ONLARI GÖRDÜM
Tansu BELE
Yan yanaydılar, omuz omuza, birlikte. Tarih, 14 Kasım 2011, günlerden Pazartesi. Yer: Silivri Cezaevi Duruşma Salonu ve onlar, gazeteci yazar CHP milletvekili Mustafa Balbay’la gazeteci yazar Tuncay Özkan: İkisi de orada, karşımızda, ellerimizi uzatsak dokunacağımız kadar yakın, canlı, somut ve onları bizden, ülkelerinden, evlerinden, ayıran cezaevi duvarlarının soğuk, acımasız, duyarsız ve saydam, gözle görünmez, kulakla duyulmaz buyurganlığının çiğnenen kanıtları olarak karşımızdaydılar.
Salona büyük bir sessizlik çökmüştü ama ben bu suskunluğun içinde durmaksızın yankılanan yürek seslerimizi duyabiliyordum. Kuşkusuz onlar da duyuyorlardı, çünkü biliyordum ki yürekten yüreğe yollar vardır; gizli, derinden, ama hiç durmaksızın çağıldayıp ses veren… Düşünceler gibi, duygular gibi, tarih gibi, geçmişin ve geleceğin ayaklanıp canlanışı, bugünün umarsız çığlıkları gibi…
Onları gördüm: Çöken karanlığın içinde yanan iki ışık damlası gibiydiler, dahası o iki adamı aydınlatan; bizlerin umutları, beklentileri, aranışları ve çağrılarıydı. Sonra onlardan biz sade vatandaşlara, sıradan yurtseverlere dönüp gelen; direnişleri, dimdik ayakta duruşları ve bizler için varoluş savaşımları… Düşünceleri, düşünceleri, düşünceleri! Aydınlanıyordum, aydınlanıyorduk hep birlikte, o karanlık duvarların içinde ve yüreklerimiz, çığlık çığlığa haykırıyordu: “Sevgili Balbay, sevgili Özkan! El eleyiz, sakın unutmayın! Caymayın, bırakmayın bizleri, sizler gereklisiniz bizlere. Bırakmayın ne olur, birlikteyiz, can cana… Canlarımızdan başka neyimiz kaldı zaten sizler için yitirecek? Neyimiz kaldı? Alın, bu can sizin olsun, yeter ki sizler yaşayın, çıkın şu duvarların karanlığı arkasından, yine yazın, yine yazın, yine yazın, bizler için, bizler adına! Yazın ki aydınlansın şu karanlıklar! Silinsin, yok olsun! Aydınlansın insanlarımıza çöken karanlıklar… İşte sizlere bugün, yine taşıyıp getirdik yüreklerimizde Nazım’ın çığlığını, Sabahattin Ali’nin, İlhan Selçuk’un ve daha nicelerinin seslenişlerini; alın, onlar size en değerli armağanımız, direncinizin ve direncimizin gücü olsun…
Ah ben göremedim Uğur Mumcu’nun, A. Taner Kışlalı’nın son kez olsun bir daha o aydınlık yüzlerini, yanarım, ah göremedim. İşte bugün, bu yüzden buradayım. Size onların sessiz çığlıklarını getirdim Özkan, Balbay, alın yüreğimden koparayım, yollayayım, göndereyim, ulaştırayım size, çevrenizi kuşatan karanlık duvarlarda açılan kapı olsun! Nazım Bursa Hapishanesinden ses veriyor yüreğimde, canlanıp çıkıyor içimden, ulaşıyor sizlere, duyuyor musunuz? Kuşkusuz duyuyorsunuz onu. Bursa Hapishanesi’nde Nazım, şöyle diyor A. Emin Yalman’a: “Benim Kâbem memleketimin ve milletimin sevgisidir. Ben bu milleti çok seviyorum, yüksek meziyetleri dolayısıyla layık olduğu anlayış ve hürmetle seviyorum. Türk milletini sevmeyi iyi bilen bir adam tanıyorum. O da Şeyh Bedrettin Simavi’dir. Milletimi sevebilmek hususunda onun mertebesine yaklaşmak en büyük emelimdir. Hakka, müsavata, insanların kardeşliğine ait fikirleri Şeyh Bedrettin Simavi, Marx Efendiden çok zaman önce ifade etmiştir.” (Nazım Hikmet, Konuşmalar, s.40)
Nazım’ın sesini sana iletiyorum Tuncay Özkan, aramızdaki onca parmaklığa karşın, yüreğimdeki tüm yurtseverlik sevgimle birlikte ve biliyorum, elbette sen de yüreğinden duyuyorsun, çünkü sen de, işte o sevgiyle varsın! Yaşıyorsun, bizlerde! Sevgi paylaşıldıkça büyür, biz seninle büyüttük, büyütüyoruz yurtseverliğimizi… İçimizdesin ve direniyoruz senin adına! Çünkü sen bizler için şu günlerimizde yaşayan en büyük yurtseverimizsin! Elbette Balbay’la da aynı duyguları, aynı çığlığı, bizim sessiz çığlıklarımızı paylaşarak… İkinizin de hiçbir ayrıgayrılığı yok yüreklerimizde, birsiniz, bizimsiniz, tek yüreğimizsiniz. Balbay, senin yurtseverliğindir bizleri ayakta tutan, unutma, bizleri unutma. Ne olur. Çıkacaksın o karanlıktan ve yine yazacaksın, bizler için unutma, bizler için! Balbay, seninle büyüyor yurtseverliğimiz, sen çoğaltıyorsun onu varlığınla, sakın unutma!
Tarih: 14 Kasım 2011, yer: Silivri Cezaevi Duruşma Salonu: Benim onlara, Balbay’a ve Özkan’a ulaştırmaya çalıştığım sessiz seslenişlerimi, çılgınca çığlıklarımı gencecik bir tutuklu teğmenin soğukkanlı, direngen, aklı başında savunma konuşması sakinleştirebiliyor ancak. Yargıçlara şöyle diyor teğmen: “Şırnak’ta teröristlerle savaşırken tek düşüncem vardı: Yurdumun insanını savunmak ve korumak! Biz böyle eğitim aldık. Yurdum ve ülkem benim her şeyimdir” Teğmenin yanı başında bekleyen, sırtları biz dinleyicilere dönük ama yürekleri yine bizlere açık Balbay’a ve Özkan’a özlem ve sevgiyle bakarken teğmenin sözlerini ve Atatürk’ü düşünüyorum. O ne demişti? “ Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur.”
Hey yargıçlar! Cumhuriyet yargıçları! Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin yargıçları! Kulak verin sesimize, sizlere de yolladığımız, yüce Atatürk’ün, o en büyük yurtseverin çağrısıdır. Ellerinizi yüreklerinize koyun, orada yurtseverlerin ve Atatürk’ün çağrılarının sesini bulacaksınız. Vicdanlarınız eğer yüreklerinize yolsa, adaletin gerçek sesini orada bulacaksınız.
Şimdi çıkıp gideceğim yüce adalet salonunuzdan; bence suçsuz yere, tutuksuz yere yargılanan Mustafa Balbay’ın ve Tuncay Özkan’ın bizlere uzanan ellerinden koparılarak ve onlara ellerimiz yerine yüreklerimizi bırakarak, ancak Türk adaletinin er geç gerçek yerini bulacağına inanarak… Ve Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet mitinginde insanlarımıza ses olan çığlığını yüreğimden onlara bir armağan gibi yollayan bir Türk anası olarak: “Bir gün gelecektir ki daha büyük bir mahkeme, milletleri tabii haklarından mahrum bırakanları mahkum edecektir. (…) Türkiye’nin istiklâl ve hayat hakkını alacağı güne kadar hiçbir korku, hiçbir meşakkat önünden kaçmayacağız. (…) Hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir.”
Evet; Balbay ve Özkan ve genç Harpokulu çıkışlı teğmenlerimizin bağımsızlık ve yaşam haklarını alacakları güne kadar hiçbir korku, hiçbir güçlük önünden kaçmayacağız. Her duruşmada onlarla birlikte, yan yana, omuz omuza, yürek yüreğe olacağız.
TANSU BELE/ yazar
15 Kasım 2011
Görseller: Tuncay Özkan – Tenise Yalçın evetbenim
Mustafa Balbay – web google