SANAT SİYASETİN GÜDÜMÜNÜ AŞMALI, Tansu BELE

Atatürk Yeni Foto 2  SANAT SİYASETİN GÜDÜMÜNÜ AŞMALI

Tansu Bele siyah beyaz

TANSU BELE

      Atatürk’ün bize bıraktığı en önemli mirası, düşünceleridir. Kanımca Atatürk, toplum açısından tıkanmış olan çağdaş felsefemizin (bilim ve sanatımızın) yolunu açmış olan bir düşünürdür. .Acaba Ütopya yazarları, “toplumu filozoflar yönetmeli” derken düşlerinde Atatürk’ü mü görmüşlerdi?     

    Atatürk toplumcu, “toplum kuran ve yönlendiren” düşüncelerini, özet olarak  Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devrimcilik, Milliyetçilik ve Devletçilik  olarak altı kırmızı çizgide özetlemiştir. Onun bu altın ilkelerini siyasette 
 bütünüyle bir türlü benimseyemeyen,uygulayamayan partiler, toplumu yönlendirmede yanlıştan yanlışa düşerken Cumhuriyet dönemi sanatçılarımız bu ilkeleri  sezgisel biçimde kavramışlar, sahiplenmişler ve çok sayıda birbirinden çağdaş yapıt üretmişlerdir. Şiirde (Nazım Hikmet vb.) , resimde ( Cevad Dereli, Şeref Akdik,  Balaban vb.), heykelde (Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu vb.) , müzikte ( Cemal Reşid Rey, Adnan Saygun, E. Zeki Ün,  vb.), tiyatroda (Namık Kemal, Muhsin Ertuğrul, Cevat Fehmi Başkut, Aziz Nesin, Haldun Taner vb.), romanda (Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt vb.)  çağdaş, toplumcu, gerçekçi, halkçı, demokratik, yaşamı ve dünyayı sorgulayan yapıtlar yaratmışlardır. Bu sanatçılarımız Atatürk ilkeleri doğrultusunda “halkçıdırlar. Özellikle roman türünde toplumculuk, cumhuriyet döneminde doruğa çıkmıştır. Bunda Atatürk’ün mirası  “halkçılık” ilkesinin etkisi büyüktür. Çünkü yeni Türk devletinin kurulmasıyla birlikte toplumun (halkın) yeniden yapılanması ve bir ulus olabilmesi için onun öncelikle tanınması ve sorgulanması çok önemliydi. Sanatın da işlevselliği ve toplumu aydınlatması açısından üstlendiği bir tür misyondu bu. Orhan Veli, Atatürk ilkelerinin sanatımıza nasıl ışık tuttuğunu şu sözleriyle dile getirir: “Bilmiyorlar ki halk, halkın diliyle konuşan sanatkârla birliktir.” 

     Şimdi; günümüz Türk edebiyatına baktığımızda bu durumun  tersine döndüğünü gözlemlemekteyiz. Örneğin romanda artık toplumcu gerçekçi akım bir yana bırakıldı. Toplumcu gerçekçi sanat bir bakıma siyasaldır, eleştireldir:Sanatçı, toplum karşısında soran ve sorularına yanıt arayan kişidir. Oysa siyasal yönetiminin güdümlü (dışa bağımlı) olduğu ülkelerde sanatçı, kafese tıkılmış kuş gibidir. Arada bir ötmeye çabalasa da özgürce uçması yasaktır. Batının kapitalist dünyasının dünyaya dayattığı bir gerçeklik de budur: Geçmişte dinle, ideolojilerle güdümlediği sanatları Batı; bugün meta, satılık mal olarak sunduğu ölçüde yönlendiriyor. Batılı siyaset çarkı için her şey ülkesinin çıkarına satılık bir mal, sanat eseri de! Teknolojinin yeni buluşlarıyla ( örneğin plakların yerini alan CD’lerin de yerine geçen bilgisayarda müzik dinleme vb.) topluma çeşitli hızlı tanıtım ve sürümden de yararlanan Batılılar, ülkelerinin çıkarına sanat piyasalarını istedikleri gibi yönlendiriyorlar. Cep telefonlarında gençler hi-menleri izleyip hip-hop müzik dinliyorlar vb..Bu gidişe göre yerel sanatlara büyük işler düşmekte, elbette onlara el veren devlet politikalarıyla birlikte: Sanat yapıtının üretimi kadar tanıtılması ve topluma ulaşması açısından da büyük ölçüde zorlaştığı bir dönemde yapılması gereken, dışa (emperyalist güçlere) bağımlı siyasal yönetimlerden vazgeçip milli hükümetler eliyle özgün sanat yapıtlarımıza (teknolojik gelişimleri toplum yararına kullanarak) destek ve öncelik vermektir. Sanatı erişilmez, pahalı dört duvarlar, kafesler arkasına hapsetmek yerine ulaşılabilir kolaylıklarla topluma açmak,hatta insanların ayağına bedava götürmek gerekir. Bu da devlete düşmektedir: Geçmişte ucuz yazlık sinemaların, film sanayimizdeki gelişim payını unutmadan…Toplum filmleri izleyecek ki sinemalar açık kalsın!  
 TANSU BELE    

evetbenim4

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir