Ben Para Almam
“One second before awakening from a dream…”
Salvador Dali’nin bir tablosu
Afrika fiziki haritası biçiminde çatlamış bir nar. Narın içinden fırlayan turuncu bir balık, balığın ağzında dev pençeleriyle bir kaplan ve kaplanın alt çenesini zorlayarak yarı beline kadar kendini dışarı atmış Dali bıyıklı, siyah fötr şapkalı bir adam aralıksız tokatlıyor suratımı.
İrkilerek uyanıyorum, karşımda duruyor. Şaşkın bir şekilde bakıyorum, bıyıkları rahatsız edici gülüyor. Boynu bana doğru uzuyor ve kibarca soruyor, “Affedersiniz bayım, rahatsız ettim biliyorum. Ancak trende başka boş yer göremedim. Karşınıza oturabilir miyim? Tabii sakıncası yoksa.” “Lütfen, buyurun.” Çantası, bavulu yok. Uzun etekli siyah bir ceketi var. Kibar biri ama ne kadar kibar olursa olsun birkaç saniye önce rüyamda gördüğüm Dali bıyıklı bir adamın beni uyandırması pek de sağlıklı gelmiyor bana. Bir kız çocuğunun eteğini düzeltmesi gibi ceketini düzeltip oturuyor karşıma. Belki de bıyıklarından dolayı her an kahkahayı basacakmış gibi bakıyor yüzü ve gözleri Van Gogh’u anımsatıyor. Van Gogh?! Evet, nihayetinde bir ressamın vicdan azabı kendi yarım aklını alıyor. Yeni ayılıyorum. Amsterdam’dan Brüksel’e trenle geçiyorum. Önceki gece alkolü fazla kaçırıp sızmasaydım, sabah Van Gogh Müzesi’ne gidebilirdim. Oysa ben, az daha treni bile kaçıracaktım, biletim yanacaktı. Bunları düşünürken adam beni izliyor, farkındayım. Hafif öne doğru eğiliyor. Ağzını yarım açıp birkaç saniye duraksıyor ve sonra tekrar o kibar aksanıyla soruyor.
-Ne işle meşgulsünüz bayım?
-Ben mi? Ben ressamım, daha doğrusu sokak sanatçısı.
-A, meslektaşız yani. Ben de sokak sanatçısıyım. (Açıkçası sözü nereye getirecek pek merak etmiyorum ama yine de alamıyorum gözlerimi adamın yüzünden.)
-Bana öyle bakmayın bayım, sihir de bir sanattır ve eğer sihirbaz sokakta çalışırsa sokak sanatçısı olur. Haksız mıyım? -Evet, olursunuz. Yani haklısınız.
-Ancak sizinle benim aramda bir fark var bayım. Nedir biliyor musunuz? (Cevabımı beklemeden.) Ben para almam. Komik, para almayan bir sokak sanatçısı…
-Demek para almıyorsunuz.
-…
(Almıyorum anlamında başını iki yana sallıyor.)
-Madem para almıyorsunuz. Ki benim de pek param olduğu söylenemez. (Heyecanla sözümü kesiyor.) -Size bir numara yapmamı ister misiniz?
-Evet, isterim.
Derhal ellerini ceketinin ceplerine götürüyor. Bir şeyler arıyor, bulamıyor. Pantolon ve gömlek ceplerine bakıyor. Birden yüzü düşüyor. “Pardon bayım, aradığımı bulamadım. Kopmuş bir düğme ya da madeni paranız var mı? Numara için.” Cebimdeki bozuklukları çıkarıp, uzatıyorum. Avucumdaki madeni paraların en büyüğü olan 2 Euro’yu alıyor. Parayı sol elinin başparmağı ve işaret parmağı arasına sıkıştırıp elini göz hizamızın ortasına yerleştiriyor. Sağ elini parayı içine alacak şekilde yumruk yapıp sertçe sıkıyor. Ve puf! Para yok. Ellerini iyice açıp, inanmam için burnuma kadar yaklaştırıyor. Tamam, adamın hakkını veriyorum. Güzel numaraydı. “Bravo, bravo…” Alkışlıyorum, elleri dizinde gülüyor. Zaten para vermiyorum, bari alkışı biraz bol tutayım. Para?! Espriyle karışık soruyorum, “Sahi bayım gösteri bittiğine göre paramı geri alabilir miyim?” Yanlış anlamaması için gülmemi kesmiyorum. O da gülüyor.
-Hangi parayı bayım? (Kesinlikle karşılıklı gülüşüyoruz.)
-Haha, paramı bayım işte. Hani biraz önce yumruğunuzu sıktınız ve kayboldu.
-Kendiniz söylediniz bayım, kayboldu.
Arda Arel