SANAT EĞİTİMİ VE SANATÇI OLMAK
Yrd. Doç. Dr. Emre TANDIRLI*
ÖZET
Sanat, duygu ve düşünceleri ortaya koymada en etkin sıra dışı araçlardan biridir. Sanat aynı zamanda geleneksel ya da teknolojik malzemenin en mükemmel ve dâhice uygulanış biçimidir. Bu makaledesanat ve resim eğitimini ve ileri seviye sanatsal gelişim süreçlerini geleneksel ve teknolojik yaklaşımlar bağlamında ele alacağız. Ölümsüz bir sanat eseri, mükemmel bir kompozisyonun ve teknik uygulama yöntemlerinin en yetkin örneğidir. Dolayısıyla sanat eğitiminde malzemeyi iyi tanımak ve malzeme kullanımında uzmanlaşmak ölümsüz eserler bırakabilmenin ilk temel adımıdır. Bu nedenle yoğun bir temel sanat eğitimi belli bir olgunlaşmanın ön koşuludur. Sanat okullarında söz konusu bu temel eğitimi takip eden süreçte yine yoğun bir malzeme eğitimi, ileride sağlam ve orijinal üsluplar oluşturulması açısından önem taşımaktadır. Araştırmamızın amacı sanat eğitimi sürecinde, resim atölyelerindeki en temel eğitimsel uygulama yöntemlerini ve günümüz sanat ortamının koşullarına göre şekillenen yenilikçi yaklaşımları gözler önüne sermektir. Malzemenin doğru ve yerinde kullanımı sayesinde plastik sorunların çözümüne ulaşmak kolaylaşacak, sanatçı adayı çalışmalarını ortaya koyarken keyif almaya başlayacaktır. Bu sancılı ve aynı zamanda keyifli üretim süreci zengin malzeme bilgisi ve bu bilginin uygulamaya konulması pratiği ile mümkün olabilecektir. Her alanda olduğu gibi, resim eğitimi alanında da çeşitli uygulama yöntemlerinin zengin malzeme bilgisi ile doğru orantılı olarak pratik edilmesi sayesinde sağlam bir alt yapıya ulaşılacaktır.
ART ADUCATION AND TO BECOME AN ARTIST |
ABSTRACT
Art is one of the most effective and most extraordinary way of expressing human thoughts & emotions. It should also include excellent application methods of traditional or technological tools. In our article we will be focusing on art and painting education and advanced artistic evolution process in terms of traditional application domains. An immortal masterpiece of painting should be the competent example of an excellent composition and also a perfect example of traditional application methods. An intensive professional experience of painting materials should inevitably provides a certain maturity. But in art schools or in art academies during and after the basic art education, an intensive basic painting education is also required in order to provide solid and original styles for the next academic and professional periods. The purpose of our research is to clarify the most basic educational application methods in art schools with consideration of the newest approaches developed in contemporary art. By the correct and conscious use art-materials the artist candidate would solve the artistic problems much easier and would have an enjoyable working time. This essential working discipline acquired by the academic painting education, prevents also the lost of time and motivation which could easily indispose us from painting applications. As for any domain, in art education the sub construction is so effectual. The solidity of the achievement is measured by the art-meteorological experience and its educational preoperational sub construction.
İÇİNDEKİLER
Sayfa numarası
1. GİRİŞ……………………………………………………………………………………… 3
2. SANAT EĞİTİMİ………………………………………………………………………… 5
3. TEMEL SANAT EĞİTİMİ ……………………………………………………………… 5
4. TEMEL ATÖLYE EĞİTİMİ …………………………………………………………… 5
5. İLERİ RESİM EĞİTİMİ VE KİŞİSEL YARATICILIK……………………………… 6
6. OKUL SONRASI SANATSAL GELİŞİM ……………………………………………… 7
7. SONUÇ …………………………………………………………………………………… 8
KAYNAKÇA ………..……………………………………………………………………….. 9
- GİRİŞ
Dünya çapındaki tüm uygulamalı sanat eğitimi modelleri, bilimsel nitelikteki tüm diğer eğitim modellerine göre bir takım farklılıklar göstermektedir. Bu araştırmada sanatın ve sanat eğitiminin temel farklılıklarının, karmaşık yapısının ve tüm özelliklerinin gözler önüne serilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca sanat eğitiminin bir kolu olan resim eğitimi üzerinde odaklanarak, bu disiplinin üniversite eğitimi sürecindeki ve sonrası profesyonel süreçteki gelişimi de ele alınacaktır. Sanatı diğer eğitim alanlarından ayıran temel özelliklere girmeden önce sanatsal yaratımda önem arz eden öznellik ve nesnellik kavramlarının insanlık tarihi boyunca nasıl ele alındığına bir göz atalım.
Hepimizin bildiği üzere sanat olgusu tarih boyunca tamamen kişisel bir üstün becerinin yani olağan üstü bir yeteneğin ürünü olarak görülmüştür. Bu olağan üstü yeteneklere ve beceriye sahip olan kişiler özellikle ilkel toplumlarda büyücü olarak kabul edilmişlerdir. Tarih öncesi çağlardan itibaren, özellikle antik Yunan ve Mısır uygarlıklarında, daha henüz sanat olarak nitelendirilmeyen bu dâhiyane yaratımlar heykel, resim, mozaik ve mimari gibi uygulama alanları aracılığıyla karşımıza çıkmaktadırlar. Söz konusu bu uygulamaları ortaya koyan kişiler, başka bir değişle antik sanatçılar, edindikleri deneyim ve ustalıklarını şüphesiz yanlarında yetiştirdikleri çıraklarına aktarmışlar, böylelikle nesiller boyu bu uygulamaları geliştirmişlerdir. Kaçınılmaz olarak, karşımıza hemen sanatsal yaratımın ilk evresinin usta çırak ilişkisi içinde gelişmiş olduğu, bu nedenle de sanatın kişisel yaratımdan ziyade nesnel bir nitelikte olduğu sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla sanat salt üstün bir yeteneğin ve dehanın ürünü olarak değil, aynı zamanda belli bir deneyim, meleke ve ustalığa ulaşılarak olgunlaşan bir uygulama alanı olarak görülmelidir. Her ne kadar, Aristoteles sanatı, gerçekliği taklit eden ve bu nedenle izleyicinin hoşuna giden bir taklit unsuru, Hegel ise sanatı salt insan zekâsının ve dehasının bir ürünü olarak görseler de icraat, uygulama başka bir değişle zanaat boyutu sanatsal yaratımın yadsınamaz bir parçasıdır. Bu da sanatın öğretilebilir bir yaratım olduğunu, başka bir değişle sanat eğitiminin sanatın tarihi boyunca süregeldiğini gözler önüne sermektedir.
13. yüzyıldan itibaren, özellikle Rönesans döneminde insan olgusu bilimsel perspektif kurallarının geliştirilmesiyle birlikte hak ettiği merkezi konuma ulaşmıştır. Ortaçağın skolâstik baskısı altında kalan resim sanatının aksine Rönesans resminde izleyici, yani insan en yüksek mertebede yer almaktadır. Bu resimlerde görülen tüm nesne ve figürler izleyiciden itibaren giderek küçülür ve ufuk çizgisinde kaybolurlar. Pierro Della Françeska gibi Rönesans sanatçıları resim sanatında uygulanmaya başlanan bilimsel perspektif kurallarını kitaplaştırarak, tanrı yerine bu kez doğayı ve doğanın en önemli parçası olan insanı da yüceltmiş oluyorlardı. Nitekim Amerikalı sanat eleştirmeni ve yazar John Gage’de insanı “sanatın yegâne ve en üstün konusu.”[1] olarak görmektedir. İnsanı sanatın yegâne konusu olarak gören John Cage ayrıca Hegelci bir yaklaşımla sanat eserini üstün insan dehasının ürünü olarak nitelemektedir. Dolayısıyla sanat, yeteneğin ve melekenin ön plana çıkması ile öznel, toplumların kültüründen ve yaşam biçimlerinden izler taşımaları ile de nesnel nitelikleri ile ele alınmalıdır.
“Sanat yapıtı salt sanatçının ruhundan kaynaklanmaz, aynı zamanda ulusun yaşam biçimi, zevki ve doğal çevreyi de yansıtır. Bunun içindir ki aynı toplum içinde yaşayan sanatçıların yapıtlarında ortak özellikler görülür. Bu sanatlar ulusallığı oluşturur. Örneğin Türk sanatı, Fransız sanatı, İtalyan sanatı gibi”[2] Ayla Ersoy sanatın nesnelliğini tanımlarken kültürel ve ulusal faktörlere dikkat çekiyor. Nitekim toplum, kültür ve ulusların yaşam biçimleri gibi vazgeçilmez unsurlar küreselleşen bir dünyanın sanat ortamında etkilerini kısmen de olsa sürdürüyorlar şüphesiz. Diğer yandan, güncel sanatı tanımlarken Fransız yazar Jean Baudrillard ise sanatın geçmiş yüzyıllardaki kadar hayati bir işlevi kalmadığını bu nedenle büyük bir çıkmaza girdiğini, yavaş yavaş kendi sonunu hazırladığını ortaya koymaktadır. “Nihayet temsilin ve tasvirin sonu geldi, bu aynı zamanda estetiğin de sonu anlamına gelmektedir.”[3] Estetik dışı ve ayrıca heyecan vermeyen bir kavramsallığa sürüklenen çağdaş sanat için Baudrillard şunları da eklemektedir; “Günlük yaşamımızda artık yüceliğin aşkınlığın ve heyecanın yok olmaya yüz tutması gibi sanatın da dayanağı olan temel değerler tükenmeye başlamıştır.”[4] Baudrillard batı uygarlıkları için sanatın yaşamın ve gerçekliğin temel değerleri dışında var olmaya çalıştığını, bunun da çağdaş sanatın sonunu hazırlayan bir olgu olduğunu öne sürmektedir. Öte yandan Sylvère Lotringer’in dediği gibi “Bugün artık neyin sanat alanına ait olup neyin olmadığını söyleyebilmek olanaksız bir şeydir… “sanatın sonu geldi” çığlıklarına karşın böyle bir şeyin hiçbir zaman gerçekleşmediğini ya da bizim bu sürece tanık olmaktan başka bir şey yapmadığımız söylenebilir. Sanatın sonu olarak nitelendirilebilecek bir şey varsa o da talebi kat kat aşan ve çılgınlık derecesine ulaşmış bir kültürel üretimdir. Sanat hiçbir zaman günümüzdeki kadar başarılı olamamakla birlikte bunu sanat olarak nitelendirmek ne kadar doğru bir şeydir. Tıpkı maddi nesneler gibi sanat da pazarın beklentilerine yanıt verebilmek amacıyla hiç durmadan kendi kendini yenilemektedir.”[5]
Gördüğümüz üzere güncel sanat ortamı karşımıza tüketim toplumunu temel alan, karmaşık ve çok boyutlu bir manzara sunmaktadır. Böylesi bir ortam, aynı zamanda nesnel ya da öznel bağlamın çok daha ötesinde, ironik bir şekilde sanat pazarı ile bağlantılı ve bir o kadar da özgürlükçü bir yaratım alanı sunmaktadır.
Günümüz koşulları göz önünde bulundurulduğunda sanat eğitimi de kendini sürekli yenilemek ya da başka bir değişle güncellemek durumundadır. Ancak yine de en başa dönecek olursak sanatın bir ifade aracı olma durumundan yola çıkmamız, sanat eğitiminin bu anlamda özel bir eğitim alanı olduğunu vurgulamamız gerekir. Dolayısıyla sanat eğitiminin geçmişte de günümüzde de en temel tanımı, insani coşkuların, estetik duyarlılığın, yaratıcı düşüncenin, kavramsal yaklaşımların en doğru eğitim metotları aracılığı ile uygulamalı olarak olgunlaştırılmasıdır. Sanatçı adaylarını tam anlamı ile yetkinleştirmek ve onların güncel sanat ortamında yeni ve denenmemiş olanı ortaya koymalarını sağlamak amaçlanmalıdır. Bu olgunlaştırma ve yetkinleşme süreçlerinde şüphesiz sanatçı adayının kişisel ilgi ve yatkınlıklarını yakından tanımak, onun kendine özgü potansiyellerini ortaya çıkarmak gerekmektedir. Eğitim bilimci Henry Schaefer-Simmern’in dediği gibi “sanat eğitimindeki yeni oluşumları yaratıcı deneyimlere ihtiyaç duyar ve bu yeni oluşumlar doğal sanat yetilerinin gelişimi ve açımlanması üzerine temellendirilmesi gerekmektedir.”[6]
Görüldüğü üzere doğal sanat yetisinin temel alınması sanat eğitimini diğer eğitim alanlarından ayıran başlıca özelliktir. Dolayısıyla değerlendirme ve sınama aşamasında katı ve standart yargılar yerine daha çok kişiye özgü eleştirilere yer verilmedir. Nitekim “Sanatsal aktivite kişiye özgüdür, bu aktivitelerin eleştirisi kişinin estetik duyarlılığına, ele aldığı konunun farkındalığına ve yaratıcı potansiyeline göre şekillenmelidir.”[7]Nitekim bu eleştirileri getiren eğitmenin de sanatçı ya da sanat kuramcısı olduğu göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla da söz konusu özgün yaratım, eleştirenin de güçlü ve deneyimli sanatsal yetkinliği ile zenginleşecektir.
2. SANAT EĞİTİMİ
Şurası kesindir ki, sanat öğrencisi olağan üstü bir potansiyele sahiptir; bir sanat öğrencisi doğuştan yaşamı çok farklı ve olağan dışı bir şekilde algılar ve hisseder. Bu üstün algılama biçimini şüphesiz kişisel yetilerin geliştirilmesi ile ele almak gerekir. Sanat eğitimi bu noktada öğrencinin sahip olduğu bu enerjiyi en doğru, etkin ve kalıcı biçimde kullanmasını sağlamalıdır.
Ancak bu sayede, kişisel ve içgüdüsel yaratıcılık cevheri yetkin bir sanatsal yaratıcılığa dönüşecektir. Ham halde olan bu kişisel yaratıcılığın şekillendirilmesi, eğitilmesi ve yetkinleştirilmesi, estetik ve plastik duyarlılığın olgunlaştırılmasının yanı sıra entelektüel bir birikimin sağlanması sayesinde de ayrıca mümkün olabilecektir.
Bu nedenle sanat okullarının ilk yılında, özellikle plastik duyarlılığın ve bilincin oluşması amacı ile yoğun ve sağlam bir temel sanat eğitimi uygulanmaktadır. Temel eğitimi takip eden aşamalarda öğrenci kişisel gelişim çizgisine bağlı olarak kendini en etkin şekilde ifade edebileceği malzemeyi ve atölyeyi belirleyecektir. Nitelikli bir sanat eğitiminin bu süreçlerinde, öğrencinin yine kendi kişisel gelişimi esas alınarak yoğun bir uygulama programı çerçevesinde öğrenciyi düşünmeye ve yaratmaya teşvik eden çeşitli konularda alıştırmalar ortaya konulması, böylelikle deneysel arayışlara girilmesi amaçlanmaktadır.
Temelde sanat öğrencisinin kompozisyon, uyum, zıtlık, armoni, yapı vb. pek çok kuramsal bilgiyi sadece öğrenmekle kalmayıp bu bilgileri aynı zamanda atölyede uygulamaya koyması beklenmektedir. Bu pek çok parametreyle birden başa çıkmak anlamına gelir ki bu ilk aşamada kolay bir iş değildir. Temel plastik kuram bilgisinin kavranması ve uygulama sürecinde melekeleşmesi ancak yoğun pratikle ve dolayısıyla zamanla olgunlaşabilmektedir. Aynı bir spor dalında olduğu gibi sürekli antrenman gerekmektedir. Zira sanatsal uygulamada zinde olması gereken bu kez sadece fiziksel aktiviteler değil görme, kavrama, muhakeme etme, yorumlama, aktarma vb. aktivitelerdir. Tüm bu aktiviteleri pratik ederken kompozisyon ve plastik kuram bilgisinin sezgisel bir melekeye dönüşmesi an meselesidir. Bu aynı usta bir şoförün araç kullanırken vitesi veya pedalları sezgisel bir meleke ile idare etmesi gibidir. Uygulamalarında plastik bir yetkinliğe ulaşan öğrenci için artık keşfetme, bulma ve rastlantıların olumlu sonuçlarını idare etme safhası başlamıştır. Böylece sanatsal yaratım sancılı oluşum aşamalarını aşarak macera dolu bir serüvene dönüşecektir. Sanat öğrencisi veya sanatçı bu süreçten mutluluk duyacaktır.
Yetkinleşmiş bir sanat öğrencisinin başka bir önemli özelliği ise ortaya koyacağı eseri özgün bir ifade biçimi ile ön görebiliyor olmasıdır. Bu noktada hayal gücü de sanat eğitiminde yadsınamayacak bir unsur olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Tüm bir sanat eğitimi sürecinde ve sonrasında; hissetme, algılama, entelektüel birikim oluşturma, kavramsal düşünme, tasarlama, yorumlama, ifade etme, sentezleme, eleştirme gibi aktivitelere sanatsal yaratım aşamasında gereksinim duyulacaktır. Eğitim sürecinde söz konusu bu aktivitelerin yoğun bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel Sanatlar Bölümü, Resim Atölyesi 3. sınıf
Öğrenci çalışması, Ferahi Mengeş, tuval üzerine esamblaj, 50×90 cm, 2010, İstanbul, Türkiye
Sanatçı adayı, sanatın kendine özgü olağan üstü dilini kavrayarak bu dili edebi bir ustalıkla kullanmayı da öğrenmelidir. Görsel sanatların pek çok farklı disiplinleri; resim, heykel, seramik, fotoğraf, video sanatı, sinema sanatı vb. kendilerine özgü alfabesi ve grameri olan zor dillerdirler. Özellikle resim, heykel, seramik gibi geleneksel malzeme ile başa çıkılması esas olan plastik sanatlarda özgün bir dil ve ifade biçimi geliştirmek sağlam bir temel plastik alt yapı gerektirmektedir.
- TEMEL SANAT EĞİTİMİ
John Berger görüntünün kelimelerden önce ortaya çıktığını söylemektedir.Bir çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştirmez. Her akşam güneşin batışını görürüz. Dünyanın güneşe arkasını dönmekte olduğunu biliriz. Ne var ki bu bilgi, bu açıklama gördüklerimize uymaz hiçbir zaman.”[8]
Temel sanat eğitimi çevremizi saran doğayı her yönüyle algılamaya, kavramaya ve yorumlayıp aktarmaya dayalı bir sürecin başlangıcıdır. Bu temel aktiviteler sonraki süreçlerde yaratıcı fikirlerle ve kavramsal yaklaşımlarla zenginleştirilecektir. Ancak sanatsal uygulamanın temel eğitiminde esas olan sanatın temel dilini ve gramerini öğrenmek ve bu dilde gelişim kaydetmektir.
Temel sanat eğitimi esas olarak sanatsal yaratımda başvurulacak yaratıcı ve entelektüel önerilerin üzerine kurgulanacağı sağlam alt yapıyı oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bir şiir yazmadan önce o dili iyi öğrenmeye benzemektedir. Temel sanat eğitimi ayrıca öğrencilerin içinde mevcut bulunan plastik duyarlılıkların ortaya çıkarılması ve yaratıcı potansiyellerinin keşfedilmeye başlanması açısından etkili bir eğitim süreci niteliğindedir.
Dünya üzerindeki pek çok sanat okulunda ilk yıl eğitimi olarak verilen bu temel sanat eğitimi, bölümler ve disiplinler bazında farklar gösterebildiği gibi tüm bölümlere yönelik genel bir temel sanat eğitimi olarak da verilebilmektedir. Örneğin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde 1997 itibarı ile Temel Eğitim Bölümü kurulmuş olup, Resim, Heykel, Fotoğraf, Grafik Tasarım vb. tüm bölümler ilk yıl bu temel eğitimden geçerler. Ancak Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesinde, Görsel Sanatlar, İç Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Moda ve Tekstil Tasarımı, Grafik Sanatlar ve Grafik Tasarımı vb. tüm bölümler kendi temel sanat eğitimlerini bölüm bazında gerçekleştireler.
Temel sanat eğitimi uygulamalı sanatların temeli olan; nokta, çizgi, şekil, biçim, doku, renk vb. gibi pek çok temel plastik eleman ve bu elemanların armoni, zıtlık, denge, ritim, vb. gibi pek çok plastik prensipleriyle birlikte ele alındığı alıştırmaları kapsamaktadır. Tüm alıştırmaların şüphesiz zengin kuramsal bilgiler ışığında şekillendirilmesi esas alınmalıdır. Söz konusu bu temel eğitimin sonucu olarak öğrenci ifade edeceği duygu ve düşünceleri kusursuz bir görsel kompozisyon üzerine kurgulama yetisine kavuşacaktır. Temel sanat eğitiminin öğrenciye kazandıracağı kuramsal alt yapı çerçevesinde, örneğin altın oran ve ya Gestalt kuramları gibi bilgilere mutlaka yer verilmelidir. Zira kusursuz bir kompozisyon oluşturma aşamasında geleneksel bir başvuru yöntemi olarak altın oran, izleyicinin görsel algısına yönelik çeşitli etkiler oluşturma aşamasında ise Gestalt kuramları oldukça önem arz etmektedir. Temel sanat eğitiminin konuları olan temel plastik elemanlar ve temel plastik prensipler, ileriki safhalarda olgunlaşacak sanatsal ifade biçimlerinin temel dilini ve gramerini oluşturan başlıca öğelerdir. Bu aşamada sanatın dilini kavrayabilen öğrenci kendini ifade etmede zorluk yaşamayacak, daha da önemlisi kendini ifade ederken özgün üsluplar ve yaratıcı çözümlemeler geliştirebilecek cesareti de bulacaktır.
4. TEMEL ATÖLYE EĞİTİMİ
Yoğun bir temel eğitim programından sonra, ikinci yılından itibaren öğrenciler kendilerini en iyi ifade edecekleri sanat disiplini seçerler ve bu sanat disiplininin malzemeleri ile tanışırlar. Özellikle Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel Sanatlar Bölümünde malzeme bilgisine oldukça önem verilmekte, öğrenciler alanında uzman hocaların rehberliğinde, resim teknolojisi, heykel teknolojisi, seramik teknolojisi gibi yardımcı dersler alarak temel olarak seçmiş oldukları resim, heykel, seramik gibi uygulama alanlarında hızlı bir gelişim kaydetme imkânına sahip olurlar. Şunu belirtmek gerekir ki, Türkiye’deki diğer Güzel Sanatlar Fakültelerinden farklı olarak Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesinde Görsel Sanatlar Bölümü çatısı altında Resim, Heykel, Seramik disiplinlerinden biri ana uygulama atölyesi olarak seçilir, isteğe bağlı olarak da bir ikinci atölye seçilerek, seçilmiş olan ana sanat disiplinine katkı sağlama seçeneği de sunulmaktadır. Zira günümüz sanat üretiminde artık disiplinlerin kesin bir çizgi ile ayrılmamış olduğu, geleneksel malzemelerin ve hatta ileri teknolojilerin harmanlanarak ortaya en yeniyi ve hiç denenmemişi koymaya yönelik bir eğilim olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Temel sanat eğitiminin getirdiği kuramsal ve uygulamalı alt yapı ile seçilecek olan atölyede ilgili malzeme ile yoğrulmak ve ustalaşmak esastır. Bu eğitimsel süreç geleneksel bir çerçevede olgunlaştırılmıştır. Örneğin 13. yüzyıldan itibaren resim sanatı usta çırak ilişkisi içerisinde gelişim göstermiştir. Tarih boyunca sanatçılar hep önceki dönemlere damgasını vurmuş olan sanatçıların eserleri incelemişler, güncel koşullar ve olanaklarla sanatlarını hep daha ileriye taşımaya çalışılmışlardır. Asım İşler derslerinde öğrencilere sanatın yüce bir yapı olduğunu, sanatçı adaylarının görevinin de bu yüce yapıya yeni tuğlalar ekleyerek daha da yükseltmek olduğunu söylerdi.
Usta çırak ilişkisi içinde geliştirilen sanatsal uygulama, daha önce de belirtildiği üzere nesnel bir nitelik taşır gibi gözükse de, aslında insan dehasının da devreye girmesi ile ustasını aşan çırakların da ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Eğer böyle olmasaydı ortaya tamamıyla zanaat niteliği taşıyan ve hatta makineleşmiş ürünler çıkmış olurdu. Sonuç olarak çıraklar ustalarının yolundan gitmeli ama asla onların kopyalarına dönüşmemelidirler. Çıraklar ustalarından öğrendiklerinin üzerine mutlaka kendi anlayışlarına uygun yeni ve özgün değerleri ekleyerek ustalaşmadırlar. Eklenmesi gereken bu yeni ve özgün değerler şüphesiz kişisel deneyimler ve birikimlerle olgunlaşmaktadır.
Birinci yıl görülen yoğun temel sanat eğitimini takiben, her öğrenci kendini en iyi ifade edeceği malzemeye ve tekniğe yönelmeli ve ilgi duyduğu atölyede kendine yer edinmelidir. Sanatın dilini öğrenme ve geliştirme yolunda ilk adımları atmış bir öğrenci için bu atölye seçimi genelde ikinci yılın başında cereyan etmektedir. Resim ve Baskı resim, öğrencilerin ikinci yıldan itibaren uygulamalı olarak üzerinde yoğunlaşmaya başladıkları geleneksel nitelikteki başlıca teknikler arasındadır. İkinci yıl seçilen atölyenin uygulama esasları, malzeme bilgisi ile pekiştirilerek kavrandıktan sonra, sıradaki aşama artık sözü edilen özgün değerlerin, başka bir değişle özgün ifade biçimlerinin keşfedilmesi ve ortaya konması olacaktır. Tüm malzemelerin hazırlanması; uygulamanın mantığına en uygun tuval zeminin hazırlanması, yapılacak uygulamaya göre doğru fırçaların ve boyaların temini, edinilen palet disiplini ile birlikte tüm malzemelerin doğru kullanış biçimlerinin kavranması ve bunun gibi olgunlaşma sürecinde de gelişecek olan pek çok temel pratik ikinci yıl eğitiminin konusudur. Ayrıca bu ikinci yıl temel atölye eğitimi sürecinde öğrenciler yağlı boya gibi geleneksel bir tekniği öncelikli olarak yine canlı model, natürmort, peyzaj gibi geleneksel temalar üzerinden tatbik ederler. Bu anlamda Rönesans’tan 20. Yüzyıla kadar oluşan akımlar çerçevesinde ustalara bakarlar ve kopya çalışmaları meydana getirirler.
Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel Sanatlar Bölümü, Resim Atölyesi 2. sınıf
Öğrenci çalışması, Adil Öztürk, tuval üzerine yağlıboya, 40×80 cm, 2012, İstanbul, Türkiye
İkinci yıl temel atölye eğitim sürecini geleneksel akademi mantığı çerçevesinde ele alacak olursak öğrenciler çıraklıktan yavaş yavaş kalfalığa doğru adım atmaya başlarlar. Öte yandan bu ikinci yıl eğitimi, ileride orijinal, özgün ifade biçimlerinin geliştirilmesi aşamasından önce olgunlaştırılması gereken en önemli teknik altyapı niteliğindedir. Ancak bu teknik alt yapı üzerine kurgulanan plastik kalite ile üçüncü, dördüncü yıllarda ve mezuniyet sonrası profesyonel üretim sürecinde nitelikli sanat eserleri üretilebilmektedir.
- İLERİ SEVİYE RESİM EĞİTİMİ ve KİŞİSEL YARATICILIK
Sağlam bir alt yapı oluşturup kişisel ifade biçimleri anlamında özgünleşmenin yanı sıra sanat eğitiminin son iki yılı sürecinde kavramlar üzerinden hareketle kişisel yaratıcılığa dayalı öneriler getirilmesi amaçlanır. Resim eğitimde bu öneriler şüphesiz denenmemiş, alternatif imgeler oluşturmak suretiyle meydana getirilmektedir. Güncel dünya resim sanatına antenleri açmak zorunda olan bir öğrenci için bu süreç, sentezci ve aynı zamanda tamamen özgün ve sancılı bir üretim süreci anlamına gelmektedir. Bu süreç sonunda ortaya çıkmakta olan çalışmalar son yıl odaklanılacak olan mezuniyet projesinin bir anlamda ön çalışmaları niteliğindedir. Mezuniyet projesi dünyanın pek çok sanat okunda son yıl boyunca veya son yılın son sömestrinde ele alınmaktadır. Bu anlamda öğrencilerimiz Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel Sanatlar Bölümünde 4. yılın 2. sömestrinde Stüdyo dersi kapsamında her hangi bir konu veya kavram verilmeksizin, kendilerinin önerdikleri bir kavram üzerinden hareketle özgün bitirme projelerini meydana getirirler. Ancak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesinde öğrenciler verilen bir tema üzerinden hareketle oluşturdukları bir bitirme projesi ile mezun olmaktadırlar. Sonuç olarak tüm üniversitelerde öğrenciler mezuniyet projelerini sözlü olarak jüri üyelerinin değerlendirmelerine sunmaktadırlar.
Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel Sanatlar Bölümü, Resim Atölyesi
4. sınıf Öğrencisi, Öykü Araslı, mezuniyet projelerini sunarken, 2011, İstanbul, Türkiye
Mezuniyet projeleri tüm eğitim yıllarının bir birikimi olarak ortaya çıkmaktadır. Öğrenciler teknik donanımlarına hâkim, başka bir değişle sanatın dilini kavramış, bunun da ötesinde özgün ifade biçimlerini geliştirmiş, estetik duyarlılıklarını yaratıcı düşünce ile harmanlayarak kavramsal öneriler getirebilen rafine bir plastik kalite ile mezun olmaktadırlar. Mezuniyet projesi ile birlikte, tüm sanat yaşamı boyunca değişim ve gelişim gösterecek olan bu plastik kalite olgunluk aşamasına gelmiştir.
Resim, heykel, seramik, video, fotoğraf, muti medya gibi pek çok disiplinin iç içe geçtiği güncel sanat ortamında denenmemişi ortaya koymak elbette hiç kolay bir iş değildir. Sanatın artık çıkmaz bir sokağa girdiği savunan Jean Baudrillard’ın aksine geleneksel ile teknolojik olanı harmanlayarak yeni ufukların aydınlatılması şüphesiz Hegel’in tanımladığı sanatçı dehası ile mümkün olabilecektir. Nitekim günümüzde sanat okulları geleneksel ifade yöntemleri olan resim, heykel, seramik gibi teknikleri öğretmekle kalmamakta, bunları dijital teknoloji olanaklarıyla zenginleştirmek suretiyle çeşitli eğitim metotları uygulamaktadırlar. Dolayısıyla da artık disiplinler arası yepyeni ifade biçimleri geliştirilebilmektedir. “1980lerden itibaren, kavramsal eğilimler dünyanın neredeyse tüm sanat okullarını etkisi altına almıştır. Pek çok sanat okulu disiplinler arasındaki sınırları tamamıyla yok etmiş, fotoğraf, video, resim, desen, heykel ve ya bunların bütünleşik bir yerleştirmesi şeklinde ortaya konan eserler üzerinden okuyabileceğimiz bu Duchamp sonrası süreçte kavramsal ifade biçimi üstünlük kazanmıştır.”[9]
İleri seviye resim eğitimde, öğretim elemanı, öğrencinin çalışmalarına kavramsal olarak yansıyacak olan entelektüel gelişiminden de sorumludur. Düşünsel tutarlılıklara sahip olması gereken kavramsal yaklaşımlar, biricik, yaratıcı ve rafine plastik müdahalelerle ile ortaya konmalıdır.İleri seviye resim eğitimde, öğrenciler de kendi ilgi alanları doğrultusunda ortaya çıkan problemlerle yüzleşmeye başlamalı, bu problemlere özgün ve yaratıcı çözümlemeler getirmelidirler. Nitekim özgün, biricik ve kalıcı eserler ortaya koymak kavramsal yaklaşımların niteliği ve getirilen yaratıcı çözümlemeler ile doğru orantılıdır. Adını altın harflerle sanat tarihine kazımış olan sanatçılar bu nitelikleri sayesinde öncü ve ölümsüz olmuşlardır.
- OKUL SONRASI SANATSAL GELİŞİM
Sanatta öğrenme ve gelişme aşamaları şüphesiz yaşam boyunca sürmektedir. Bu nedenle “Sanat uzun hayat kısa”[10] ifadesini pek çok kez duymuşuzdur. Sanat okullarında geçen dört veya beş yıl aslında sadece bir başlangıçtır. Her yeni resminde sanatçı yepyeni yöntemler, teknikler ve fikirleri zenginleşerek kariyerini geliştirmektedir. Sanatçı her yeni resminde beklenmedik rastlantısal sonuçlarla karşılaşmakta, bu sonuçları lehine çevirerek yepyeni çözümleme yöntemleri ve ifade biçimleri bulma yoluna girmektedir. Gerçek bir sanatçı için bu zorluklar ve sancılarla örülü süreç heyecan dolu bir serüvene dönüşmektedir. “Şair, müzisyen veya ressam olarak sanatçının karşılaştığı çok güç teknik sorunlar olabilir. Fakat bu sorunları çözümlemek mümkündür. Hem de sanatçı bunları çözümlemeye uğraşırken mutluluk duyar.”[11] Ayla Ersoy sanatçıyı bu cümlelerle tanımlarken, Henry Schaefer Simmern
“çizgi, şekil, renk ve formla eğlenceli deneysel süreçler yaşayarak yeni keşifler”[12] yapmaya çalışan bir birey olarak tanımlamaktadır.
Öte yandan, sanatçıların esas olarak okul sonrası süreçte kendilerine özgü üslupları geliştirdiklerine de sanat tarihinde rastlanmaktadır. Örneğin Romantik manzara resimleri ile tanınan İngiliz ressam John Constable Londra Kraliyet Akademisi’nde insan anatomisine eğilmiş, figuratif kompozisyonlar meydana getirmiş, ayrıca bir önceki kuşağın ustaları olan Thomas Gainsborough, Claude Lorrain, Peter Paul Rubens, Annibale Carracci ve Jacob van Ruisdael’den kopyalar yaparak yağlı boya tekniğini geliştirmiştir. Ancak içinde mevcut olan, doğup büyüdüğü İngiltere kırsalının pastoral atmosferine duyduğu hayranlığı, ileriki yaşamında tuvallerine sıklıkla yansıttığına tanık olmaktayız. Günümüz sanat ortamına bakacak olursak, yeni dijital teknolojiler ve bu teknolojilerin yarattığı yeni mecralar, disiplinler arası ifade biçimlerinin gün geçtikçe çeşitlenmesini ve zenginleşmesini sağlamakta, güncel sanat her geçen gün daha da karmaşık ve çok boyutlu bir yapı içinde açımlanmaktadır. “…post-modern olarak nitelendirilen süreçte görülen sanatsal yaklaşımlar bütünü, belli bir mecraya bağlı olmaksızın, resim, heykel, yerleştirme, fotoğraf gibi farklı ifade biçimleriyle yeni bir kavramsalcı sanat anlayışı yaratmış, tek bir sanat dalının –örneğin resmin- diğerlerine egemenliğine son vererek, disiplinler arası ve çoğulcu bir anlayış getirmiştir.”[13] İçinde bulunduğumuz bu 1980 sonrası post-modern döneme has disiplinler arası, özgürlükçü, eleştirel ve çoğulcu yapısının uzantısında, sanatçılar yaşamları boyunca kendilerine özgü olanı, denenmemiş olanı keşfetmeye ve ortaya koymaya yönlenmekte, sanat tarihi mirasına öncü bir yapı taşı ekleme gayreti içinde bulunmaktadırlar.
- SONUÇ
Sanat tarihinde sağlam ve kalıcı bir iz bırakmak, çıraklıktan ustalığa, tüm eğitimsel aşamaların ve okul sonrası profesyonel deneyimlerin özümsenmesi ve içselleştirilmesine bağlıdır. Ayrıca görüyoruz ki sadece öncü, yenilikçi, denenmemiş olanı keşfeden ve ortaya koyan sanatçıların isimleri altın harflerle tarihe yazılmıştır. Bu nedenle çok iyi bir teknik alt yapı ve donanım da yeterli olmamakta, yaratıcı düşünceyi kamçılayarak her yeni çalışmada bir adım ileri gitmeyi, her seferinde yeni bir şeyler keşfetmeyi, heyecan dolu deneysel süreçler yaşamayı amaçlayan bir yaklaşımla sanat yapmak gerekmektedir. Bu güncel bir sanatçı olabilmenin yegâne koşuludur. “Boyanın yüzeyle buluşmasıyla ortaya çıkan tesadüfler şaha kalkmış yabanıl bir enerji gibi sanatçının usta ellerinde dizginlenmeyi beklemekte. Tesadüfler ve rastlantılar yaşamımızı olduğu kadar sanatımızı da şekillendirmektedir”[14]
Sanat eğitimi süreci, yaşam boyu süren ve heyecan dolu bir serüvene dönüşen bu arayışların sadece bir başlangıcıdır. Öte yandan sanat okulları öncelikli olarak öğrencilerin yaşamı sıra dışı bir perspektifle algılama ve hissetme potansiyelleri üzerine eğilmek ve bu güçlü potansiyeli doğru bir eğitim metodu aracılığıyla yönlendirmek ve dizginlemek zorundadırlar. Görsel ve karmaşık bir dil olan sanatın dili, görmeyi, kavramayı, sentezlemeyi, ifade etmeyi ve yorumlamayı malzeme bilgisi ile birleştirmek anlamına gelmektedir. Bu dili iyi kullanan ve bu dilin gün geçtikçe zenginleşen yapısı içerisinde kendine özgü öncü bir konum bulabilen sanatçı kalıcı izler bırakmaya başlar. Tüm yaşam boyunca sürecek sanatsal arayış serüveni son derece sancılı, heyecanlı ve bir o kadarda tarifsiz tatminlerle dolu bir süreçtir. Dolayısıyla günümüzde üretilen her bir sanat çalışması sıra dışı rastlantıların keşfedildiği, bunların bir uyum içerisinde bir araya geldiği bir yaratmadır şüphesiz. Sanatçının amacı bu rastlantısal keşifleri toplumlar ve uygarlıklar üzerinde derin izler bırakacak görsel şölenlere çevirmektir.
Yrd. Doç. Dr. Emre TANDIRLI
KAYNAKÇA
ANTMEN, A., (2008), 20. Yüzyil Batı Sanatında Akımlar, Sel Yayıncılık, İstanbul, Türkiye
BAUDRİLLARD, J.,(2005), Le Complot de l’Art, Illusion et Désillusion Esthétique (Sanatın Komplosu, Estetik Yanılsama ve Hayal Kırıklığı), Sens & Toka Yayınları, Paris, Fransa
BERGER, J., (1972), Ways of Seeing (Görme Biçimleri), Penguin Yayınları, Londra, İngiltere
CAGE, J., (1980), Goethe on Art, (Sanatta Goethe), Kaliforniya Üniversitesi Yayınları, Berkeley ve Los Angeles, Kaliforniya, ABD
ERSOY, A., (2002), Sanat Kavramlarına Giriş, Yorum Sanat Yayıncılık, İstanbul, Türkiye
MADOFF, S., H., (2009), ArtSchool, Propositions for the 21st Century, (Sanat Okulu, 21. Yüzyıl için öneriler), Massachusetts Teknoloji Ensitüsü Yayınları, Kanada
SCHAEFER-SIMMERN, H. ve DEWEY, J.,(1948), The Unfolding of Artistic Activity, Its Basis, Processes, and Implications, (Sanatsal Aktivitenin Tanımı, Temelleri, Süreçleri ve Etkileri), Kaliforniya Üniversitesi Yayınları, Berkeley ve Los Angeles, Kaliforniya, ABD
TANDIRLI, E.,Tünel Sanat Galerisi Rastlantı Grup Sergisi, (“Rastlantı” Başlıklı Sergi Kataloğunun Önsözünden), Ziraat Bankası Yayınları, 2011, İstanbul, Türkiye
e-posta: emre.tandirli@isikun.edu.tr