İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2013-2014 Sezonu Açılış Konseri

 

İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2013 -2014 Sezonu Açılış Konseri
06.10.2013 Pazar, saat: 20:00
Kadıköy Süreyya Operası

 
 

Görsel:  Konser "Stabat Mater – Requiem" evetbenim.com arşivinden alıntı.

Orkestra Şefi: Naci Özgüç

Koro Şefi: Koverk Tavityan 
Solistler: 
P.Diana Nayir Artan, C.Hakan Aysev, Özge Belen, N.Deniz Boran, Stare Çelebi, Özgecan Gencer, Alper Göçeri, Gülbin K.Günay, M.Murat Güney, M.Otlia Radulescu, E.Arzu Yüceer, A.Çağrı Köktekin, Bülent Külekçi, Hüseyin Likos, Burçin Çilingir Savigne, Barbaros B. Taştan, Deniz Yetim

Başkemancı: Oleksandr Samoylenko
Uygulatıcılar:
Kondüvit: Başak Taniş
 

İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2013-2014 Sezonunu Açıyor!
 
İstanbul’un Kurtuluşunun 90. Yıldönümü olan 6 Ekim’de, Arkeoloji Müzesi’nde muhteşem bir konserle, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 2013-2014 Sezonunu Açıyor. Sanatseverleri; Türkiye’de/İstanbul’da ilk kez seslendirilecek eserlerden oluşan bir sezon bekliyor.
 
Ama önce, klasik “Açılış Konseri”! Büyük opera bestecisi G.Verdi’nin 2013 -2014 sezonu boyunca yeni sahnelenecek eserlerden ve repertuar operalarından oluşan konseri yeni müzik direktörümüz Naci Özgüç yönetecek.
 
Verdi’nin Türkiye’de seslendirilmemiş Giovanna d’Arco (Jan Dark) operası, konser versiyonu olarak gerçekleştiriliyor. Geniş bir solist kadrosu olan eserde, orkestrayı Gianluca Bianchi, koroyu Emanuela Aymone yönetecek.
 
Rossini’nin başyapıtı La Cenerentola (Külkedisi), deneyimli rejisörümüz Yekta Kara tarafından sahneliyor. Bir başka İtalyan orkestra şefi Alessandro Cedrone’nin yöneteceği eserde, birçok genç ve deneyimli sanatçı omuz omuza sahnede olacaklar.
 
Bir başka başyapıt ve Türkiye’de bir ilk: G.F. Händel’in Giulio Cesare (Jül Sezar) adlı operası! Son yıllarda -özellikle Barok dönem operalarında- öne çıkan Mehmet Ergüven’in sahneleyeceği, Paolo Villa’nın yöneteceği eserde konuk sanatçılar da görev alacaklar.
 
Her sezon olduğu gibi, bu sezonda da henüz doyamadığımız, tekrar sahneleyeceğimiz eserler var: Kötülüğün Döngüsü (The Turn Of The Screw), Midas’ın Kulakları, Yusuf ile Züleyha, Aşk İksiri (L’elisir d’Amore), Hoffmann’ın Masalları (Les Contes d’Hoffmann), Ariadne Naxos’da (Ariadne Auf Naxos), Sevil Berberi (İl Barbiere di Siviglia), Önce Söz Sonra Müzik (Prima La Musica poi Le Parole), Opera Müdürü (Schauspiel Direktor) gibi.
 
Ayrıca; bir demet operayı dramatik bir anlatımla oyunlaştırılan –Murat Göksu imzalı- “Opera Opera Dedikleri” adlı yapıt, İstanbul seyircisiyle ilk kez buluşuyor.
 
Afife’den sonra ilk kez orkestralı beyaz bale; Giselle! Ayrıca geçtiğimiz yıl keyifle izlenen Chopin’in “Genç Werther’in Acıları”, Turgay Erdener’in “Afife”, Nevit Kodallı’nın “Hürrem Sultan” adlı eserlerinin temsilleri de devam edecektir. “Dünya Dans Günü” etkinlikleri çerçevesinden Süreyya Operası’nda bir gösteri de düzenleyecektir.
 
“Çanakkale’den Barışa”, “Antik Konser”, “Yeni Yıl Konseri”, “Cumhuriyet Konseri” ve “Bahar Konseri”ne yine devam… Farklı mekanlarda seyirciyle buluşanın yeni adresi: Arkeoloji Müzesi! Sezon boyunca, düzenli oda müziği konserleri genç sanatçılarımıza ve yerli-yabancı sanatseverlere müzik ziyafeti verecek.
 
Geçtiğimiz yıllarda başarıyla temsil edilen Çaykovski’nin “Fındıkkıran” adlı çocuk balesi bu yıl da temsillerine devam ederken çocuklarımıza yeni oyunlar: “Kitap Aşkına!”, “Mozart Küçük Dahi”.
 

 
Verdi’nin Türkiye’de seslendirilmemiş Giovanna d’Arco (Jan Dark) operası, konser versiyonu olarak gerçekleştiriliyor. Geniş bir solist kadrosu olan eserde, orkestrayı Gianluca Bianchi, koroyu Emanuela Aymone yönetecek.
 
Rossini’nin başyapıtı La Cenerentola (Külkedisi), deneyimli rejisörümüz Yekta Kara tarafından sahneliyor. Bir başka İtalyan orkestra şefi Alessandro Cedrone’nin yöneteceği eserde, birçok genç ve deneyimli sanatçı omuz omuza sahnede olacaklar.< /span>
 
Bir başka başyapıt ve Türkiye’de bir ilk: G.F. Händel’in Giulio Cesare (Jül Sezar) adlı operası! Son yıllarda -özellikle Barok dönem operalarında- öne çıkan Mehmet Ergüven’in sahneleyeceği, Paolo Villa’nın yöneteceği eserde konuk sanatçılar da görev alacaklar.
 
Her sezon olduğu gibi, bu sezonda da henüz doyamadığımız, tekrar sahneleyeceğimiz eserler var: Kötülüğün Döngüsü (The Turn Of The Screw), Midas’ın Kulakları, Yusuf ile Züleyha, Aşk İksiri (L’elisir d’Amore), Hoffmann’ın Masalları (Les Contes d’Hoffmann), Ariadne Naxos’da (Ariadne Auf Naxos), Sevil Berberi (İl Barbiere di Siviglia), Önce Söz Sonra Müzik (Prima La Musica poi Le Parole), Opera Müdürü (Schauspiel Direktor) gibi.
 
Ayrıca; bir demet operayı dramatik bir anlatımla oyunlaştırılan –Murat Göksu imzalı- “Opera Opera Dedikleri” adlı yapıt, İstanbul seyircisiyle ilk kez buluşuyor.
 
Afife’den sonra ilk kez orkestralı beyaz bale; Giselle! Ayrıca geçtiğimiz yıl keyifle izlenen Chopin’in “Genç Werther’in Acıları”, Turgay Erdener’in “Afife”, Nevit Kodallı’nın “Hürrem Sultan” adlı eserlerinin temsilleri de devam edecektir. “Dünya Dans Günü” etkinlikleri çerçevesinden Süreyya Operası’nda bir gösteri de düzenleyecektir.
 
“Çanakkale’den Barışa”, “Antik Konser”, “Yeni Yıl Konseri”, “Cumhuriyet Konseri” ve “Bahar Konseri”ne yine devam… Farklı mekanlarda seyirciyle buluşanın yeni adresi: Arkeoloji Müzesi! Sezon boyunca, düzenli oda müziği konserleri genç sanatçılarımıza ve yerli-yabancı sanatseverlere müzik ziyafeti verecek.
 
Geçtiğimiz yıllarda başarıyla temsil edilen Çaykovski’nin “Fındıkkıran” adlı çocuk balesi bu yıl da temsillerine devam ederken çocuklarımıza yeni oyunlar: “Kitap Aşkına!”, “Mozart Küçük Dahi”.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi

Giuseppe Verdi, (10 Ekim 1813, La Roncole, İtalya – 27 Ocak 1901, Milano, İtalya) 19. yüzyıl İtalyan Operası Ekolünden gelen en ünlü İtalyan besteci. Tüm dünyada eserleri en çok sahnelenen opera bestecilerinden birisidir.

Hancılık yapan yoksul bir ailenin ikinci çocuğu olarak 10 Ekim 1813'te, Kuzey İtalya’daki La Roncole Köyü'nde, günümüzde müze olarak kullanılan evde doğdu. Kilise orgcusundan ilk müzik derslerini aldı. Geçmişinde hiç müzisyen olmayan ailesi, oğullarının müzik eğitimi için büyük çaba harcadı, ona eski bir piyano aldıkları gibi yakındaki Busetto kasabasına göndererek oradaki sanatsal ortamdan yararlanmasını da sağladılar. Busetto’da aile dostu bir tüccar olan Antonio Barezzi'nin evinde kalarak Latince ve müzik dersleri alan Verdi, İtalya’da Busetto'lu Kuğu olarak da bilinir. Milano Konservatuvarı’na girmek isteyen Verdi, piyano tekniği zayıf olduğu için konservatuvar sınavlarını kazanamadı; ancak La Scala Tiyatrosu’nun şefi Vincente Lavigna'dan 2 yıl boyunca özel ders alma fırsatı buldu. Masraflarını Barezzi’nin karşıladığı bu özel dersler sayesinde opera müziği hakkında bilgisini arttırdı.
Verdi, Busetto’ya döndüğünde şehir orkestrasının şefliğini yürütmeye başladı; Barezzi’nin kızı ile evlendi, art arda bir kızı, bir oğlu oldu. 1838’de ilk bestesi yayınlandı, orkestra şefliği görevinden ayrılarak Milano’ya yerleşti; Avrupa’nın önde gelen müzik editörlerinden Giovanni Ricordi, eserlerinin telif haklarını satın aldı ve bu iş ilişkisi ölümüne kadar sürdü. 1838’de yazdığı Oberto adlı ilk operası Milano'da dönemin ünlü sanatçıları tarafından başarıyla temsil edildi. Aynı yıl iki çocuğunu ve karısını 2 ay gibi kısa bir sürede hastalıklar nedeniyle ardı ardına yitiren Verdi; yaptığı bir sözleşme gereği bir komik opera bestelemek zorunda olduğundan ilk komik operası Bir günlük Kral'ı yazdı. Bu eser, La Scala’da başarısız olunca yaşadığı ruhsal bunalım üzerine Busetto’dan ayrılarak Milano’ya yerleşti ve artık beste yapmamaya karar verdi. İtalyan besteci ve liberetto yazarı Temistocle Solera’nın yazdığı liberetto’yu okuyunca fikrini değiştirdi. Yahudiler’in Babil’den sürgün edilmelerini konu alan Nabucco adlı eseri bestelemeyi 1841’de tamamladı. Nabucco, Verdi’ye ilk büyük başarısını getirdi.
Nabucco operasının La Scala’da sahnelendiği 1842 yılında Abigaille rolündeki soprano Giuseppina Strepponi ile tanışan Verdi, 55 yıl süren yeni bir işbirlikliğine başladı. Ancak 1859’da evlenebildiği Giuseppina ile geçirdiği yılları onun en verimli dönemi oldu. Evlilikleri, eşinin 1897'de ölümüne kadar sürdü.
Nabucco’dan sonra peşpeşe Lombardi (Lombardlar), Ernani, I due Foscari operalarını yazan Verdi büyük üne kavuştu. Nabucco ve Lombardi’nin koro bölümleri sokaktaki halkın ve İtalyan vatanseverlerin dilinden düşmüyordu. Ernani operası, ise ona İtalya dışında da ün kazandırdı. Ernani, Victor Hugo'nun Hernani oyunundan operaya aktarılmştı. Opera eserlerinin müzikal yönüne ağırlık veren, dramatik yönünü pek önemsemeyen İtalyan opera geleneğine bir yenilik getirerek, oyunun dramatik yönüne ağırlık verdiği bu eserin başarısı üzerine ardı ardına opera siparişleri almaya başladı. I due Foscari eserinde ise ilk defa karakterleri temsil eden ve duyulduklarında onları hatırlatan temalar kullanmaya başladı.
Bir anlaşmazlık nedeniyle artık operalarını Milano’da sahnelemekten vazgeçince Alzira, Atilla, Macbeth diğer İtalyan şehirlerinde; I Masnadieri Londra’da sahnelendi. Konusu Voltaire'in aynı adlı eserinden alınan Alzira operası, Verdi’nin bile hiç sevmediği “gerçekten korkunç” olarak nitelediği tek operası olarak ün yapmıştır. Atilla Operası, Verdi’nin Solera ile yaptığı işbirliğinin son ürünüdür ve çok başarılı bir operadır. Macbeth operasının liberettosunu Shakespeare hayranı olan Verdi düzyazı olarak kendisi yazmış ve şiire dönüştürülmesini Piave’den istem
işti. Başrolü bir tenora değil, baritona vermek; kötü karakterli kişileri eserin kahramanı yapmak; eserde tek bir aşk öyküsünü değil, yükselme hırsı, vicdan huzursuzluğu gibi konuları işlemek bu eserde getirdiği yeniliklerdir.
1848'de, Milano’un Avusturyalılar tarafından fethedilmesi üzerine Verdi Il Corsaro (Korsan), La Battaglia di Legnano (Legnano Savaşı), ve Luisa Miller operalarını yazdı. Il Corsaro, bir borcunu ödemek üzere alelacele yazdığı kötü bir eserdi. La Battaglia di Legnano, milliyetçi cümleler ve sahnelerle dolu bir eserdir. Luisa Miller'in konusu Friedrich Schiller'in Hile ve Aşk adlı eserinden alınmıştır. İlk defa soyluları değil, halktan insanların canlandırıldığı bu opera eserde orkestra yalnızca esere eşlik eden bir araç olmaktan çıkmış, güçlü bir anlatım aracı haline gelmişti. Bu eser, birkaç yıl sonra bestelenecek La Travaiata ile birlikte Gerçekçilik akımının öncüsü oldu.
1851’de Verdi'nin “en iyi eserim” dediği Rigoletto Venedik'te, 1853'de, Il Trovatore Roma'da büyük başarı kazandı. Rigoletto, konusunu Victor Hugo'nun Kral Eğleniyor adlı eserinden almıştı. Il Trovatore, konusu karışık ve anlaşılması güç bir operadır. Şarkıcıların doğal ses olanaklarına göre beste yaratmak yerine, onları seslerini geliştirmeye yöneltecek nitelikte bir eserdir. Aynı yıl (1853) en popüler eseri olan La Traviata Venedik'te sahnelendi. İlk sahnelenişi fiyasko ile sonuçlansa da zamanla en sevilen operalardan birisi oldu. Verdi'nin Alexandre Dumas'nın Kamelyalı Kadın romanından esinlenerek yazdığı La Traviata, edebiyata dayalı operanın en tanınmış örneklerindendir; Carmen ile birlikte gerçekçilik okulunun öncülerinden birisidir.
Bu dönemde bestelediği diğer ünlü operaları şunlardır: Sicilya Vesperler Gecesi Katliamı (I Vespri siciliani), Aroldo, Simon Boccanegra, ve Maskeli Balo (Un Ballo in Maschera).
Verdi, 1859'da Parma Meclisi’ne Busetto temsilcisi olarak girdi. 1861’de ise İtalyan Parlamentosu’na seçildi. Parlementer olarak yaptığı ilk katkı, İtalya’nın müzikal kurumlarının koordine edilmesi ve devletle olan ilişkilerinin saptanması konusunda önerilerdi. 1865’de parlamentodan çekildi.
1862'de Kaderin gücü (La Forza del Destino) operasını St. Petersburg'da sahneledi. 5 yıl opera yazmaya ara verdikten sonra, 1867'de Don Carlos operasını yazdı.
Mısır Hidiv'inin siparişi üzerine bestelediği Aida operası Kahire'deki İtalyan Opera binasının açılışında sahnelendi. Aida, Mısır ile Habeşistan arasında yüzyıllar boyunca sürüp giden çatışmalardan M.Ö. 10. yüzyılda yer alanı sırasında geçen olaylar üzerine kurulmuş bir aşk, baba sevgisi ve vatan sevgisi arasındaki bocalamayı işliyordu. Avrupa prömiyeri 1872'de La Scala'da gerçekleşti. O kadar beğenildi ki besteci tam 32 kez sahneye çağrıldı. Eser, Verdi’nin en güzel operası olarak kabul edildi.
15 yıl opera yazmayan Verdi, herkesin besteciliğe veda ettiğini düşündüğü sırada, 1887'de Otello operası ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Otello, Verdi'nin ses ve orkestra arasındaki dengeyi bulduğu en olgun eseridir. İtalyan operasınının bir "aryalar dizisi" olmaktan kurtulmasını sağlayan eserdir.
6 yıl sonra, 77 yaşındayken 1893'te ikinci komik operası ve son eseri olan Falstaff'ı besteledi ve büyük başarı kazandı. Eserin ilk gösterimi Roma'da gerçekleşti; Verdi'ye Roma şehrinin onur hemşehrisi unvanı verildi.
Falsaff'ı besteledikten sonra yalnızlığa çekilerek 11 yılını herkesten uzakta geçirdi. 1895'de yaşlı müzisyenler için bir barınak olarak tasarladığı Casa di Riposo'yu inşa ettirmeye başladı; yapı 1899'da tamamlandı. 21 Ocak 1901'da Milano’da hayatını kaybetti. Verdi, vasiyetinde sadece 20 kişinin ve küçük bir askeri birliğin katıldığı sessiz ve müziksiz bir cenaze töreni istemişti. İsteğine uygun bir cenaze töreni yapıldı; ancak bir ay sonra eşi Giuseppina’nın ve kendisinin tabutları Milan’daki bir mezarlıkta bulunan geçici mekanlarından alınarak Casa di Riposo’ya büyük bir törenle nakledildi. İtalyan Kraliyet ailesi üyelerinin, milletvekillerinin, diplomatların da katıldığı bu törende binlerce kişi Nabucco operasındaki ünlü ilahiyi görülmemiş bir koro halinde söyledi.


Sayfa düzeni: Tenise Yalçın evetbenim
tenise@evetbenim.com
Verdi özgeçmişi ve görsel: http://tr.wikipedia.org/wiki/Giuseppe_Verdi
İleti Haber: Songül Sarıpınar – İstanbul Devlet Opera ve Balesi Halkla İlişkiler 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir