İLETİŞİM ARAÇLARI VE BİZ
Günde kaç saatinizi televizyonun karşısında geçiriyorsunuz? Bilgisayarın / internetin karşısında harcadığınız zaman ne kadar? Peki cep telefonunuzla yaptığınız görüşmelerin gün içinde işgal ettiği zaman? Son bir soru daha, cep telefonunuzu evde unutup işyerine, çarşıya, pazara çıktığınız hiç oldu mu? Yanınızda cep telefonunuz yokken kendinizi nasıl hissettiniz? Kısaca iletişim ve iletişim araçlarının hayatımızdaki “yerini ve önemini” fark ettirmek için, yukarıdaki sorular azda olsa bize yardımcı olacaktır sanırım. Ha birde “vın” denilen dünyanın herhangi bir yerinden internete kablosuz bağlanabilme özelliğine sahip minicik cihazlar çıktı şimdilerde… Sahi bu yazıyı okuyanların acaba kaç tanesinin e-posta adresi yok? Facebook’u yada msn’si? Eminim bir çoğumuzun henüz “vın”ı olmasa da e-posta, msn, bilgisayar, cep telefonu… gibi iletişim kurmakta kullandığımız araçlarımız vardır.
İletişim kurma ya da iletişim ihtiyacı ilk insandan bu yana var olmuş insanın doğası gereği bir olgudur. İnsanlar hep duygu, düşünce ve bilgilerini paylaşma ihtiyacı duymuşlardır. İnsanlık tarihi tarım toplumundan sonra makineleşmeyle birlikte sanayi toplumuna oradan da bilgi toplumuna geçmiştir. Bilgiye ulaşmak, onu almak, kullanmak ve paylaşmakta iletişim araçlarının önemini ortaya çıkarmaktadır.
İnsanlar bir yandan iletişim araçlarını kullanırken duygu, düşünce ve fikirlerini paylaşma amaçlı öte yandan birbirlerine yabancı oldular sanki (?) Mesela bayramlarda büyüklerin elleri öpülmeye gidilirken şimdi kısa bir mesajla (sms) bayramlaşır olduk. Sosyalleşme adına internet sitelerinin forum sayfalarında saatler harcarken yan komşumuza bir çay / kahve bile içmeye gitmiyoruz. Bu öyle vahim bir hal aldı ki oyun çağındaki çocuklar bilgisayarın başında garip oyunlar oynamaya ve garip ruh hallerine bürünmeye başladılar. Hatta Milli Eğitim bakanlığı bunu görünce bilgisayara bağımlı olmuş zavallı çocukları sosyalleştirme adına bir genelge bile yayınladığını hatırlıyorum özellikle beden eğitimi derslerinde çocukların “grup halinde” oyunlar oynamasını teşvik eden bir yazıydı. Neden, çünkü çocuğun sağlıklı gelişebilmesi için arkadaşlık kurması, grupla oyunlar oynaması kazanması, kaybetmesi, oyunla birçok şey öğrenmesi gerekiyordu… Toplumumuz ne gariptir ki (gerçi dünyadaki bazı toplumlarda da buna rastlamak mümkün) yukarıda saydığımız iletişim araçlarını amacı dışında kullanmakta adeta profesyonel. Keşke bir araştırma yapılsa acaba ne ilginç sonuçlar ortaya çıkar, neden bu araçları amacı dışında kullanıyoruz? Diye bir soru sorulsa ve cevapları analiz edilse. Bilim adamları cep telefonunun yaydığı radyasyonun insan sağlığına olumsuz etkilerini her geçen gün çarpıcı sonuçlarla açıklamalarına rağmen saatlerce telefonla konuşuyoruz, hatta bırakın birçoğumuzun ikinci belki de üçüncü telefon taşıdığımız bir gerçek, öyle değilse Türkiye nüfusu yetmiş kusür milyon ve abone sayısının, yani sim karta sahip olan kişi sayısının bu rakamdan çok çok fazla olduğunu biliyoruz. Bilgiye ulaşma onu alıp kullanma yerine gençlerimiz abuk subuk –slm,nbr,gelcen,gitcen- gibi kelimeler kullanarak Türkçemizi de unuttular. Cep telefonu kullanımı liselerde şiddet ve şiddet olaylarının artmasında çok ciddi rol oynadı ve hala oynamaktadır maalesef. Bu arada bilinmiyorsa onu da belirtelim internet/chat odalarında kurulan ilginç iletişim sonucu ilk internet cinayeti (ulusal ajanslar ilk sanal cinayet diyede haber geçmişti 1999’da) maalesef bizim ilimizde gerçekleşmiştir. Bakın bilgiye ulaşma onu alma ve kullanma yolunda neler yapıyoruz -iletişim araçlarını kullanarak- vakit namazı yada cuma namazı kılmaya camiye gidiyorsunuz girişte “lütfen cep telefonlarımızı kapatalım” diye bir uyarı yazısı var. Hatta müezzin veya imam efendi bile namaza durmadan cemaat cep telefonlarımızı kapatalım diyor. Sonra türlü envai musiki, şarkılar, türküler yüklü melodiler adeta ardınca biri bitip biri başlıyor (şahit olmayanınız yoktur sanırım). Biz cep telefonu sayımızı artırdıkça şirketlerde baz istasyonu sayısını artırıyor. Şehir merkezlerine bile artık bu zehir saçan direklerden dikmeye başladılar. İnternet/bilgisayar kullanımı da gene ülkemizde birçok yuvanın dağılmasına sebep oldu eşler sanal odalarda birbirlerini aldattı, yalan ve dolanlar üzerine kurulmuş sahte profillerle insanların bilgileri alındı, evlerine girildi, soyuldu dolandırıldı… ve daha birçok olumsuz durumlar yaşandı. Gelelim televizyona ve televizyon programlarına günde 3 saat ve daha fazla TV karşısında oturursak kalple ilgili hastalıklara ve obezite …vb yakalanma riski bilmem kaç kat daha artıyormuş. Acaba TV karşısında geçirdiğimiz zamanı biliyor muyuz? Yani “farkında mıyız?” kaç saat oturuyoz TV karşısında. Raiting yapan yani en fazla izlenilen yayınlara baktığımızda ise durum daha da vahim. Bu aralar evlilik programları revaçta eskiden tek kanalda yayın yaparken şimdi 3-4 kanal daha buna benzer yayınlar yapmaya başladı. Sonuç, gene yalan dolanlarla insanları aldatan, sağlıksız ilişkiler geliştirerek insanları dolandıran ve hatta ne yazıktır ki kadın pazarlayan adamların bile bu programa katıldığı kadınları evlilik vaadiyle kandırıp kullandıkları sonraları anlaşıldı. Kepazeliğin kimbilir daha ne türlüsüne şahit olacağız…
Evet iletişim gerçekten insan olmanın gereği ve yapısında var. Mutlaka birileriyle duygu, düşünce, fikir ve bilgilerimizi paylaşıyoruz ama nasıl… özellikle bu paylaşımlarda kullandığımız araçları, amaçları dışında kullanıyor muyuz? Kendimize bir soralım. Yukarıda da değindiğimiz gibi biz cep telefonu sayımızı artırdıkça doğal olarak baz istasyonlarının sayısı da artacaktır. Biz içi boşaltılmış dejenere programları tercih ettiğimiz müddetçe yapımcılarda daha çok içi boşaltılmış programlar bize sunacaktır. Buna emin olunuz. Gelişmiş bir toplum olabilmemiz için, sağlıklı ve kültürlü nesiller yetiştirebilmemiz için lütfen bu konulara dikkat edelim.
Haluk ATAŞ
Elazığ Güzel Sanatlar Lisesi
Rehber Öğretmeni