DİPTEN GELEN

DİPTEN GELEN

Son sözü halk söyler: Dünyanın her köşesinde böyledir bu. İster siyasette olsun ister ekonomide, ister yurdunu savunmada olsun isterse başka ülkeleri işgal etmede, son söz tarih boyu halkın olmuştur. Çünkü insan yaşamının temeli adalettir; gerçek adaletin de savunucusu her zaman ve her yerde halklardır. Toplum; akla dayanan adaletin tek taşıyıcısıdır. Cumhuriyet kavramının toplumlarda yükselişi, gerçek adalet arayışının eseridir. Dünyanın ilk emperyali Roma’da, Jül Cesar’ın öldürülmesinden sonra yöneticilerin ya da diktatörlüğün cumhuriyet (halkların eşitlik ve ortaklığı) kavramını nasıl kullandıklarına dikkat çeken bilge Cicero; Senato’da yaptığı konuşmada: “Bütün insanlarda ortak olan, akıldan hukuku türetmektir. Roma, ancak adil bir hukuk sistemiyle ayakta kalabilir. Akıl ile algılanabilen, kanıtlanabilen bir hukuk sistemiyle… Erdem, pratik hayatta, özellikle de devlet hayatında mutlak değerdir.” der. Çünkü Cicero çok iyi bilir ki toplumların tek isteği ekmek ve adalettir. Yani hakça bölüşmek… Bu isteği tarih boyu yaşanan bütün devrimlerde görebiliriz: Yani toplumlarda dipten gelen dalganın özü budur. Cicero da bu gerçeği savunduğu ve cumhuriyet kavramını maske gibi kullanarak imparator olmaya kalkışabileceklerin Cesar’dan sonra yeniden türeyeceğini de bildiği, söylediği için öldürüldü. Ama düşünceleri yüzyıllarca toplumlara yol gösterdi.

Adalet olmadan ekmek olmaz! Toplumlar bunu çok iyi bilir. Bu yüzden de onları kandırmaya kalkışan siyasetçileri ergeç alaşağı eder.

Bugün Türkiye’de yaşananlar, son emperyalin (emperyalizmin) toplum üzerinde oynadığı oyunlardan kaynaklanıyor. Emperyalizmin maşası siyaset takımımız, başımıza çöreklenmiş ve demokrasiden teröre, cumhuriyetten eşitliğe, adaletten insan haklarına, bütün siyasal/toplumsal kavramlarla oynayarak diktatörce, zalimce, baskıcı bir yönetim biçimi sergiliyorlar. Bu yönetim biçiminin tepesine çöreklenen ve kendine cumhurun başı diyen zat da; Cesar bile değil, doğrudan Neron’luğa soyunmuş, halk katmanlarıyla oyun oynuyor ve ülkeyi ateşe verip kan gölüne çeviriyor. Terörü halka karşı kullananların, Türkiye’yi vurmasına yıllardır göz yumarak kendi dinci saltanatını sürdürmeyi amaçlıyor. Açıkçası toplum üzerinde “afyon edebiyatı”na ve yalan dolana dayalı bir diktatörlük kurup cumhuriyetimizi bölerek yeniden din devletine dönüştürecek, kendisi de Osmanlı padişahlığını ilan edecek… Bu arada insanlarımız, sivil-asker, çoluk çocuk sırtından vurulacak, halkımız (ulusumuz) Türküyle Kürdüyle ezilecek, ülke bölünecek, Kürtler ABD’nin oyuncağı olup emperyalizmin kucağına oturacak ve sömürülecek, köylerimiz kentlerimiz (özellikle de Güneydoğu kentleri) yakılıp yıkılarak Beyrut’a döndürülecekmiş, kimin umurunda… Kendini cumhurun başı ilan eden; sarayında “milli” olduğundan dem vurup milliyetçiliği savunur gözüküyor ya, bu yetmez mi?

Sormak gerek: Hangi milliliktir sözü edilen? Milli (ulusal) olan her zaman her yerde toplumdur.Bütün olarak tek halktır. Bugün Güneydoğu’da PKK terörünün elinde ezilen, evi, dükkanı, insanı kurşunlanan halk ne diyor: “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin parçasıyım. Dolayısıyla ulusalım. Bölünmek istemiyorum ve terörü lanetliyorum.” Bu gerçeği, PKK’nın uzantısı olan ve AKP’nin (yalan dolan diktatörlüğünün) ortağı olup TBMM’de yer bulmak için çırpınan Kürtçü siyasal (!) parti, çok ama çok iyi düşünmelidir. Çünkü bu çürük siyasetin en üst katına da tırmansa, eğer “halkı” onu istemiyor ve lanetliyorsa ergeç o da yok olup gitmeye mahkum olacaktır. Açıkçası kendilerini “Kürt siyasetçileri ” olarak görenler yine kendi halkı tarafından yok edilecektir. İstedikleri kadar dinci bezirgan takımı emperyal uşaklarının açılımına güvensinler, Türkiye’nin bölünmesi konusunda son sözü söyleyecek olan da, Türk ve Kürt vatandaşlarıyla birlikte hem o zata hem de Kürtçülere ve PKK’ye “Vatan bölünmez!” diyen toplum/ ulus olacaktır. Çünkü toplum adalette yanılmaz, hakkını verir. O hak da kaynağını, Atatürk’ün bu ülkede sağladığı halkın adil yaşam koşullarında bulur. Adalet; toplumsal erdemin de temelidir. Ama hukuk devletin elinde oyuncak oldu mu erdem de, ahlak da çığırından çıkar. Çünkü Bakunin’in de dediği gibi; “Hukuk iktidarın fahişesidir.” İşte bu noktada iktidara; “Sen hukuku istediğin gibi kullanamazsın. Sana bu hakkı kim verdi?” diye sormak da, topluma düşer. Bu; dipten gelen dalganın ta kendisidir. Devleti sorgulamak, vatandaşın en başat görevi ve hakkıdır. Cumhuriyet’i yıkmak değil hükümeti ve devleti sorgulamak… Bu konuda aydınlar,yazarlar, siyasetçiler bile yanılsa halk yanılmaz!

Cicero da; “Unutmayın ki imparatorluklar, adaleti ancak diktikleri çarmıhlarla sağlayabilirler. Ahlak ve erdem çöktüğünde devleti yönetemezsiniz!” diyor Romalı senatörlere. Yani yalan dolan ve afyon edebiyatıyla değil cumhuriyet, diktatörlük bile yürümez diyor. Doğrudur: Devlet yönetim hırsıyla canavarlaştıkça ne adalet bırakır ne erdem ne de ahlak. Bunun yanıtını da halk, ergeç verir: Çünkü adaletin gerçek savunucusu odur. Cicero; yüzyıllar ötesinden bugünkü ABD’li senatörlere ve Batı’lı devlet yöneticilerine de seslenmiyor mu?

Nietzsche de şöyle der: “Devlet soğuk canavarların en soğuğudur. Kılı kıpırdamadan yalan söyler. Şu yalan dökülür ağzından: BEN, DEVLET; HALKIN KENDİSİYİM.

TANSU BELE/ 15 eylül 2015

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir