DİREN SANAT

DİREN SANAT

Sanat, insanın evrensel dilidir. Sorgulayıcıdır, varoluşçudur, insancıdır(İNSANCI: Hümanist), paylaşımcıdır, barışçıdır, ortaktır ve devrimcidir. İnsanın dünyaya ve kendisine bakışaçısını devindirmeyen ve değiştirmeyen sanat yapıtı olamaz. Olsa da gerçek sanattan sayılamaz. Tac Mahal’i gören en ateist insanın bile içinden “Bilinmeyen Bir Tanrı’ya” tapınmak gelir. Dahası aşka inanmak… 

İnsan, tüm çağlarda varoluşun özüne sanat yoluyla seslendi: Bu sesleniş, varolan herşeye akıl yoluyla bambaşka (belki de ideal) formlar kazandırmanın en yüce, en simgesel yoludur. Dünyanın gördüğü en eski uygarlıklarda –ki tarih, arkeoloji gibi bilimler bulgusal olarak bize 50 milyon yıl öncesini işaret ediyor- taşlara, tabletlere, mağaralara, tapınaklara kazınan resimler (ve yazılar, çizgisel simgeler: tümü de aynı şey) doğayı, insanı, yaşamı, varoluşu sorgulayan ilk simgesel yapıtlardı: Bunlar aynı zamanda ilk sanat yapıtlarıdır ve felsefenin, dinlerin, bilimlerin temelini oluşturmuşlardır. Uygarlıkların beşiği Hindistan’da, “Tanrı” ve “varoluş” la ilgili tüm yapıtlar (tapınaklar, konutlar, mezarlar, yazılı tabletler (kitap), müzikler, çizimler, heykeller, şiirler, dans, tiyatro vb.) birer sanat ürünüdür. Hindistan’a, uygarlıkların beşiği diyorum; belki ondan daha eski uygarlıklar da kurulmuştu yeryüzünde… Dünya yuvarlağının yaşı 3.5, 4, hatta 5 milyar olarak saptandığına göre! Piramitleri (ve daha birçok eski kalıntı yapıyı) bugünkü uygarlığın yapabilme olanağı olmadığına göre! Dünyanın yedi harikasından bir olan devasa Rodos Heykeli’nin nasıl yapıldığı, bugün bile gizemini koruduğuna göre!

Ancak insan; yaptığını yine kendi yıkan bir yaratık olduğuna göre kavimlerin savaşlarla birbirlerini yok etme çabaları sonucu, uygarlıklar yokolup gitmiş, bıraktıkları eserler de büyük ölçüde yağmalanmış ve yok edilmiştir. Bunda doğanın da katkısı büyük, gerek depremleri gerekse doğal yıkımlarıyla; yanı sıra yalnızca Mısır’daki eski tapınak yağmalarının tarihine baktığımızda bile, uygarlıkların insan eliyle nasıl yerlebir edildiğini açıkseçik görebiliriz. Ancak sanat yapıtları hiçbir çağda bugün olduğu gibi kıyıma uğramamıştır. Mısır’ın ya da Hindistan’ın onca yağmaya karşın piramitlerinin ve tapınaklarının yine de ayakta kalmış olmalarının bir nedeni olmalı; kimbilir belki de oralardan gelip geçen halk kitlelerinin sanat yapıtlarına (ister dinsel isterse başka amaçlı olsun) bir çeşit saygıları vardı ve saldırmaya çekinmiş olabilirlerdi. Oysa bugün; hiçbir antik dinde öngörülmeyen (İslam hariç) bir biçimde sanat yapıtları yasaklanıp yerlebir edilebiliyor. Asya’da, Ortadoğu’da tapınaklar bombalanıyor, heykeller parçalanıyor. Müslüman ve laik ülkemiz de bundan payını alıyor: Sanat yapıtlarına sansür uygulanıyor, heykeller yıkılıyor, tiyatrolar kapanma tehdidi altında, gelmiş geçmiş en önemli müzikçimiz Fazıl Say neredeyse ipe çekilecek, müzeler de aynı akıbetle karşı karşıya! Ya kitaplar? İstediğimiz gibi yazma özgürlüğümüz var mı? Aziz Nesin, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri”ni Türkçeye çevirtti de ne oldu? Ölümlerden ölüm beğendi! “Bilgisayar çağı” denilip kitaplar horhakir ediliyor, çocuklara kitap okumaları neredeyse yasaklanmak üzere! 

Sanat adına bugün yaşadığımız olaylar; kanımca İkinci Dünya savaşı sırasında bile yaşanmamıştı. Faşist Almanlar Avrupa müzelerini yağmalamışlar ama onları parçalamamışlardı. Çalmışlardı! Brecht’in yapıtları yasaklandı ama ortadan kaldırılmadı! Oysa bugün insanlığın kadim uygarlıklarının mirası olan en eski sanat yapıtlarının yokedilmesi (hem de sanatı yasaklayan İslam adına), başta ABD olmak üzere tüm uygar ülkelerin ilgisini bile çekmiyor! Geçmişte ülkemizi ve Ortadoğu’yu yağmalayan Batılı arkeologlardan bile ses yok! Onların müzelerimizden kaçırdıkları, sanat yapıtları değil miydi? Amerikalı; şimdi üzerinde uygarlık(!) kurduğu kıtada, bir zamanlar kimbilir ne çok sanat yapıtını yerlebir etmişti: İnkalardan, Kızılderililerden ve geçmişten kalan çok sayıda eseri… Kızılderililerin müziğine ne oldu, bilen var mı? Köle Zenciler olmasaydı Amerika’da, caz müziği olabilecek miydi? Rock’n Rol bile caz kökenli! Ya bugün uyduruk pop (gürültü/ gurultu müziğine pop diyorlar) saçmalıkları neyin nesi? Bu gürültüleri ABD’lilerin kendileri bile dinlemiyor! Şimdi de diyorlar ki, eski (antik) yapıları, yolları, alanları UFO’larla gelen uzaylılar yapmış! Zavallı Amerika; insanın ve sanatın ne olduğunu bile unuttu artık… Herşey gibi sanatı da yağmaladığınca yağmaladı yeryüzünde ve sıra geçmiş uygarlıklara kara çalmaya geldi! Çünkü dünyanın gelmiş geçmiş tek efendisi kendisi ya…. Oysa sanat insanın belleğinden (geçmişinden de geleceğinden de) silinemez. Yokedilemez. Çünkü sanatı yok etmeye kalkışmak, insanı yoksaymakla eşdeğerdir. İnsan düşünmek ve felsefe yapmak istiyorsa buna sanatla başlar. Duygu ve sezgi olmadan düşünmek olmaz! Din bile olmaz! Yok, eğer insan, insanlığın canına kıymaya karar vermişse ve buna da sanat yapıtlarını yok etmekten başlamışsa o başka! Ama bu çürüğü çıkmış dünyada hâlâ yaşamak isteyen insanlar da var ve onlar, yaşamak için sanattan asla vazgeçmeyeceklerdir. Buna da çok kararlılar: Tıpkı depremlerle işgallerle yerlebir olan topraklarından göç ederek başka topraklarda sanatlarını, dinlerini, bilimlerini yeniden yapılandıran tüm geçmiş (antik ya da Ortaasya) uygar insanları gibi! Çünkü Sanat, her çağda varolmak adına yok edilmeye direnmiştir ve bugün de insanlığın sürmesi için direnmeye devam edecektir: Yaşamak ve varolmak yüzü suyu hürmetine! Bugünkü ABD uygarlığının ne teknoloji mucizeleri ne de atom bombaları sanatı ve mucizelerini durdurabilir ne de yaratabilir. İnsanı da!

TANSU BELE
3 Ağustos 2014

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir