TANSU BELE, OYUN ELEŞTİRİSİ: KABARE DEV AYNASI’NDAN YENİ BİR OYUN: “SEVGİLER ALIYORUM ESKİCİ”

 

KABARE DEV AYNASI’NDAN YENİ BİR OYUN: “SEVGİLER ALIYORUM ESKİCİ”

Tansu Bele fotoğraf

TANSU BELE

Yönetmen, oyun yazarı ve oyuncu, Kabare Dev Aynası Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu Ali Erdoğan’dan bu kez değişik bir oyun izledim. Değişik dediysem; önceki oyunlarına pek benzemeyen türde, onlardan ayrılan bir biçemi var bu yeni oyunun: Bu deneyimli tiyatrocumuzun sanki yeni bir kulvara doğru açılmakta olduğunu duyumsatması, bana çok etkileyici geldi.

Ben mi böyle bir izlenim edindim bilemiyorum; ama bence bu iki kişilik (gerçekte tek kişilik de denebilir) oyunda, toplumsaldan çok bireysel eleştiriye dönük ve iç gözleme yönelik bir yön vardı. Başka bir deyişle sevgi kavramının, kişiye özel bir olgu olduğunu vurgulaması açısından onu; bireyin dış dünyayla iletişimini sağlayan aşk-nefret, çıkar-özveri, yalan-dürüstlük, doyum-doyumsuzluk gibi insansal özellikleri içinde irdelemesi oyunu müthiş ayrıcalıklı kılmaktaydı. Kişiye, sevgi aracılığıyla benliğinin gizli, kendisine bile açmaktan çekindiği noktalarını sorgulatması en ilginç yönüydü. Bu nedenle toplumsal taşlamalardan yola çıkan ve bu işi başarıyla kotaran öbür oyunlarının yanısıra Ali Erdoğan’ın bireyin iç dünyasına ya da insan benliğine yönelik eleştirilerinden oluşturduğu bu oyun, onun yepyeni bir seslenişe yöneldiğini haber verdi bana…

“Sevgi bir aynadır. Sen ne yansıtırsan ayna da sana aynısını yansıtır ” deyişi, bence bu oyunun mihenk taşı. Çünkü insanın (bireyin) toplumla ya da dış dünyayla oluşturduğu bütün bağlar, gerçekte sevgi kavramında düğümlenmektedir ve yazar da bu gerçeği çok iyi yakalayıp oyununda yansıtmaktadır: Sevgisiz geçen ya da sevgiyi tanımamış bir çocukluğun yetişkinliğe geçme aşamasında yaşayacağı güvensizlikler, inanç eksiklikleri, yalnızlık uçurumları, bencillik sarmalları, yaşamdan kopuşlar ve bütün bunların yarattığı içsel boşluklar,doyumsuzluklar, açgözlülükler, sahtecilikler, başarı hırsı, ödül/ alkış alma isteği çok anlamlı örneklemelerle ve anlatılarla (şarkıcı aracılığıyla) izleyiciye aktarılmakta, sergilenmektedir. İnsan; sevgisizliğin yol açtığı ruhsal boşlukları her ne kadar parayla, ödülle, başarıyla, alkışla doldurmak istese de, sevgisiz yaşamanın mümkün olmadığı gerçeğinin altı ustaca çizilmektedir.Sevginin dünyayla ve yaşamla aramızdaki en önemli bağı oluşturduğunu vurgulanmaktadır. İnsanın, sevildiği kadar sevdiği dile getirilmektedir.

Sevginin; silinse de, yokedilse de, yoksayılsa da insan yaşamından çıkarılıp atılsa da bunun yarattığı mutsuzluğun hiçbir şeyle ölçülemez olduğunu, çünkü sevmediğimiz zaman tüm dünyanın bizler için bir anlamı olmadığını, ilkin ünlü ama yalnız çünkü bencil şarkıcının dramında, sonra da çocukluğunda hiç sevgi görmemiş bu yüzden de sevgiye ve insanlara güvensiz biri olmuş eskicinin trajedisinde izlerken, öncelikle ne kadar sevgisiz bir dünyada yaşadığımızı ve bu yüzden ıssızlaşıp yalnızlaştığımızı düşünüyor izleyici… Sevgisiz büyüyen insanın, başkasının sevgisine de inanamayacağını , dolayısıyla toplumla bağ, iletişim kuramayacağını varsayıyor. Her insanın kişiliğinde, içinde yaşadığı toplumu ve dış dünyayı barındırıp dışına da bunu yansıttığını düşünürsek, sevgi araclığıyla içine dünyayı çekmeyen, onu solumayan insanın aynasında gördüğü de sadece yalnızlıktır! O hep sevilmeyi bekler ama sevmeye hiç yanaşmaz, çünkü yaşamı sevmeyi bilmez, böyle olunca da her anında karşısına çıkan, yalnızca mutsuzluktur. Sevgiyi tanımayan, ona doymamış insanlar yaşamdan nefret eder. İnsan toplumun yarattığı bir şeydir; sevginin yeşermediği toplumdan sevmeyi alamayan, öğrenmeyen, edinmeyen kişi neyi nasıl sevebilir ki? Yaşamı sevebilir mi? Ya kendini? Dünyayı ve yaşamı, yaşamaya değer bulur mu? Oyunun vuruculuğu da işte burada, bu düşüncede yatıyor.

Artık sevemeyen ve “gerçek şu ki sevemiyorum! Neden? Çünkü kendimi sevemiyorum” diyen insanların dünyasını paylaştığımız şu günlerde, sevginin ya da sevgisizliğin felsefesini yapmaya soyunan “Sevgiler Alıyorum Eskici”; insanı sevmeye özendiren bir oyun.

Eskiler toplayan ama gerçekte geçmişte kalmış yaşanmışlıklardan sevgiler ve sevgisizlikler derleyerek bunlardan günümüze ilişkin yaman dersler çıkaran, bu “nostaljik” bakış açılı yaşam derslerini de filozofça yorumlayan, bizlere de trajik olanın eşsiz, yalnızca insana özgü komikliği içinde sergileyen Ali Erdoğan ise; eskici tiplemesinde çok başarılı. Güzel yorumuyla göz dolduruyor. Duruşuyla, mimikleriyle, davranışlarıyla çok inandırıcı bir eskici portresi çiziyor. Bu portrede kaçınılmaz bir burjuvazi eleştirisi de var sanki: Yoksul kişinin, sevginin karın doyurmadığı bir çıkar dünyasında paranın ezici gücüyle daha da yalnızlaşması çok sade ama etkileyici bir biçimde(özellikle sevgisiz çocukluğun sergilenişinde Ali Erdoğan çok başarılı) sergileniyor. Zaten oyunda parayla da, ünle de (şarkıcı tiplemesi) parasız da, ünsüz de (eskici olarak) mutlu olunmayacağının, çünkü mutluluğun para gücüyle değil ancak ruhsal doyum demek olan sevgi

aracılığıyla sağlanabileceğinin, sevgisiz yaşamın varsıl-yoksul demeden gerçekte tüm insanlığa kıydığının altı güzelce çizilmekte. Bir yandan da oyunun yazarı Ali Erdoğan; bütün oyunlarında her zaman yaptığı gibi yaşamın yalnızlık, acımasızlık, bencillik vb. trajik yanlarını, komik yoldan yani güldürerek başarılı trajikomik örneklerle sergilerken yine düşündürerek yorumluyor. Ama bu kez işlediği kavram; insanın toplumla ya da dünyayla en intim/ içsel bağı sevgi. Aşkı da,evliliği de, kadın-erkek ilişkilerini de, çocuğu da, nefreti de, yalnızlığı da, mutsuzluğu da kapsayan sevgi. Kısaca “nasıl sevilir bilmiyorum ki” diyen günümüz insanına bir ders niteliğinde çok önemli, görülmeye değer bir oyun sahneliyor Ali Erdoğan. Ayrıca şiirler, şarkılar da çok etkileyici: Sevgi kavramına yakışır bir liriklik taşıyorlar. Dahası bu oyunu anlatmak için sayfalar yetmiyor; kesinlikle sahnede izlenmesi gerek.

İnsan yaşamında –giderek hoyratça yok ettiğimiz- sevginin hiçbirşeyle doldurulamaz yerini, anlamını ve gerekliliğini bizlere anımsatan bu güzel oyunun iki başarılı ve usta oyuncusu (başarılı şarkıcı kompozisyonu) Cihan Bektaş’la (eşsiz bir eskici portresi) Ali Erdoğan’ı yürekten kutluyorum. Bu tek perdelik oyuna doymayıp, bitiminde “keşke daha uzun olsaydı” diyerek ve arkasının çok daha doyurucu, daha derinlemesine başka oyunlarla süreceğini duyumsayarak, Kabare Dev Aynası’na daha nice başarılar diliyorum.

TANSU BELE/ 7 Kasım 2016

Sevgiler Alıyorum Eskici  Afiş

evetbenim4

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir