beyaz at üzerinde giren Fatih Sultan Mehmet özentisi İngiliz generalinin yerini bugün, ABD’nin “teknoloji harikası” tank-uçaklarıyla gelip Anadolu kentlerine Patriot füzelerini diken Nato generalleri almıştır. Bunun adı ise “sessiz işgal”dir. Çünkü gözü Ortadoğu petrollerindeki Haçlı’nın askerlerinin dini imanı para, politik aracı da demokratik işgaldir. Tıpkı 1919’lardaki gibi…Bu durumda; sanatımız neler yapmaktadır? Örneğin tiyatromuz ya da romanımız Batı’nın tüm dünya üzerinde kurduğu parasal egemenliğini insanlara yeterince anlatabiliyor mu? Oyun yazarı B. Brecht; “iktisatla politikanın yardımı olmaksızın çağdaşlarımızın davranış biçimi, biçimleri anlaşılamaz. Günümüzde de yazarın (bunları) anlamadan bazı şeyleri sergileyebileceğini sanmak, iyimserlik gösterisinden başka bir şey değildir” der (Hurda Alımı/ sosyalist açıdan bir sanat kuramı; s.63). Gerek edebiyatın gerekse tiyatronun, bugün giderek bilimlerin öğretimlerine daha fazla gerek duymaları bu yüzdendir. Tüm sanatların da…Çünkü sanatta çağdaş insanın tanımı, paranın hükmünün (iktisat ve politikanın emperyal ezici gücü) bilimsel (tarihsel ve materyalist) açıklanması bilinmeden yapılamaz. Toplumların da…Çağdaş iktisat düzeni; 18. ve 19 yüzyıllarda emperyalizm adıyla Batı’dan Doğu’ya yayılmaya başladığında yoksul ülkelerin sömürüsü, işgalleri ve savaşlar hızlanmış, parasal denetlenme yoluyla devletler Batı’nın yönlendirmesine girmiş ve sınıf farkı, yoksul devlet- varsıl devlet konumuna evrilmiştir. Bu gerçekliğin yani iktisatla politika işbirliğinin kurduğu sömürü düzeninin çağdaş sanatta vurgulanışı, ilk kez Brecht’in epik(anlatımcı) tiyatrosunda ortaya konur. Ne yazık ki ülkemizde bu yönde yazılan oyun çok azdır; özellikle roman hiç yok gibidir. Oysa tiyatroda olduğu gibi edebiyatta da, okuru bir gözlemci yapacak ve yargıya vardıracak yapıtlara gereksinimimiz vardır. Özellikle parasal ilişkilerin romanda da konu edinilmesi çok önemlidir. Bu da, elbette toplumcu gerçekçi bir tutum içinde yapılabilir. Ancak kimi örneklerini Fakir Baykurt (Irazca Ana vb) ya da Rıfat Ilgaz (Karadeniz’in Kıyıcığında) romanlarında görebildiğimiz ekonomik ilişkilerdeki çarpıklıklar, onların kuşağından sonraki romanlarda hiç görülmez olmuştur. Roman artık iyiden iyiye bireysel ilişkilerin duygu alanına çekilerek, sınıf farklılığından kaynaklanan parasal koşullanmaların çarpıklığını hiç sergilemez olmuştur. Bir zamanlar sinemamızda işlenen ve gülünç bile bulunan varsıl kız-yoksul delikanlı ya da toplumcu romanlarda sıkça görülen ezen ağa-ezilen maraba ilişkileri yok olmuş, büyük ölçüde kent yaşamına geçen insanlarımızın romanı, salt aşk ilişkilerinde düğümlenmiş, kentte işçi ya da varoş çocuğu olmanın romanını yazan yazar pek kalmamıştır. Bu alanda bir tek yazar tanıyorum; kitapları her ne kadar dil açısından pek başarılı olmasa da, yüzeysel de olsa gecekondu insanını konu edindiği için sanırım onu kutlamamız gerekir diye düşünüyorum. Alişan Birlik’in roman tipleri bana hep Haldun Taner’in Keşanlı Ali’sini anımsatıyor. Keşanlı Ali; bence epik tiyatromuzun baş yapıtıdır. Keşke romanda da böyle bir yapıt ortaya koyabilsek!

Brecht’in; diyalektik materyalizm felsefesiyle doğrudan ilişkili olan epik tiyatrosu, ulaşmaya çalıştığı izleyicinin kandırmacadan değil, bilmekten ve çözümlemekten zevk alan bir izleyici olduğunu söyler. İnsanı, olayları ve toplumu bitmiş olarak almaz, somut durumların irdelenmesine yardımcı olur. Althusser bu diyalektik bakışı şöyle tanımlar: Bildiğini sanan izleyicinin “yabancılaştırma”yla gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak. Kanımca günümüzde tüm sanat kollarının da böyle olması gerekir. Özellikle para ve politikanın emperyal ezici gücünü, tarihsel ve materyalist biçimde işleyen yapıtların olmadığı bugünkü romanımızdaki boşluğu, bir epik tiyatro örneği olan “Zengin Mutfağı”(Vasıf Öngören) ya da “Ayak Bacak Fabrikası”(Sermet Çağan) türünden örnekler, çağdaş sanatımız adına doldurmaktadır. Ayrıca sanatımız açısından ille de çağdaş olduğunu savlanan postmodernizmin bir kandırmacadan, yanılsamadan ibaret olduğunu da göstermiş olarak, romana da ışık tutmaktadırlar.

TANSU BELE/ 4 Nisan 2013
tansubele@hotmail.com

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir