Hamlet Makinesi

 

Hamlet Makinesi 


Hamleet Makinesi Oyunu, İstanbul Devlet Tiyatrosu

Hayati Asılyazıcı

İstanbul Devlet Tiyatrosu, 19. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ne Ayşe Emel Mesci’nin sahneye koyduğu Heiner Müller’in “Hamlet Makinesi” ile katıldı. Seçici kurulların nasıl ilgisi dışında kaldığını hala anlamış değilim! Yönetmenin bu oyunda yapmış olduğu olağan üstü çalışma tiyatromuzun yeni bir göstergesidir. Zorluklarla dolu monolog şeklindeki bu metin usta yönetmenlerin ancak altından kalkabileceği bir çalışmayı gerektirir. Nedenine gelince: Heiner Müller’in “Hamlet Makinesi” adlı oyunu hiç kuşkusuz 20. yüzyılın en çok tartışılmış ve deyim yerindeyse çığır açmış tiyatro metinleri arasında yer alıyor. Post-dramatik tiyatronun kurucu, hatta kültmetni diye nitelenen bu oyunun ilk ve belki de en önemli özelliği bir oyun olmayı reddetmesinde, belirgin bir hesaplaşma niyeti taşımasında yatıyor olmasıdır. “Aile Albümü”, “Kadının Avrupası”, “Scherzo”, “Pest in Buda” ve “Vahşice kasılıp kalarak / Korkunç zırhın içinde / Binlerce yıl” başlıklı beş bölümden oluşan ve Zehra Aksu Yılmazer’in duru çevirisiyle izlediğimiz “Hamlet Makinesi” bu yapısıyla Brecht’in epizod başlıklı oyunlarını da anımsatıyor. Ama bu sadece bir hatırlatma. Çünkü Heiner Müller’in hesaplaşması içinde, Brecht’i ve Shakespeare’i çalışmasına kattığı tüm edebiyat geçmişiyle olduğu kadar, dünya tarihinin yazılış biçemiyle hesaplaşma kaygısı da görülüyor. Heiner Müller’in bu oyunu hangi tarihte yazdığına dikkat etmek gerek (1977). Bir dönemin kapanmakta, bir sistemin yıkılmakta olduğuama yazarın geleceğe yönelik olarak da umut besleyemediği bir sınır halinin oyunu “Hamlet Makinesi”: Geleceği belirsiz bu “Büyük Rahatsızlık” halinin yarattığı sıkıntı içinde insanın ufalanmasını, tarihin bireyi ezen çarkını mercek altına alıyor Müler.

 Şimdi Ayşe Emel Mesci’nin çalışmasına gelince; post-dramatik tiyatronun bu kurucu metni, yönetmenin elinde post-modern düşüncenin yargılarının da masaya yatırıldığı, yepyeni ve yaratıcı bir malzemeye dönüşüyor. Yönetmen, oyunun 5 bölümlü yapısını aynen koruyor, ama bölüm içi sahnelerin yerlerini değiştirerek ve Shakespeare’in “Hamlet”inden neredeyse cevap niteliğinde replikler yerleştirerek: 1- Müller için büyük önem taşıyan bazı temaların (özellikle de başkaldıran kadın teması) iyice altını çiziyor; 2- Oyunun yazılış tarihi olan 1977’den bu yana gerek dünyada ve Türkiye’de yaşananların hakkını veriyor, Müller ile yönetmen bir diyaloga giriyor ve bunları hep Shakespeare üzerinden yapıyor: Scherzo bölümüne yerleştirilen “Hamlet”in mezarcıları ve “Hamlet” replikleri bunun en güzel örneği; 3- Monolog akışını parçalayarak, oyunu kendi istediği çizgiye, yani daha Brechtiyen-epik bir noktaya çekiyor. Bence bunların hepsi bilinçli tercihler ve yukarıda değindiğim Müller ile karşılaşma/tartışma mantığı içinde yerli yerine oturuyor. Mesci’nin bu oyun açısından büyük bir yenilik sayılabilecek diğer katkısı ise, 9 sayfalık metnin asıl derinliğini oluşturması gereken imajları, sembolleri, yan çağrışımları film-dia kullanımıyla olduğu kadar koro ile de gerçekleştirmesi. Yani sahnede iki perde oluşuyor. Biri arkada, insanlığın büyük felaketlerinin, yıkımların, aç çocukların, ayaklanmaların görüntülerinin aktığı ve dekorun da parçası olan dev kapılar üzerine düşen görüntüler. Diğeri ise doğrudan sahnede canlı insan bedenleriyle yaratılan görüntüler… Beden diline büyük bir ağırlık veren olağanüstü çalışılmış, son derece özenli koro kullanımı hem seyirciye sayısız yan çağrışım yolu açıyor, hem oyunun ritmine büyük katkı sağlıyor, hem de egemenlerden dalga dalga topluma yayılan ve toplum tarafından da içselleştirilen baskıyı çok iyi yansıtıyor. Bazı toplu sahnelerde aslında her oyuncu kendi hikayesini tekrarlanan belli hareketlerle sahnede “yazıyor”, ama yönetmen mizanseni öylesine büyük bir titizlikle yönetmiş ki aynı anda tek tek oyuncuların resimleri daha büyük, genel resim içinde eriyip gidiyor. Oyunun dekor (Efter Tunç) ve giysi tasarımları (Ayşegül Alev) hem estetik değerleri hem de işlevsellikleriyle oyuna büyük katkı sağlıyorlar. Okay Temiz’in kimi zaman metal levhalar, kimi zaman kaşıklar, bazen de şarap kadehleriyle yaptığı müzik ve şarkı düzenlemeleri oyunun ritmini çok zenginleştiriyor. Yakup Çartık’ın ışık tasarımı ise tam bir usta işi, ışık da oyuna bir oyuncu gibi katılıyor dersek yanlış olmaz. Tiyatro severlerin hepsi büyük bir özveri ve disiplinle, en önemlisi de projeye büyük bir inançla görevlerini yerine getiriyorlar. İzleyici 1 saat 15 dakikalık bu tek perdeli oyunu bir an bile nefes almadan izlemesinde onların çok büyük katkıları var. Bir konsantrasyon ve sahnesel varoluş dersi veriyorlar. Elif Nutku güçlü sesiyle oyunun şarkılarını yorumlarken sahneye apayrı bir renk katıyor. Büyük tecrübesi ve güçlü oyunculuğuyla Neriman Uğur Gertrude’de, Yıldırım Gücük Claudius’ta kesinlikle not düşülmesi gereken performanslar sergiliyorlar. Ophelia/Elektra’da Sema Kuray’a ise ayrıca değinmek gerekiyor. Naiflikle gücün, keder ile kararlılığın iç içe geçtiği çok yalın, ama bir o kadar etkili bir oyunculuk sergiliyor, “kadının özgürlük ve isyan çığlığı” oluyor. Sahnede piyanoda Bach çalıp, dans ederek, şarkı söyleyerek komple oyunculuk örneğiveriyor. “Hamlet” ve “Hamlet Oyuncusu”‘nda ise Hakan Meriçliler sahnelerimizde az rastlanan bir başarıgösteriyor. Çözülmesi çok zor bir metni sahnede var ediyor, hem koro ile birlikte oluyor hem apayrı bir duruşu koruyor. İzleyiciyi peşine takıp sürüklerken, son derece net bir biçimde aktarmayı başardığı soruları ve sorgulamalarıyla sahneden üstümüze bir şamar gibi geliyor

Bu sezon son gösterilerini 29 Nisan, 2 Mayıs ve 3 Mayıs 2015 günlerinde Üsküdar Tekel Sahnesi’nde yapacak “Hamlet Makinesi” hiç kuşkusuz Türk tiyatrosunda uzun yıllar konuşulacak, iz bırakacak bir yapıt.

Hayati Asılyazıcı
hayatiasilyazici@yahoo.com
AYDINLIK GAZETESİ (alıntı)
26 Nisan 2015

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir