TİYATROMUZUN BEHZAT BABA SINI SAYGIYLA ANIYORUZ

TİYATROMUZUN BEHZAT BABA’SINI SAYGIYLA ANIYORUZ

Yıl 1923: Cumhuriyetimizin kuruluş yılında, Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet’le birlikte senaryosunu yazdığı Leblebici Horhor operetini filme çekiyor. 1875’te Dikran Çuhacıyan’ın bestelediği, librettosunu Takvor Nalyan’ın yazdığı, Güllü Agop’un Beyoğlu Fransız Tiyatrosu’nda sahnelediği ve izleyicinin çok tuttuğu bu oyunun filmdeki başrolünde Behzat Butak var. Ayrıca Mahmut Moralı, Vasfi Rıza Zobu, Feriha Tevfik vb. dönemin ünlü oyuncuları da yer almakta. Sinemanın ülkemize yeni girdiği bu yıllarda büyük usta Muhsin Ertuğrul’un perdeye taşıdığı Leblebici Horhor Ağa ve onu canlandıran Behzat Budak o kadar beğeniliyor ki, müzikal film katıldığı Venedik 2. Uluslar arası Film Şenliği’nde Onur ödülü alıyor. Bu aynı zamanda Türk Sinema tarihinin ilk yurtdışı ödülüdür. Behzat Butak oyuncu ününe ün katmıştır ve artık tiyatroseverlerin Behzat Baba’sıdır.

Genç kuşaklardan ancak meraklısı anımsıyor belki bugün; unutkan bir millet olduğumuz bilinen bir gerçek, ancak Behzat Butak; dev tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’la birlikte Cumhuriyet Dönemi çağdaş Türk Tiyatrosu’nun temel taşlarından biriydi. Çağdaş tiyatromuz bu iki büyük sanatçının ellerinde yoğrulmuştur, denilebilir. 16 Ekim 1891’de Bursa’da doğan Behzat Hâki Butak’ın tiyatroyla ilk karşılaşması Mihaliç’e gelen “Gavril Tiyatro ve Cambaz” kumpanyasını izlemesidir. Babası Halil Hâki, II.Abdülhamit tarafından Bursa’ya sürülmüş bir gazeteciydi. Behzat Hâki Butak İstanbul’a geldiğinde Mercan İdadisi’ni (ortaokul) ve Ticaret Okulu’nu (1906) bitirip Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar Okulu)’ye girecek, resim dersi aldığı ressam ve ortaoyuncu Muazzez Bey’in kurduğu “Sahne-i Heves”de sahneye çıkacaktır (1908-Beyimin Tiyatro Merakı). Sonrasında “Sanayi-i Nefise Tiyatro Heyeti”ni kuracak, çeşitli kumpanyalarda oynayacak, Şehzadebaşı’nda, Osmanağa Tiyatrosu’nda sahnelediği Victor Hugo çevirisi “Ancelo Mari Piyer” oyunu hiç seyirci bulamayacak, 1909’da İtalya’ya gidecek, İtalyan Tiyatrolarını gezecek, dönüşte Balkan ve Çanakkale Savaşlarına gönüllü katılacak, 1918’de Fransız yönetmen Andre Antoine’ın kurduğu Darülbedayi Osmani’nin (Şehir Tiyatroları) ilk katılımcılarından olacaktır. Oyuncu, yönetmen (rejisör), yönetici(direktör), dekoratör, turne düzenleyicisi, mali koordinatör olarak Darülbedayi’nin temel direklerinden biridir artık; Raşit Rıza’nın Türk Tiyatrosu’na da katılır ve Muhsin Ertuğrul’la birlikte tiyatromuzu çağdaşlığa taşır. Türk sinemasına da büyük emeği olan Behzat Butak’ın 36 filmde çeşitli rolleri, ayrıca ilk nümizmatik pul ve para koleksiyonerliği, heykeltıraşlığı, ressamlığı, çini desenciliği, Beyoğlu’nda Budak Pastanesi işletmeciliği vardır. Bu çok yönlü tiyatro sanatçımız; 1960’lı yıllarda Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda (yanmıştır) Devlet Operası yönetmeni Aydın Gün’ün sahneye koyduğu bir operada-evet operada sözlü bir rolde- elinde feneriyle sahneye çıktığında yer yerinden oynamış, salondan dışarı taşan izleyici dakikalarca onu ayakta alkışlamıştır (sahnelenen opera sanırım Rigoletto’ydu; çocuk izleyiciydim, anımsayamıyorum. Henüz M. Ertuğrul da sağdı, o gün elini öpmüştüm ve Tepebaşı’nda oyun sahneye koyuyordu). Bu unutulmaz portresi ve son oyunuyla sanki İstanbullulara veda eden Behzat Butak’ı; 27 Ekim 1963’te yitirmiştik. Muhsin Ertuğrul’un sağ kolu bu büyük sanatçımızın adına bugün TÜRVAK (Türker İnanoğlu Vakfı sinema-Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı/Beyoğlu)’da eşyaları (antika ağızlığı, çeşitli belgeler, imzası, turne sandığı)’nın sergilendiği Behzat Butak salonu vardır. Ayrıca Muhsin Ertuğrul’un ona yazdığı bir mektup da bulunmaktadır. Çağdaş Türk tiyatrosunun mimarlarından olan Behzat Butak’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz.

TANSU BELE 6 Ekim 2014

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir