Prof.Dr. Mehmet Yalçın: Türk Televizyonlarında Tiyy-Viyy Böbürlenmesi

 
TÜRK TELEVİZYONLARINDA
"TİYY-VİYY" BÖBÜRLENMESİ 
Prof. Dr. Mehmet Yalçın
 
      Aynı olaya önce de birkaç kez değinmiştim: Doksanlı yıllarda, adı HBB, söylenişi eyç bi bi, açılımı Has Bilgi Birikim olan bir televizyonda Aziz Nesin'le bir söyleşi düzenlenmişti. Karşısında oturan sunucu, "karizması çok yüksek" bir ünlüyü ekrana çıkarmanın yarattığı "reyting" coşkusuyla söze başlayacakken, Aziz Nesin ona, "Önce benim size bir sorum var: Siz, Türk halkına, Türkçe yayın yapıyorsunuz, adınız da Türkçe; ama neden kısaltmanızı İngiliz harf adlarıyla söylüyorsunuz? Yaptığınız bu saçmalıktan dolayı sizi kınıyorum" anlamında ağır bir eleştiri yöneltmiş, arkasından da "Buyurun, sizi dinliyorum" diyerek söyleşinin "reyting"ine buz gibi bir katkı da kendisi yapmıştı.i Oysa Kadir Has ailesi ekinsel ve sanatsal etkinliklerimize önemli katkılarda bulunun bir topluluktur diye biliyorum. Bu tutumunu şimdi de sürdürdüğü kanısındayım.
      Ondan dört yıl sonra (1996'da) kurulan NTVde tam bir tiyy Wyy şatafatıyla yayına başladı ve yaşamını aynı ağızla sürdürüyor.ii Onları daha birçok "tiyy viyy kanalı" izledi. Üstelik, yıllar yılı "televizyon" adıyla bildiğimiz alıcı aygıtın adı da, gündelik konuşmalarda "tiyy viyy" oluverdi: "Büyük ekran bir tiyy viyy aldım" örneğinde olduğu gibi. Artık bu bir kısaltma olmaktan çıkmış, sıradan bir sözcüğe dönüşmüştür. Öyle ki, onun yerine kendi harflerimizin adıyla "te ve" desek yadırganacak!
      Beni en çok şaşırtan, aralarına Halk TVnin de katılmış olmasıdır: Birkaç yıl önce kurulan, birtakım kaynak sorunuyla cebelleşerek yayınını sürdürmeye çalışan, buna karşın Atatürkçü kitlelerin beklentisine en iyi biçimde yanıt veren; özellikle de çok güç koşullarda, gece gündüz demeden "Gezi" eylemlerini canlı yayınlarıyla bizlere aktaran bu savaşımcı kuruluş, hiç kuşkusuz Türk devrim tarihine adını şimdiden yazdırmıştır. Tıpkı Kurtuluş Savaşı'nın o çetin koşullarında, o ilkel aygıtlarla büyük yararlıklar gösteren telsiz görevlilerinin yaptığı gibi… Ama nedense, HalkTvde kendisini' halk tiyy viyy' sesleriyle dillendiriyor!iii Böyle bir çelişkiyi anlamakta güçlük çekiyorum.
      Bunu küçük bir ayrıntı gibi görenler çıksa da, ben öyle düşünmüyorum: Burada yalnızca, yazı devrimine ve Türk abecesine değil, aynı zamanda dil bilincine ve mantığa da bir aykırılık görüyorum.
      Yıllardır kibir yüklü bir sesin, izlence tanıtımlarında ayaklarını yere bastırırcasına, karın kaslarını gerercesine, dişlerini sıkarcasına, içinde beslediği kini yansıtmaya çabalarcasına dışa vurduğu o lenn tiyy viyy!'ler, Türk yazı dizgesine bir tepkiymiş gibi acıtıyordu içimi. Ama yine de bunun bir avuncu vardı: Günümüzün aykırı yönden gelen çıkar baskıları altındaki dev bir holding kuruluşunun sözcülüğünü yapan bir yayın organından, ulusal gerçekliğimize bağlılık beklenemezdi: Diyeceğim, izlenmese de olurdu.
     Oysa HalkTv için aynı şey söz konusu olamazdı benim için.
      Derken bir gün dayanamayıp oturdum, HalkTv ilgililerine, bu üzüntü ve eleştirilerimi içeren bir ileti gönderdim. O iletiyi, konumları gereği bana destek olacaklarını umduğum iki aydınımızla da paylaştım. Engelleyemediğim bir tepkiydi bu…
      Doğrusu bir sonuç da beklemedim.
      Harflerin anlamı:
      Dünya dillerinde kullanılan toplam otuz beş dolayında sesbirim (fonem) olduğu söylenir.iv Her topluluk, kendi dilinin ses yapısına uygun bulduklarını belirlemiş, onlara denk düşen bir harf dizelgesi (abece) oluşturmuştur. Örneğin bizim gibi Latin abecesini kullanan dil toplulukları, oradan kendi ses yapılarına uygun bulduklarıyla, kendilerine özgü bir abece oluşturmuşlardır. Harflerine de kendi söyleyiş biçimlerine en uygun gelen adlar vermişlerdir. Bu uygulamayı en son ve en çağdaş yöntemlerle gerçekleştiren biz olduk (1928).
      Gerek harflerin seçimi, gerekse onlara verilen ad, bir ölçüde nedensizdir. Tıpkı daha üst düzeydeki anlamlı dil göstergeleri gibi… Onları kullananların anlağında, her adın gerisinde çizgisel bir im (harf) çağrışır. Tıpkı her sözcüğün bir kavram imgesini çağrıştırdığı gibi.
      Elbette ki işlevsel olan, harflerin biçimi ya da adı değil, sesbilgisel değeridir, yani ses zincirindeki söylenişidir: Sesbirimler'dir. Ama adları, aynı dili kullananların belleğine öyle yerleşmiş ve saymaca (konvansiyonel) bir gerçeklik kazanmıştır.
      Uluslararası abecelerde dizelgesi yapılan öğeler de, sesbirimlerdir ve her sesbirimin karşılığında özel biçimli bir harf uydurulmuştur:v Örneğin Yunan abecesindeki harfler değişiktir diye, ille de bizlerdekine göre daha başka sesbirimlerin karşılığı oldukları söylenemez. İnatla gündemde tutulan Q~X-W tartışmalarındaki bilgi düzeyine bakar mısınız?vi Neyse…
      Kısacası, bir dildeki harf adları, o dilin sözcükleriyle eşdeğerli birer göstergedir: Kimileri değişik dillerle paylaşılan sözcükler gibidir bunlar. Örneğin t'ye bizim gibi te diyen topluluklar olduğu gibi ti diyenler; g'ye je ya da ci diyenler vardır, vb.
      Sonuç:
      Aynı dil bilincine(l) ve mantığa (!) göre, bundan böyle bizleri aşağıdaki kısaltmaların söyleyiş biçimlerine alıştırırlarsa hiç şaşmamak gerekir:
AKP : ey key pi
CHP : si eyç pi
MHP : em eyç pi
BDP : bi di pivii
TBMM : ti bi em em
T.C. : ti si
Vb.
      MFÖ (Mazhar- Fuat – Özkan) kısaltmasının EM EF Ö olarak söylendiğini bir “tiyy viyy bilgi yarışması”nda sunucusunun ağzından duydum.viii Belki herkes böyle biliyordu da ben çok geç kalmışım. Bereket versin, İngiliz abeces
inde karşılığı olmadığı için, Ö'yü kurtarmışız! Hiç değilse…
Demek ki sorun bütünüyle siyasal değil, biraz da bilinçseldir.
***
Sayın Mehmet Yalçın'ın izniyle "BİR ANKARA MASALI" adlı yazısını da buraya alıyoruz:
 
 
BİR ANKARA MASALI
      Ankara'ya uğradıkça, buluştuğum dostların başında Ali Püsküllüoğlu ile Tuncer Uçarol gelir. Ama ne yazık ki ikisi de aramızda değil şimdi: Tuncer onunla orada buluşmaya gitti.*
      Uzun süredir bir solunum güçlüğü yaşayan Püsküllüoğlu'nun eşi de (Yurdanur hanım) başka bir sayrılıktan çektiği için, onunla görüşmemiz sorunlu olurdu. Ama güçlükle de olsa, Kızılay'da bir yerlere gelir, buluşur, uzun uzun söyleşirdik. Konumuz dil, öz Türkçe, sözlük çalışmaları, yeni sözcükler, yazın dünyası, şiir, güncel konular ve biraz da insanlardı. Genellikle cebinden bir kağıt çıkarır, üretmiş olduğu yeni sözcükleri gösterirdi; ben de cep defterime yazar, yeri geldikçe kullanırdım. Örneğin, internet için bilgisunar, e.mail için de ileteç sözcüklerini orada bildirmişti bana.
      Tuncer Uçarol'la biraz daha sık görüşüyorduk. "Sağolsun" diyeceğim geliyor: O da son yıllarda eşinin sayrılığı nedeniyle evinden fazla ayrılamıyor olmasına karşın, her seferinde çıkıp geliyor, nerdeyse bütün bir günü birlikte geçiriyorduk. Bir gün Ali Püsküllüoğlu'nun da bize katılmasını istedik, kırmadı. Esat'ta, kahve ya da "cafe" türü duldada bir yer bulduk. Gerisi, bildiğiniz gibi, özlem giderme ve sımsıcak söyleşi… Sevgili Püsküllüoğlu'yla bir daha buluşamadık, ama iletişimimiz, sayrıevine yattığı son günlerine değin bütün sıcaklığıyla sürdü.
*
      Geçtiğimiz yaz Sevgili Başaran öğretmenime telefonda "Nasılsınız?" diye sorduğumda, "Nasıl olabilirim Tuncer Uçarol yaşam savaşı verirken?" diye kestirip atınca, yıkıldım. Hemen Ankara'daki evini aradım. Eşi Aytül hanım, ağlamaklı bir sesle, "Şimdi dinleniyor" dedi. Konuşamadım. Her aradığımda giderek ağırlaştığını sezinliyordum… Kötü bir haber alma korkusuyla haftalarca elim telefona gitmedi. Geçtiğimiz Aralık başında soluğumu tutup bir kez daha sorayım dedim. Aytül hanım "Duymadınız mı? Bir ay oldu onu yitireli" dedi. Üzüntümle utancım birbirine karıştı, dilim tutuldu. Sayrılığında bir kez olsun kendisiyle konuşamadım, ona yanıyorum.
      Daha gerilere gidersek, kendisiyle ilk kez Ali Püsküllüoğlu'nun "Kurum'daki odasında karşılaşmıştık. Aynı dergilerde şiir üstüne yazılarımız çıktığı için uzaktan uzağa arkadaş olmuştuk. 1982'de Ankara'dan ayrılmam nedeniyle uzun süre görüşmedik. O aralar Püsküllüoğlu'yla yazışmamız ve görüşmemiz daha sık olduğu için, zaman zaman onun da kulaklarını çınlatıyorduk (Yukarda anlattığım gibi, daha sonra üçümüz buluşmuştuk). Derken Uçarol'la, Bursa'da düzenlenen bir şiir toplantısında karşılaştık ve dostluğumuzu orada pekiştirdik. Sık sık telefonlaşmaya, ileteçle yazışmaya başladık.
      Genel olarak yazın dünyası, yazarlar ve özellikle şiir üstüne çok sayıda yazılar yazdı, açıkoturumlara katıldı. Türkçeyle yakından ilgilendi, Çağdaş Türk Dili'nin yazı kurullarında yer aldı. Yazdıkları, ünlü yazar ve ozanların ilgisini çekmiş ve önemsenmiştir hep. Arada bir bunları kitaba dönüştürememiş olmaktan duyduğu üzüntüyü dile getiriyordu. Ben de ona "Durmadan yazdığın için kitapla mitapla uğraşacak zamanın mı oldu?" diyordum. Tuncer Uçarol "Mülkiye" çıkışlı maliye müfettişiydi. Anlattığına göre Mehmet Başaran, kendine özgü "Başaranca"yla, ona "Sen asıl şiirimizin müfettişisin" dermiş.
      Yazı yazma dışında başka etkinlikleri de vardı Tuncer Uçarol'un: Örneğin eski DİSK genel başkanlarından Abdullah Baştürk kayınbiraderiydi. Onun adına her yıl İşçi Edebiyatı Ödülü yarışması düzenlemişti. Gelen yarışma yazılarını bir kitapta toplayıp yayımlıyordu. Örneğin birisinin adı "Sonu mutlu biten işçi öyküleri”ydi. ODATV'nin 25 Ekim 2013 günlü bilgisunar haberinde "Tuncer Uçarol'un ölümüyle, Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülü de öksüz kaldı. (…) Orhan Kemal'in Adanalı hemşerisi olarak, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş 'emek' kavramını yeniden yazınımızın dünyasına sokmuştu" deniliyordu.
      Uçarol 27 Ekim 2013 Pazar günü İstanbul'daki Karacaahmet gömütlüğünde toprağa verilmiş. Bu tarihle ilişkili olarak da şu bilgiyi verdi ODATV: "Ne acıdır ki, 27 Ekim, sevgili Tuncer'imizin aynı zamanda doğum günüdür. Yani 'iyi ki doğdun Tuncer!' diyeceğimiz bir günde toprağa vereceğiz onu. "! Yine de “İyi ki doğdun sevgili Tuncer!" diyelim :
IŞIKLAR İÇİNDE YAŞASIN!
*
      Ankara, gözümü üniversite dışına çevirdiğim yer. Bunu bana sağlayan, burada adını anamadığım niceleriyle birlikte, Püsküllüoğlu'lar ve Uçarol'lar gibi dost öğretmenlerim oldu. Yaşamda olanlara esenlikler diliyor, hepsine yürekten teşekkür ediyorum.
* Püsküllüoğlu 24 haziran 2008 'de, Uçarol 25 ekim 2013'te aramızdan ayrıldılar.
  
iHBB, Kadir Has ve ailesinin şirketlerince kurulmuş, 1992-2000 yılları arasında İstanbul'dan yayın yapmış bir Türk televizyon kuruluşudur.
 
iiOnun da öyküsü şöyle: 1996 yılında, "Türkiye'nin ilk haber kanalı" savıyla Cavit Çağlar tarafından kurulan NTV, aile şirketi Nergiz Hoiding'in adını taşır ve açılımı Nergiz TVö'ır (Nergiz, kızının adıymış). Ocak 1999'da Doğuş Yayın Grubu 'na geçmiş olmasına karşın adı ve kısaltması değişmemiştir.
iiiBilgisunardan öğrendiğime göre HalkTv, 10 Ocak 2005'de Deniz Baykal'ın girişimleriyle kurulmuş, 3 Şubat 2011'de yayın yaşamına son vermiş; ancak 18 Şubatla
CHP yönetiminin aldığı karar sonucu yeni bir takım kurularak yeniden yayın yapmaya başlamış.
ivB. Vardar'ın Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü'nde, "ortalama olarak dillerde 20 – 40 arasında sesbirim" olduğu belirtilmektedir. Onu, söz zincirinde ayırt edilebilir, varlığında ya da yokluğunda anlam değişimi yaratan, işlevsel değerde en küçük ses öğesi biçiminde tanımlayabiliriz. Örneğin akın sözcüğünde / k sesbirimi, "ke" harfi değil, o sözcükten kulağın algıladığı sestir; bir ünsüz olduğu için de tek başına söylenemez.
vDünya dillerinden alınmış örneklerle desteklenen o sesbirimler için, en çok başvurulan dillerden birisi Türkçedir!
viBu üç harfi başka bir topluluğun diline (Kürtçenin yazılı anlatımına) uyarlamak başka, Türk abecesine eklemek başka şeydir. Hem harfler neden yasaklansın ki? Türkçe sözlüklerde, hiç değilse yabancı sözcükler için gerekli olduğu kadarıyla, onlara yer veriliyor. Aynı şeyi Fransızlar da yapıyor. Ama bunun tartışmasını siyasal amaçlar için araç olarak kullanmak, olsa olsa bizim gibi dil ve toplum bilinci yeterince gelişmemiş uluslarda geçerlidir.
vii Sanırım kulağa en hoş geleni de bu.
viiiO sunucu ki, Gezi eylemlerinde bile boy göstermiş bir aydın sanatçıdır!
Alıntı: 160.sayı-sayfa/8-9-10-11 –  http://www.turkdilidergisi.org/

Sayfa düzeni: Tenise Yalçın evetbenim
tenise@evetbenim.com
Görseller: google web
Kaynak: TÜRK DİLİ DERGİSİ 160. sayı, sayfa:8-9-10-11
http://www.turkdilidergisi.org/
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir